Macron ile birlikte Türkiye aleyhine faaliyet yürüten Türkler
Türkiye ile dînî, millî, coğrafî bağlarını kopararak yurt dışına kaçan yazarların, farklı ülkelerin yayın organlarında Türkiye karşıtı yazılarına yer veriliyor. Bu yazıların Türkiye hakkında olumsuz bir imaj oluşturmak gayesiyle yayımlandığı ve çoğunlukla sipariş üzerine yazıldığı açıktır.
Yeni eğitim öğretim yılının başında olmamız hasebiyle tekrar etmekte fayda görüyorum: Sömürgecilik tarihi ders olarak okutulmalıdır. Şüphesiz bu yönde bir karar alınsa bile tatbik edilmesi bakımından zamana ihtiyaç vardır. Doğacak açığı telefi etmek için genç kuşakların, kitabî ve ideolojik olanın dışında, sömürgecilik tarihi hakkında kitap ve makale okuması gerekir. Sömürgeciliğin etkilerine hasredilmiş roman ve hikâyelerin de önemli olduğunu söylemeliyiz
Yıllarca Türkiye’de gazetecilik yapmış ve fikirleriyle toplumu etkilemiş bir yazarın hangi gerekçe ile olursa olsun İsrail gazetelerinde Türkiye aleyhine yazılarının yayımlanması, üzerinde durulacak bir meseledir. Örgütlü ve bireysel davranışları tasnif etmek ve tanımlayabilmek için şahısları ve örgütlü yapıları sıralamak elbette önemli fakat davranışlara ve gündeme taşınan fikirlere odaklanmak gerekiyor. Çünkü bölge ve dünyaya dair gelişmelere bakıldığında Türkiye, “mavi vatan” kavramıyla iyice hafızalara kazınan vatan ve coğrafya eksenli bir bekâ mücadelesinin içindedir.
Türkiye ile dînî, millî, coğrafî bağlarını kopararak yurt dışına kaçan yazarların, farklı ülkelerin yayın organlarında Türkiye karşıtı yazılarına yer veriliyor. Bu yazıların Türkiye hakkında olumsuz bir imaj oluşturmak gayesiyle yayımlandığı ve çoğunlukla sipariş üzerine yazıldığı açıktır. Yazarların, özellikle ilgili ülkelerin önceliklerini dikkate aldıkları da anlaşılıyor. Mesela İsrail basınında yayımlanan yazılarda Türkiye’nin İran ve Hizbullah ile ilişkileri öne çıkarılmış. Geçmiş yıllarda benzer yazılar farklı gerekçelerle Amerikan basınında yer alırdı. Yıllarca Türkiye’nin en büyük gazetelerinde yazıları yayımlanmış kişilerin, İsrail basınında BAE’yi kollayan bir dil kullanması elbette şaşırtıcıdır.
- 20. yüzyılda FETÖ benzeri bağımlı yapılarla liberal Batıcı aydın geleneği, Arap coğrafyası ile ilgili gelişmelere duyarlı değildi. Arap coğrafyası hakkında kalıplaşmış önyargılardan taviz vermeyen iki farklı geleneğin Doğu Akdeniz’de gerilimin yükseldiği siyasî ortamda BAE’yi kollayan bir siyasette buluşması, Türkiye’deki muhalifler arası dayanışmanın dışarıya yansıdığını gösterir.
2013 Gezi kalkışmasından sonra içerideki yakınlaşma dikkat çekmişti. Bu tuhaf yakınlaşmaya Erdoğan düşmanlığı ile meşruiyet kazandırılmıştı. Sürece yönelik olarak muhalefet saflarından herhangi bir itirazın yükselmemesi önemliydi. Geçen zaman içinde zihniyet dönüşümünün tamamlandığı anlaşılıyor.
Aynı çevrelerin yurt dışında Türkiye karşıtı faaliyetlerde ortaklık kurduğu da açıktır. Ne yazık ki, bu öngörülemez bir gelişme değildi.
Bu yöndeki birliktelikler ve faaliyetler daha ileri boyutlara taşınacaktır.
Daha on yıl önce kolonyalizm, sömürgecilik ve emperyalizm gibi kavramlar analiz değeri taşımadan, kitabî olarak ve ideolojik bağlamlarda kullanılırdı. Bu kavramların bağlamı gündeme gelmemekteydi. Hâlbuki Türkiye’nin şikâyet edilmesinde kullanılan dil ve bu dilin benimsenmesi kolonyalizm, sömürgecilik ve emperyalizm bağlamında anlamlıdır. İlgili ülkenin çıkarlarına göre Türkiye aleyhine bir algı oluşturulurken kullanılan dilin oryantalist literatürden beslendiği çok açıktır.
Oryantalist literatürün tevarüs edilmesini klasik aydın yabancılaşması kategorisinde ele alabilirdik. Fakat bu, Türkiye karşıtlığı başka bir ülkenin çıkarlarıyla örtüştüğünde anlamını yitirir, çünkü örgütlü bir davranış olarak kolonyalist sömürgeciliğin alanına girer. İngiltere’nin aşiretler, Fransa’nın da azınlıklar üzerindeki etkisi hatırlanmalıdır. Dolayısıyla bundan sonraki dönemlerde kolonyalizm, sömürgecilik ve emperyalizmle alakalı kavramların gündemimizi daha fazla meşgul edeceğini söyleyebiliriz.
Bir tarafta Macron, ‘Türkler sözden anlamaz’ diyerek klasik oryantalist söylemi yeniden hayata geçirirken diğer taraftan Türkiye karşıtı propaganda çalışmalarının yoğunlaşması oldukça önemlidir. Bu faaliyetlerin stratejik hedefleri konusunda bir tahminde bulunmak elbette kolay değildir. Fakat en azından Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet yürütmesinden rahatsızlık duyulduğuna işarettir. Türkiye, yakın coğrafyasının menfaatleri ile de yakından ilgilenmektedir. Fransa gibi ülkelerin etki sahasında faaliyet yürütmekten çekinmeyen çevreler, Türkiye’nin bu ilgisini emperyalizm olarak tanımlamaktadır. Hâlbuki Fransa ve diğer kolonyalist Batı Avrupa ülkelerinin istila ve işgal ettikleri topraklar bize aitti. Türkiye’nin yakın coğrafyasının kaderiyle ilgilenmesi aile içi bir meseledir. Propaganda amaçlı olarak Türkiye’ye emperyalizm suçlamasının yöneltildiği açıktır.
Sömürgecilik tarihi ders olarak okutulmalı
Yeni eğitim öğretim yılının başında olmamız hasebiyle tekrar etmekte fayda görüyorum: Sömürgecilik tarihi ders olarak okutulmalıdır. Şüphesiz bu yönde bir karar alınsa bile tatbik edilmesi bakımından zamana ihtiyaç vardır.
Doğacak açığı telefi etmek için genç kuşakların, kitabî ve ideolojik olanın dışında, sömürgecilik tarihi hakkında kitap ve makale okuması gerekir. Sömürgeciliğin etkilerine hasredilmiş roman ve hikâyelerin de önemli olduğunu söylemeliyiz. Kitabî ve ideolojik olanın dışına çıkmak için bilmek gerekir. Hazır kalıpların dışına çıkmak kolay değildir. Yaşanılan zamanı kavramak ve karmaşayı ortadan kaldırmak için fazla bir seçenek olmadığını düşünüyorum.
Macron, ‘Türkler laftan anlamaz’ demiş. Bu kaba oryantalist dilin bir yerde durmayacağını söyleyebiliriz.