Afrika, Türkiye için önemlidir
Takip edenler bilir. Günlerdir Afrika’nın önemini, bizim için gerekliliğini; Türkiye’nin Afrika’ya, Afrika’nın da Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Afrika yazı dizimizin altıncı bölümünde Afrika'nın Türkiye için önemini masaya yatırıyoruz...
Dilimiz döndüğünce, Afrika kıtasının ülkemizde tanınırlığını artırmak, kıtanın bu topraklarda daha çok konuşulması için gayret ediyoruz. Afrika yazı dizisinin son gününde sözlerimizin bir bölümünü, Dışişleri Bakanlığımıza ayıracağız.
Onların anlatımları ve bilgileri şüphesiz insanların Afrika bakış açısına katkı sağlayacaktır. Türklerin son yıllarda sıkça görülmeye başlandığı Afrika kıtasına ilişkin, Dışişleri Bakanlığımızın sitesindeki ‘Afrika İlişkileri’ bölümünde detaylı anlatıma değinmemek yanlış olurdu. Bakanlık verilerine göre, 23 Milyar Doları aşan Türkiye-Afrika İlişkileri tam olarak şu şekilde anlatılmıştır:
Tarihi perspektif
Türklerin Akdeniz, Kızıldeniz ve Büyük Sahra çevresi ile ilişkilerinin geçmişi 860’lı yıllarda Tolunoğulları ile başlamış, İhşitler (953-969), Eyyubiler (1171-1250) ve Memluklularla (1250-1517) devam etmiştir. Osmanlıların Afrika Kıtasına ilgileri Memlukluların nüfuzlarını kaybetmesiyle ortaya çıkmıştır.
- Yüzyıllar öncesine uzanan ve ilkeli bir tarihi geçmişe dayanan Türkiye’nin Afrika’yla ilişkilerini dört döneme ayırarak incelemekte fayda vardır.
- 15. ve 19. yüzyıllar arasını kapsayan ilk dönemde, Osmanlı devletinin üç kıtaya uzanan sınırları içinde Afrika da önemli bir yer tutmaktaydı.
Osmanlı, 1517 yılında Mısır’ı idaresine alarak, Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Akdeniz’de Avrupalılarla bir güç mücadelesi içine girmiştir. Trablusgarp 1551 yılında Osmanlı hâkimiyetine geçmiş; Kızıldeniz’de, Habeşistan sahillerinde ve Batı Hint Okyanusundaki adalarda Portekiz üstünlüğüne son verilmiştir. 16. yüzyılda Seydi Ali Reis komutasındaki Osmanlı donanması Zanzibar adasını Batılı sömürgecilere karşı savunmuştur. Cezayir 1516-1848, Tunus 1574-1881, Trablusgarp 1551-1912, Mısır 1617-1882 ve Habeşistan 1555-1916 yılları arasında doğrudan İstanbul’dan gönderilen yöneticiler tarafından idare edilmişlerdir.
- Kanem-Bornu İmparatorluğu, Padişah III. Murat döneminde Osmanlı Devleti’yle savunma anlaşması imzalamış ve bu anlaşmaya göre Padişah, Kanem Bornu’ya askeri teçhizat ve araçlar göndermiştir.
- Osmanlı, 19. yüzyılda da bugünkü Sudan, Güney Sudan, Darfur, Kuzey Çad, Nijer ve Uganda’yla ilişkiler tesis etmiştir. Mali’de hâkim olan Timbuktu Hükümdarlığıyla yakın ilişki kurmuştur.
Osmanlı’nın, Trablusgarp ve Afrika Boynuzu’ndaki bölgeler dışında Afrika Kıtası ile ilişkisi 20. yüzyılın başında akamete uğramıştır.
1861 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu Güney Afrika’da diplomatik temsilcilik bulundurmuştur. Bu çerçevede, Türk diplomat Mehmet Remzi Bey, 21 Nisan 1914’te Güney Afrika’ya atanmış ve 14 Şubat 1916’da vefat edene kadar da görevine devam etmiştir.
İlk Türk Büyükelçilik
Osmanlı Devletinin 1912 yılında Harar’da Başkonsolosluk açmasının ardından Sahraltı Afrika’daki (SAA) ilk Türk Büyükelçiliği 1926 yılında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da açılmıştır.
