Müslüman olan ilk Moğol hanı: Berke
Moğol Hanı Cengiz tarafından Hârizm’in başkenti Gürgenç’te yağma esnasında katledilen Necmeddîn-i Kübrâ’nın halefi Seyfeddîn Baharzî önünde, Cengiz’in torunlarından ismi Moğolca "zorlu" manasına gelen Berke, Müslüman olmak için diz çökmüştür. Bu ihtida beraberinde birçok ihtidayı getirecek ve Orta Çağ İslâm âleminin kaderi değişecektir. Samimi dindar bir han olan Berke, Moğol töresini ve İslâm şeriatını topraklarında beraber uygulamıştı. Hanlığında Kur’ân eğitimi için medreseler açtıran Berke, âlimleri de himaye etmişti. Berke’nin Türkistan ile başlattığı ticari-kültürel faaliyetler neticesinde çok sayıda Moğol ve Kıpçak Müslüman olmuştu. O Cengiz soyundan Müslüman olan ilk isimdi ve onu arkasından birçok han takip edecekti…
Kübreviyye tarikatı şeyhi, tarikatın kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’nın halefi, Seyfeddîn Baharzî; Buhara’da ziyaretine gelen Moğol beylerinden Berke’yi kapısında üç gün bekletir. Öfkeli ve kudretli bir bey olan Berke, İbn Haldun’a göre bu duruma sabrederek, Müslümanlara karşı, İslâm’a saygı ve bağlılığını ispat etmiş olur. İbn Haldun’un bu anlatısının yanı sıra diğer tarihçilerin de aktardığı bilgiler bir araya getirildiğinde ortaya tarihin ve talihin ilginç bir cilvesi çıkar:
- Moğol Hanı Cengiz tarafından Hârizm’in başkenti Gürgenç’te yağma esnasında katledilen Necmeddîn-i Kübrâ’nın halefi önünde, Cengiz’in torunlarından Berke, Müslüman olmak için diz çökmüştür.
Bu ihtida beraberinde birçok ihtidayı getirecek ve Orta Çağ İslâm âleminin kaderi değişecektir…
Cengiz Han, kurduğu büyük Moğol İmparatorluğu'nu, sağlığında dört oğlu arasında taksim etmişti. Bu paylaşımda, devletin batı kanadı yani Orta Asya içlerinden Karadeniz kıyılarına kadar olan ve “Deşt-i Kıpçak” denilen kısım, tarihî kaynaklarda geçen orijinal ifadesiyle “batıda Tatar atlarının tırnağının değdiği yerlerin tamamı” Cuci’nin tasarrufuna bırakılmıştı.
Cuci’nin Cengiz Han’dan erken ölmesiyle beraber onun 18 oğlundan biri olan Batu, Cengiz’in talebiyle, babasının görevini üzerine aldı. Cuci’nin arkasında bıraktığı topraklara, bu toprakların insanlarına ve kendi hanedanına “Cuci ulusu” deniliyordu. Böylece Batu, dedesinin teveccühü ile -kendisinden büyük kardeşleri olmasına rağmen- Cuci ulusunun yöneticisi oldu.
Devletin merkez sayılan doğu kanadı, Cengiz tarafından oğlu Ögeday’a bırakılmıştı. Cengiz’in 1227 yılında arkasında devasa bir imparatorluk bırakarak ölmesi üzerine, Ögeday, babasının isteği doğrultusunda “büyük han” olarak seçildi. Ülkesini, Cengiz yasalarına göre yöneten Ögeday, devlet yönetimi hususunda kararları, genellikle topladığı kurultaylarla aldı.
- 1235’te toplanan kurultayda, Karadeniz’in kuzeyini istila etme kararı alındı ve bu seferi Batu’nun yönetmesi kararlaştırıldı. Yüz binlerce Moğol ve Türk askerden oluşan büyük bir orduyla sefere çıkan Batu, Kuzey Karadeniz’den Avrupa içlerine, oradan Baltık Denizi kıyılarına kadar çok geniş bir coğrafyayı istila etti.
