Şehinşah’ın düşüşü

Muhammed Rıza Pehlevî, 1941'den 1979'a kadar İran'ı demir yumrukla yönetmişti.
Muhammed Rıza Pehlevî, 1941'den 1979'a kadar İran'ı demir yumrukla yönetmişti.

İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevî, gücünün zirvesinde 1971'de, dünya liderlerini lüks bir çadır kente çekerek, Persepolis harabelerinde 2.500 yıllık Pers monarşisini kutlamak için Paris'ten gelen cömert bir yemek ziyafeti sundu. Yalnızca sekiz yıl sonra, kendi imparatorluğu harabeye dönecek, 27 Temmuz 1980'de ise Kahire'de vefat edecekti.

Şah, bir daha dönmemek üzere ülkeden ayrılırken...
Şah, bir daha dönmemek üzere ülkeden ayrılırken...

İnsanı iliklerine kadar donduran o soğuk kış gününde, İran’ın başkenti Tahran’dan havalanan bir uçak, ülke tarihinde artık bir dönemin kapandığına işaret ediyordu. Kesintisiz 37 yıl boyunca İran’ı yöneten Şah Muhammed Rıza Pehlevî, yanında eşi Farah Diba ve çocukları Rıza, Alirıza, Farahnaz ve Leylâ ile birlikte 16 Ocak 1979’da meçhule doğru yola çıkarken, arkasında bıraktığı saltanata bir daha kavuşamayacağının farkındaydı.

Mehrabad Havaalanı’nda kendisine veda eden devlet erkanına “Yeniden görüşeceğiz, döneceğim.” diye teminat vermiş olsa da...

Rıza Pehlevî, oğlu Muhammed Rıza, kızları Şems (ortada) ve Eşref ile, 1920'ler.
Rıza Pehlevî, oğlu Muhammed Rıza, kızları Şems (ortada) ve Eşref ile, 1920'ler.

Muhammed Rıza, 1925’te resmen “İran Şahı” unvanını alacak olan Rıza Pehlevî’nin en büyük oğlu ve 11 çocuğunun üçüncüsü olarak, 26 Ekim 1919’da Tahran’da dünyaya geldi. Rıza Pehlevî’nin ikinci karısı Tâcu’l-Mulûk, ikiz bebek doğurmuştu. Muhammed Rıza’nın ikiz kız kardeşine de Eşref ismi verildi.

21 Şubat 1921’de Rıza Han, 1794’ten beri İran’ı yönetmekte olan Kaçar hanedanına karşı başarılı bir darbe düzenleyerek, hükümetin kontrolünü ele aldı. Uyguladıkları müsrif politikalarla İran’ın bütün varlıklarını Rusya ve İngiltere’ye kaptıran ve devleti borç içinde bırakan Kaçarlar, İran halkından tamamen kopuk bir yönetim sergiliyordu.

Muhammed Rıza, gençliğinde annesi Tâcu'l-Mulûk ile...
Muhammed Rıza, gençliğinde annesi Tâcu'l-Mulûk ile...

Son Kaçar hükümdarı Ahmed Şah, 1923’te İran’dan ayrılarak Fransa’ya yerleşince, hanedan da fiilen sona erdi. Rıza Şah, 12 Aralık 1925’te İran’ın yeni hükümdarı olarak ilân edildi. 25 Nisan 1926’da taç giyen Şah, aynı gün 7 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza’yı da veliaht prensliğe getirdi.

Veliaht prenslik yıllarında Muhammed Rıza Pehlevî.
Veliaht prenslik yıllarında Muhammed Rıza Pehlevî.

Kendisi eğitimsiz bir asker olan Rıza Şah, oğlu Muhammed Rıza’yı Batı standartlarında eğitmeye karar vermişti. Çocukluk çağında İsviçre’nin Rolle kentinde bulunan yatılı okul Institut Le Rosey’e gönderilen Muhammed Rıza, 1935’e kadar kaldığı bu okulda psikolojik açıdan sıkıntılı ve melankolik bir dönem geçirdi.

