Post-Modern Mitoloji Sözlüğü: Bebek yetiştiriciliği ve grip
Bebeklerle kurduğumuz iletişim kendini korusa da beklentilerimiz değişti. Bebek, geleneksel dünyada toplum tarafından büyütülür. Kabileye dâhil edilir. Yenilik ya da farklılık peşinde koşturulmaz. Ninesine, anasına, dedesine, babasına benzesin istenir. Modern zamanlarda ise matematiğe çevrildi büyüyüşü. Her gün yeniden onu keşfetmek varken, ayları ve yılları planlandı. Hızla büyüsün. Bizden ileriye gitsin. Yenilikler, çılgınlıklar getirsin. Modern bilimler seferber oldu: Bebek yetiştiriciliği külliyatı.
Varlığın en inanılmaz deneyimi. Kuzular, prensesler, paşalar, kaplanlar... Bebekler. İmkânsız bir potansiyel. Öngörülemez bir yol. Uykusuz geceler. Ekstra iki sırt çantası. Hayatlarımız, son yüzyıllarda hızlıca değişirken belki de tek değişmeyen şey, bebek sevgimiz. Koca ve ciddi insanlar olarak ansızın bir oyuncağa dönüşebiliyoruz karşılarında. Güçlü ve dayanıklı anne babalar dünyaya karşı, dünyada…
Koca ve ciddi insanlar olarak ansızın bir oyuncağa dönüşebiliyoruz karşılarında. Güçlü ve dayanıklı anne babalar dünyaya karşı, dünyada…
Bebeklerle kurduğumuz iletişim kendini korusa da beklentilerimiz değişti. Bebek, geleneksel dünyada toplum tarafından büyütülür. Kabileye dâhil edilir. Yenilik ya da farklılık peşinde koşturulmaz. Ninesine, anasına, dedesine, babasına benzesin istenir. Modern zamanlarda ise matematiğe çevrildi büyüyüşü. Her gün yeniden onu keşfetmek varken, ayları ve yılları planlandı. Hızla büyüsün. Bizden ileriye gitsin. Yenilikler, çılgınlıklar getirsin. Modern bilimler seferber oldu: Bebek yetiştiriciliği külliyatı.
Bir kitapta okumuştum. Tam anlamıyla modernleşmemiş toplumlardaki annelere, bebeklerin bakımıyla ilgili kitap yazıldığı söylendiğinde komik gelmiş. Bizim için değil. Gülünecek nesi var bunun? Günümüzde ise her şey görülmeye değil, gösterilmeye değer. Yaşamak değil anlatmak kıymetli. Bebeklerin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike. Göstergeye dönüşüyorlar ansızın. Hızlı, acımasız. Fikirleri sorulmadan. Bebek yetiştiriciliği tanımı da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Modern iddia kadar net değil, ama onda olmayan bir sese sahip. Bebeklerin dönüşmesini istediğimiz bir yetişkin vardı eskiden. Kendi kültürümüz, dünya algımız vesaire tüm bunların etkisinde. Bu zamanlar ise onları da bir tabloya çeviriyor. Tıpkı kendimiz gibi. Doğal olarak. Bebekler ve çocuklar artık fotoğrafın içinde sıkışmış. Orda yaşıyor ve hiçbir zaman büyümüyorlar. İletişim üzerine bu kadar konuşmamızın tek nedeni çok aksıyor olmasıdır belki.