İkinci dönem, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1998 yılına kadar uzanan zaman aralığını kapsamaktadır. Bu dönemde, Soğuk Savaşın belirlediği politikalar ve ülkemizin siyasi ve ekonomik imkânlarının el vermeyişi gibi nedenlerle Afrika ülkeleriyle ilişkilerimiz alt seviyede kalmıştır. Diğer taraftan, Türkiye, İkinci Dünya Savaşı akabinde Afrika ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanma süreçlerini aktif biçimde desteklemiş; kıta genelinde 10’un üzerinde Büyükelçilik açmıştır. Birçok Afrika ülkesi, bağımsızlık mücadelesi sürecinde Türkiye Cumhuriyetini ve demokratik kurumların inşası gibi konularda ülkemizi örnek almıştır.
- Üçüncü dönem, 1998-2012 yıllarını içermektedir. 1998 yılında Afrika Eylem Planının kabulüyle ülkemizin Afrika’ya yönelik ilgisi artmış; ticaret hacminin arttırılmasını teminen teşvikler ve yeni tedbirler uygulanmaya başlamış; “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” hazırlanmış; 2005 yılı Hükümetimiz tarafından “Afrika Yılı” ilan edilmiş; yeni Büyükelçilikler açılması planlanmış ve nihayetinde 2008 yılında Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’nin düzenlenmesiyle ilişkilerde bir yeniden yapılanma dönemi süregelmiştir.
2010 yılında kabul edilen ‘Afrika Strateji Belgesi’nin uygulanmaya başlamasıyla da, ülkemizin Afrika açılımı tamamlanmış ve ilişkilerin her alanda derinleşmeye ve çeşitlenmeye başladığı, “Türkiye-Afrika Ortaklığı” şeklinde tanımlanabilecek dördüncü döneme geçilmiştir.
İlişkilerin kurumsallaşması - Dördüncü dönem
Türkiye’nin Afrika Ortaklık Politikasının temel amaçları;
- -Afrika kıtasında barış ve istikrarın tesisine katkıda bulunmak;
- -Afrika ülkelerinin siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınmalarına yardımcı olmak;
- -bu amaçla, insani yardım, yeniden yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi ve arabuluculuk alanlarında karşılıksız yardımda bulunmak;
- -Afrika’nın kaynaklarının Afrikalılara yarar sağlayacak şekilde geliştirilmesine katkı sunmak;
- -ikili ilişkilerimizi eşit ortaklık ve karşılıklı fayda temelinde geliştirmek olarak sıralanabilir.
Son on yılı kapsayacak şekilde, Afrika’da en fazla varlık gösteren yükselen güçler sıralaması yapıldığında Türkiye; Brezilya, Hindistan ve Çin ile birlikte ilk dört içinde yer almaktadır.
Türkiye-Afrika Zirveleri
Afrika ülkeleriyle ilişkilerimizin içinde bulunduğu aşamanın değerlendirilmesi ve ilişkileri daha da geliştirecek ilave yol ve yöntemlerin belirlenmesi amacıyla, 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde 49 Afrika ülkesi ile, Afrika Birliği dâhil 11 uluslararası ve bölgesel örgüt temsilcisinin katılımıyla, İstanbul’da I. Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi düzenlenmiştir. Zirvede kabul edilen “Türkiye-Afrika İşbirliği İstanbul Deklarasyonu: Ortak Bir Gelecek İçin İşbirliği ve Dayanışma” ve “Türkiye-Afrika Ortaklığı İçin İşbirliği Çerçevesi” başlıklı belgeler Türkiye-Afrika ilişkilerini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmuştur.
Söz konusu belgelerde yer alan izleme mekanizması uyarınca, 15 Aralık 2010 tarihinde İstanbul’da Kıdemli Memurlar Toplantısı yapılmış ve bir yol haritası niteliği taşıyan 2010-2014 yıllarını kapsayan “Türkiye-Afrika İşbirliği Ortak Uygulama Planı” kabul edilmiştir. Bilahare, 53 ülkeden 35 Bakanın katılımıyla 16 Aralık 2011 tarihinde İstanbul’da Bakan Düzeyinde Gözdfen Geçirme Konferansı tertiplenmiştir.
II. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi, Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da 19-21 Kasım 2014 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. “Sürdürülebilir bir kalkınmanın ve bütünleşmenin güçlendirilmesi için yeni bir ortaklık modeli” teması altında toplanan Zirvede bir bildiri ile 2015-2019 dönemine ilişkin Ortak Uygulama Planı kabul edilmiştir. Bu belgeler, aynı zamanda, gelecek Zirvenin 2019 yılında Türkiye’de yapılmasını karara bağlamıştır.
Diplomatik Temsilciliklerin Karşılıklı Olarak Artması
Mayıs 2009’da 7’si SAA’da olmak üzere Kıtada toplam 12 Büyükelçiliğimiz bulunmaktayken, bugün bu sayı 39’a yükselmiştir. 2009 yılında Tanzanya ve Fildişi Sahili’nde, 2010 yılında Kamerun, Gana, Mali, Uganda, Angola ve Madagaskar’da, 2011 yılında Zambiya, Mozambik, Moritanya, Zimbabve, Güney Sudan, Somali ve Gambiya’da, 2012 yılında Nijer, Namibya, Burkina Faso ve Gabon’da, 2013 yılında Çad, Gine, Eritre ve Cibuti’de Büyükelçiliklerimiz açılmıştır. 2014 yılında ise Kongo Cumhuriyeti, Ruanda, Botsvana ve Benin’de Büyükelçiliklerimiz faaliyetlerine başlamışlardır. Önümüzdeki dönemde ise Sierra Leone ve Ekvator Ginesi’nde Büyükelçiliklerimizin açılması öngörülmektedir.
10 Afrika ülkesinin büyükelçilik sayısı 33
Afrika ülkeleri de, Ankara’da açtıkları Büyükelçiliklerle, Afrika’ya açılım politikamızla atılan adımların karşılıksız kalmadığını göstermişlerdir. 2008 başında 5’i SAA olmak üzere 10 Afrika ülkesinin Ankara’da Büyükelçiliği mevcutken, bu sayı bugün 33’e ulaşmıştır [Cezayir, Angola, Benin, Burkina Faso, Burundi, Çad, Kongo, Fildişi Sahili, KDC, Cibuti, Mısır, Etiyopya, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Kenya, Libya, Mali, Moritanya, Fas, Nijer, Nijerya, Ruanda, Senegal, Somali, GAC, GSC, Sudan, Tanzanya, Tunus, Uganda, Zambiya].
Üst Düzey Ziyaretler - Siyasi Temaslar
Kıtaya yönelik üst düzey ziyaretlerde önemli bir hareketlilik yaşanmaktadır.
- Bu bağlamda, Sayın Cumhurbaşkanımız 21-24 Ocak 2015’te Etiyopya, Somali ve Cibuti’yi; 28 Şubat-3 Mart 2016’da Fildişi, Gana, Nijerya, Gine’yi; 1-3 Haziran 2016 tarihlerinde Uganda, Kenya ve Somali’yi; 22-25 Ocak 2017 tarihlerinde ise Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar’ı ziyaret etmişlerdir.
Afrika ülkelerinden ülkemize gerçekleştirilen Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve diğer Bakan düzeyindeki ziyaretler sayesinde, ikili ilişkilerin kapsamlı şekilde gözden geçirilmesi, ahdi altyapının oluşturulması ve geleceğe dönük yol haritası belirlenmesi bakımından yararlı sonuçlar doğurmaktadır.
İşbirliğinden ortaklığa
Yaklaşık on yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan Afrika Açılım Politikasının başarıyla tamamlandığı ve 2013 itibariyle her geçen gün derinleşmekte olan bir ortaklık ilişkisine girildiği söylenebilir.
Türkiye, kendi tarihi tecrübesini, toplumsal, siyasal ve kültürel birikimini, sahip olduğu imkân ve kaynakları Afrikalı yönetimlerle ve halklarla “Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler” ilkesi çerçevesinde ve karşılıklı fayda temelinde paylaşmaya devam edecektir. Ortaklık politikamızın temelini bu anlayış oluşturmaktadır.
