Belgrad’dan gece vakti yola koyularak Saraybosna’ya dönüyorduk. Sınırdan Bosna’ya girdikten sonra sabah namazının vakti yaklaştığı için ilk gördüğümüz camide durup namazımızı kılmaya karar verdik. Uzunca bir yokuşu indikten sonra bir minare gördük. Caminin yanına geldiğimizde bir kasabaya geldiğimizi anladık. Nehrin yanında bulunan cami kasabanın merkezindeydi aynı zamanda.
Yeşil kubbesi ve tek minaresiyle oldukça zarif bir kasaba camisiydi. Abdest almak için şadırvana doğru giderken caminin kitâbesine bakarak isminin Bali Bey olduğunu öğrendik. Sonradan yaptığım araştırmalarda Bali Bey isminde birkaç zata denk gelsem de tarihler uyuşmadığı için yapının banisine dair bir iz bulamadım. Fakat bulunduğu kasabanın ismini ve camiye “Kurşunlu” dendiğini öğrendim.
Kladanj kasabasındaydık. Cami ise savaşlarda gördüğü tahribattan sonra yenilenip kubbesi kurşun kaplama olarak yapıldığı için “Kurşunlu” olarak anılıyordu. Abdestimizi aldıktan sonra caminin kapalı olduğunu fark ettik. Havanın soğuk olması ve biraz daha yolumuzun olmasından dolayı bu durum canımızı sıksa da birkaç dakika sonra bir amca gelerek kapıları açıp ezanı okuyunca rahatladık.
Sanıyorum caminin bir görevlisi yoktu ve anahtarı, kasabanın önde gelenlerinden birisine benzeyen o amcada duruyordu. Ezan okunduktan sonra namaza hemen durulmadı fakat vaktimiz olmadığı için biz hemen kılıp çıktık. Bosna seyahatimiz boyunca aklım bu camide kalmıştı. Türkiye’ye döndüğümüzde birçok kaynakta tarama yapmama rağmen bu güzel mabet hakkında elle tutulur bilgi bulamadım. Fakat araştırmalarım esnasında öyle bir hikâyeye denk geldim ki birden tüm ilgimi bu hikâyeye çevirdim.
Nana Ayşe Begiç hakkında yazdığım yazıyı okuyanlar hatırlayacaktır orada Srebrenitsa’nın annelerinden bahsetmiştim. Kladanj’daki camiyi araştırırken denk geldiğim hikâye yine bir Srebrenitsa annesi olan Zumra Mehiç’e aitti. Srebrenitsa’daki katliam sonrası Kladanj’a taşınan Zumra Teyze dört oğlunu, kocasını ve erkek kardeşini katliamda kaybetti.
1950 doğumlu olan Zumre Teyzenin oğulları Beyazıd 1972, Ahmedin 1974, Hazim 1976, Enis 1978, kocası Hüseyin 1948 ve kardeşi İbro 1955 doğumluydu. Srebrenitsa’da herkes gibi sıradan bir hayat yaşarken Sırp güçleri bu aileyi parçaladı. 1995 yılında gerçekleşen katliamda çocukları henüz yirmili yaşlardaydı ve hiçbirisi evli değildi, dolayısıyla Zumra Teyzenin torunu yoktu.
En sevdiklerini son kez gördüğünde ormana doğru kaçıyorlardı.
Kocası Hüseyin şehit olacağını anlamış gibi ona, “Zumra, ayrılma vakti geldi.” dedi. Ancak Zumra Teyzenin mücadelesi yeni başlıyordu.
- Herkesten çok sevdiği çocuklarını, kocasını ve kardeşini kaybetti. Fakat acıları bununla sınırlı kalmadı çünkü cesetlerinin nerede olduğunu bilmiyordu. Hepsi neredeyse farklı bir toplu mezardaydı.
Zumra Teyze bir yandan acısını yaşarken bir yandan en yakınlarının mezarını arıyordu. Kocası Hüseyin ile en küçük oğlu Enis Glagova’daki toplu mezarda bulundu. En büyük oğlu Beyazıd Zeleni Jadar’da, Ahmedin Bukva yakınlarında, Hazim ise Zvornik yakınlarındaki Kamenica toplu mezarlığındaydı. Kimlikleri ve yerleri tespit edildikten sonra Srebrenitsa’daki Potoçari Anıt Mezarlığı’na defnedildiler.
Zumra Teyze bu acılara rağmen hayata tutunması gerektiğinin farkındaydı, her şeyden önce o bir Müslümandı. Zor bir imtihanla karşı karşıya olduğunu biliyordu. Kladanj’da yalnız başına yaşamaya başladığında komşuları onu bağrına basacak ve anneleri gibi değer vereceklerdi. O da bu sevginin karşılığında hayata tutunacak ve umudunu kaybetmeyecekti.
Komşularından yedinci sınıf öğrencisi Zeynep her gün Zumra Teyzenin yanına gelerek hizmetinde bulunuyor, market alışverişinde, evin temizliğinde ve yemeklerin yapımında yardım ediyormuş. Sadece Zeynep değil diğer komşuları da bu hizmetlerde kendisine yardımcı oluyor. Zumra Teyze ise kendisini ziyarete gelenlere örmüş olduğu çorapları hediye ediyor. Kasabada güler yüzü ile tanınıyor ve yapmış olduğu yardımlarla biliniyor. Geçen sene yapılan bir caminin bağışçıları arasında Zumra Teyze de bulunuyormuş.
Tuzla müftüsü, Zumra Teyzenin evine yaptığı ziyarette şehit annelerinden olan Zumra Teyzeye teşekkür ederek kendisinin örnek alınması gerektiğini ifade etmişti. Bir anda en sevdiklerini kaybedip yalnız kalarak bu denli hayata tutunmak, tevekkül sahibi olmak, hayırseverlikle bilinmek ve umut dağıtmak… Gerçekten örnek alınması gereken bir duruş ve hayat.
Bu dünyada tek isteği ise, vefat ettiğinde Potoçari Mezarlığı’nda ailesinin yanına defnedilmek.
Şöyle ifade ediyor bu isteğini: "Ben en çok oğullarımın yanında Potoçari'de gömülmek istiyorum, orada yanlarında boş bir yer var, henüz kimse oraya gömülmedi, beni en çok oraya, yanlarına gömülmeyi isterdim..."
Kladanj, Bali Bey Camii’nden ötürü kalbimde bir yer edinmişti fakat bu hikâyeden sonra tam ortasına yerleşti. Bosna’ya bir sonraki seyahatim ne zaman olur bilmiyorum fakat nasip olur da gidersem ilk işim Kladanj’a giderek Zumra Teyzeyi bulup elini öpmek olacak.