Bir düşün Afrika'dasın
GZT sizi tropikal iklimi iliklerinize kadar hissedeceğiniz Tanzanya’dan, dünyanın en temiz suyunun olduğu yer Hapishane Adası'na. Ardından da ellerimizle devasa kara kaplumbağaları beslemeye, Hartum’un merkezinden de Kordofan adındaki tekneyle Nil sefasına davet ediyor... GZT yepyeni bir yazı dizisiyle karşınızda, Afrika'ya daha önce bu gözle baktınız mı? İşte başlıyoruz...
Şimdi arkamıza yaslanalım ve gözlerimizi kapatarak derin bir hayale başlayalım. Tahayyül para istemez nasılsa! Tatile çıkacağız. Hemen şimdi.
Acaba Eyfel’i görmeye Paris’e mi gitsek yoksa Barcelona’nın İbiza sahillerine mi? Ya da Roma’ya ne dersiniz? Âşıklar kenti, romantikler diyarı sonuçta… Hayal bu ya, saçıyoruz ancak rüyalarımızda görebildiğimiz avroları ve dolarları… Lüks kafelerde, hediyelik eşya satan ‘orantısız’ dükkânlarda…
Sabah kahvaltısı ve akşam yemeğinin verildiği otelde konaklıyoruz bir hafta. Burada tatil de bitti hayal de. Şimdi memleketimize dönebiliriz ve arkadaş ortamlarında “Hacım biz Paris’teyken!” cümlesiyle başlayan laf-ı güzafları masanın üzerine bırakabiliriz, Eyfel’den getirdiğimiz kibrimizle.
- Bilirsiniz, hayal heyecandır, umuttur, eşsiz bir gelecektir. Keyiflenmektir hayal, gülmektir, sevinç gözyaşlarıdır ve ümidi kaybetmemektir…
Şimdi hayalimize devam edelim. Hor görünmediğimiz, iğreti gözlerin sürekli bizi takip etmediği kocaman bir hayale başlayalım. Bu kez içeriği, öyle iki satırlık lüks kafeleri barındırmasın. Nicelik taşımayan hediyelik eşyalar da olmasın. Buyurun, eskilerin deyimiyle gönül ‘muhayyilesi…’
Zanzibar'a gidiyoruz
Zanzibar Adası’ndayız… Tropikal iklimi iliklerimize kadar hissettiğimiz Tanzanya’da. Denize girmek istiyoruz ve çok şanslıyız ki Dünyanın en temiz suyunun olduğu yerdeyiz. Tüplü dalış yaptıktan sonra ki stres atma mekânımız Hapishane Adası. Ellerimizle devasa kara kaplumbağaları besliyoruz. Allah’ım bu ne güzellik, 20 yıldır biriktirdiğim kasveti atıyorum içimden.
- Şimdi de iki nehrin birleştiği şehre gidiyoruz. Başkent Hartum’um merkezindeyiz. Akşama doğru Kordofan adındaki tekneyle Nil sefası yaparken esen o tatlı rüzgâr… Kırıyor 40 derecelik güneşin sıcaklığını. Sudanlılar gülücükler saçıyor bizi görünce, pazarlık payın var alırken hediyelik eşyalarını.
Güneye iniyoruz
Devam edelim. Güneye inelim. Güney Afrika’da safari turunda adeta belgesellerin içine dalıyoruz. Biraz korku, sürekli heyecan. Haydi, Ruanda’ya gidelim. ‘Katliam ülkesinden eser kalmamış, muz ağaçları arasında dünyanın en kalitesi kahvesinin tadına bakıyoruz. Belki ‘umuganda’ temizliğine bir el atarız! Ne dersiniz?
Sadece bu örneklerle sınırlı değildir elbette Afrika. Asmara’yı, Nairobi’yi, Korhogo’yu, Sevakin Adası’nı, Somali’yi ve bütün kıtayı hayallerimize sığdırmamız gerekiyor. Afrika hayallerimizi diri tutacağız ki düşünceler elbet bir gün gerçekleşsin.
*Kontra Afrika
Avrupa ülkelerinde, Afrika Kıtası'nın insanlara resmedilmesi sanırım bizden farklı değildir. Bu konudaki söyleyeceklerimin herkese bir yerlerden tanıdık geleceğini düşünüyorum. Misalen, vahşi hayvanların yaşadığı kıtada, bedenlerine geçirecek giysisi olmayan ‘kara’ adamların teknolojiden bihaber yaşamlarını sürdürmesi; açlık, sefalet ve yoksulluğun getirdiği katı yaşam koşullarının son yıllarda hat safhaya çıkması ve bunların getirdiği sonuçlar doğrultusunda savaşların - ölümlerin- ‘trend topik’ olması aklımıza ilk gelecek algılar olarak sıralayabiliriz. Ayrıca “Yeraltı kaynakları bu kadar fazla iken nasıl sefil yaşarlar!” sualini unutmamak gerekir.