Rusya Knezlikleri başta olmak üzere birçok devlet itaat altına alındı. 1241 yılında, Ögeday’ın ölmesi üzerine, Moğol adetleri gereği, seferini yarıda kesmek zorunda kalan Batu, İdil nehrinin aşağısına dönerek, burada kendi hanlığı için Saray isminde bir şehir kurdu. Batu, Ögeday’ın ölümünden sonra hanedanın en yaşlı ismi olarak kalmasına ve büyük han olması yönündeki tekliflere rağmen, büyük han olmak istemedi. Fakat devam eden süreç başkenti Saray olan bir devleti ona ve ailesine, daha genel bir ifadeyle “Cuci ulusuna” hediye edecekti. Bu devlete, Batu’nun ak çadırının üst kısmı altın yaldızlı olduğu için, Moğolca çadır anlamına gelen Orda kelimesiyle beraber, “Altun Orda” ismi verilecekti.
Batu Han, devletini Cengiz yasalarına ve Moğol-Türk törelerine göre yönetti. O yönetimde yerel unsurlardan da faydalandı. Bir şamanist olan Batu, yönetiminde, din konusunda ailesine ve halkına genellikle hoşgörülü bir yaklaşım sergilemişti. Hatta kardeşi Berke’nin Müslüman olmasını memnuniyetle karşılamıştı.
Batu Han, 1256 yılında ölünce, tahta önce büyük oğlu Sartak sonra küçük oğlu Ulakçı geçti. Bu iki kardeşin aynı yıl içinde ölmesi üzerine, Batu ailesinden taht için aday kalmadı. Kısa süreli bir çekişmenin ardından, Cuci ulusunun başına, gençlik yıllarında Müslümanlığı kabul eden Berke seçildi.
İsmi Moğolca "zorlu" manasına gelen Berke, Cengiz’in torunu, Cuci’nin oğlu, Batu Han’ın küçük kardeşiydi.
Kaynaklarda çocukluğu ve gençliği hakkında nerdeyse hiç bilgi bulunmayan Berke, büyük ihtimalle bu dönemde abisi Batu ile beraber hareket etti. Hanlık öncesi döneme dair onun hakkında; Ögeday’ın ölümünden sonra, büyük han olarak seçilen Güyük ve Mengü’nün kurultaylarına katıldığı, bazı iç çekişmeleri önlediği ve Seyfeddîn Baharzî vesilesiyle Müslüman olduğu bilinmektedir.
1256 yılında tahta çıkan Berke, ilk olarak ortaya çıkan iç isyanlarla uğraşmak zorunda kaldı. Galiçya’da ve Rus Knezliklerindeki ayaklanmaları kısa bir sürede bastıran Altın Orda Hanı, Polonya ve Litvanya’yı istila etti.
Bunlardan sonra onu bekleyen asıl büyük sorun, İran’da hüküm süren kardeş devlet Moğol İlhanlılardı. Cengiz Han, sağlığında hanedanına; batıda yapılan istilalarda elde edilen toprakların üçte birinin merkezdeki hana, üçte birinin de Batu ailesine verilmesini söylemişti. Ögeday zamanında, titizlikle uygulanan bu istek, onun halefi Güyük zamanında ihmal edilmişti. Normalde Batu Han’ın istihkakı olan Doğu Anadolu ve Azerbaycan’a, onun arzusuna muhalif komutan ve yöneticiler tayin edilmişti.
Olası bir savaşa, Güyük’ün ani ölümü engel olmuştu. Güyük’ün ardından Batu’nun desteği ile büyük han olan Mengü zamanında, Batu Han Azerbaycan ve Doğu Anadolu üzerindeki haklarını kullanmış, bu bölgelerin vergilerini toplamıştı. Onun ölümü ile beraber, Mengü tarafından İran ve Arap topraklarını istila için görevlendirilen Hülâgû’nun saldırgan tutumu dengeleri tamamen alt üst etmişti. Hülâgû’nün saldırgan faaliyetleri ileride büyük ittifak girişimlerine ve savaşlara neden olacaktı.
Hülâgû, Büyük Moğol hanı Mengü’nün kardeşiydi ve Cengiz Han’ın torunuydu. O hemen hemen Berke’nin tahta çıktığı tarihlerde, kardeşi tarafından bugünkü İran’ın bir kısmı ve Orta Doğu’nun tamamını istila etmek için görevlendirilmişti.
