Ganj nehri kıyısında hayat ve ölüm: Varanasi
Varanasi, Sapta (Yedi) Puri (Yer) adı verilen Hinduizm’in en önemli 7 kutsal mekânından biri. Bu yedi yerden biri olan “Kançipuram”, nasıl bünyesinde barındırdığı tapınaklarla kutsal, “Ayoda” da Hinduizm’in kutsal figürlerinden biri olan Rama’nın doğum yeri olması dolayısıyla kutsal ise, Hindu inancında Varanasi’de ölmek ruhun kurtulması olarak görüldüğü için bir o kadar kutsal. Varanasi’de ölmek; ölüm ve yeniden doğuş çemberinden kurtulmak anlamına geliyor.
Bundan dolayıdır ki ölülerin yakıldığı Ganj Nehri’nin kıyısındaki yerin etrafında hayatından ümit kesilen hastaların son zamanlarını geçirdiği binalar bulunmakta.
- Hindular, ölü yakma seromonileri dışında “Gat” adı verilen yerlerden Hindular Ganj Nehri’ne giriyor ve böylece günahlarından arındıklarına inanıyorlar.
Hem yakılan cesetlerin birkaç saat içinde kül haline gelmesinin ardından Ganj Nehri’ne savrulması hem de buraya yıkanmaya gelen binlerce Hindunun “abdest suyu” ile birlikte Ganj Nehri, Hinduların ve izleyenlerin gözünde basit bir su olmaktan başka bir anlama kavuşuyor.
İslam tarihi kitaplarında Benâres olarak bilinen bu topraklar, zamanında Kuzey Hindistan’ın büyük bir kısmını hakimiyetleri altına alan Bâbür İmparatorluğu’nun idaresi altında bulunmuş.
Öyle ki bugün de bu izler Varanasi’de görülüyor. Bâbürlü Hükümdarı Evrengzîbfesat yuvası haline geldiği gerekçesiyle yıktırdığı eski bir Hindû mâbedinin yerine bugünEvrengzîb Camiiadıyla bir cami inşa ettirmiş ki bu cami bugün deGanj Nehri kıyısında yer alıyor. Zaten Varanasi’de hatırı sayılır bir Müslüman nüfus da yaşıyor. Konuşabildiklerimden edindiğim intibaa göre de aralarında herhangi bir gerginlik yok. İşte bu çok güzel.
Kalacağım yere yerleştikten hemen sonra keşif amacıyla Ganj kıyısına doğru yol aldım. Yukarıda da bahsettiğim gibi beni orada karşılayan ilk şey yoğun bir esrar kokusu idi. Esrar kokusu dolayısıyla bu ilginç yerde beynimin uyuşup bilincimi kaybetmekten endişe etmedim de değil. O kadar çok esrar kullanan vardı ki Ganj Nehri boyunca yürürken sanki tüm şehir bana duman altı gibi gelmişti. Bu dinde esrar kullanmanın önemini bildiğim için bu durum bana pek abartı gelmese de keskin koku rahatsızlık vermemiş de değildi.
Fotoğrafını izinle çektiğim belden yukarısı çıplak, bir baba eren de özenle sardığı otunu fotoğrafımdan hemen sonra yakmış, beni tebessümlerle uğurlamıştı. Ganj kıyısında -kuvvetle muhtemel nehirde yıkanma sonrası- şekerleme yapan Hindular da sık sık kadrajıma konu oluyordu. Açıkçası bu tarz görüntüler fotoğraf çekmem için de harika temalar anlamına geliyordu.
Kimileri Ganj kenarında açılan şemsiyelikler altında dua ediyor, kimileri Ganj üzerinde yapacakları kutsal seyahat için birkaç yüzyıl öncesinin teknolojisi ile yapılmış sandallara doluşuyor, kafası güzel pek çok kişi anlamsızca ortalıkta dolaşıyor, elinde özellikle sıkça karşılaştığım yılan tutan kişiler gösteri yapıyor, Hindû tanrı figürlerinin olduğu yerlere kimileri de adaklar sunuyordu.
Hal böyle iken bunların arasında dolaşan, Türkiyeli, tek başına seyahat eden ben de hayretimi çok da belli etmeden seyahatime devam ediyordum. Yine de bizim kültürümüzden çok uzak bir hikâye ile karşı karşıyaydım.
Burada bu şekilde dolaşırken asıl görmek istediğim yere, ölü yakma seremonilerinin gerçekleştiği yere doğru ilerliyordum.
Ganj Nehri boyunca sayıları yaklaşık 80’i bulan “gat” adı verilen yerler bulunuyor.
Buralar Hinduların suya girerek günahlarından arındıkları, hacı oldukları kutsal yerler.“Manikarnika gatı” gibi benim kendisine ulaşmak için yürümekte olduğum gatlar gibi ölü yakma seremonileri için kullanılan yerler var.
Manikarnika bunların en meşhuru tabi. Ganj’ın en kuzey ucundaki gat oluyor burası.
Çıktığım yüksekçe bir yerde şimdi ölü yakılma seremonisine belki bulunabilecek en iyi yerden bakıyordum. Buradan bakıldığında görüntü tüyler ürpertici idi. Sürekli omuzlar üzerinde sedyeye benzer bir şeyle taşınan ölüler o kadar sık geliyordu ki adeta bir şerit oluşturuyorlardı. Üzeri bir bezle, onun üzeri de çiçeklerle örtülü haliyle açıkta yakılıyorlardı. Ateşin sönmemesi için sürekli birileri odun taşırken, bir grup da yanan kişinin küllerinin Ganj’a savrulmasını sağlıyorlardı.
Küller getirilip suya boşaltılıyor, orada kül bataklığı oluşmasını engellemek için de tazyikli su ile öteye gönderiliyordu.
Durum her haliyle bir kirlilik tablosuydu. Gelen kokuya ve gördüğüm bu tabloya bir müddet daha tahammül ettikten sonra tekrar Ganj kenarına indim. Tabi oradan inmeden boylu boyunca uzanan Ganj Nehri üzerinde güneşin batışını tüm güzelliğiyle seyretme imkânı buldum.