Tahran’a döndükten sonra askerî akademide eğitimine devam eden genç veliaht, 1938’de buradan da mezun oldu.


Rıza Şah, tepeden inmeci bir usulle İran'ı modernleştirmeye çalışıyordu.
Rıza Şah, tepeden inmeci bir usulle İran'ı modernleştirmeye çalışıyordu.

İkinci Dünya Savaşı’nın ateşinin bütün bölgeyi sardığı bu yıllarda, İran da gelişmelerden birinci derecede etkilenen ülkelerdendi. 1941’de Nazi Almanya’sı Sovyetler Birliği topraklarını işgale başlayınca, Almanlardan tarafa tavır alacağından şüphelenilen Rıza Şah, İran’ı fiilen işgale girişen İngiltere-Sovyet ittifakının tahttan feragat etmesi yönündeki baskılarıyla karşı karşıya kaldı. Nihayet, 16 Eylül 1941’de Rıza Şah, tahtını 21 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza’ya bırakıp sürgüne gitti. Rıza Şah’ın düşüncesi, ömrünün kalan kısmını Kanada’da geçirmekti. Ancak İngiliz hükümeti onu önce Mauritius’a, ardından da Güney Afrika’ya sürgün etti. Rıza Şah, 26 Temmuz 1944’te Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde hayatını kaybetti.

Rıza Şah, 1941'de tahtını oğluna bırakarak sürgüne gitti.
Rıza Şah, 1941'de tahtını oğluna bırakarak sürgüne gitti.

1950’lerin başında, İran’ın genç şahını meşgul eden en önemli problem, milliyetçi Başbakan Muhammed Musaddık’ın emperyalist güçlere karşı gösterdiği direnişti. 1951’de göreve başlayan ve petrol endüstrisinin millileştirilmesine ön ayak olarak İngiltere ve ABD’yi öfkeye sevk eden Musaddık, iki yıl sonra devrilinceye kadar Muhammed Rıza’ya oldukça zor bir dönem yaşatmıştı. ABD’de 1952 başkanlık seçimlerinin düzenlenmesinden kısa bir süre önce, Amerikan ve İngiliz gizli servisleri, Musaddık’ın görevden uzaklaştırılması için uzlaştı. Tarihe “Ajax Operasyonu” olarak geçen bu planın uygulanması işini de Amerikalı ajan Kermit Roosevelt üstlenmişti.

Muhammed Musaddık, halk tabanında ciddi desteğe sahipti.
Muhammed Musaddık, halk tabanında ciddi desteğe sahipti.

1953’ün yaz aylarında ilk önce başarısız bir girişimde bulunan Roosevelt ve ekibi, nihayet, ikinci seferinde başarıya ulaştılar. Tahran’da çıkan bir “halk ayaklanması” sonucu, 19 Ağustos 1953 günü Muhammed Musaddık devrildi, Şah’ın otoritesi ve hükümranlığı yeniden tesis edildi. Başbakanlık makamına da, General Fazlullah Zahidî atandı. Tahran’da tüm bunlar olurken, Muhammed Rıza Pehlevî ülkeden ayrılmış, önce Bağdat’a oradan da İtalya’nın başkenti Roma’ya kaçmıştı. Darbenin ikinci defada başarılı olduğu haberi kendisine ulaştırıldığında, İran’a geri döndü ve tahtına tekrar oturdu.

Musaddık'ın devrilmesi sürecinde, Tahran sokakları parayla tutulmuş çeteler tarafından istila edildi.
Musaddık'ın devrilmesi sürecinde, Tahran sokakları parayla tutulmuş çeteler tarafından istila edildi.

Musaddık’la yaşadığı tecrübe, Şah’a, güçlü bir iç istihbarat kurumu oluşturmanın gerekliliğini düşündürmüştü.

