Bağdat'tan sonrası...
Moğollar tarafından 1258’de gerçekleştirilen Abbâsîlerin eski görkemli başkenti Bağdat işgalinin şiddeti, sonrasında gerçekleşen diğer İslâm şehirlerinin işgalini gölgelemişti. Ancak Bağdat’ın işgaliyle Moğol ilerlemesi durmuş değildi; İslâm toprakları hırçın Moğol atlarının ayakları altında çiğnenmeye devam ediyordu. Ta ki iki yıl sonra gerçekleşecek Ayn Calut Savaşı'na kadar.
Moğollar tarafından 1258 yılında gerçekleştirilen Bağdat işgali beraberinde büyük bir yıkım getirmiş, İslâm dünyasının bu kadim kenti tanınmayacak bir hâl almıştı. Yine Mecra’da kaleme aldığımız “Moğol tahribinden kurtarılan kitap” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz üzere bu işgalden kurtarılan bir kitap yapılan yıkımın belki de günümüze ulaşan en müşahhas misali olmuştu. Bağdat’ın işgaliyle Moğol ilerlemesi durmuş değildi; harekât devam ediyor, İslâm toprakları hırçın Moğol atlarının ayakları altında çiğneniyordu. Ta ki iki yıl sonrasında kadar...
Moğollar, Memlûkler tarafından Ayn Calut’ta durdurulduğunda tarih 1260’ı gösteriyordu. Moğolların bu şekilde batıya ilerleyişleri durdurulmuştu ancak unutulmaması gereken bir şey vardı: 1258 yılından 1260’a gelinceye kadar Moğol ilerleyişi devam etmişti. Bağdat’ın yıkımı belki de sonra gerçekleşen diğer İsl3am şehirlerinin işgalini gölgelemişti ama yine de hatırlanmaya değecek kadar büyük olaylar yaşanmıştı. 1258 Bağdat işgali sonrasından 1260 Moğol yenilgisine kadar giden süreçte nasıl bir ortam vardı, neler yaşanmıştı?
Nûreddîn Zengî’nin 1174’de vefat etmesinin ardından yaşanan iktidar mücadelelerinden zaferle çıkan Salahaddîn Eyyûbî, Zengîlerin hâkim oldukları Suriye ve Mısır topraklarını da otoritesi altına almış, tarihte Eyyûbîler olarak bildiğimiz devletin temelini atmıştı.
Salahaddîn zamanında önemli kazanımlar elde edilse de vefatından sonra yaşanan iktidar mücadeleleri devlette ağır hasarlara yol açmıştı. 1174 yılında Eyyûbîlerin hâkimiyeti altına giren Dimaşk’ın 1260 yılından Ayn Calut’tan önceki Moğol işgali dönemine kadar toplamda on dört melik değiştirmiş olması yaşanan istikrarsızlığı da gösteriyordu.
13. yüzyıl Eyyûbîlerin iki büyük darbe yediği bir çağ olmuştu. Bunlardan birisi Moğollar eliyle olmuşken, diğeri bundan da önce, 1250 yılında Memlûklerin Mısır’da hâkimiyeti Eyyûbîlerden almalarıyla gerçekleşmişti. Dolayısıyla 1258 yılında Bağdat işgali esnasında İslâm dünyasının haritası doğuda yıkılmış bir Abbâsî İmparatorluğu, Suriye topraklarında Eyyûbîler, ve daha da batıda Memlûkler şeklinde bir görüntü arzediyordu. Bağdat işgal edilirken Dimaşk’ta el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf meliklik tahtında oturuyor; Halep’te, Humus’ta, Hama’da da Dimaşk’taki meliki tanıyan Eyyûbî ailesinden fertler melik olarak bulunuyorlardı.
Bağdat’ın işgali bir sonraki hedefin Eyyûbîler ülkesi olacağını işaret ediyordu.
Aslında yaklaşan tehdit, Eyyûbîlerce bu tarihten daha önce de biliniyordu. Hatta bunun için atılan kimi adımlar olmuştu. El-Melikü’n-Nâsır Yûsuf daha Halep meliki olduğu 1243 yılında Moğollara elçi göndermiş, 1244’te onlara haraç ödemeyi kabul etmiş, bundan iki yıl sonra yine bir elçi göndermiş ve Moğollarla iyi ilişki kurma yolunu tutmuştu. O aynı zamanda 1251 yılında Moğol İmparatoru Mengü’nün tahta çıkışını kutlamak üzere vezirini Karakurum’a göndermiş, vezir buradan Eyyûbî toprakları için kendisine Moğol hanı tarafından verilen bir emanla dönmüştü. Fakat öyle anlaşılıyor ki Eyyûbîleri bu eman da kurtaramamıştı.
