Goethe’nin Kur’an okumaları
Kur’an ile olan ilişkisi entelektüel boyutu aşan Goethe, onu dışarıdan değil, kendi özünden bir anlama gayreti içerisindeydi. Nitekim, “Kur’an’ın göklerden Peygamber’e indirildiği o kutsal geceyi idrak etmek huşu veriyor” diyen ve “bu gecede kazanılacak şeyler var” diye ekleyen Goethe, Kur’an’a olan manevi bağını açıkça beyan etmektedir.
Batı düşüncesinde aydınlanma dönemi (Aufklärung) ile birlikte diğer kültürlere karşı oluşmaya başlayan açılım ve hoşgörü zemininde Herder, Lessing ve Goethe gibi edebiyatçılar Kur’an’a daha önyargısız ve hususi bir ilgiyle yöneldiler.
Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), dış dünyaya açık bu yeni akımın en önemli temsilcilerinden biriydi. Alman şairin Kitâb-ı Mukaddes’den sonra en fazla vâkıf olduğu dinî metin de Kur’an-ı Kerim’di. Onun için Kitâb-ı Mukaddes’in yanı sıra Kur’an’ın da kutsal bir kitap olduğu tartışmamız bir hakikatti. Kur’an ile olan ilişkisi entelektüel boyutu aşan Goethe, onu dışarıdan değil, kendi özünden bir anlama gayreti içerisindeydi. Nitekim, “Kur’an’ın göklerden Peygamber’e indirildiği o kutsal geceyi idrak etmek huşu veriyor” diyen ve “bu gecede kazanılacak şeyler var” diye ekleyen Goethe, Kur’an’a olan manevi bağını açıkça beyan etmektedir. Goethe’nin burada sözünü ettiği kutsal geceden maksat, Kur’an’ın vahy edildiği Kadir gecesi’dir.
Bununla birlikte Goethe’nin İslam’ın kutsal kitabına olan hürmeti, diğer birçok etkenin yanında, bilhassa onun kendine özgü dilsel değerine olan hayranlığından kaynaklanmaktaydı. Goethe’nin Kur’an’a yönelmesinin arkasında bilhassa dinî bir ilgi de söz konusuydu. Kur’an’ın tevhid gibi temel öğretileri onun dinî ve felsefi kanaatleriyle örtüşüyordu.
Goethe'nin Kur'an'a bakışı
Goethe’nin Kur’an’a olan ilgisi genç yaşlarında, Johann Gottfried von Herder’in (1774-1803) onu Kur’an’ı okumaya teşvik etmesi ile başlar. Goethe 1772’de Herder’e yazmış olduğu bir mektubunda şunları diyecektir: “Mûsâ’nın Kur’an’da dua ettiği gibi dua etmek istiyorum: ‘Rabbim! Göğsümü genişlet!’”
1771 yılında, yani söz konusu mektuptan bir sene önce, Friedrich Megerlin’in (1698-1778) Almanca Kur’an meali yayımlanır. Bu meal, Arapçadan Almancaya doğrudan tercüme edilmiş ilk mealdi. Arapça bilgisi oldukça zayıf olan Megerlin bu çalışmasında polemik dolu bir üslup takınmış ve İslam Peygamberini “sahte peygamber ve deccal” olarak resmetmişti. Megerlin’in Kur’an mealini Türklerin Kitâb-ı Mukaddes’i diye nitelemesi onun zamanındaki Türk karşıtı akıma kapılmış olduğunun göstergesi olsa gerek. Bu meale oldukça mesafeli yaklaşan Goethe, bunu 1772 yılındaki bir değerlendirmesinde “adi bir çalışma” olarak eleştirmişti.
- Goethe’nin yoğun bir şekilde meşgul olduğu bir diğer meal, Ludovico Marracci (1612-1700) tarafından hazırlanan ve 1698 yılında Arapçasıyla birlikte Latince yayımlanan çalışmaydı. Goethe bu meale dayanarak Megerlin’in çalışmasının bazı kısımlarında düzeltmeler yaptı.
Goethe ayrıca Fransız diplomat André du Ryer (1590-1672) tarafından hazırlanan ve nispeten daha objektif olan mealden de kendi çalışmalarında faydalandı. Çalışması Arapça aslından bir Avrupa halk diline doğrudan tercüme edilmiş ilk eser olarak kabul edilen Ryer bu meali hazırlarken Müslümanlara ait eserlerden yararlanmakla birlikte eserin kolay anlaşılır olmasına özen göstermişti.
George Sale (1697-1736) tarafından hazırlanan ve bir asır boyunca Kur’an çalışmaları alanında önemli bir kaynak olarak kullanılan, orijinal Arapça metne çok yaklaştığı için oldukça değer verilen İngilizce Kur’an meali kısa süre içerisinde Almancaya da tercüme edilmişti. Bu çalışmanın Goethe’yi kendi şiirsel çalışması için harekete geçirdiği söylenebilir. Ancak Goethe’nin “Peki ya Sale’ye ne demeli?” sorusundan, onun daha güzel bir meal beklentisi içerisinde olduğu sonucu çıkmaktadır.
Arapça orijinal hâlinde dil ve edebiyat bakımından güzellikte zirve noktayı teşkil eden Kur’an, Katharina Mommsen’in değerlendirmesine göre “batı dillerine tercüme edildiğinde soğuk, basit ve yavan bir hâl almaktadır. Bu mistik kitabın karşı konulamaz etkisi doğrudan Arap dili ile alakalıdır”. Fundgruben des Orients dergisini neşreden şarkiyatçı Joseph von Hammer-Purgstall’da (1774-1856) bu problemin bilincindeydi ve Kur’an’ı “Arap şiir sanatının şaheseri” olarak tanımlıyordu. Böylelikle von Hammer-Purgstall daha iddialı bir meal çalışması için işe koyuldu. Ancak bu çabasında başarılı olamadı. Kur’an’ın Arapça aslındaki edebî seviyeyi tercümeye aynıyla aktaramadı.
