Post-modern mitoloji sözlüğü: Kedi ve kahve makinesi
Kediler binlerce yıldır hayatlarımızda. Ya da tam tersi. Biz kedilerin binlerce yıldır yaşadığı yerlere kentlerimizi kurduk. Evin gerçek sahipleri. Emin değilim. Evlerimizi paylaşıyoruz. Bizi dinlemiyorlar. İlgileniyoruz. Bizi dinlemiyorlar. İstedikleri gibi yaşıyorlar. Ve bizi yine de dinlemiyorlar. Çok korunaklı konutlarımızda, gece güven içinde uyurken yanımızda bir kedi.
Ne zamandır buralardalar? Hangi çağda evcilleştiler? Akıllarından ne geçiyor? Vahşi akrabalarıyla ne kadar yakınlar? Bilmiyorum. Ama kediler, sade tasarımıyla meşhur yeni mimarimizin tam ortasında parçalayacak koltuk arıyorlar. Genetik bir çeşitlilik. Post-modern bir algı... Oyun alanları, kumu, maması derken bir sektör. Tıraşı, aşısı, pire ilacı derken bir bilim. Kediler binlerce yıldır hayatlarımızda. Ya da tam tersi. Biz kedilerin binlerce yıldır yaşadığı yerlere kentlerimizi kurduk. Evin gerçek sahipleri. Emin değilim. Evlerimizi paylaşıyoruz. Bizi dinlemiyorlar. İlgileniyoruz. Bizi dinlemiyorlar. İstedikleri gibi yaşıyorlar. Ve bizi yine de dinlemiyorlar.
Çok korunaklı konutlarımızda, gece güven içinde uyurken yanımızda bir kedi. Vahşi akrabaları çayırda çimende antilop peşinde koşarken onlarsa yanımızda... Tehlikeli. Modern bir anlatının içinde açıklanamayacak kadar. Düşünsene. Yanımızda. Tüm dünyan güvenli, hijyenik ve milimetrik; ama yanı başında tırnaklı ve dişleriyle bir canavar. Üstelik acımasız sevimli ve korkunç sempatik. Etçil. Ters giden bir şeyler yok mu? Elli tane şifre koyduğumuz ofis kapılarının kaçak yolcuları. Bir gece. Ya da bir öğleden sonra. Kedinin canı sıkılsa ya da geçmişini hatırlarsa. Ya da sadece merak etse. Elimizin altındaki şiddet makineleri. Artık bu zehir senin de zihninde. Nasıl unutacaksın?
- Spencer Holst’a selam. Bu sözlüğün en keyfine düşkün maddesi. Ansızın bir yerlere saklanabilir. Saatlerce sesi çıkmaz. Gecenin bir yarısı deli gibi miyavlar. Aynaya saatlerce bakar. Boncuk, klavyemin yanında parmak hareketlerimi izliyor. Biliyorum. Birazdan yalandan bir pati atacak. Gecenin beşinde oyun peşinde. O bir kedi. İstediği saatte istediğini bize yaptırabilir. Miyavlar, sırnaşır ve hırlar. Mitolojik bir canlı. İstememiştim. İlk günler zor geçti. Odaların kapısı kapalı, sıfır temas. Sonra nasıl oldu ne oldu emin değilim. Bir ay sonra yastığımda uyuyordu. Manipülasyon ustaları. Vazgeçilmez bir arkadaş.
Kedi, post-modern bir imaj alışverişi değil. Bildiğimiz tarihin her anında. Bir düşün. İnsanın kendi tarihiyle ilgili bildiğinden daha fazlasına şahit olmuş. Robotlaşmamızı engelleyen son seçenek belki de. Umursamaz ve kibirli. Sevimli ve sempatik. Ya da tam tersi. Kedilerin kazandığı bir sürü öykü, roman ve film... Siz bulun. Boncuk’un elime atlaması an meselesi. Beni gecenin bir vakti uyandırıp, bilgisayarın yanına götürmesinin bir anlamı olmalı. Ne düşündüğünü bilmiyorum. Neyin ne kadar farkında? Klavyeye atlamaktan vazgeçip gidip benim yastığıma yatacak. Ben bir kez daha salonda sabahlayacağım. Peki, esas soru şu: Ben bunları nerden biliyorum?