Bağdat’ın işgali Eyyûbîlerin ensesinde Moğol tehdidini çok daha hissedilir bir hale getirmişti. el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf hemen hediyelerle birlikte Hülâgû’ya bir heyet göndermiş, Moğol saldırılarından ülkesini muhafaza etmek istemişti. Fakat Hülâgû’dan gelen mesaj bizzat el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf’un gelerek kendisine biat etmesi gerektiğini söylüyordu. Eyyûbî meliki bunu bir tehdit olarak algılamış ve hediyelerle gönderdiği ikinci heyette bu sefer oğlunu da göndermişti. Neticesiz kalan bu teşebbüsler Moğol belasını uzaklaştırma konusunda yetersiz kalmıştı. Kaldı ki Hülâgû Han, Eyyûbî topraklarını işgal etmeyi önceden kafasına koymuştu. Dönemin çok önemli kaynaklarından Reşîdüddîn Fazlullâh’ın Câmiu’t-Tevârîh’i bununla alakalı çok önemli bir detay içeriyordu. Buna göre Hülâgû, Bağdat’ın işgalinden sonra Mengü’ye zaferini müjdeleyen bir mektup göndermiş ve burada bir sonraki hedefinin Eyyûbî ve Memlûk toprakları olduğunun haberini vermişti. Nitekim harekât bu yönde devam etmişti. Bağdat işgalinden kısa bir zaman sonra Meyyâfârikîn kuşatılmış, ardından da Harran, el-Cezîre, Âmid, Urfa ve Nusaybin ele geçirilmişti. Bir sonraki hedef ise Halep’ti. el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf’un son barış teklifi de akîm kalmış, Moğollarla yüzleşmekten başka seçenek kalmamıştı.
1259 yılında Moğol kuvvetleri tarafından kuşatılan Halep, güçlü surlarına rağmen Moğol saldırılarına dayanamamış, 1260 yılının başlarında düşmüş, akabinde şehirde yapılan katliam ve yağma Bağdat’ta yapılanı aratmayacak cinsten olmuştu. Diğer taraftan Halep’te yaşananlar o coğrafyanın diğer şehirlerinde büyük bir tedirginliğe yol açmıştı. Humus meliki, Halep’in düşmesinin ardından Hülâgû’nun huzuruna giderek ona biat etmiş, Hama meliki ise maiyetiyle birlikte Mısır’a giderek Memlûklere sığınmıştı. Büyük bir paniğe kapılan Hama ileri gelenleri ise, Moğol saldırılarından kendisini korumak için çaresiz bir şekilde şehrin anahtarını Hülâgû’ya vermiş ve şehir bu şekilde Moğol hâkimiyeti altına girmişti. Her ne kadar Hama için eman verilse de yine de Moğol zulüm ve yağmasından kurtulamamıştı.
Halep’in düşmesinin ardından kaçanlardan bir diğeri de Dimaşk Meliki el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf olmuştu. O, önce Filistin’e kaçmış, orada bir müddet kaldıktan sonra yakınlarındaki bir ismin ihaneti neticesinde Moğollar tarafından yakalanarak Hülâgû’nun yanına Tebriz’e gönderilmişti. Bir müddet sonra da idam edilmişti. Askerlerinin çoğu Melik ile ayrılan Dimaşk ehli için şehri Moğollara teslim etmekten başka bir çare kalmamıştı. Bu dönemde Dimaşk’tan ayrılan çok sayıda isim de olmuştu. Bu gelişmeler 1260 yılının kış ayında olduğu için göç esnasında nice felaketler de yaşanmış, kaynakların belirttiği kadarıyla yollarda soğuktan ölenlerden başka yağmaya maruz kalma vakaları yaşanmıştı.
Moğollar Dimaşk’a rahatlıkla girmiş, fermanı okunan Hülâgû’nun buyrukları Emeviyye Camii’nde yankılanmıştı.
Bu dönem Moğol payitahtında da bir takım gelişmelere şahit olmuştu. Moğol İmparatoru Mengü ölmüş, Hülâgû da meydana gelen taht mücadelelerini yakından takip edebilmek için Karakurum’a gitmek durumunda kalmıştı. Nâib olarak atadığı Ketboğa Noyan’ı ise işgali devam ettirmekle görevlendirmişti. Dimaşk’ta kontrolün sağlanmasının ardından harekât gerçekten de devam etmiş, Kudüs, Belkâ ve Kerek gibi şehirlerde büyük katliamlar gerçekleştirilmişti. Müslüman kanı akıtılmış, esir edilen nicesi de Dimaşk ve Halep çarşılarında satılmıştı. Kaynakların aktardığı kadarıyla Moğollardan destek gören Hristiyanlar da Müslümanlara zulüm etmekten geri durmamışlar, İslâmî değerleri ayaklar altına almışlardı.
- Yaklaşık 8 ay boyunca Moğol işgali altında kalan Dimaşk’ta yaşanan sıkıntılar nihayet Ayn Calut’tan gelen zafer haberiyle ortadan kalkmıştı.
Memlûk Sultanı Kutuz’un zaferini müjdeleyen mektubun Dimaşk’a ulaşmasından kısa bir zaman sonra Müslümanlar ayaklanmış ve Moğollarla işbirliği yapanlara karşı içlerindeki öfkeyi boşaltmışlardı. Zaferden beş gün sonra şehre giren Kutuz, Dimaşk ehli tarafından sevinç gösterileriyle karşılanmıştı. Yapılan ilk işlerden biri, Moğollarla birlikte hareket edenlerin idam edilmesi olmuştu. Moğolların Batıya ilerleyişleri durdurulmuştu ama bu coğrafyadaki varlıkları sona erdirilememişti. Ayn Câlût yenilgisinden yaklaşık bir yıl sonra Musul’u işgal etmeleri sahip oldukları gücün hâlâ canlı olduğunu gösteriyordu.
Ne var ki belli bir bölgede kalan Moğollar sonrasında İlhanlılar olarak bilinen devletin temellerini atacak, bu devlet de Gâzân Han zamanında Müslüman olarak bu coğrafyanın potasında eriyecekti.