  • CIA’nin de lojistik ve teorik desteğiyle, 1957’de kısa adı SAVAK olan Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Organizasyonu (“Sazeman-ı Ettelaat va Amniyat-i Keşvar”) tesis edildi. General Teymur Bahtiyar’ın kontrolünde kurulan SAVAK, 1979’da Humeynî yönetimi tarafından lağvedilinceye kadar, bütün İranlıların korkulu rüyası olacaktı.

Bilhassa 1963’ten Şah’ın devrildiği 1979’a kadar rejim muhaliflerine göz açtırmayan SAVAK hapis, işkence, suikast ve diğer bütün yöntemleri kullanarak on binlerce İranlıyı etkisiz hale getirdi. Resmen sivil bir kurum olarak gösterilen ve başbakanlık ofisine bağlı olarak çalışan SAVAK, aslında Şah tarafından bizzat kontrol ediliyordu. Zaman içinde örgütün başına getirilen çeşitli isimlerin hepsi de Şah’ın yakın çalışma arkadaşlarıydı.

Ali Şeriati, SAVAK'ın ortadan kaldırdığı yüzlerce rejim muhalifinden biriydi.
Ali Şeriati, SAVAK'ın ortadan kaldırdığı yüzlerce rejim muhalifinden biriydi.

SAVAK sadece İran içinde değil, ülke dışında da çok aktifti. 1970’lerin başında, ABD’de okuyan yaklaşık 30 bin öğrencinin hepsi, SAVAK tarafından yakından izleniyordu. Bu süreçte yurtdışında yaşanan bazı şüpheli ölüm ve ortadan kaybolma olaylarının hepsinde de SAVAK’ın parmak izini görmek mümkündü.

  • Örgütün “olağan şüpheli” olarak işaretlendiği bu türden olayların en ünlüsü, rejim muhalifi İranlı yazar Ali Şeriati’nin 18 Haziran 1977 günü İngiltere’de esrarengiz bir biçimde hayatını kaybetmesiydi.

SAVAK’ın, kanlı ve karanlık tarihi boyunca 100 bin dolayında İranlıyı işkenceden geçirdiği tahmin edilmektedir.

SAVAK tarafından kullanılan işkence merkezleri, 1979'dan sonra müzeye çevrilerek ziyarete açıldı.
SAVAK tarafından kullanılan işkence merkezleri, 1979'dan sonra müzeye çevrilerek ziyarete açıldı.

ABD çizgisinde bir bölgesel politika izleyen Şah, Yemen’de yaşanan iç savaş boyunca (1962-70), Suudi Arabistan’ın da desteklediği kuzeydeki yönetimden yana tavır aldı. Umman Sultanı Kâbus bin Saîd, 1971’de ülkesinin Dofar bölgesindeki isyanı bastırırken, Şah’tan yardım gördü. Basra Körfezi’ndeki üç stratejik ada karşılığında, Bahreyn’in 1971’de İngiltere’den bağımsızlığını tanıyan Şah, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle de oldukça yakın ilişkiler geliştirdi. Ancak Arap komşusu Irak’la ilişkileri sürekli gerilimli haldeydi. 1975’te imzalanan Cezayir Anlaşması’na kadar Irak’la İran’ın sınır ihtilafı devam etmiş, Şah da bu süreçte Irak’taki Kürt isyancılara silah sevkiyatında bulunmuştu. Anlaşmayla sınırlar kesinleştirilince, Şah da Kürtlere desteği kesti.

1975'te Cezayir'in ara buluculuk etmesiyle imzalanan anlaşma, İran'la Irak arasındaki sınır ihtilafına son verdi.
1975'te Cezayir'in ara buluculuk etmesiyle imzalanan anlaşma, İran'la Irak arasındaki sınır ihtilafına son verdi.

Muhammed Rıza Pehlevî, Ortadoğu liderleri içinde Ürdün Kralı Hüseyin ve Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’la bilhassa yakındı. Türkiye’yle de askerî ve ticarî anlaşmaları sürdüren Şah, Hindistan’la 1965’teki savaşında Pakistan’ın destekçisiydi. Şah ayrıca, o dönemde İslâm dünyasındaki genel eğilimin aksine, İsrail’le de yakınlık kurmuştu. 1949’da İsrail’i bağımsız bir ülke olarak hemen tanıyan Şah yönetimi, sonraki 30 yıl boyunca Tel Aviv’le her alanda işbirliğini ilerletti.

