İran’da son Türk hanedanlığı: Kaçarlar
İran toprakları yaklaşık bin yıl boyunca Türkler tarafından yönetildi. İran tarihi demek bir yerde Türk tarihi demekti; ama 1925 yılında Türkler, İran siyasetinden tasfiye edildikten sonra bir daha eski gücünü elde edemedi.
1 Mayıs 1896 tarihinde İran modernleşmesini hızlandıran isimlerden birisi olan Nâsırüddin Şah, Mirza Rızâ Kirmânî isimli bir fanatik tarafından suikast sonucu öldürülmesi aydınlar arasında bir şok etkisi yaratmıştı.
Ulemanın ıslahat fikirlerini hayata geçirmek adına kurduğu ‘Feramason’ isimli gizli örgüt kısa sürede İran halkı arasında yayıldı.
Feramason üyelerinin Kirman’da yaktıkları isyan ateşi kısa sürede Tahran’a kadar yayıldı. Tahran Valisi ve Sadrazamı devirmeyi başaran isyancılar, nihayet 1906 senesinde İran’ın meşrutiyet yönetimine geçmesini sağladı.
Yüzyıllardır İran’ı yöneten Türk hanedanlığı Kaçarlar, ilk kez iktidarlarını bir meclisle bölüşmek zorunda kalmıştı.
İranlı ünlü Türk tarihçi Ahmed Kesrevî siyasî atmosferi şu sözlerle betimleyecekti:
“Halk Muzafferuddin Şah’ı saf ve güçsüz olarak görmekte ve bütün kötülüklerin başında Emin’ud-Devle’nin bulunduğunu düşünmektedir. Bu dönemde İran’da işler iki grubun kontrolündeydi: İlki hiçbir şekilde söz söylenemeyen Saray ve Şah’ın etrafında yer alanlar ve diğeri halkı ayaklandırabilecek din adamlarıydı. Emin’ud-Devle her iki grupta da düşmanlara sahipti, bu şahıs etrafındaki ulemaya para vererek, çevresindekilerin gönlünü alarak işlerine devam ediyordu. Öyle bir dönem gelmişti ki hazine boşalmış ve etrafına para dağıtamaz hale gelmişti, işte ona aşırı düşmanlık besleyenler artık ondan para alamayan ve onun kandırmacalarına inanmayanlardı.” (Ahmed Kesrevî, Tarih-i Meşrute-i İran)
- 1921 yılına gelindiğinde ise İran’da artık güçlü bir parlamento ve son derece zayıf bir Kaçar Hanedanlığı bulunuyordu.
Kaçar Şahı Ahmed Han ise yaşanan tüm kaotik ortamı görmezden gelip mütemadiyen Avrupa seyahatleri gerçekleştiriyordu. Oysa Avrupa imajı yarı İngiliz sömürgesi konumunda bulunan İran için sorun teşkil ediyordu; çünkü İran kamuoyu, Kaçar Hanedanlığı’nı Britanya’nın kuklası olarak görüyordu.
Savunma Bakanlığı görevini üslenen Rıza Han (Pehlevî) ülkedeki muhalefeti de arkasına alarak Ahmed Akvam hükümetinin iktidardan düşmesine neden oldu.
Rıza Han, sürekli ülke dışında bulunan Şah’ın yanında aile mücevherlerini götürmesini eleştirerek ülkede büyük eylemlerin başlamasına neden oldu.
Ülkedeki sosyalistler, Rıza Han’ın kendi hanedanlığını kurma peşinde olduğunu fark ettiği anda yurt dışında bulunan Şah Ahmed Han’a Mirza Hasan Pirniya’nın Başbakan olarak atanmasını istedi. Oysa Rıza Han çoktan dizginleri eline almış ve Bakanlıklara Şah’a dahi danışmadan kendi adamlarını atamaya başlamıştı.
İran sosyalistlerinin güçlü duruşu, Rıza Han’ın yaklaşık 55 yıl sürecek hanedanlık fikrini biraz ertelemesine neden oldu. Pirniya, Başbakanlık makamına geldi; ama ABD’den dış borç alması ülkenin karışmasına neden oldu. Ülke zaten Rusya ve İngiltere’nin sömürgesi iken bir de ABD’nin ülkeye çekilmesi İranlılar tarafından hiç hoş karşılanmadı.
Rıza Han, bu gelişmeler sonrası Başbakanlık koltuğuna oturmayı başardı. Bu kez muhaliflerin Kaçar Şahı Ahmed Han üzerinden tekrar önünü kesmemesi adına Şah’ı görevden alarak oğlunu Naib olarak atadı.
Ülkedeki Türk saltanatını yıkmayı aklına koyan Rıza Han, kamuoyunda "İran Cumhuriyeti" fikrinin tartışılmasını sağladı; ama asıl amacı Türk hanedanlığını ortadan kaldırarak yerine kendi hanedanlığını kurmaktı.
Nihayet 1925 yılında Rıza Han, Kaçar Hanedanlığı’nın elindeki tüm gücü Meclis-i Müessesana’ya aktardığını ilân etti. Önceki Şahı Avrupa kuklası olmakla suçlayan Rıza Han esasen Seyyed Ziaeddin Tabataba ile birlikte kurdukları askerî birlik Rus yayılmacılığı karşısında tamamen İngiliz desteğine dayanan bir yapılanmaydı.
