Sovyetler sonrası Tacikistan'ın dönüşümü
1990’larda Sovyetler dağıldığında dönemin Türkiye yöneticilerinin ve milliyetçi entelektüel çevrenin ilgi alanında bağımsızlığını yeni kazanmış Türki Cumhuriyetler vardı. Etnik bağlar sebebiyle Tacikistan Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri veya Azerbaycan kadar ilgimizi çekmiyordu. Bugüne baktığımızda o tarihlerden bugüne çok fazla bir değişiklik de yok gibi. Türkiye’de akademik ve kültürel çalışmalara baktığımızda Tacikistan ile ilgili çok az çalışma ile karşılaşıyoruz. Biz de bizzat Tacikistan’ın tarihini, siyasetini, sosyolojisini, devlet yapısını ve bugününü yakından araştıran Kazakistan’da Nazarbayev Üniversitesi’nde çalışan Kanadalı araştırmacı Dr. Helene Thibault ile Sovyet sonrası Tacikistan’daki dönüşümü ve Müslümanların durumunu konuşmayı uygun gördük.
Helene Thibault’un yazdığı “Tacikistan’ın dönüşümü: Sovyetler sonrası Orta Asya’da devlet inşası ve İslam” (Transforming Tajikistan: State-building and Islam in Post-Soviet Central Asia) kitabı son dönemlerde Tacikistan ile ilgili yapılmış en kapsamlı çalışmalardan birisi. Keşke yayıncılarımızdan birisi bu kitabı Türkçe’ye kazandırmış olsa da az bildiğimiz Müslüman Tacik toplumla ilgili bilgilerimiz pekişmiş olsa…
Dr. Helen Thibault’un yoğun ders programı arasında bize vakit ayırıp sorularımıza verdiği cevapları size takdim ediyoruz:
Bugüne baktığınızda 70 yıllık Sovyetler Birliği dönemi Tacik toplumunun İslami inanış ve yaşantısından neleri alıp götürdü? Ve ya Sovyetler Birliği Tacik toplumuna neler verdi?
Sovyet sekülerleşme projesi bütün dinleri gerici, zararlı ve alt sınıfların itaat etmesine yarayan toplumsal kurum olarak gören Marksist ateist ideoloji tarafından yönetiliyordu. Bu nedenle eşitlik sağlamak ve sosyo-ekonomik gelişmişliği yüksek seviyelere çıkarmak için komünist yönetim dini, dini inancı bir engel olarak görüyordu ve onlara göre din ortadan kaldırılmalıydı. Buna karşılık Sovyetler, eğitim ve sağlığa büyük yatırımlar yaptı, okuryazarlık oranlarını yükseltti ve sonuç olarak halk sağlığı göstergeleri kısa bir süre içinde fırladı.
Sovyetler, din adamlarının otoritesini fiziksel baskı ve propaganda çabaları ile baltalamış olsalar da, din hiçbir zaman tamamen ortadan kaldırılamamıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında devlet, toplumun ibadet ve dini eğitimini yönetmek için ilgili dini idareler bile kurdu. Bu idareler belki Türk Diyaneti ile kıyaslana bilir. Bu sekülerleşmenin sonucunda, Tacikler dini öğretilerden ve dogmalardan neredeyse tamamen uzaklaştı ve İslam dünyasının geri kalanıyla bütün ilişkileri kesildi. Din eğitimi yer altında yapıldı ve din özel çabalarla öğretildi. Bugün, Taciklerin ezici bir çoğunluğu kendilerini Müslüman olarak görüyor, ancak bu uygulamada farklılık gösteriyor. Tacikistan ve diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinde dinin devletten ayrılması bugün çok güçlü bir politik ilke olmaya devam ediyor. Bu güne kadar, din potansiyel sorunların kaynağı olarak görülüyor ve dinin siyasileşmesi korkutmaya devam ediyor.
Bağımsızlığını kazandıktan sonra diğer Orta Asya ülkelerinin aksine Tacikistan’da ulus devlet inşası süreci sancılı geçti. Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan’da Komünist Parti tabelaları bir gecede değiştirilerek başına “milliyetçi”, “demokratik”, “liberal” kelimeleri eklendi ve eski Sovyet nomenklaturası sorunsuz bir şekilde aynen görevlerine devam ettiler. Tacikistan’da bu süreç neden farklı ve geç oldu?
- SSCB'nin dağılması büyük bir istikrarsızlık ve belirsizlik dönemiydi ve diğer cumhuriyetlerin aksine Tacikistan’da ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında gerçek bir siyasi rekabet ve seferberlik yaşandı. Bununla birlikte, farklı siyasi hizipler bir uzlaşmaya varamadı ve gergin durum iç savaşa dönüştü.