Petrol gelirlerinin artmasıyla birlikte, 1960’lar ve 70’ler boyunca sürekli silah alımı yapan Şah Muhammed Rıza Pehlevî, aynı zamanda ülke içinde giderek daha baskıcı ve otokrat bir yönetim üslubuna yöneldi. Aile üyeleri başta olmak üzere, çevresini iktidarının kritik makamlarında konumlandıran Şah, özellikle ikiz kız kardeşi Prenses Eşref’e geniş yetkiler verdi.


Şah'ın ikiz kız kardeşi Prenses Eşref, devlet yönetiminde büyük etkiye sahipti.
Şah'ın ikiz kız kardeşi Prenses Eşref, devlet yönetiminde büyük etkiye sahipti.


Şah, Sovyetler Birliği etkisinde olduğunu düşündüğü Komünist Tudeh Partisi’ni sürekli baskı altında tutarken, 1975’te çok partili sistemi resmen rafa kaldırarak, kendisinin liderlik ettiği Rastakhiz Partisi’ni tesis etti. Aslında bu, 1963’ten itibaren giderek artan bir dozda ülke çapına yayılan hoşnutsuzluğun ve rejim karşıtlığının bastırılması girişiminden başka bir şey değildi.

  • “Beyaz Devrim” adıyla 1963’te ilân edilen toprak reformu, Şah’ın tek adam yönetimine karşı kitlesel bir isyana dönüşecek, isyancıların lideri olarak sivrilen Rûhullah Humeynî de nihayet 1979’da Şah’ın devrilmesine önderlik edecekti.

Toprak reformunun din adamı sınıfını harekete geçirmesi, söz konusu düzenlemenin İran’ın geleneksel din adamı yapılanmasının ekonomik otoritesini sarması sebebiyleydi.

2016'da Monte Carlo'da ölen Prenses Eşref, genç kızlık ve yaşlılık dönemlerinde.
2016'da Monte Carlo'da ölen Prenses Eşref, genç kızlık ve yaşlılık dönemlerinde.

Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun 2.500’üncü yıldönümünün kutlamaları için, 12-16 Ekim 1971’de İran’ın Şiraz kentindeki Persepolis harabelerinde düzenlenen törenler ise, Şah rejimi ile sıradan İran halkı arasındaki bağlantıların tamamen koptuğu dönüm noktalarından biridir. Dünyanın dört bir yanından gelen devlet ve hükümet başkanlarının, çöl ikliminde sıfırdan inşa edilen lüks çadır şehirde ağırlandığı kutlamaların, en az 100 milyon dolara mal olduğu bilinmektedir.

1971'de Şiraz'da düzenlenen müsrif kutlamalar, İran halkıyla Şah arasındaki duygusal bağların tamamen kopmasına yol açtı.
1971'de Şiraz'da düzenlenen müsrif kutlamalar, İran halkıyla Şah arasındaki duygusal bağların tamamen kopmasına yol açtı.

Misafirlere ikram edilen şarapların bile uçaklarla Paris’ten getirildiği törenler devam ederken, İran’ın kâhir ekseriyeti fakirlik ve zaruret içindeydi. Kutlamalardan fotoğraf ve görüntüler kamuoyuna yansıdıkça, Şah’a yönelik öfke ve nefret de arttı.

Şiraz'da ağırlanan yabancı konukların içeceği şaraplar, uçaklarla Paris'ten getirilmişti.
Şiraz'da ağırlanan yabancı konukların içeceği şaraplar, uçaklarla Paris'ten getirilmişti.