Elindeki mevcut tercümelerle ciddi manada hemhâl olan Goethe de iyi bir Kur’an mealini kendine dert edinmiş ve bu çalışmayı yapacak tercümanın şu özelliklere sahip olması gerektiğini belirtmiştir:
Temennimiz odur ki günün birinde Doğu’nun seması altındaki bir Alman, şairane bir ruh ve nebevî bir hisle çadırında Kur’an’ı okusa ve tamamını ihata edecek bir ruh ile yeni bir meal oluştursa...
Hayatını Goethe’yi anlamaya ve anlatmaya adayan Katharina Mommsen, Kur’an’da Allah’ın mutlak kudret ve inayetini anlamaları için insanlara defaatle yöneltilen çağrıların onu hep büyülediğini ifade eder. Ve Goethe’nin “tek olan Allah’ı idrak etmek suretiyle insanın diğer yaratılmışlardan kendini daha üst seviyeye yükseltmesi gerektiği fikri, Kur’an’da birebir karşılığını buluyordu” diyerek önemli bir tespitte bulunur. Goethe Kur’an’da, insanı bu dünyada faal olmaya teşvik edici bir boyut görüyordu.
Kur'an'ın muhtevası
Alman şair, Divan’ındaki şiir bölümünde işlediği konuları okuyucularının daha kolayca anlayabilmeleri için Notlar ve Tetkikler bölümünde bazı açıklamalarda bulunur. Goethe burada Kur’an’ın dinamik ve değişken üslûbu hakkında önemli fikirler ortaya koyar. Bir yerde Bakara Suresi’nin başlangıç ayetini alıntılar ve şu değerlendirmede bulunur: “Kur’an’ın bütün muhtevası, az ve öz söylemek gerekirse, ikinci surenin baş kısmında ifade edilir.” Akabinde şöyle devam eder:
“Böylece Kur’an sure sure kendini tekrar eder. İman yukarıda, küfür aşağıda konumlandırılır; iman edenlere cennet, inkâr edenlere cehennem öngörülür. Ana gövdesini; emir ve yasakların ayrıntılı biçimde tayini, Yahudi ve Hristiyan dinlerinin tarihlerinden fevkalade kıssalar, her türlü dolaylı anlatım, sınırsız sayıda tekrar ifadelerinin oluşturduğu bu Kutsal Kitap, ona her gittiğimizde önce bizi yorar ve yıldırır, sonra kendine çeker, hayretlere sevk eder ve nihayetinde kendisine hürmet ettirir.”
Goethe “hayranlık uyandırıcı” dediği Kur’an’ın üslubunu şu sözlerle över:
“Kur’an’ın üslubu, içeriği ve hedefine uygun olarak ciddi, yüce, dehşet uyandırıcı ve yer yer hakikaten azametli; böylelikle bir parça diğerini harekete geçirir ve bu kitabın neden bu kadar büyük bir tesir gücüne sahip olduğu anlaşılır. Nitekim onun hakiki hayranları da onu yaratılmamış ve Tanrı gibi ebedî olarak nitelendirmişlerdir.”
Goethe’nin, Kur’an’ın edebî estetiğine dair yapmış olduğu bu tespitler Müslümanların Kur’an tasavvuruyla büyük ölçüde örtüşmektedir. İslam geleneğinde Kur’an, dili itibarıyla bir mucize olarak telakki edilir.
Goethe’nin Divan’ında yer alan ve onun dinî kimliği hakkında spekülasyonlar yapılmasına sebebiyet veren aşağıdaki mısralar da onun için Kur’an’ın ne anlam taşıdığını ifade etmesi bakımından oldukça önemlidir.
- Kur’an ezeli midir?
- Bunu sormuyorum!
- Kur’an mahluk mudur?
- Bunu bilmiyorum!
- Ama kitapların kitabı olduğuna
- Müslümanlık gereği iman ediyorum
Şiirden, Goethe’nin Kur’an’ın ezelî olup olmadığıyla alakalı teolojik tartışmalardan haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Burada bu ifadeleri söyleyen kişinin şiirdeki “edebî ben” mi ya da Goethe’nin bizzat kendisi mi olduğu meçhuldür, ancak her hâlükârda onun Kur’an’a ne kadar büyük hürmet beslediği açıkça anlaşılmaktadır.
Goethe birçok noktada Kur’anî dünya görüşünü paylaşmış ve Kur’an’ı yüceltmiştir. Onun bu tutumu romantik bir ilgi sonucu değil, kaynak konusundaki onca yetersizliği aşarak verdiği ciddi emek ve yoğun Kur’an tedkiklerinin bir sonucudur.
Arapçaya hâkim olmayan Goethe, yetersiz ve eksik tercümelere rağmen oryantalist yazar Peter von Arnim’in de ifadesiyle “Sezgisel olarak Kur’an’a giden yolu bulmuştur. Hatta onun bulduğu bu yol, bugünkü yüzlerce hatta yüz binlerce Müslüman hocanın ve onların otoritesi altındaki milyonlarca inananların takip ettiği yoldan daha canlı ve daha dolambaçsızdır.”
Almancadan Çeviren: Mehmet Kandemir