Afrika'nın kültür ve sanatı
Afrika yazı dizimizin dördüncü bölümünde; Afrika'nın kültür ve sanatını anlatmaya çalıştık. Milyonlarca insanın en temel ihtiyaçlarının açlık, kuraklık, terör gibi nedenlerle yok sayıldığı Afrika'da, müzikten filme, edebiyattan dansa Afrika'nın kültür ve sanattaki başarılarını aktarıyoruz. Haydi başlayalım...
Yüzyıllar boyunca sömürgecilik faaliyetlerinin gölgesinde kalan Afrika, düşünüldüğünün aksine kültür ve sanatta kendini geliştirmeyi bilmiştir. Müzikten filme, edebiyattan yöresel danslara varıncaya kadar kendi özgün sanatını icra eden Afrikalılar, bu alanlarda gösterdiği başarılarla güzel izler bırakmışlardır.
Sanatın kökleri çok eskiye uzanıyor
Atlantik Okyanusu'dan Hint Okyanusu'na geniş bir coğrafyayı içerisinde yer alan Afrika, insanlık tarihi boyunca pek çok farklı toplum, kültür ve sanat tarzına ev sahipliği yapmıştır. Kıtada sanatın kökenleri, yazılı tarihten çok daha eskiye uzandığı bilinen bir gerçektir. Afrika’da bulunan en eski eserler Namibya'da yer alan 27 bin yaşındaki kaya oyması resimlerdir. Nijer'deki 6 bin yıllık kaya oymaları ve Güney Afrika'daki San halkına ait 30 bini aşkın mağara resmi, Afrikalıların sanat anlayışını ortaya koyar.
*Afrika Edebiyatı
Avrupa ülkeleri veya ABD’de yaşayan, kökeni Afrika olan yüzlerce yazar vardır. Bu yazarlar, kaleme aldığı edebi metinlerde, bulundukları ülkelerdeki insanlara ulaşmak amacıyla o bölgenin dilini kullanmıştır. Bu bir nebze anlaşılabilir. Tuhaf olan şudur; Afrika’da yaşayan fakat metinlerinde sömürge dilini kullanan yazarlar… Kendi yöresel dillerini bir kenara itip genellikle İngilizce, Fransızca, İspanyolca dillerini kullanan eli kalem tutan adamlar, Afrika’nın gelecek nesillerine karşı işledikleri bu kötülüğün bir an önce farkına varmalıdır. Zira, yüzyıllar boyunca süre gelen Afrika dillerinin ayakta kalması için en büyük mücadeleyi Afrikalı yazarlar vermelidir. Bunun en etkili yöntemi de şüphesiz yöresel dillerle yazılmış edebi metinler ile sağlanabilir.
Gelecek nesillere 'temiz bir eser'
Afrikalı yazarlarının hepsi sömürge dillerini kullanmıyor elbette. Eserlerinde, Shavili, Gikuyu ve Housa gibi yerel dilleri kullananlar da var. Bu yazarlar, ana dilleri ile anlatmak istediklerini daha yalın anlatım ile okuyucusuna aktarabiliyor. Ayrıca, eserlerinin satışı noktasında her ne kadar sömürge dillerini kullanan yazarlar kadar çıtaları yüksek olmasa da, gelecek nesillerine ‘temiz bir eser’ bıraktıklarının bilincindeler.
- Birçok Afrikalı yazar, kaleme aldığı eserler ile büyük başarı sağlamıştır. Wale Soyinka, yakaladığı başarıyla, dünya çapında adından söz ettiren ilk Afrikalı yazardır. Eserlerini İngilizce olarak kaleme alan Soyinka, Nobel Edebiyat Ödülüne hak kazanan kıtanın ilk edebiyatçısıdır.
Mısırlı Yazar Necib Mahfuz, yazdığı Kahire Üçlemesi kitabıyla büyük bir üne kavuştu. 1988’de Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülen Mahfuz, bu ödülü alan ilk Müslüman ve tek Arap yazardır. "Ortadoğu'nun Balzac’ı” olarak tanınan yazar, kitaplarının çoğunda, hayatını geçirdiği ve Nobel ödülünü almak için bile ayrılmadığı Kahire'nin tarihi mahallelerindeki yaşamı ve sıradan insanları anlattı.
Soyinka’nın 1986’da Soyinka hemen ardından ise Mısırlı Mahfuz’un yakaladığı bu başarılar, Afrika Edebiyatını dünya çapında tanınır hale getirdi. Afrikalıların bu çıkışı 1991’de, Nobel Edebiyat Ödülünün yeniden Afrika kıtasına gelmesini sağladı. Bu kez Güney Afrikalı yazar Nadine Gordimer, kaleme aldığı romanıyla ülkesine unutamayacağı bir sevinç yaşatmıştır.