"Afrika insanı da biraz tembel canım"
Bir arkadaş muhabbetinde ‘Afrika’ konusu açıldığında üç aşağı beş yukarı buna benzer cümleler kurulur, bunun üzerinden çıkarımlar yapılır. Muhabbet esnasında iki bardak çay içilir ve “Afrika insanı da biraz tembel canım.” düşüncesiyle sohbet sona erer. İzlediği belgeseller, giden arkadaşlarının anlattıkları ışığında bu düşüncelere hâkim olan insanlar, “Bu örneklemlerden hangisi yanlış?” diye soracaktır.
- Tabii ki de hiçbirine yanlış diyemeyiz. -Bütün o gerçekleri, mazlum halkların yaşadığı hikâyeleri diğer yazılarımızda ele alacağız-
Afrika algısı yanlışa sürüklüyor
Burada vurgulamak istenilen, Afrika muhabbetini ‘kafasında eşya taşıyan burnu hızmalı kadın’ özeline indirmenin şüphesiz bizi yanlışa sürüklüyor. Uzun zamandır mıh gibi aklımıza çakılmak istenen “kara kıta” tanımlamasının haricinde de bir Afrika olgusunun var olduğunu artık kavramamız gerekiyor. Öyle ki, Afrika’yı kabaca tasnif edecek olursak, üçe ayırabiliriz. Hayalimizde ele aldığımız Dünyada eşi benzeri olmayan doğal güzellikler, yüzyıllar boyunca ezilen ve neticesinde ezilmeyi kabullenmiş çaresiz halklar ve şatafat yaşamlarıyla kendilerinden tiksinilen ‘ucube’ kesimler…
Afrika Portresi
Bütün bunlar göz önüne getirildiğinde, Afrika Kıtası’nı tek bir bakış açısıyla değerlendirmek, Afrika’ya açılacak devletleri, sivil toplum kuruluşlarını, iş adamlarını vs. yanıltabilir. Bu noktada altını çizmeden geçemeyeceğim. Takip edenler bilir. Anadolu Ajansı’nın (AA) geçtiğimiz yıl uzun soluklu yayınlanan ‘Yükselen Afrika’ dosya haberler projesi, ülkemizdeki Afrika düşüncesine farklı ve makul bir pencere açmıştır. Olması gereken Afrika Portresinin tasvir edildiği bu proje kapsamında yayınlanan bütün haberlerin, makalelerin birleştirildiği kitabı, ‘sıradışı Afrika’ isteyenler için şiddetle tavsiye ederim.
Cılız takım hüviyetinde kalmaya devam mı edeceğiz?
Bilindiği üzere, Türkiye’de özellikle 2010 yılından bu yana Afrika Kıtası daha çok konuşulmaya başlandı. Bir dönem ecdadımızın hüküm sürdüğü ve yapılan politikalar neticesinde unutulan, adını dahi bilmediğimiz topraklar tekrar gündemimize girmeye başladı. Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın isteğiyle devlet kurumlarımızın geliştirdiği Afrika açılımları ile sivil toplum kuruluşlarımızın özverili çalışmaları ve yayınlanan akademik yazılar birleşmesi, yönümüzü Afrika’ya çevirmemize ciddi katkılar sağladı.
Bu mükemmel gelişmeler karşısında önemli sorumuz şudur; yapmış olduğumuz Afrika kontramız, taktiksel bir atağa dönüşecek mi yoksa kontra esnasında topa basan ve kendi arasında top çeviren cılız takım hüviyetinde kalmaya devam mı edeceğiz?
'Zor' kıta Afrika
Bu sorunun üzerine acilen kafa yormamız gerektiği kanaatini taşıyorum. Çünkü Afrika’nın hayat şartları, bürokrasi çıkmazı ve daha var olan birçok sorunu birleştirdiğimizde ‘zor’ bir kıta olduğu apaçık ortadadır.