Mengü bu seferinde Hülâgû’den terör faaliyetleri ile birçok devlete zarar veren Haşhaşileri de temizlemesini istemişti. Büyük bir orduyla yola çıkan Hülâgû, ilk olarak İran’ın istilasını tamamladı. Ardından Haşhaşilerin merkezi olan Alamut Kalesi’ne yöneldi. Çok sarp kayalıklara kurulan Alamut Kalesi, birçok kuşatma atlatmıştı. Hülâgû, ordusundaki mühendislerin tavsiyesi ile kale surlarının diplerini kademeli bir şekilde kazdırmıştı. Kazdırdığı büyük çukurlara katran doldurtan Hülâgû, bu çukurları havaya uçurarak kalenin direnişini büyük oranda kırdı.
Kale surlarına zarar veren patlamalara ek olarak ortaya çıkan zehirli gaz kalenin direnişini düşürdü. 1256 yılında, Alamut’u ele geçiren Hülâgû, bundan sonra yönünü Orta Doğu’ya çevirdi.
1258 yılında, Bağdat’ı alan Hülagü, burada insanlık tarihinin en büyük kıyımlarından birini gerçekleştirdi. Abbasi halifesini atlara çiğneterek şehri yerle bir etti. Onun, Müslümanlara karşı olan bu öfkesinin nedeni tarihçiler arasında hâlâ tartışılmaktadır. Bağdat’tan sonra Suriye’ye yönelen Hülâgû, Filistin’e kadar bölgeyi ele geçirdi ve Suriye Eyyûbî Devleti’ne son verdi.
Hülâgû, Gazze şehrine ulaştığında, kardeşi büyük han Mengü’nün ölüm haberini aldı. Taht mücadelesinde yer almak için, burada çok sevdiği yardımcısı Ketboğa komutanlığında bir ordu bırakan Hülâgû, hızla Orta Asya’ya yöneldi. Geride bıraktığı Ketboğa, Memlûk Sultanı Kutuz’a 1260 yılında Ayn Calut savaşında yenildi ve kendisi savaş meydanında öldü. Duruma çok öfkelenen Hülâgû, intikam sözü vererek, taht kavgasına yoğunlaştı.
Büyük Moğol hanlığı için; Mengü’nün kardeşleri, Kubilay ve Arık Boğa başkent Karakurum’da mücadele ediyordu. Berke Han, bu mücadelede Arık Boğa’yı, Hülâgû ise diğer kardeşine karşı abisi Kubilay’ı destekliyordu. Bu taht kavgası böylece üç yıl sürecekti. Berke, Bağdat’ın istilası ve yapılan katliamlar nedeniyle Hülâgû’ye kızgındı. Bu duruma ek olarak Hülâgû, Güyük Han zamanındaki toprak tartışmasını güncelleyerek Azerbaycan üzerinde hak iddia etti. Berke’yi hiçe sayan Hülâgû onun tabiiyetinde olan Tebriz’de kendisini han olarak ilan etti. Azerbaycan’daki Altın Orda Hanlığı’nın vergi memurlarını ve tüccarlarını katlettirdi. Berke, bunun üzerine Hülâgû’yü ihtar için bir elçilik heyeti gönderdi. Hülâgû, bu heyetin üyelerini de öldürttü.
Azerbaycan’daki bağlılarına haber gönderen Berke, onlara ya Altın Orda topraklarına dönmelerini ya da Memlûk topraklarına sığınmalarını emretti. O günlerde Memlûk tahtında Sultan Baybars vardı. Baybars, Hülâgû’ye karşı, Müslüman olduğunu duyduğu Berke ile iletişime geçmişti. Berke’ye kıymetli hediyeler göndererek onu Hülâgû’ye karşı kışkırtıyordu.
Berke’nin emri üzerine, Azerbaycan’daki çok sayıda Altın Orda bağlısı, Sultan Baybars’a sığındı. Bu sığınmacılar Memlûk ordusunda ve sarayında çeşitli kademelerde görev aldı. İyice gerilen Berke-Hülâgû kuzenlerin arasındaki ipler, büyük hanlık taht mücadelesini Hülâgû’nün desteklediği Kubilay’ın kazanmasıyla tamamen koptu.
Berke, merkez hanlıkla bağlarını tamamen kopardı. Kendi adına sikke bastırdı ve hanlığını bağımsız bir devlet yaptı.