İslami Rönesans Partisi'nin iç savaşta ana aktör olarak bulunmasından dolayı, pek çok çağdaş gözlemci Tacik iç savaşının dini meseleler yüzünden çıktığını savundu. Ancak mevcut araştırmalar, iç savaşın sebebi olarak yerel kimliklerin ve savaş ağalarının düşmanlıklarının ortaya çıkmasını gösteriyorlar. Tacikistan'da siyaset, büyük ölçüde yerel ve bölgesel fraksiyonların bazı ekonomik ve politik alanlardaki ittifakları ile belirlenmektedir. Sovyet döneminde ülkede kuzeyli seçkinlerin egemenliği vardı ama iç savaştan sonra güneyli siyasi aktörler ülkeye hakim oldular.
Etnik olarak Farisi bir toplum olan Tacikler, mezhep olarak Sünni, Hanefi bir inanca sahipler. Dört bir yanı Türk cumhuriyetlerle çevrili olan Tacikistan’da Tacik milliyetçiliğinin çıkmazı nedir? Etnisite-Mezhep paradoksunu Tacikler nasıl aşıyor?
Ben bunun bir paradoks olduğunu söyleyemem. Hanefilik bölgede baskın fıkıh ekolüdür ve etnik köken ve dilin ötesinde bir anlam ifade ediyor. Ayrıca, Türk dünyasıyla alakası olmayan Afganistan ve Pakistan'da Hanefi ekolün takipçileri var.
Tacikistan laik bir devlet olmasına rağmen, Hanefilik ülkede resmi mezhep olarak tanındı ve geride kalan birkaç medresede ve ülkenin tek İslami Üniversitesi'nde öğretilen tek ekoldür. Devlet, ulusal kimliğe, devlet güvenliğine tehdit olarak gördüğü Vahhabilik veya Selefiliği gayri meşru göstermek ve gözden düşürmek için Taciklerin etnik kimliği ile Hanefi İslam arasında bağlantıya ve tarihsel önemine şiddetle vurgu yapıyor.
İran’ın Şii yayılmacılığından ve komşu Afganistan’daki İslami örgütlerin büyüyüp güçlenmesinden Tacikistan kendisini nasıl koruyor?
- Orta Asya’nın İran’ın genişlemeciliğinden etkilendiğini söyleyemem, eğer bunu kastediyorsanız. Tacikistan’la İran arasında ortak bir tarih ve dil paydaşlığı olsa da, İran'ın Tacikistan'daki çok sınırlı etkisi mevcut. Nitekim İran'ın Şii olması, Tacikistan'da etkili olma potansiyelini de sınırlandırıyor. Ayrıca, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler pek iyi değil. 2016'da İran, Tacikistan’da yasaklı olan İslami Rönesans Partisi üyelerinin de katıldığı bir konferansa ev sahipliği yaptı. Partinin sürgündeki lideri Muhiddin Kabiri, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ile bir araya geldi ve Tacik hükumeti buna çok sert tepki gösterdi.
Afganistan'ı ilgilendiren konuya gelince, iki ülke arasındaki coğrafi yakınlık ve dağlık sınırlar göz önünde bulundurulduğunda bu biraz daha endişe verici. Bununla birlikte, 1991 yılında Tacikistan'ın bağımsız olması, Afganistan’da kalıcı bir savaşın mevcut olması ve bu savaşın Tacikistan'a yayılmamasını da hatırlatmak gerekir. Tacik toplumu, oldukça seküler bir toplum ve Taliban, DAEŞ gibi aşırılık yanlısı fikirlere karşı bağışıklık kazanıyor. Tacikistan'da bu tür grupların büyük bir atılım yapması oldukça zor. Tacikistan için Taliban ve DAEŞ’li militanların ülkede yayılmasından daha büyük sorun Afganistan'dan Tacikistan'a eroin akışı ve uyuşturucu baronlarının yükselişidir.
Tacikistan İslami Rönesans Partisi’nin toplum nezdinde bir karşılığı kaldı mı? Bu partinin başarısız olmasındaki sebepler nedir?
Tacikistan İslami Rönesans Partisi (TİRP), yasaklandığı 2015 yılına kadar iyi örgütlenmiş ve popüler bir siyasi partiydi. Sert eleştirilerden ve özellikle Cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ı doğrudan eleştirmekten kaçınmasına rağmen, ülkenin tek gerçek muhalefet partisi idi. Parti yasaklanmadan önce, yaklaşık 40.000 resmi üyeye sahipti. Platformunda dinin teşvik edilmesini savunsa da, devletin laikliğine de saygı duyduklarını belirtiyorlardı.
TİRP iyi bir ün kazandı çünkü kurucusu Said Abdullah Nuri, Cumhurbaşkanı İmamali Rahman ile 1997 yılında iç savaşa son veren barış anlaşmasını imzalamıştı. Barış anlaşmasına göre, yönetim pozisyonlarının % 30’u muhalefete verilecekti ancak bu madde hiçbir zaman tam olarak yerine getirilmedi. Artan popülerliği nedeniyle TİRP iktidar tarafından baskıya maruz kaldı. 2006 yılından itibaren TİRP üyelerinin devlet yönetimindeki pozisyonlarından çıkarılmasına başlandı ve akabinde parti aşırılık yanlısı söylemlerle suçlanmaya başlandı. Bunu daha sonra TİRP'nin mülklerine ve parti temsilcilerine yönelik fiziksel saldırılar izledi ve 2015'te yasaklanana kadar parti sürekli siyasi ve fiziki baskılara maruz kaldı.
