Bosna’da diriliş, direniş ve dergâhlar
Sarajevo Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden, resmî olarak İslâm Birliği Riyaseti’ne (Islamska Zajednica) bağlı Bosna Hersek Tarikat Merkezi başkanlığını yapan Prof. Dr. Kazım Hacımeyliç'le ülkede resmî olarak faaliyette olan dergâhları, geçmişten günümüze taşıdığı ve icra ettiği anlamı konuştuk.
Bosna Hersek’te tasavvuf faaliyetlerinin geçmişi ne kadar eskiye uzanıyor?
Balkanlar’ın tarikat geçmişini incelediğimizde 11-12. yüzyıllara, hatta daha eski tarihlere gitmemiz gerekiyor. Balkanlar’a ve Bosna Hersek’e İslâm’ı ilk getirenlerin sûfîler olduğunu görürüz. Türkistan’dan, Anadolu’dan ve Arap memleketlerinden gelen sûfîlerin hem ticaret hem de İslâm’ı yayma gayreti içinde olduklarına şahit oluruz. Onların gelişleriyle birkaç evden oluşan küçük yerleşimler ortaya çıkıyor.
Sufilerin evleri; ibadetlerin yerine getirildiği, mescit ve dergâh hizmeti gören yerler olarak biliniyor. Zaten dergâh denildiğinde şeyh efendinin evi anlamına gelir. İnsanlar orada toplanırlar, sohbet ve nasihatlerle irşat olmaya başlarlar.
Bosna’da İslâm’ın Kapıları Sarı Saltuk’la Aralanıyor
Sarı Saltuk’un 13. yüzyılda Bosna’ya gelişiyle birlikte Müslüman olanların sayılarında artış olduğu görülüyor.
Peygamber Efendimizin ahlakıyla ahlaklanan, tasavvufî inceliklerle kendini süsleyen Sarı Saltuk; yöre insanıyla, devlet adamları ve prenslerle görüşerek onların Müslüman olmalarına vesile olmuş. O zamanlardan bu yana başlayan bir seyir var. Resmî kaynaklara göre ise Fatih’in Bosna Hersek’i fethetmesinden önce, 1432 yılına ait bir dergâh kaydının olduğunu görüyoruz.
Tabii Balkanlar’da başlayan İslâm’a ve insanlığa davet çalışmalarının kökeni daha eskiye dayanıyor olabilir. Makedonya’da, Yunanistan’da resmî anlamda daha eski dergâh kayıtlarına ulaşmak mümkündür.
Ülkede tasavvuf geleneği hâlâ devam ediyor diyebilir miyiz?
Bosna Hersek’te tasavvuf hâlâ devam ediyor, bir tarihimiz ve geleneğimiz var.
Rivayet odur ki, Fatih Sultan Mehmed Bosna’yı fethetmesinden önce iki defa derviş kıyafetiyle buraya geliyor. Fetih, onun ziyaretlerinden sonra gerçekleşiyor.
Yani tasavvuf bu toprakların gerçek rengini oluşturuyor.
Uzun yıllardır tasavvuf geçmişinin olduğunu söylediniz Bosna Hersek’te. Boşnak insanına ne tür değerler katmıştır tasavvuf? Bu konuda neler söylersiniz?
- Boşnaklar İslâm’dan önce “Bogomil” inancını kabul etmişlerdi. Bu inanç, tek ilah inancına sahipti. O nedenle Boşnakların İslâm’a giriş süreci kolay olmuştur.
Eski inançta, tasavvufa benzer bir hiyerarşi mevcuttu. Bizim bugün tasavvufta “dede” dediğimiz kişilere benzer dinî önderleri vardı. Örneğin Saraybosna’yı çevreleyen İgman Dağı, İguman isimli zattan gelir. Bogomil olan bu zat nehir kenarlarında yaşamamıştır. Tıpkı sûfîler gibi dağ başlarında hayatını geçirmiştir. Aynı şekilde Bosna’nın farklı yerlerinde de benzer kişilere atfen dağlara isimler verilmiştir. Yine Bogomil itikadında bulunan son peygamberin geleceği bilgisi sûfîler vesilesiyle gelmiştir. Dolayısıyla, eski inançlarıyla sûfîler aracılığıyla gelen İslâm arasında hızlı bir intibak süreci yaşanmıştır.
Boşnaklar savaşçı bir millet olmalarına rağmen Fatih, Kljuc ve Jajce şehirlerini fethettiğinde direnmemiş, 21 günde 20 bin kişi hep bir ağızdan kelime-i şehadet getirerek Müslüman olmuştur.
Bosna Hersek’te hangi tarikatlar varlık gösterdi?
Neredeyse bütün tarikatlar vardı diyebiliriz. Saraybosna, İsa Bey Dergâhı üzerine, bir Mevlevîhane üzerine kurulmuş bir şehirdir. Önceden kale içinde süren hayat, dergâhın kurulmasıyla kale dışında gelişmiş ve şehir büyümüştür. Sancak’ın Yeni Pazar şehrinde ve diğer şehirlerde de benzer şekilde bir durumu görebiliriz.
Mevlevîlik, Kâdirîlik, Rufâîlik, Bektâşîlik, Nakşîlik ve diğer tarikatlar vardı. Bazıları sonradan ortadan kayboluyor. Mesela 17. yüzyılın sonu 18. yüzyılın başında Halvetîlik yok oluyor. Sonrasında neredeyse hepsi yok oluyor sadece Nakşîbendîlik kalıyor.