Hülâgû, Anadolu’yu, Moğollara karşı Kösedağ Savaşı’nı (1243) kaybeden Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Gıyâseddin Keyhusrev’in iki oğlu arasında paylaştırmıştı. Bu paylaşıma göre Anadolu’nun batısı, Konya başkent olmak üzere 2. İzzeddin Keykavus’a bırakılmıştı. Doğusu ise -Tokat başkent olmak üzere- Rukneddin Kılıçarslan ve onun muhteris veziri Muînuddîn Pervane’ye verilmişti. Rukneddin, Moğollara sıkı sıkıya bağlıydı. İzzeddin ise hem kardeşinin elindeki toprakları almak hem de Moğolları Anadolu’dan bir şekilde uzaklaştırmak istiyordu. Memlûk Sultanı Baybars ile irtibata geçen İzzeddin, ona beraber hareket etme isteğini bildirdi. Sultan Baybars, Hülâgû’ye karşı Berke ve İzzeddin ile ittifak kurmayı amaçlıyordu.
İzzeddin’in kendisine karşı faaliyetlerde bulunduğunu öğrenen Hülâgû, onu cezalandırmak için, üzerine ordu gönderdi. Moğol ordusunun geldiğini öğrenen 2. İzzeddin Keykavus, daha önce iyi ilişkiler geliştirdiği Bizans’a sığındı. Beraberinde kalabalık bir Türkmen grubu ile İstanbul’a giden İzzeddin, önceleri iyi bir şekilde ağırlandı. İzzeddin’in yanında gelen Türkmenler, Bizans tarafından Dobruca’ya, çok daha önceleri buraya gelmiş olan Hristiyan Türklerin yanına yerleştirildi. Dobruca’ya yerleştirilen Türkler arasında, daha sonra ismi Balkanlarda efsaneleşecek olan Sarı Saltuk da vardı.
Bizans İmparatoru, 1262 yılında Hülâgû’nün baskısıyla, İzzeddin Keykavus ve maiyetini, darbe hazırlığı yaptıkları ithamı ile bugün Edirne’nin bir ilçesi olan Enez’deki kaleye hapsettirdi.
İzzeddin’in küçük yaştaki oğullarından birisi Hristiyan olarak yetiştirilmek üzere alıkondu. Diğer aile üyeleri Hristiyanlığa zorlandı. Onlardan bazıları bunu kabul etmedikleri için öldürüldü. Aralarında Ayasofya’ya sığınanlar, orada kan dökmek yasak olduğu için gözlerine mil çekilerek cezalandırıldı.
Durumdan haberdar olan Berke, müttefikini kurtarmak için Bizans üzerine yeğeni Nogay komutasında kalabalık bir ordu gönderdi. Nogay önemli ve dirayetli bir komutandı. Günümüzde Rusya’da ve Türkiye’de yaşayan, kendilerine has bir dilleri olan Nogay Türkleri isimlerini ondan almışlardır. Bizans topraklarını talan eden Nogay karşısında direnemeyeceklerini anlayan
- Bizanslılar, İzzeddin Keykavus’u serbest bırakmak zorunda kaldı. İzzeddin, Berke’nin huzuruna götürüldü. Onu kızıyla evlendiren Berke, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubad tarafından fethedilen Kırım’daki Sudak ve civarını onun yönetimine verdi. Berke, İzzeddin’i yeniden Anadolu Selçuklu tahtı için hazırlamak istiyordu.
1263 yılına gelindiğinde artık Altın Orda-İlhanlı savaşı kaçınılmazdı. Baybars, Berke’ye elçiler göndererek ona İslâm’ın akrabalıktan önce geldiğini ve Hülâgû üzerine sefere çıkması gerektiğini telkin ediyordu. Berke Han, tüm olan biten olaylar neticesinde büyük bir ordu toplayarak Hülâgû üzerine sefere çıktı. Berke, Müslüman olan askerlerini cihad motivasyonu ile, Müslüman olmayan Moğol askerlerini de Hülâgû’nün Cengiz Han’a ihanet ettiği söylemiyle savaşmaya sevk ediyordu. Hülâgû’nün ordusu, onu Kür Nehri kuzeyinde karşıladı. Burada vuku bulan ilk çarpışmayı Berke Han’ın ordusu kazandı. Tutunamayan İlhanlı kuvvetleri, önce Derbent’e sonra Terek ırmağına kadar geri çekildi.