- Artık Şah Rıza Pehlevî ünvanı ile İran’ı yöneten yeni Şah, ülkedeki Turan mirasını yıkarak yerine Aryan hegemonyasına dayanan yeni bir ideoloji inşa etmeye başladı. Şüphesiz buna en güçlü tepkiyi İran Türkleri gösterecek ve ilerleyen yıllarda girişecekleri hürriyet arayışı İran tarihinde eşi az görülen katliamlarla bastırılacaktı.
Siyasetin bir cilvesi olarak Rıza Pehlevî’yi iktidardan edecek de dış güçler olacaktı. Kaçar Hanedanlığı’nı yabancı devletlerin kuklası olmakla suçlayan Şah Rıza, uluslararası dış desteğini kaybettikten sonra ülkede dahi tutunamayarak Güney Afrika’ya kaçmış ve 26 Temmuz 1944 tarihinde orada ölmüştü.
Rıza Şahın oğlu Muhammed Rıza Pehlevî’nin iktidarının ilk yılları, soyu Kaçar Hanedanlığı’na dayanan Başbakan Musaddık’ın gölgesinde kalacaktı. 4 Şubat 1949 günü Tahran Üniversitesi’nde suikasta uğrayarak yaralanan Şah Muhammed Rıza soluğu Londra’da alacak önce Tudeh’i ardından da Musaddık’ı tasfiye etmek için İngiltere’yi arkasına alacaktı.
Kaçar Hanedanlığı ve Türklük
- İran’daki Türk hâkimiyeti Kaçarlar ile başlamamıştır.
- 1925 yılına gelinene kadar İran topraklarında yaklaşık bin yıllık bir Türk hâkimiyeti vardı.
Hatta Kaçarları deviren Şah Rıza, Türk hâkimiyetini şu sözlerle eleştirmekteydi:
“İtiraf etmeliyiz ki bin yıldan daha fazla bir müddette İran, Türk fatihlerin hâkimiyeti altında yaşamıştır.” (Mîhen Gazetesi – 1924)
Oğuz Türklerine mensup Kaçarlar, Ağa Muhammed Han Kaçar’ın 1796’da iktidarı bir başka Türk hanedanlığından almasıyla İran’a hâkim olmuş ve yaklaşık yüz yıl idare etmeyi başarmıştı.
İran’ı yöneten Türk ailelerin Farsça konuşması ya da Farsileşmesi de söz konusu değildi. Nitekim Türk hükümdarlar kendilerini “sâlâr-ı Türk, pâdişâh-ı Türk, sultân-ı Türk ve bilhassa hâkân-ı Türk” gibi ünvanlarla tanımlıyordu.
Britanya’nın Meşhed başkonsolosu görevini yürütmüş olan İngiliz diplomat ve subay Sir Percy Molesworth Sykes, Türklerin İran’daki konumunu ve gücünü şöyle aktaracaktı:
“İran’da Azerbaycan Türkleri öncü rol oynamaktadırlar. Geleneğe göre, veliaht bu eyaleti (Azerbaycan’ı) yönetiyor ve o, tahta geçmek üzere Tahran’a hareket edince de yakın çevresini Türkler oluşturuyor. Ordu ve elbette ki ordudaki en muteber makam sahipleri de çoğunluk itibariyle bu eyaletten olan şahıslardan ibarettir. Ordunun tüm tophane efradı da bu eyaletten toplanıyor. Sonuç itibariyle Kaçarlar bu Türklerle (Azerbaycan Türkleri ile) özdeşleştiriliyorlar... Azerbaycan ahalisi Farsça ya çok az konuşur ya da bu dilde hiç konuşmaz”
Tarihte Sünnî dünyanın büyük hamisi Osmanlı’ya en büyük sorunu çıkartan da İran’daki Şiî Türkler olacaktı ve bunların başında da Şah İsmail gelecekti.
Bu durum Kaçarlar için de geçerliydi.
Kaçarlar, Türklüklerine ve Türkçeye ziyadesiyle değer veriyordu; ama hiçbir şey Şia’dan önce gelemezdi. İranlı Türkler için bu durum sonraki yüzyıllarda da değişmemişti. 29 Aralık 1914’te Osmanlı askeri Tebriz’e girdiğinde şehirde tutunamamasının tek nedeni Ruslar değildi. Yerel halktan beklediği desteği görememesi de bunda etkili olacaktı.
Yine siyasetin cilvesi 1941-42’de İran Türkleri büyük katliamlara maruz kaldıklarında İran ve Rus yönetiminin gözünde Şiîliklerinin pek önemi olmayacaktı. Onlar yalnızca ayrılıkçı Türkler olarak görülecek ve o şekilde tanımlanacaktı.
İran toprakları yaklaşık bin yıl boyunca Türkler tarafından yönetildi. İran tarihi demek bir yerde Türk tarihi demekti; ama 1925 yılında Türkler, İran siyasetinden tasfiye edildikten sonra bir daha eski gücünü elde edemedi. Bugün gelinen noktada İran Türkleri özellikle Azerbaycan ile ilişkilerde her daim İran siyasetinde tedirginlik yaratan bir unsur olarak görülüyor.