- -Afrika kıtası ile ticaret hacmimiz 2003 yılında 5,47 milyar dolar iken, bu rakam 2014 yılında 4 katlık bir artışla 23,4 milyar doları aşmıştır. Bu rakam 2016 yılında ise 16,7 milyar ABD Doları olarak kaydedilmiştir.
- SAA ülkeleriyle 2003 yılında 1,17 milyar olan ticaretimiz, 2014 yılında ise 8,4 milyar ABD Dolarına yükselmiştir. SAA ile ticaretimiz 2016 yılında ise 5,8 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiştir.
Ülkemizin Kıtadaki toplam yatırımlarının değerinin 6 milyar ABD Dolarını aştığı tahmin edilmektedir.
THY'den 32 ülkeye sefer
Ülkemiz, Afrika ülkeleriyle ulaşım imkânlarını geliştirmek, işadamlarının karşılıklı olarak birbirleriyle temaslarını kolaylaştırmak, Türkiye’nin Afrika halklarının dünyaya ulaşımında bir kavşak noktası olmasını sağlamak ve halklar arasındaki bağlantıların güçlendirilmesini teminen THY’nin Afrika’ya uçuşlarının sayısının artırılmasını teşvik etmektedir. THY hâlihazırda Afrika’da 32 ülkede 51 noktaya seferler düzenlemektedir.
Türkiye, insani ve kalkınma yardımlarını bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. Ülkemizin SAA’ya olan toplam kalkınma yardımları 2000 yılındaki 330 bin ABD Doları seviyesinden 2008 yılında 105,3 milyon Dolara, 2015 yılında ise 395,77 milyon Dolara yükselmiştir.
Türkiye, önde gelen donör ülkelerden biri olarak, küresel sorumlulukların ve gıda güvenliği, açlıkla mücadele, sürdürülebilir çevre, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçların farkında olarak hareket etmektedir.
Sudan'a yapılan hastane
Örneğin, Darfur-Nyala’da inşa edilen 150 yataklı Türkiye-Sudan Araştırma ve Eğitim Hastanesi, bölgenin en modern ve teşkilatlı hastanelerinden biri olarak Şubat 2014’te hizmete açılmıştır. Türk ve Sudanlı sağlık personeli tarafından beş yıl ortak şekilde işletilecek hastanenin bu süre sonunda Sudan makamlarına devri öngörülmektedir.
Ayrıca, Somali-Mogadişu’nun en büyük hastanelerinden biri olan 200 yataklı Recep Tayyip Erdoğan (Digfer) Hastanesi de Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretleri sırasında Ocak 2015’te açılmıştır. Anılan hastanesinin de beş yıl süreyle Türk ve Somali sağlık personeli tarafından ortak işletilmesi öngörülmektedir.
Afrikalı öğrencilere ülkemizce sağlanan bursların uzun vadede ülkemizin Afrika politikasının tahkim edilmesinde çarpan etkisi yapacağı değerlendirilmektedir. 2016-2017 akademik yılında, 1.075’i SAA’ya yönelik olmak üzere 1.312 öğrenciye burs verilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi tarafından 1992 yılından bu yana düzenlenen “Uluslararası Genç Diplomatlar Eğitim Programı”na bugüne kadar Afrika ülkelerinden yaklaşık 200 diplomat katılmıştır. İkili planda da birçok Afrika ülkesinden diplomatlara kısa süreli eğitim programları düzenlenmektedir.
Afrika’da Yaşayan Türkler
“Cebinde Türk pasaportu taşıyanların en çok bulunduğu kıtalar arasında Afrika ilk sırada yer alıyor.” demeyi çok isterdim. Türklerin çalışmak için tercihin ilk basamağında herkesin bileceği gibi Avrupa geliyor. 1 Milyon 40 bin civarındaki Türk’e kapılarını açan Avrupa’yı, 143 bin Türk’e ev sahipliği yapan Amerika Kıtası geliyor.