Şiraz’daki kutlamalardan önce, artık “Şehin-Şah” [Şahların şahı] unvanını taşıyan Muhammed Rıza Pehlevî ve eşi Şahbânû Farah’ın 26 Ekim 1967’de Tahran’da düzenlenen taç giyme törenleri de, İran halkında Pehlevî rejimine yönelik ciddi bir tepkiyi tetiklemişti. Durumdan istifade eden Şiî din adamları, Şah ve ailesinin içinde yüzdüğü debdebeyi vaaz ve hutbelerle halka yansıtmıştı. Şah ve adamları, tüm bu müsrif gösterilerin İran’ın dünyadaki imajına yönelik siyasî adımlar olduğunu ve özellikle de ekonomik yatırım çekme potansiyeli bulunan reklamlar olarak düşünülmesi gerektiğini savunsa da, sıradan İran halkının konuya bu açıdan bakmadığı belliydi.

Şah ve eşinin taç giyme töreninden bir kare.
Şah ve eşinin taç giyme töreninden bir kare.

Genel anlamda Şiî din adamları sınıfıyla sürekli bir çatışma ve gerilim yaşayan Şah, bu isimlerden özellikle birinin şahsî muhalefetiyle karşılaşıyordu: Ayetullah Rûhullah Humeynî. 1960’ların başından itibaren Şah’a direkt şekilde karşı çıkan Humeynî, 1962’de Şiî ulemayı rejime karşı bir araya getirmek için adımlar atmaya başladı. Ertesi yıl yaptığı bir konuşmada Şah’ı, ülkenin gittiği istikameti değiştirmeye davet eden Humeynî tutuklanarak, 1964’ün nisan ayına kadar hapiste kaldı. Daha sonra yeniden Kum şehrine dönmesine izin verilse de, Humeynî’nin Şah’a yönelik eleştirileri giderek şiddetleniyordu.

Şahlık rejiminin ABD ve İsrail’le münasebetleri yoğunlaştıkça, Humeynî de Muhammed Rıza Pehlevî’ye karşı dilini sertleştiriyordu.
Şah (solda), ulema sınıfıyla giriştiği kavgayı tahtıyla ödedi.
Şah (solda), ulema sınıfıyla giriştiği kavgayı tahtıyla ödedi.

1964’ün sonbaharında yaptığı bir konuşmadaki ifadeleri, nihayet, ülkeden sürgün edilerek Türkiye’ye gönderilmesine yol açtı. Dinî kisvesini çıkarak bir süre Bursa’da yaşayan Humeynî, 1965’in eylülünde Irak’ın Necef kentine geçti. Sonraki 13 yıl boyunca burada siyasî içerikli vaazlar vermek ve kitap yazmakla meşgul olduktan sonra, 1978’de Irak yönetiminin “Ya politikayı bırak ya da ülkeyi terk et” çağrısıyla Irak’tan ayrılarak Fransa’nın başkenti Paris’e yerleşti. Humeynî’nin yurtdışındaki bu aktiviteleri devam ederken, İran içinde de kendisinin çağrısıyla harekete geçen kalabalıklar, Şah’ı her geçen gün daha fazla köşeye sıkıştırıyordu.

15 Kasım 1977'de, Beyaz Saray'ın bahçesinde yapılan basın açıklaması sırasında, dışarıdaki Şah karşıtı protestocuları dağıtmak için sıkılan biber gazı ABD Başkanı Jimmy Carter'a ve diğer yetkililere kadar ulaşmıştı.
15 Kasım 1977'de, Beyaz Saray'ın bahçesinde yapılan basın açıklaması sırasında, dışarıdaki Şah karşıtı protestocuları dağıtmak için sıkılan biber gazı ABD Başkanı Jimmy Carter'a ve diğer yetkililere kadar ulaşmıştı.