Edebiyat Dünyasının en büyük ödülü olarak kabul edilen Nobel’e ulaşan bir diğer Afrikalı yazar, John Coetzee’dir. Güney Afrikalı yazar, Afrika deneyimlerini yazdığı eseri onlarca dile çevrildi ve bu sayede milyonlarca insanın Afrika’yı tanımasını ön ayak oldu.
Nobel ödülüne aday gösterilen fakat bu ödülü alamamış olmasına rağmen adından sıkça söz ettiren yazarlardan biri Asiye Cebbar, Fransız Edebiyat Akademisi'ne seçilen ilk Arap kadın yazar oldu. Cezayirli Cebbar’ın “Baba Evinde Bana Yer Yok” kitabı Türkçe’ye de çevrildi. Asıl adı Fatima Zühre İmalayene olan Cebbar, “Kadınların Avukatı” sıfatını taşıdı ve sürgün yaşadığı Fransa’da 2015 yılında hayata gözlerini yumdu.
- *Öneri: Afrika Yazı Dizisini takip eden okuyucularımıza, Afrikalı yazar Chınua Achebe’nin eseri Parçalanma: Afrika Üçlemesi kitabını okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. Nijerya’nın sağlam yazarlarından kabul edilen Achebe’nin bu kitabı, İthaki Yayınları’ndan çıkmış ve çevirisi Nazan Arıbaş Erbil tarafından yalın bir dille sürükleyici bir hale bürünmüş.
*Afrika Müziği
Afrika’da müzik denildiğinde birçoğumuzun aklına, ilgi çeken, eğlenceli figürlerle süslenmiş danslarını icra eden kadın ve erkekler aklımıza gelir. Ancak Afrika müziğini sadece bu danslara indirgemek onlara yapılacak en büyük haksızlıklardan biri olur.
Hemen burada Güney Afrikalı Hugh Mosekela’dan bahsedebiliriz. Avrupa’da dahi azımsanmayacak kitlesi bulunan Mosekela; ‘Afrika’da Jazz’ın Babası’ lakabını almıştır. Müzikseverler, usta sanatçının Kaa Yee Oya parçasını dinlediğinde, Jazz’ın Afrika ile harmanlanmasına tanık edebilir.
- Mondoza’da genç yaşında (38) hayatını kaybetmesine rağmen, günümüzde hala kendinden söz ettiren Afrikalı sanatçılardandır.
Afrika denildiğinde şüphesiz kıtaya özgü ve ‘Afrika’ adını almış müzik türü akıllara gelir. Kıtanın birçok ülkesinde, yerel çalgılar eşliğinde yapılan bu tür, Dünya Müzik piyasasının ‘özel odasında’ kendine yer bulmuştur. Bizim gibi Afrika müziğine yabancı olan insanlar, bu müzik kategorisine dahil olan bir parça dinlediğinde hareketli bir eser olduğunu düşünebilir. Oysa gerçek çok farklıdır. Çünkü Afrikalılar, acı, dramatik olaylarını neşeli bir müzik ile anlatabilen nadir toplumlardan biridir.
Mali, Senegal, Kongo, Nijer, Kenya ve Zimbabve gibi ülkelerde daha çok duyulan Afrika Müziği’nin temsilcileri arasında; Oliver Mtukudzi, Victor Deme, İsmael La, Baaba Mol, Sana Jaborteh isimlerinin yanı sıra Etran Finatawa gibi önemli gruplar yer alır.
*Afrika’da Arabesk
Ülkemizde milyonları kasıp kavuran Arabesk müziği, Afrika’da da adından söz ettirmektedir. Özellikle Afrika’nın kuzeyinde, Arapça konuşulan Mısır, Sudan, Tunus ve Cezayir’de bu türün izlerine rastlanmaktadır. Arabesk’in bu ülkelerde yayılmasının nedenleri sıralamasının ilk maddesi, Mısırlı Ümmügülsüm olmuştur. Yaşamında çıkardığı albümler, bütün Arap coğrafyasına yayılırken, Kuzey Afrika’ya kadar gelmiştir. ‘Arabesk’in Divası’ lakaplı Ümmügülsüm’ün şarkıları günümüzde dahi seslendirilmeye devam edilmektedir. Mısır’dan çıkarak müziğini evrensel bir hale bürüyen sanatçının ‘Ente Umri’ (Ömrümsün) parçasını dinlemenizi ve ruhunuzun derinliklerine nasıl işlediğini yaşamanızı öneriyorum.
*Afrika Dansı
Afrika Dansı, bugün bütün dünyaya nam salan Caz Dans, Tap, Salsa, Afro-Kuban ve daha nice dansın kökeni olarak kabul edilir. Hayatında dans etmeyen bir insanı bile dansa teşvik eden Afrika Dansı, davulcuların çekici ve keyif verici ritmiyle güzel bir hale bürünüyor. Afrika Dansları Eğitimi, İstanbul, Ankara ve İzmir’de bazı dans kurslarında eğitimi veriliyor.