8 senede büyük artış
Afrika Kıtası, son yıllarda sadece bölgeye giden Sivil Toplum Kuruluşlarıyla Türklere ev sahipliği yapmıyor. Özellikle kıtaya yatırım yapan firmalar doğrultusunda kıtaya giden kalifiyeli işçilerin sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. Türk firmalar, Afrika ile ülkemiz arasındaki ticari sirkülasyonu sağlarken, diğer taraftan kıtaya götürdükleri işçiler ile bir nevi resmi göçmen taşımacılığı görevini yerini üstlenmişler; Afrika’ya giden Türk işçiler ise inşaat, maden arama, elektrik santrali, liman yapımı vs. gibi birçok farklı alanda çalışarak hem mesleki tecrübelerini Afrikalılara aktarıyor hem de kıtadaki Türk sayısını arttırıyor. 2010 öncesi kıtada çalışma vizesi alan 10 bin civarı Türk sayısının olduğu dikkate alınırsa 8 senedeki bu artışın gözle görülür boyuta ulaşmıştır.
Eğitimde tercih
Türklerin bir başka Afrika tercihinde eğitim öne çıkıyor. Gençler, 2010 yılından sonra Arapça, İngilizce ve Fransızca öğrenmek için Afrika’ya daha fazla bilet aldığı görülüyor. Özellikle Arapça eğitimi için Sudan, Mısır gibi Kuzey Afrika ülkelerinin rağbet gördüğü bilinirken, İngilizce, Fransızca öğrenmek isteyenlerin ise Güney Afrika, Nijerya gibi ülkelere ağırlık verdiği anlaşılıyor.
Yükseköğretim Kurumu (YÖK) tarafından yürütülen ve birçok özel ve devlet üniversitelerinin kıtadaki üniversiteler ile uyguladığı Mevlana Uygulamasında, öğrencilerin Afrika’daki tercih sayısı artmaya başladı. Belirli takvimler arasındaki öğrenci transferi olan bu uygulamadan yararlanmak isteyen Türk öğrenciler; Cezayir, Cibuti, Fas, Gambiya, Etiyopya, Sudan, Güney Afrika gibi birçok devlette yer alan üniversiteleri tercih edebiliyor.
'Sosyal Alanlar Yok' diye hayıflanmanın anlamı yok
"Adım Mehmet Halis Karapınar, 34 yaşındayım ve inşaat mühendisiyim. Yaklaşık 3 senedir Afrika’nın Çad ülkesinde yaşıyorum. Bana “Çad’a gider misin?” diye sorduklarında inanın ülkenin haritadaki yerini bilmiyordum. Sorsalardı o an “Çad hangi kıtadır?” diye, belki “Güney Amerika” diyebilirdim. O derece bihaberdim ülke bilgileri açısından. İlk geldiğimde korkmadım desem yalan olur. Daha önce yurtdışı tecrübesi yaşamayan birisi için takdir edersiniz ki korkmak çok normal bir tepki. İnsanoğlu zamanla her şeye alışıyor tabi. Ben de garipsediğim, sokaklarına çıkarken ürktüğüm Çad’a çok alıştım ve şimdi çok seviyorum. Burada insanların cana yakın tavrı beni çok etkiliyor. Sıcakkanlı insanlar. Ben Etiyopya ve Sudan’a da gittim. Orada da aynı bu samimi ortamla karşılaştım. Afrika insanı bizim gibi değil! Yaptıkları işlerde daha ağır hareket ediyorlar. İlk başlarda bunu garipsiyordum fakat şimdi umursamıyorum. Sonuçta her toplumdan bizim gibi olmalarını bekleyemem. Çad ülkesinde sosyal aktivite ne yazık ki yok denecek kadar az. İnsanların yemek, su bulamadığı bir ülkede “Sosyal alanım yok!” diye hayıflanmanın manası da yok. Bazen Türk arkadaşlarla geziyoruz. Alışverişimizi kendimiz yapıyoruz. İstediğimiz şeyleri bulamadığımız vakitler oluyor. “Çok şükür” diyor ve devam ediyoruz. İnsanlar, beyaz olduğunuzu görünce size önce farklı bakıyor ama Türk olduğumuzu öğrenince yüzleri gülüyor. Bu durum beni çok etkiliyor. Eşim ve bir oğlum var, onlar Türkiye’de. Bazen yanıma getiriyorum. Onların, insanların ne şartlarda yaşadıklarını görsünler istiyorum. Farklı ve renkli toplumlar tanısınlar istiyorum. Gurbet elbette zor. Hele Afrika’da daha zor. Annem veya babamla görüntülü konuşurken internet çok kesiliyor. Özellikle annem ağlıyor. 'Çık gel oğlum, yeter!' diyor. Allah izin verirse inşallah 2 sene sonra memleketime dönmeyi düşünüyorum. Son söyleyeceklerim bir tavsiye niteliğinde olacak. Türkiye’deki insanlarımızın Afrika’yı görmesi ve tanıması gerekiyor. İş adamlarımızın farklı alanlarda yatırım yapmalılar. Son yıllarda, Cumhurbaşkanımızın da desteğiyle ülkemizde Afrika izlenimlerinin daha bilinçli hale geldiğini görüyorum. Umarım bu durum gelişerek devam edecek."