7 Ocak 1978 günü, Ettelaat gazetesinde çıkan ve Ayetullah Humeynî’yi “İngiliz ajanı” olarak tanımlayan bir makale ise, bardağı taşıran son damla olmuştu. Din adamlarının kitlesel biçimde kazan kaldırmasına yol açan bu provokasyon, Pehlevî rejiminin artık bundan sonra neler olabileceğini hiç kestiremediğini gösteriyordu. Giderek soğukkanlılığını yitiren ve etrafındaki az sayıda insanla ülkeyi yönetmeye çalışan Şah, güvenlik güçlerine göstericileri kanlı bir şekilde ezmeleri için emir verirken, kendisi de ölümcül lenf kanseriyle mücadele ediyordu. Protestolarda ölen yüzlerce kişinin trajik akıbeti, İran halkına, Şah’ın acımasız rejimini devirme yolunda daha fazla enerji ve şevk veriyordu.

Tahran sokaklarında Şah karşıtı göstericiler...
Tahran sokaklarında Şah karşıtı göstericiler...

1978 yılı, tümüyle Şah karşıtı protestolarla, sokak gösterileriyle ve grevlerle geçmişti. İstihbarat, ordu ve polis eliyle bütün güvenlik tedbirlerini uygulamaya koyan Şah, sokakların ateşini düşürmeyi bir türlü başaramıyordu. Nihayet, “bir süreliğine” yurtdışına çıkması, durum sakinleşinceye kadar İran’a dönmemesi, onun yokluğunda da Başbakan Şapûr Bahtiyar’ın bir takım reform hareketleriyle halkı sakinleştirmeye çalışması üzerinde mutabık kalındı. 16 Ocak 1979’da eşi Şahbânû Farah Diba ve çocuklarıyla birlikte ülkeden ayrılan Şah, pençesinde kıvrandığı kanser nedeniyle, yaklaşık 1,5 yıl sonra vatanından uzakta hayatını kaybedecekti.

Şah'ın ülkeden ayrılması, İran tarihinde bir dönemin sonuydu.
Şah'ın ülkeden ayrılması, İran tarihinde bir dönemin sonuydu.

Fazlasıyla yıpranmış, güvenilirliğini ve sempatisini yitirmiş ve halkın gözünden düşmüş bir rejimi yeniden toparlayabilmek için canhıraş gayrete soyunan Başbakan Şapûr Bahtiyar, ilk iş olarak korkunç istihbarat örgütü SAVAK’ı dağıttı. Ardından, bütün siyasî tutukluların serbest bırakılmasını sağladı. Ülkedeki sıkı yönetim yasakları kaldırıldı, protestoculara ordunun müdahalesi engellendi. Ancak tüm bunlar için artık çok geçti.

  • 1 Şubat 1979’da Air France’a ait bir uçakla Paris’ten Tahran’a dönen Ayetullah Humeynî, Bahtiyar’ı görevden alarak, yerine Mehdî Bâzergân’ı getirdi. 11 Şubat günü ise, Pehlevî rejimi bütün kurumları ve simgeleriyle ortadan kaldırıldı.
Humeynî'nin İran'a dönüşü, 1 Şubat 1979.
Humeynî'nin İran'a dönüşü, 1 Şubat 1979.

İran’dan ayrıldıktan sonra ilk olarak Mısır’a giden Şah Muhammed Rıza Pehlevî ve ailesi, Asvan kentinde Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat ve eşi Cihan tarafından törenle karşılandı. Mısır’daki sıcak ilgiye rağmen, hastalığı gittikçe ilerleyen Şah, bir an önce kapsamlı şekilde tedavi olmak için ABD’ye gitmenin yollarını arıyordu. Amerikan Başkanı Jimmy Carter’la temas kurmaya çalışılarak geçen sonraki birkaç ay boyunca, Şah ve ailesi Fas, Bahamalar ve Meksika’da yaşadı.

Şah'ın sürgündeyken çekilmiş bir fotoğrafı.
Şah'ın sürgündeyken çekilmiş bir fotoğrafı.

Başkan Carter, nihayet, 22 Ekim 1979’da Şah’ın New York’taki bir hastanede tedavi edilmesine izin vermek durumunda kaldı. Sahte bir isimle hastaneye yatırılan Şah, İran’ın başkenti Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin 4 Kasım günü İranlı öğrenciler tarafından işgal edilmesiyle, hastaneden çıkarılarak ülkeden ayrılması istendi. Carter yönetimi, Humeynî’nin kesin bir dille İran’a iade edilmesini istediği Şah ve ailesini Panama’ya gönderdi. Şah, yabancı gazetecilere verdiği röportajlarda, Amerikalıların tavrının dostluğa ve müttefikliğe sığmadığını belirtiyordu.