Burada, Berke’nin yeğeni Nogay’ın son bir saldırısı ile bozulan İlhanlı askerleri, donan Terek Nehri üzerinden kaçmaya çalışırken buzların kırılmasıyla büyük oranda boğuldu. Hülâgû, savaş meydanından kaçtı. Tarihçiler savaş meydanını gezen Berke’nin üzüntü ile şöyle söylediğini nakleder:
Allah, Moğolları Moğolların kılıcıyla öldürten Hûlâgû’yu utandırsın. Eğer beraber olsaydık bütün yeryüzünü fethedebilirdik…
Berke’nin bu zaferi Moğol kuvvetlerinin üçüncü büyük yenilgileriydi. Moğollar ilk büyük yenilgilerini Celâleddin Harzemşah, ikinci büyük yenilgilerini de Kutuz karşısında almışlardı.
Orduları kısa aralıklarla arka arkaya iki büyük yenilgi alan Hülâgû, 1265 yılında ölünceye kadar daha sakin bir politikaya yönelmek zorunda kaldı. Berke Han, Hülâgû’nün ölümünden sonra onun oğlu Abaka’yla da mücadele etti.
Berke’nin Tebriz’e bir cami yaptırma isteği ve Abaka’nın Altın Orda’ya karşı Bizans ile ittifaka girişmesi, yeniden iki Moğol hanlığını karşı karşıya getirdi. Aslında çekişmenin devam etmesinin asıl nedeni yine paylaşılamayan Azerbaycan topraklarıydı. Burada hanların katılmadığı sınır çatışmalarında İlhanlılar yenildi. Kesin bir netice almak için büyük bir ordu toplayan Berke Han, 1266’da Kür Nehri’nin kenarına ulaştığında ölüm meleği de çoktan ona ulaşmıştı. Berke Han’ın cenazesi, töre gereği başkent Saray’a götürüldü ve burada defnedildi. İbn Battûta’nın seyahatnamesinde övgüyle bahsettiği Saray şehrinden bugün geriye sadece az miktarda bir kalıntı kalmıştır.
Berke’nin ölümü üzerine, abisi Batu’nun torunu Mengü Timur, Altın Orda tahtına oturdu. Berke Han’ın ölümü, girişilen Altın Orda- Memlûk-Anadolu Selçuklu ittifakını da akim bıraktı. 2. İzzeddin, Berke’den sonra 13 yıl daha Kırım’da yaşadı ve Anadolu Selçuklu tahtı için herhangi bir faaliyete girişmedi. O ölünce, onunla beraber Kırım’a gelen Türkmen aileler, Dobruca’ya akrabalarının yanına döndü. Bazı tarihçiler, Dobruca’daki bu Türkmenleri, bugün Balkanlarda varlıklarını devam ettiren Hristiyan Gagavuz Türklerinin atası saymaktadır. Bu iddiaya göre Gagavuz ismi de Keykavus’un bozulmuş şeklidir.
Memlûk Sultanı Baybars, Berke’nin ardından İlhanlılara karşı mücadelesini sürdürdü. 1277 yılında Anadolu’ya giren Baybars, bugünkü Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde Moğollara karşı büyük bir zafer kazandı.
Baybars, Berke ve İzzeddin arasında her ne kadar fiili bir ittifak gerçekleşmese de; uzaktan da olsa beraber hareket eden bu hanlar, İslâm âlemine rahat bir nefes aldırmıştı. Özellikle Berke’nin Hülâgû’ye karşı mücadelesi, Orta Doğu’yu büyük oranda rahatlatmıştı. Berke ile uğraşmak zorunda kalan Hülâgû, Ayn Calut savaşının intikamını alma düşüncesini gerçekleştirememişti.
Kısıtlı miktarda kaynaktan elde edilen bilgilere göre, samimi dindar bir han olan Berke, Moğol töresini ve İslâm şeriatını topraklarında beraber uygulamıştı. Onun eli ile Altın Orda Hanlığı’nın Müslümanlık macerası başlamıştı. Hanlığında Kur’ân eğitimi için medreseler açtıran Berke, âlimleri de himaye etmişti. Berke’nin Türkistan ile başlattığı ticari-kültürel faaliyetler neticesinde çok sayıda Moğol ve Kıpçak Müslüman olmuştu. O Cengiz soyundan Müslüman olan ilk isimdi ve onu arkasından birçok han takip edecekti…