*Afrika Filmleri
Edebiyatı, müzikleri, danslarıyla birlikte Afrika filmleri de son zamanlarda izleyicinin beğenisine sunuluyor. Özellikle 2000’li yılların ardından yönünü Afrika’ya çeviren film sektörü, ilgi çeken gerçek Afrikalıların hikâyelerini beyaz perdeye taşıyor. Son zamanlarda Hollywood’un ünlü aktörlerinin rol aldığı Afrika’da çekimleri yapılan filmlerin sayısı her geçen zaman artıyor.
- Afrika’nın tanıtımının yapıldığı bu filmlerde, düşük maliyetli figüran oyuncuları bulmanız mümkün oluyor. Afrika Devletlerinin senaryosuna bakmadan hemen kabul ettiği bu filmlerin çoğu ne yazık ki Afrikalıların gelişe bilirlik düzeyine katkı sağlamıyor. Burada aklıma hemen şu soru geliyor: Türk Yapımcıları ile Kültür Bakanlığımızın birleşmesiyle Afrika’da belgesel, film vs. çekilemez mi? Görsel anlatımların kıtadaki insanlar üzerinde gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Şimdi sizlere Afrika’da çekimi yapılarak önemli hasılat yakalayan birkaç film örneği sunacağım.
İlk örneğimiz film membası Güney Afrika’dan. Tsotsi, irili ufaklı çeteleriyle meşhur, suç oranlarının çok olduğu başkent Johannesburg’ta çekimleri yapılan ve Güney Afrikalı bir gencin dramatik hikâyesini konu alıyor. Bana göre izlenmesi gereken Afrikalı filmlerin başında geliyor.
30 Milyon Dolar maliyeti olan Yasak Bölge 9 filmi, bir diğer dikkat çeken Afrika filmleri başında geliyor. Yönetmen koltuğunda Neil Blomkamp’ın oturduğu Yasak Bölge 9, 2009 yılında gösterime girerek önemli gişe hasılatı yakalamıştır. Bilim-kurgu kategorisinde olan film, adından hala söz ettirmektedir.
Afrika Filmleri denildiğinde ‘Yenilmez’ kesinlikle ilk üçe girer. Efsane lider Nelson Mandela’nın ülkesindeki birlik ve beraberliğin inşası için Güney Afrika ragbi takım kaptanıyla yaptığı işbirliğini konu alan filmin başrolünde ünlü aktör Margon Freeman bulunmaktadır. Yenilmez, çıktığı tarihte büyük beğeni toplamıştır.
Leonardo Dicapro’nun başrol oynadığı Kanlı Elmas filmi, Afrika’daki savaş bölgelerinde çıkarılan ve savaş düzenini finanse etmekte kullanılan elmasları konu edinmiştir. Filmde, İngilizce harici Sier-Leone ve Liberya bölgelerinde çok konuşulan Mende ve Krio dilleri de kullanılmıştır.
Gerçek bir hikâyeyi ele alan 1994’de gösterime giren film Hotel Rwanda, gösterime girdiği yıl aldığı ödüllerle adından bahsettirmiştir. Rwanda’daki iç savaşı anlatan film, 25 Milyon Dolar’ın üzerinde yaptığı hasılat ile ‘Afrika’da en çok kazandıran filmler’ listesinin ilk basamağında yer alır. Dramatik sonu, Hotel Rwanda’ya ayrı bir güzellik katmıştır.
Sıradaki filmimiz, Darfur… Film, Sudan hükümeti ve Darfur’daki isyancılar arasındaki iç savaşı anlatıyor. Çekim mekânları ve Sudan halkının durumunu ele almak adına izlenebilir nitelikte bir film. Diğer yönden tamamen ABD düşüncesiyle hazırlanan filmi izleyerek iç savaş değerlendirmesinde bulunmak insani ciddi yanlışlara sürükleyebilir.
*Türklerin Çektiği Afrika Belgeselleri
Türk televizyonlarında, önemli yüksek, emek isteyen Afrika belgeselleri yayınlanmıştır. Bunların her biri daha önce değinilmeyen konuları işlemiş ve izleyicilerin çok dikkatini çekmiştir. Elbette yeterli sayıda değildir bu belgeseller fakat az ve öz olmaları onlara ayrı bir değer katmaktadır. Devlet kurumlarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın yanı sıra film-belgesel yapımcılarımız da Afrika açılımına katkı vermesi elzemdir. Bu konuda geç kaldığımız söylenebilir ama hatanın neresinden dönersek kardır düşüncesiyle bir an önce kollar sıvanmalıdır. Şimdi sizlere gerek konu bütünlüğü gerekse de çekim noktasında önemli gördüğüm ve şiddetle izlenmesi gerektiğini düşündüğüm bazı belgeselleri tanıtmak istiyorum.