“Afrika’da herkes için çıkarılacak bir ders var”
"Adım Furkan Ramazanoğlu. 22 yaşında Sudan'ın başkenti Hartum’da bulunan Uluslararası Afrika Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. Sınıf öğrencisiyim. Sudan ismini ilk olarak Yurtdışı eğitim için yaptığım araştırmalarda duydum. Dil, pratik ve eğitim kalitesi açısından cazip bir yer olarak gördüm. İnternetten de bir kaç belgesel izleyip 19 yaşımda Afrika’ya doğru ilk adımımı attım. Havaalanına iner inmez yüzüme vuran sıcak hava aslında yaşanacak coğrafi zorlukların habercisi gibiydi. Ancak her geçen gün fark ettim ki İnsanlar havadan daha sıcak ve cana yakın. Türkiye'den izlediğimiz, düşündüğümüz yerle hiçbir ilgisinin olmadığını gördüm. Yaşanan yoksulluk, sıkıntılara rağmen her daim yüzlerinin gülmesi bulundukları duruma şükür demeleri hayata olan bakış açımı alt üst etti. Tabi ki burada çok rahat etmemizin bir diğer nedeni de Osmanlının ve Türkiye'nin buradaki tarihsel dokunuşları. İlişkilerimizin başlangıcı çok eski tarihlere dayanıyor. Onlar bizleri kardeşleri gibi görüyor bizlerde kendi evimizde gibi rahat yaşıyoruz buralarda. Her gün yeni bir kültür yeni bir insan tanıyoruz ve her birinin ardında yatan ilginç hikâyeler. Bazen köylere gidiyorsunuz yardım, kurban dağıtımı için düşüncesini bile kuramayacağınız hayat şartları bu insanlar için rutin bir yaşam hâline gelmiş. Ancak gözlerindeki umut bütün ümitsizlikleri yıkıyor. Cumhurbaşkanımızın ve Devletimizin de teşvikleri ile Türklerin her geçen gün sayısının arttığı bu coğrafyalarda umudun temelinde bizlerin yattığını görmek bizleri daha bir gururlandırıyor. Kendim de Sudan Türk Talebe Birliği başkanı olarak öğrenci kardeşlerimi bu coğrafyaları, kültürleri, dilleri; tanımaya, öğrenmeye dokunmaya yakından görüp hissetmeye davet ediyorum. Eminim ki Afrika’da herkes için çıkarılacak bir ders bir görev bir dokunuş var ve en iyisi gelip bunu yerinde tecrübe etmek."