Devrik Şah ve eşi, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat (sağdan ikinci) ve eşi Cihan tarafından misafir edildi.
Devrik Şah ve eşi, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat (sağdan ikinci) ve eşi Cihan tarafından misafir edildi.

Panama’da kaldığı kısa süre boyunca hareketleri tamamen kısıtlanan ve Amerika’nın izni olmaksızın konuşmasına bile izin verilmeyen Şah, nihayet, Enver Sedat’ın ısrarlı davetini kabul etmek durumunda kalarak Mısır’a geri döndü. Hayatının son aylarını ağır hasta ve sürekli yatakta geçiren Muhammed Rıza Pehlevî, 27 Temmuz 1980’de hayatını kaybetti.

Muhammed Rıza Pehlevî, ölümünden önce eşi Farah'la birlikte.
Muhammed Rıza Pehlevî, ölümünden önce eşi Farah'la birlikte.

60 yaşında ölen Şah için, Sedat’ın emriyle devlet töreni düzenlendi, cenazesi Kahire Kalesi’nin hemen altında bulunan Rıfâî Camii içindeki özel bölüme defnedildi.

Farah Pehlevî, Şah'ın kabrinde. Arkasında, Enver Sedat'ın eşi Cihan Sedat görünüyor.
Farah Pehlevî, Şah'ın kabrinde. Arkasında, Enver Sedat'ın eşi Cihan Sedat görünüyor.

İlginç bir tesadüf eseri olarak, Şah’ın gömüldüğü yerin hemen yanında Mısır’ın son kralı Fârûk’un kabri yer alıyordu. Muhammed Rıza’nın ilk eşi Fevziye’nin ağabeyi olan Fârûk, Enver Sedat’ın da içinde bulunduğu “Hür Subaylar” cuntası tarafından 23 Temmuz 1952’de devrilmiş, 1965’te İtalya’daki ölümünün ardından, Sedat’ın müsaadesiyle Rıfâî Camii’ne gömülmüştü. Şimdi, her ikisi de devrilmiş ve tahtlarından uzaklaştırılmış olan enişte-kayınbiraderi, kader, Kahire’de bir araya getiriyordu.

Muhammed Rıza Pehlevî, eşi Prenses Fevziye ve kızları Şehnaz, 1940.
Muhammed Rıza Pehlevî, eşi Prenses Fevziye ve kızları Şehnaz, 1940.

Muhammed Rıza Pehlevî, ilk evliliğini, 1939’da Mısır Kralı Fuâd’ın 18 yaşındaki kızı Prenses Fevziye ile yaptı. İki ülke arasındaki siyasî münasebetlerin geliştirilmesi amacına matuf olan evliliğin gerçekleşebilmesi için, İran Anayasası’nda değişiklik bile yapıldı. O tarihe kadar, İran’da tahta çıkacak olan veliahtların annelerinin mutlaka İranlı olması şartı bulunuyordu, bu değiştirildi. Kahire ve İskenderiye’nin hareketli atmosferinden Tahran’ın kasvetli ortamına geçen Prenses Fevziye, İran’a alışmakta zorlanmıştı. Farsça bilmemesinin yanında, Pehlevî sarayının ataerkil adetlerine de tamamen yabancıydı. Muhammed Rıza’nın annesi Tâcu’l-Mulûk’un baskın karakteri ile Şah’ın kız kardeşleri Eşref ve Şems’in emredici tavırları da, genç prenses için Tahran’daki hayatı tahammül edilemez kılan şeylerdi. 1940’ta ilk ve tek çocukları Prenses Şehnaz dünyaya geldi. Fevziye bu sırada psikolojik olarak tamamen yıpranmış ve çökmüş vaziyetteydi. Doğumdan sonra Kahire’ye giden prenses, bir daha Tahran’a dönmedi. 1945’te Kahire’de yapılan resmî başvuruyla boşanma işlemleri başlatıldı, 1948’de Şah’ın durumu sonunda kabullenmesiyle birlikte, çift ayrıldı. Ömrünün sonraki yıllarını gözlerden uzakta geçiren Prenses Fevziye Fuâd, 2 Temmuz 2013’te, İskenderiye’deki evinde hayatını kaybetti.