TRT'den 23 bölümlük belgesel
‘Afrika Hikayesi’ adını alan ve TRT Diyanet TV’de yayınlanan belgesel, her bölümünde Afrika’dan farklı hayatları ekranlara getirdi. Toplan 23 bölümden oluşan Afrika Hikayesi, başarılı olmasının yanında uzun soluklu devam etmesi bir ilki taşıyordu. Belgesel, çok büyük emekler harcanarak çekilmiş, Afrikalıların gerçek yaşamları harikulade görüntülerle izleyiciye sunulmuştur. Suat Emuce ile birlikte İdris Şahin’in yönetmenliğini yaptığı Afrika Hikayeleri Belgeseli üçüncü bölümünde, Malili Maria Yakubu’nun “Türkiye’deki kadınların elindeki imkanlara sahip olmak isterim.” cümlesi, izleyenlerin yüreğine oturuyor. Yakubu gibi onlarca Afrikalının yaşam mücadelesinin anlatıldığı belgeseli herkesin izlemesini öneriyorum.
Kameranın küçücük vizörüne kocaman umutları, hayalleri, sevdaları ve unutulmayacak aşkları sığdırmayı başaran usta yönetmen Cengiz Özkarabekir imzalı ‘Siyah Türkler’ belgeseli, yayınlandığı 2004 yılında çok konuşulanlar arasına girmişti. O güne kadar hiç değinilmeyen bir konuyu ele alan Özkarabekir, belgeselinde, Sudan’da yaşayan Türklerin torunları ile Türkiye’de yaşayan Afrikalı göçmenlerin torunları anlatmıştır. Siyah Türkler’in, Sudan’ın başkenti Hartum ve Türkiye’de Ege ve Akdeniz kıyılarında çekimleri yapılmıştır. İzlerken şaşıracağınız, hayrete düşeceğiniz hikâyelerle dolu duygusal bir belgeseldir.
- Cemal Süreya’nın, “Afrika dediğin bir garip kıta, el bilir âlem bilir ki şekli bozulmasın diye Akdeniz’in, hala eskisi gibi çizilir haritalarda.” cümlesiyle başlayan, ‘Afrika’da bir liman şehri Cibuti’ belgeseli… Faruk Karagöz imzalı belgesel, genel Afrika tanıtımıyla başlar ve Cibuti özeline inerek derinleşir. Bizzat Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’in de görüşlerinin yer aldığı belgesel, renkli konu ve görüntülerle izlenmeyi hak ediyor.
‘Afrika’nın Özeti Etiyopya’ belgeseli ise Türk Haber Kanallarının yapmış olduğu film olması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. CNN TÜRK haber muhabiri Göksel Göksu’nun maceralarını Kameraman Selim Türk ölümsüzleştirirken, Afrika’nın ilk bağımsızlığını alan Etiyopya’nın Afrika kıtasını hulasası olduğu anlatılmıştır.
*Afrika’dan kısa bilgiler
Hemen her sokakta BUN içen bir kişiyi bulabilirsiniz. Taze ve mis gibi kokusuyla etrafı hapseder adeta BUN. İçmeyen bir pişman içen neden bir daha içmedim diye bin pişman misali… Her ne kadar onlar BUN demiş olsa da biz Türkler kahve diyoruz. İşte her gün tükettiğimiz o kahvelerin anavatanı Afrika Birliği’nin merkezi Etiyopya’dır. Sömürge altında tutulamamış tek Afrika ülkesi olan Etiyopya’da yılda 5 milyar kental kahve üretildiği biliniyor. Kahvenin bulunuşu ise 6. yüzyıla dayanıyor. Rivayet o ki, Kaldi adlı çoban Bongo bölgesine keçilerini otlatmaya götürür. Hayvanların daha önce hiç görmediği kırmızı meyvesi olan ağacı kemirdiklerini gören Kaldi, bu ağacı merak eder. Hayvanların büyük bir enerjiyle hopladıklarını gören bu garip çoban vesilesiyle günümüze kadar ulaşmıştır kahve.
*Afrika’da bir insan
Afrikalı zenci bir çocuk… Şöyle seslenmişti şiirinde bütün dünyaya:
Doğduğumda siyahtım, büyürken siyahtım, güneşe çıktığımda siyahtım, korkunca siyahtım,
hastayken siyahtım, öldüğümde hala siyahım!
Ve sen beyaz çocuk:
Doğduğunda pembesin, büyürken beyazsın, Güneş’e çıktığında kırmızı, üşüdüğünde mor,
korktuğunda sarı, hastayken yeşil, öldüğünde de grisin!
sen şimdi bana hala "renkli" mi diyorsun?