Bosna’dan Buhara’ya Uzanan Yol
Nakşibendîliğin Bosna’da kalmasının nedeni, ikinci pirimiz Şeyh Hüseyin Baba oluyor. Bosna’dan İstanbul’a, oradan Buhara’ya kadar birçok yerde bulunuyor, müderrislik yapıyor. Sonra aldığı manevi işaretle Buhara’dan İstanbul’a oradan da doğduğu topraklara Bosna’ya dönüyor. Şeyh Hüseyin Baba’nın atalarından Dalyan, Fatih’in ordusunda bulunmuş, buraya yerleşmiş ve şehit olmuş.
Günümüzde hangi tarikatlar mevcut?
Kâdirîlik ve Rufâilik yaşıyor, az sayıda Halvetîlik ve Mevlevîlik de var. Çoğunluk ise Nakşîlerden oluşuyor.
Buradaki Nakşîlik, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali’den olmak üzere iki koldan geliyor. O nedenle cehrî (açıktan) ve hafî (gizli) zikir yapılıyor.
Savaş zamanı tarikatlar nasıl bir misyon icra etti?
Tarikatların önemli görevlerinden biri sınır boylarını gözetlemek, korumaktı. Sadece sınır boylarını değil şehrin içinde de toplumu gözlerlerdi. Eğer bir yozlaşma görürlerse ona güzel bir şekilde, uygun bir usulle müdahale ederlerdi.
Askerin Moral Kaynağı Derviş Birliği
- Bosna Savaşı sırasında şeyh efendiler, mensuplarıyla birlikte ön cephelerde bulundular. Çok sayıda şehit ve gazi verdiler. Derviş Birliği bile kurulmuştu o dönem. Bu kimseler, düşmanla savaşmanın yanı sıra bütün cephelerde askere moral verme görevini de üstlenmişlerdi.
Benim babam Şeyh Mesud Efendi de savaşta moral subayı olarak görev almıştı. Tarikat şeyhi olan arkadaşlarından epey sayıda kişiyi şehit vermişti.
Savaş sonrasında ise tarikatlar ülkeye gelen ve bu toprakların inanç rengiyle uyuşmayan çok sayıda grupla mücadele ettiler. Ülkede ehl-i sünnet itikadının muhafaza edilmesinde büyük rol oynadılar. Maalesef tekfir anlayışı Müslümanları bölüyor. Bu anlayış Bosna Hersek Müslümanları için uygun değil.
Şimdilerde dergâhlarda durum nasıl? Zikirler ve sohbetler devam ediyor mu?
Bosna Hersek’te tasavvufî hayat, özgür bir zeminde hayatına devam ediyor. İslâm Birliği bünyesinde yer alıyor ve devlet tarafından tanınıyor. Aynı şekilde halk tarafından destekleniyor. Yugoslavya zamanında dışarıdan gelen bazı akımlar nedeniyle yönetim tarafından bazı sorunlar çıkıyordu. Ancak günümüzde herhangi bir sorun söz konusu değil.
Süleyman Çelebi Türkçe Okunuyor
Bosna’da 20’nin üzerinde dua edilen mekân var. Buralarda zikir, kelime-i tevhid ve mevlidler okunuyor.
Süleyman Çelebi’nin mevlidi ayağa kalkma aşamasına kadar Türkçe olarak okunur, sonrasında Boşnakçaya geçilir. Bu gelenek sûfîler vesilesiyle günümüze kadar ulaşmıştır.
İslâm Birliği içinde özerk bir yapıda olan Tarikat Merkezi’yle mevcut işleyişi denetliyoruz. Şeyh efendilere, halifelere ve dergâhlara bakıyoruz, yeni biri şeyh veya halife olacaksa onları tasdikliyoruz. Ya da bir dergâh açılacaksa onay veriyoruz. Kontrolsüz durumları bu şekilde engellemiş oluyoruz. Tabii bu faaliyetlerin tamamını İslâm Birliği ile istişareli şekilde yürütüyoruz.
Bosna Hersek’te cemaat yapısı nasıl?
Burada cemaat denildiğinde Türkiye’deki durumdan farklı bir yapı arz ediyor. Türkiye’de cemaat denildiğinde tasavvufî ya da farklı dinî gruplar anlaşılıyor. Biz de ise cemaat denildiğinde dolaysız olarak cami cemaati akla geliyor. Her caminin bir imamı ve cemaati vardır. Bir bölgedeki imamlar ve onların cemaatleri bir baş imama bağlıdır. Onlar da daha üst mevkideki müftülere, müftüler de İslâm Birliği hiyerarşisi içinde çalışmalarını sürdürürler.
Tarikat Merkezi de imamlarla ve müftülerle birliktedir. Ancak hiyerarşileri farklıdır. Şeyhler ve halifeler imamlarla ortak çalışmalar yürütürlerse de direkt olarak Tarikat Merkezi’ne bağlıdırlar ve yaptırım gücüne sahiptir. Tarikat Merkezi ise İslâm Birliği Başkanlığı’na bağlı ancak özerk bir kurum olarak topluma hizmet etmektedir.
Tarikat Merkezi kurumsal yapısı ise şu şekilde oluşuyor: Zaviyelerimiz âsitânelere bağlıdır. Âsitâneler ve postta oturan şeyhler Tarikat Merkezi’ne bağlı olarak çalışır. Osmanlı’da olan sistem günümüzde de devam etmektedir. Şeyhler ya da halifeler kurumdan herhangi bir ücret almadan gönüllülük esasına uygun olarak faaliyetlerini sürdürürler. Dergâhın giderleri ise ihvânların kendi aralarında topladıkları miktarla karşılanmaktadır.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Sûfî olmak ne güzel. Çünkü sûfî olmak, insanın kendini ve yaşadığı hayatı her yönüyle hazmedebilme becerisi kazandırıyor.