Şah ve Süreyya'nın düğününde bir kare, 1951.
Şah ve Süreyya'nın düğününde bir kare, 1951.

Şah, ikinci evliliğini, İran’ın ünlü kabilelerinden Bahriyârîlere mensup Süreyya İsfendiyârî ile yaptı. Ablası Şems’in Londra’da tanıştığı ve kardeşine münasip gördüğü Süreyya, Muhammed Rıza ile 1948’de, karısı Fevziye’den resmen boşandıktan hemen sonra bir araya geldi. Saray erkanının da uygun görmesiyle, çift, 12 Şubat 1951’de düzenlenen görkemli bir törenle evlendi. İlk üç yılı son derece mutlu geçen evlilik, Süreyya’nın çocuk doğurmaya tıbben elverişli olmadığının ortaya çıkmasıyla kabusa dönüştü. 1954’te Şah’ın erkek kardeşi Ali Rıza’nın (17) bir uçak kazasında yaşamını yitirmesi, taht için erkek varis bulunması mecburiyetini daha da acil hale getirdi. Muhammed Rıza Pehlevî, ailesinin Süreyya’yı boşayarak yeniden evlenmesi yönündeki baskılarına boyun eğmek durumunda kalınca, evlilikleri 1958’de sona erdi. Artık İran’da kalması imkânsızlaşan Süreyya, İsviçre’ye yerleşti. Kısa bir süre sinema alanında kariyer yapmayı denediyse de, daha sonra kendisini toplumdan izole ederek Fransa’nın başkenti Paris’e yerleşti. İsmi sıklıkla magazin basınına da malzeme olan “Mahzun Prenses” Süreyya, 26 Ekim 2001’de, 69 yaşında öldü.

Muhammed Rıza Pehlevî, üçüncü ve son eşi Farah Diba ile.
Muhammed Rıza Pehlevî, üçüncü ve son eşi Farah Diba ile.

Muhammed Rıza Pehlevî’nin üçüncü ve son eşi Farah Diba, İran ordusu hava kuvvetlerinde görevli Sohrab Diba’nın tek kızıydı. Farah, Süreyya’dan boşanmasından bir yıl sonra, 1959’da Şah’la evlendi. 1967’deki taç giyme töreninden sonra “Şahbânû” (İmparatoriçe) unvanını kullanmaya başlayan Farah Diba Pehlevî, Şah’a dört çocuk verdi. Veliaht Prens Rıza Pehlevî (d. 1960), Farahnaz Pehlevî (d. 1966), Alirıza Pehlevî (1966-2011, ABD’nin Boston kentinde kendisini tabancayla vurarak intihar etti) ve Leylâ Pehlevî (1970-2001, İngiltere’nin başkenti Londra’da, aşırı dozda ilaç alarak intihar etti).

Şah, eşi ve çocuklarıyla bir arada... Şah'ın çocuklarından ikisi, Alirıza (en sağda) ve Leyla (ortada, annesiyle babasının arasında) daha sonra intihar ederek yaşamlarına son verdi.
Şah, eşi ve çocuklarıyla bir arada... Şah'ın çocuklarından ikisi, Alirıza (en sağda) ve Leyla (ortada, annesiyle babasının arasında) daha sonra intihar ederek yaşamlarına son verdi.

Eşi ve çocuklarıyla birlikte 1979’da İran’ı terk eden Farah Diba Pehlevî, vaktinin çoğunu Paris’te geçirmekte, yılın belli dönemlerinde de Londra ve New York’ta yaşamaktadır.