Kahve makinesi
Mitolojiden bir icat. Tezgâhlarımızın, ofis dolaplarımızın köşelerinden yayılan bir ses. Bir kahve çekirdeğine sunulan bin bir çeşit kaplıca imkânı. Zincir mağazaları, viral reklamları, bardak şekilleri ve anlattıklarıyla bir dünya. Beyaz yakalı evreninde bir tarz göstergesi. Gömlek rengimizin, kravat desenimizin tamamlayıcısı. Kahve. Klasik bir içeceğin keşfedilmiş sonsuz potansiyeli.
Merhaba, diyorum. Bir filtre kahve alabilir miyim? Karşılığında yüzlerce çeşit sunuluyor her defasında. Bir filtre kahve siparişi vermek ne kadar zor olabilir ki? Yazılım evriminde ilk adım atılır atılmaz günlük hayatlarımıza dahil olan robotlar. İstediğimiz her şeye istediğimiz an ulaşma arzumuzun bir parçası. Coğrafyamızda sohbet ortamının klasik eşlikçisi. Şimdi ise farklı. Bağımsızlığını kazanan bir isyan. En basitine ulaşmanın mümkün olmadığı bir seçenek yığını. Kafa karışıklığı. Tat seçkisi. İlk kimin, nasıl aklına geldi önemli değil. Düşünsene. Bir kahve çekirdeğinin başına gelenler. Yarım bardak bir içecek. Üzerine saatlerce konuşulabilir. Tarifler, reçeteler. Tekrarlıyorum: Mitolojiden bir icat. Büyülü bir şey. Sabahları kahvemi içmeden ayılamam. Toplantıda muhakkak içerim. Gece yatmadan bir bardak sütlü.
Düşünsene. Bir kahve çekirdeğinin başına gelenler. Yarım bardak bir içecek.
Çeşitler arası lezzet farkının bu kadar olduğuna inanmıyorum. Türleri ve coğrafyaları arasında da. Algıyla ilgili biraz. Çağrışım değerleri, imaj kelimeleri. Türlerden, sunuşlardan, mekânlardan aldığımız tadı farklılaştırıyor. Başka bir seçenek var mı? Bilmiyorum. Efsane metin yazarları. Mutfak balkonunda fokurtuların ritmiyle yazıyorum. Bekliyorum. En az dört dakika dinlensin. Süt ılınsın. Eşsiz bardağım masamda. Sözlüğün en lezzetli ve bir o kadar uykusuz maddesi. Bir çeşit “saatleri ayarlama enstitüsü”. Kimyasal bir klasik. Modern bir diriliş. Post-modern bir gözlük. Üzerine yazılan çok şey var. Sermaye birikimini kahveye bağlayanlar. Avrupa’nın yükselişini. Tek açıklaması “keyif” olmalı.
Kişisel. Gösterişten ve tüm anlamlardan ve karton bardaklardan uzak ve evde tek başına. Mutfakta kahve demliyorsun. Saat gece üçü biraz geçmiş. Yıllar önce birilerinin keşfedip sana ikram ettiği bir tat. Dünyanın en sade iletişimi. Bilgi aktarımı. Makineden tık diye bir ses geliyor. Görevini tamamlıyor. Süt ılık. Ekmek sıcak. Yazının sonlarına yaklaşıyorum. Fokur fokur değil artık ritim. Sesini kaybetmiş ama esintisini taşıyan kelimelerle. Boncuk’un gözleri evde ses çıkaran tek rakibinde. İlk yudum öncesindeki son cümlenin aynı ana denk gelememesi. Kafamda dönüp duruyor. Bitti.