"Her şey normal gelmeye başladı"
"29 yaşındayım. Adım Ali Kemenci. Etiyopya’da yaklaşık on ay işçi olarak çalıştım. Biz başkentte değildik, Etiyopya’nın komşusu Sudan’a yakın bir bölgedeki şantiyede dış ticaretçi olarak görev yaptım. Evli ve 1 çocuğunuzu bırakıp Afrika’ya geldiğinizde büyük sıkıntılar yaşıyorsunuz. Bunların en başında özlem duygusu geliyor. Geldiğim gün korku dolu gözlerle etrafı izlediğimi hatırlıyorum. Akşam olduğunda daha çok ürkütücüydü. Etrafımızda hiç ışık yoktu desem yeriydi. Sonraları alıştım. Her şey normal gelmeye başladı. İnsanların yaşamları, yedikleri, içtikleri her şeyi normal karşılıyorsunuz. Uzun süre elektriksizlik durumu dahi alışılagelmiş bir durum oluyor. Başkentte gittiğimizde durum çok farklılaşıyordu. İş harici sosyal yaşam kaldığımız yere göre daha fazlaydı. Her ne olursa olsun insanın vatanı gibisi yok. Ne demişler; Bülbülü altın kafese koymuşlar ille de vatanım demiş. Bu sözü önceden duyduğumda pek bir şey anlamazdım. Bu topraklardan dışarı çıkınca anlıyorsunuz. Tabi güzel anılar bıraktı Etiyopya bende. Kısa süreliğini de olsa Afrika tecrübesi insanı iyi geliyor. Tekrar gitmek ister miyim, Nasip diyelim. Allah ne gösterir bilmiyorum. Fakat imkânı olanların kesinlikle Afrika’yı yakından görmeli Afrika insanıyla ilişkiler kurmalı. Yaşadıkları bütün sıkıntılara rağmen nasıl mutlu olduklarını gözleriyle görmeli."
“Kanaatkâr oluşları sizi hayrete düşürüyor”
"Ben Burak Karabulut. Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Nijerya'da STK gönüllüsü olarak bulunmaktayım. Ülke nüfusu 200 milyon olunca müthiş bir kalabalık ve trafik oluyor haliyle. Buna rağmen Nijeryalılar sakin, yumuşak huylarından vazgeçmiyor. Trafikte yanlışlıkla bir başka arabayı çiziyorsunuz, arabadan inmeden camınızı indirip -Sorry diye sesleniyorsunuz. Ve karşı taraf size problem değil diye cevap veriyor ve yolunuza devam ediyorsunuz. Bence bu sahne ülke insanının fıtratını özetliyor. Köy ziyaretlerine gidiyorsunuz Hristiyanlar, Müslümanlar saygıyla bir arada yaşıyor. Yarı göçebe yaşam süren Fulani köylerini ziyaretlere gidiyoruz. Bizleri köyün muhtarı karşılıyor, birlikte köyü geziyoruz ve her ailenin, tek odalı, çamur sıvadan yapılmış evlerinde yaşadıklarına şahit oluyoruz. Düşünsenize oturma odası, yatak odası, salon, çocuk odası ve mutfak her şeyleri o tek bir odada toplanıyor. Kanaatkârlıkları sizi hayrete düşürüyor. Çocuklara şeker veriyoruz, bazen verdiğiniz çocuğu unutup tekrar uzatıyoruz o bize sessizce elindeki şekeri gösteriyor. 'Ben aldım, arkadaşlarıma verin.' diyor, bu hareketiyle. Son olarak şunu ifade etmek istiyorum. Hayatının monotonluğundan şikâyet edenleri, hayatına renk katmak isteyenleri, varlık içinde yoklukta olduğunu düşünenleri, ümidini yitirenleri, hayata küstüm diyenleri; yeniden diyebilmek ve başlayabilmek için Gönüller Kıtası Afrika’ya bekliyoruz..."
“Bir beyaz hem de Müslüman bir beyaz”
"Adım Halil Yıldız, 22 yaşındayım. 2017 yılının ekim ayı ile 2018 Eylül ayının ortalarına kadar STK gönüllüsü olarak Kamerun’da bulundum. Maroua şehrindeki Kayseri Kardeşlik Okulunda görev yaptım. 200 tane öğrencimiz vardı. Hepsi de yatılıydı. Akşamları ertesi günün okul başlangıcına kadar onlarla beraber kalıyordum. Hepsinin yüzünde bir tebessüm, gönlünde bir umut ışıldadığını şahitlik yaptım. 200 öğrenciye elimden geldiğince yardım ettim, her anda onların yanında olmaya çalıştım. Bu çalışmamız, onları çok şaşırtıyordu. Bir beyaz hem de Müslüman bir beyaz sürekli onlarla ilgilenmesi, öğrencilerimizi hayrete düşürüyordu. Sömürge zihniyetinden kalan beyaz adama bakış açılarını elimizden geldiği kadar değiştirmeye çalıştık. Türkiye’nin diğerlerine benzemediğini gösterdik Kamerunlu kardeşlerimize. Hristiyan öğrencilerimizden Müslüman olanda oldu. Afrika bir köprü, Afrika bir nehir… Herkesin anlayabilmesi için ve bu anlatılanları yaşaması için Afrika’yı görmesi gerekiyor. Son olarak şunu söylemek istiyorum; Afrika, gönlü beyaz adamlarla dolu..."