TİRP’nin faaliyetleri nihayet 8 Temmuz 2015'te askıya alındı. Tacikistan Cumhuriyet Başsavcılığı TİRP’nin siyasi parti statüsünü kaybettiğini, seçimlerdeki başarısızlığını ve son zamanlarda pek çok parti üyesinin partiyi terk etmesini partinin kapatılmasına sebep olarak gösterdi. 29 Eylül'deTacikistan Yüksek Mahkemesi, TİRP'yi iç savaş sırasında Birleşik Tacik muhalefeti üyelerinden ve eski Savunma Bakanı Yardımcısı Abduhalim Nazarzoda'nın çıkardığı iddia edilen isyanla bağlantısı olduğunu iddia ederek terör örgütü ilan etti.
Şu anda Avrupa'da yüzlerce parti temsilcisi sürgündeyken, bir düzine parti üyesi aşırılıkçılık suçlamasıyla 25 yıla kadar çok uzun hapis cezaları ile hapiste yatmaktadır. Ben de bir çok gözlemci gibi TİRP ile ilgili bu terörizm ve aşırılık suçlamalarının ülkedeki son muhalif güçleri ezmek için uydurulmuş olduğuna inanıyorum.
Sovyet döneminde Orta Asya’dan bazı din adamları SADUM aracılığıyla o dönem dost ülke sayılan Suriye, Mısır, Ürdün ve Libya’ya eğitime gönderiliyorlardı. İmamali Rahman yönetiminde devlet kendi din adamlarını nasıl yetiştiriyor, din adamları dini eğitimi nerede alıyorlar?
- Din eğitimi devletin sıkı kontrolü altında ve son birkaç yılda dini eğitim alma seçenekleri oldukça azalmış durumda. Yetkili makamlar 2013'te ülkenin kalan altı medresesinden beşinin faaliyetini askıya aldı ve bugün Duşanbe'deki Tacik İslam Üniversitesi dışında dini eğitim veren başka bir kurum yok. Yetkililer, insanların yurt dışında dini eğitim almalarına şiddetle karşı çıkıyor.
2010 yılında Tacik yetkili makamları yurt dışında medreselerde eğitim alan yüzlerce Tacik öğrenciyi ülkeye geri dönmesi için zorladı. 2010 yılında, İslam ülkelerinde okuyan 2,413 Tacik vatandaşının, zorunlu dini programlara kaydolmamış olması sebep gösterilerek, Eylül 2011'de yaklaşık 2000 öğrencinin Tacikistan’a geri getirildiğini bildirdi. SADUM'un çağdaş eşdeğeri olan Ulema Konseyi, Diyanet İşleri ve Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak Hanefi İslam'a dayanan dini müfredatın hazırlanmasından sorumludur.
Tacikistan’da bazı muhalif din adamları ve toplumun farklı kesimlerinden insanlar mevcut yönetim tarafından baskı altında tutuluyor. Dindarlara yönelik hapisle cezalandırma, işkence ve bunun yanında başörtüsü, sakal ve camilerle ilgili iddia edilen yasaklar ne kadar yaygın?
Tacik makamları, 2000'li yıllara kadar halkın dini inanç hürriyetine nispeten hoşgörülü davrandılar; ancak toplumun İslamlaşmasını gördükten sonar sıradan dindar insanlara karşı baskılar yaygınlaştı. Buraya erkekler, kadınlar ve hatta çocuklar da dahildir. Başörtüsü, okullar ve üniversiteler gibi eğitim kurumlarında yasaklanmış, ama bu yasak tüm devlet ve özel kurumlara da yayılabilir.
Aralık 2018'de, Kadın ve Aile İşlerinden sorumlu Devlet Komitesi, Başsavcıya başörtüsünün tamamen yasaklaması için resmi bir istekte bulundu. Eğer bu kabul edilirse, ağır bir insan hakları ihlali anlamına gelecek. 2018 ilkbaharında, devlet milli geleneklere saygı bahanesiyle kadınlar için 300 sayfalık bir kıyafet yönetmeliği yayınladı. Bu yönetmeliğe göre kadınlar örtüyle yalnızca saçlarını örte bilir, boyun ve omuzlarını örtemezler.
Erkekler de baskı altında ve sakal bırakmamaya teşvik ediliyorlar. Bunlar sadece söylenti değil, 2016 başlarında, polis bir önceki sene radikalleşme eğilimlerinin olduğunu düşündükleri yaklaşık 13 bin erkeğin sakallarını kestiklerini duyurdu. Devlet ayrıca, Selefilik gibi radikal fikirleri yaymakla suçladığı insanları sürekli takip ediyor ve uzun hapis cezaları veriyor.