Plan çerçevesinde Afrika’ya girmek kolay olmadığı gibi imkânsız da değildir. Kıtadaki halkın bizi sömürgeci ülkelerden ayrı tutarak, farklı bir sevgi bağıyla Türklere bakması en başta elimizi kuvvetlendiren unsurdur. Yalnız bu durum büyük kolaylık sağladığı kadar bir takım güçlükleri beraberinde getirir. Unutmamamız gereken şudur ki, yapılacak en ufak istemdışı hatamızda dahi oklar bizim üzerimize döner. Senelerce çabaladığın uğraş bir kurumun, bir kişinin yanlışı neticesinde buhar olabilir ve sil başa dönülebilir.
Sosyolojik yaklaşımlar
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Afrika insanını tembel olarak niteleyenlere asla prim vermememiz gerekiyor. Gidenler bilir, Kuzey’den Güney’e dek Afrika insanı gerek sıcağın etkisinden gerek sömürgeci zihniyetin algısı sonucu yavaş hareket etmektedir. Bu konudaki fikirlerimiz, 21. yy. değerlendirmesiyle yapılması, toplumları yanlış çıkarımlara sürükler. Tarihsel sosyolojik olaylar neticesinde ortaya koyulacak akli selim analizler, bizi bu konuda doğru fikirlere itecektir.
Biz Afrika'yı daha çok seviyoruz
Afrikalının kırılgan ve kırıldıktan sonra toparlanması zor olduğunu aklımızdan çıkarmamamız, atalarımızın ise yüzyıllar boyunca bu gönül coğrafyasında adaleti, iyiliği ve güzelliği salgıladığını Afrika defterimizin girizgâhına yazmalıyız. Siyasetçisiyle, akademisyenleriyle, medyası ve fertleriyle başlattığımız Afrika şarkımızın bir tek nakaratına değil bütününe eşlik etmeliyiz. Bizler, çıkmamış albümleri beklemiyoruz. Osmanlı Devletinden sonra tozlu raflara kaldırılmış ‘Afrika plaklarını dinlemek’ istiyoruz. Çünkü biz Afrika’yı; Çinlilerden, İsrail’den ve Avrupalı devletlerden daha çok seviyoruz. Onların kaderinin bizim kaderimiz olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bir Afrika deyimiyle sona ermek gerekirse; Yüzümüz ve göz rengimiz farklı olsa da gözyaşlarımızın rengi aynıdır.
Afrika’dan bilgiler:
11 resmi dili, 3 başkenti ve 5 farklı dilde yazılmış ulusal marşı olan ülke görmek isteyenler, yolunu Afrika’nın güneyine çevirebilirler.
Güneybatısında Atlas Okyanusu, güneydoğusunda Hint Okyanusu vardır. Kuzeyde Namibya, Botsvana ve Zimbabve, kuzeydoğusunda Mozambik ve Swaziland’ın yer aldığı ülke Afrika’nın gelişmiş ülkelerinden sayılan Güney Afrika Cumhuriyetidir. 60 milyona yakın nüfusu bulunan ülkenin yasama başkenti olan Cape Town, doğal güzellikleri ile farklı bir öneme sahiptir. Afrika’da ‘turizmin başkenti’ olarak lanse edilir.
Avrupalıların, Afrikalıları aşağıladığına dair apaçık konumundaki Güney Afrika, 60’lı yılların sonunda cumhuriyete geçmiştir. Cumhuriyete geçmeleri bütün karanlık geçmişlerini aydınlatmamış, baskılar, zulümler hatta Avrupa kayırmacılığı devam etmiştir. Şimdi bir nebze rahat nefes alabilen Güney Afrikalılar, Turizmin yanı sıra tarım ve hayvancılık, madencilik ve enerji alanlarında ilgilenenlerin dikkatini çekiyor.
Afrikalı bir insan:
Batı Afrika’nın küçük ülkesi Gine’de dünyaya geldi. Bütün kıtada olduğu gibi zor şartlarda hayata tutunmaya çalıştı. Futbola ilgisi fazlaydı. Toprak sahada oynadığı futbol, attığı çalımlar arkadaş ortamında konuşulur olmuştu. Hayalinin peşinden gitti, önce ülkesinin başkenti Konakri’ye ardından geliştirdiği oyunuyla Belçika’ya… Yolu bir şekilde Türkiye’ye düştü. Sempatik hareketleri, oynadığı futbol ile taraflı tarafsız herkesin beğenisini topladı. Türk insanı onu ne kadar sevdiyse o da Türkiye’yi bir o kadar sevdi. Öyle ki sevdiği bu toprakların vatandaşı oldu. Futbolu bırakalı uzun zaman oldu ama hala attığı goller hafızaları süslüyor. İçimizdeki Afrikalıların liste başında; İbrahim Üçüncü nam-ı değer İbrahime Yattara…