*Afrika hariç değil
Bütün bu yazdıklarımız ve Afrika’da yaşayan Türklerin anlattıkları ışığında, Afrika’nın bizim nezdimizdeki yeri her zaman farklıdır, öyle kalacaktır. Onların iyiliği, güzelliği ve faydası için çalışan bir kardeşleri olduğunu unutmamalıdırlar. Bizlerin ise, aradan geçen yüzyıla rağmen hala kıtanın bazı ülkelerinde adına hutbe okutulan padişahlarımızın olduğu bilincinde hareket etmemiz gerekiyor. “Orada bir kıta var uzakta” ile başlayan cümleler kurmak yerine “Yakında bir Afrika var, hem de yüreğimizin derinliklerinde” diyebilen yazarlarımız var. Ne kadar haklı bir söz, Afrika’nın bizim için uzak bir kıta olduğunu önce zihnimizden silip atmamız açısından önemlidir, bu tür cümleler. Zira dün ve bugün sömürü zihniyetiyle kıtada kendine yer tutanlardan daha çok dostuyuz Afrika’nın. Bu arkadaşlık ve muhabbet öyle laf-ı güzaf değil; hem coğrafi hem ‘zihniyet’ açısından beraberiz Afrika ile. Misalen, “Afrika hariç değil!” diyen şairimiz, bütün sevinçlerimizin, aşklarımızın ve hayallerimizin Afrika haricinde olamayacağını kanıtlamıştır. Afrika, Türk insanının içine ilmek ilmek işlenmiştir. Her ne kadar bir dönem kardeşlerin arasına soğukluk girmiş olsa da, şu an için bütün içtenliğiyle Afrika’yı kucaklamaktadır Türkiye. Ve bu kucaklaşma ilelebet devam edecektir.
*Afrika’dan kısa bilgiler
Tükürmek bir sevgi gösterisi olabilir mi? Kenya ve Tanzanya’da yaşayan Masailer’e ait geleneğe göre; kabilenin savaşçısı kendinden büyük savaşçıyla karşılaştığında onun eline tükürüyor. Çok abartılı olmayan bu tükürüğün her zaman sevdiği dostunun kötülüklerden korunması için yapılıyor. Masailer’deki bir erkek baba olduğunda da bebeğini tükürerek selamlıyor. İnançlarına göre, kötü ruhların bebeğe yaklaşmasının önüne geçiliyor.
*Afrika’da bir kişi
Ebubekir Efendi, dinî eğitim vermek için Güney Afrika'ya gönderilen Kürt asıllı Osmanlı âlimi. Devleti Aliyye’ye sadık, görevlendirildiğinde Dünyanın diğer ucuna gidebilen cesur bir hoca. İngilizlerin hâkimiyetinde olan Ümit Burnu'nda Hindistan ve Malezya asıllı Müslümanlar yaşaması, Kraliçe Victori’yı harekete geçirdi. Sultan Abdülaziz’e mektup yazan Victori, din âlimi göndermesini talep etti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Ebubekir Efendi üzerinde mutabık kalır. Bir dönem Londra’da da görev yapan Ebubekir Efendi, yola koyulur. Güney Afrika’nın başkentlerinden Cape Town’a yerleşerek çalışmalarına başlar. Kısa sürede güzel işlere imza atan Ebubekir Efendi, sadece Müslümanlar tarafından değil Hristiyan Güney Afrikalıların da büyük sevgisini toplar. Güney Afrika’yı çok seven Ebubekir Efendi 29 Ağustos 1880’de Cape Town’ta dünya hayatına veda eder. Şu an din âlimlerinin, Ebubekir Efendi gibi örnek alacağı harika bir kişilik durmaktadır.