Fırtınalı bir hayatın sessiz finali
Uzun ömrü boyunca; ilginç rastlantıların, siyasî fırtınaların ve sosyal kaos dönemlerinin canlı şahidi olan İran'ın devrik şahı Muhammed Rıza Pehlevî'nin ilk eşi, Mısır Kralı Faruk'un kız kardeşi Prenses Fevziye'nin sıra dışı hayatı sessiz sedasız 2 Temmuz 2013'te sona ererken, onun serüveni üzerinden Ortadoğu’yu okumak isteyenlere de renkli bir izlek sunuyor.
2 Temmuz 2013 günü, Mısır’da Savunma Bakanı Abdülfettah Sisi’nin ülkenin özgür biçimde seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmek üzere harekete geçtiği saatlerde, İskenderiye kentindeki bir villada, 91 yaşında bir kadın hayata veda ediyordu.
Çoktandır herkesin ismini bile unuttuğu bu kadın, Mısır Kralı Faruk’un kız kardeşi ve İran’ın devrik şahı Muhammed Rıza Pehlevî’nin ilk eşi Prenses Fevziye’ydi.
Prenses Fevziye, karmaşa ve kaos dönemlerine şahitlik ettiği uzun yaşamını, Mısır’ın yine oldukça sarsıntılı bir döneminde noktalıyordu. Ülke öyle bir haldeydi ki, Prenses’in öldüğü haberi basının gündeminde kendine yer bile bulamadı.
5 Kasım 1921’de babası Kral Fuâd’ın İskenderiye’deki lüks ikametgâhı Ra’s et-Tîn Sarayı’nda dünyaya gelen Fevziye, dadılarla ve yabancı bakıcılarla çevrili bir atmosferde büyütüldü. İngiliz ve Fransız mürebbiyeler minik prensese dil öğretirken, kişisel hizmetlerini de İtalyan uşaklar yerine getiriyordu.
- Bebeklik ve çocukluk yıllarını İskenderiye ve Kahire’deki saraylarda geçiren Prenses Fevziye, dönemin modası gereği, Batılı tarzda bir eğitim alması için İsviçre’ye gönderildi.
20’li yaşlarının başında anadili Arapçanın yanı sıra İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı kusursuz konuşan Fevziye, İsviçre’den sonra yeniden Mısır’a döndüğünde kendisini saray hayatının sıkıcı kalıpları içinde hapsedilmiş olarak buldu. O sırada gelen hiç beklemediği bir evlilik teklifi, özgürlüğüne kavuşma ümidine dönüştü bu yüzden.
İran Şahı Rıza Pehlevî, 19 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza için münasip bir eş olarak Mısır’ın genç prensesi Fevziye’yi seçmişti. Diplomatik kanallardan yapılan teklifin Mısır Krallığı tarafından da kabul edilmesiyle, 1939’daki görkemli düğünlerin (biri Kahire’de Sünni gelenekler çerçevesinde, diğeri Tahran’da Şii ananesi üzere yapılmıştı) ardından Prenses Fevziye, Tahran’a taşındı. Fevziye Tahran’a gelin gittiğinde, ağabeyi Faruk da 1936’da ölen babaları Fuâd’ın yerine kral olarak Mısır tahtına oturmuş bulunuyordu.
1930’ların sonu itibariyle Tahran, bir taşra kasabasından farksızdı. Mısır’daki renkli yaşamın izi burada görülmediği gibi, Pehlevî sarayının gelenekleri Kahire’deki saray prosedürleriyle karşılaştırılamayacak kadar sıkı ve sıkıcıydı. Genç veliaht prens Muhammed Rıza’nın annesi Tâcul-Mulûk’la yaşadığı gerilimler de bu denkleme eklenince, Fevziye ciddi bir bunalıma girdi. 1940’da kızları Şehnaz’ın dünyaya gelmesi de karı-kocanın sarsılmaya başlayan evliliğini kurtarmaya yetmedi. Diğer yandan, artık İran Şahı olan kocası Muhammed Rıza’ya bir erkek evlat ve veliaht prens verememesinin getirdiği sosyal baskıyla da mücadele eden Prenses Fevziye, nihayet 1945’te “tedavi olmak amacıyla” Mısır’a gitti ve Tahran’a bir daha dönmedi.
1949’da Albay İsmail Şirin’le hayatını birleştiren Fevziye Fuâd, mutlu bir evlilik yaptığı ve iki çocuk sahibi olduğu eşiyle ömrünün sonuna kadar evli kaldı. 1952’de krallık yönetimi darbeyle devrilip Kral Faruk ve ailesi Mısır dışına sürgüne gittiğinde, Prenses Fevziye İskenderiye’de hayatını sürdürmeyi seçti. Yeni bir dönemde, yeni bir hayata başlamıştı. Her şey sakin ve durulmuş görünüyordu.
Ancak kader, eski eşi Şah Muhammed Rıza’yı yıllar sonra yeniden Kahire’ye sürükleyecekti: 1979’da ülkesini terk etmek zorunda kalan Şah, üçüncü eşi Farah Pehlevî ile birlikte Mısır’a sığındığında, Ortadoğu yeni bir sarsıntı döneminden geçiyordu. Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın Şah’ı Kahire’de ağırlaması Mısır-İran ilişkilerinin de kopmasına yol açacaktı.
Mısır’ın ardından Panama, Fas ve Kanarya Adaları’nda bir süre kalan Şah, sahte isimle sığınmaya çalıştığı ABD’den sınır dışı edilip, ölümcül kanser rahatsızlığının ağırlaşması üzerine yeniden Mısır’a dönecek, 27 Temmuz 1980’de Kahire’de hayatını kaybedecekti. Şah’ın mezarı bugün Rıfâi Camii’nin haziresinde bulunuyor.
Tarihin ironisiyle, eski kayınbiraderi Kral Faruk’un mezarı da aynı yerde.
İlginç rastlantıların, siyasî fırtınaların ve sosyal kaos dönemlerinin canlı bir şahidi olarak uzun bir ömür süren Prenses Fevziye’nin bu sıra dışı hayatı sessiz sedasız sona ererken, onun serüveni üzerinden Ortadoğu’yu okumak isteyenlere de renkli bir izlek sunuyor.