“Bebek yetiştiriciliği”, bu sözlükte olmayan bir madde. Çünkü hiçbirimiz bunun sınırlarını çizemeyiz. Dikkat çektiği ölçüde faydalı ve tespit edilemezliği kadar anlamsız bir madde. Sinir bozucu, ilgisiz ve gereksiz. Ama soru işareti düşürüyor. Kıymeti tam olarak bunda. Bizimle birlikte yaşıyorlar. En güçlü ve en zayıf yanımız. Daha iyi birer insan olmamız için bir ihtimal. Anlatılamaz bir tecrübe. Bir kez daha varlığın en inanılmaz deneyimi. Kuzular, prensesler, paşalar, kaplanlar... Bebekler. İmkânsız bir potansiyel, öngörülemez bir yol, uykusuz geceler, ekstra iki sırt çantası. Şu ayında bu, bu yaşında şu, sonra bu spor, öncesinde bu meyve, ardından şu kitap: Bak gördün mü? Öyle bir şey değil. Her saniyesi planlanmış bir bebek öğrenemez. Hiçbir saniye geri gelmez. Tüm bunlar nereden aklıma geldi diye düşünüyorum.
- Sözlüğe ait olmayan, gerçekdışı bir madde. Burçak, tutunduğu koltuktan bana doğru yürüyor ansızın. Yarım yamalak iki üç adım. Sesimi çıkartmıyorum. Gerçekdışı bu an, aramızda bir sırra dönüşüyor. Aynı sırrı annesiyle de paylaşmalı.
Grip
On binlerce yıllık bir tecrübe. Kolektif bilinçte kesinlikle grip diye bir kategori vardır. Mevsimli coğrafyaların arketipi. Bir o kadar acemi. Dünyadaki tüm bu gelişime rağmen. İlaçla yedi gün, ilaçsız bir hafta. Grip ilginç bir olgu. Ciddi bir risk ve önemsiz bir hastalık arasında. Her iki uca da gidebilir. Hastalıklar insanın normali. Doğayla temasın kaçınılmaz bir parçası. Yaşam denilen şey. Grip tuhaf bir yerde duruyor. Hastaneyi arıyorum. Öğleden sonra üç. İşten izin alıyorum. Taksiye atlıyorum. Ceplerim kağıt mendil dolu. Biraz nane. Biraz limon. Virüslerin en sevdiği mevsim. Grip post-modern çağ insanı için sinir bozucu bir karşılaşma. Tüm bu gelişime rağmen. Aşılar ve iğneler. Yine de risk ve yine de önemsiz. Ansızın salgına dönebilir. Hissettirmeden geçebilir. Üzerine düşünmediğimiz bir hâl. Psikolojik ve sosyolojik bir kesişim. Salgın var diyor doktor. Bakteri yok ama sende. Şu tahliller. Kan. İki saat sonra. Post-modern bir şiir. Bir reçete. Metabolizmanı güçlendirelim. Vitaminler, mineraller. Çiçek gibi.
Hesaplayamadığımız her şeyin sinir bozucu sayıldığı çağ. Bildiğimiz ve öngördüğümüz yine de buna rağmen yakalandığımız grip. Belki de hakkettiği saygıyı görmüyor. Dinlen diyen bir virüse vaktim yok diyorum. Yarın sabah toplantı, akşamına seminer. Yazılacak yazılar. Ve inanılmaz. Gripler, virüsler, hayvanat bahçesinden isim seçmeler. “Geçmiş olsun” diyor iş yerinden bir arkadaştan gelen mesaj. İyileşmeden gelme. Bize bulaştırma demiyor. Biliyorum.
Her yıl yakalandığımız bu kadim hastalık. Bize ne öğretebilir. Düşünüyorum. Belki güçsüzlüğümüzü, dünyayı, yaşamı.
İhtimalleri ve ihtimalleri ve ihtimalleri. Ne zaman grip olsam ciddi kararlar alır on beş gün sonra unuturum. Sözlükteki diğer başlıklara usulca bulaşan bir madde. Metropol hayatlarımızda olmasını istemediğimiz bir iletişim biçimi. Asılsız bir salgın haberi. Gerçek bir bulaşıcı. Çok eski bir tecrübenin orijinal kadar etkili retrosu. Biliyorum dört beş gün sonra doktoru arayacağım. Durumlar bu tekrar geleyim mi? İçim rahatlasın. Hapşırıp duruyorum. İlaçlara devam. Dinleniyorum tabii. Tüm bu dediklerime rağmen grip artık Netflix.