'Dasein' ve onun çok kafalı, tek beyinli öznesi 'herkes'
Ontolojik açıdan bakıldığında dünya ile Dasein kökteştir. Dünyanın içine doğmazsın o senin başına gelir. Bu öylesi diklemesine bir söylemdir ki ölüm bizi bu Dasein'ın içinden alana kadar fiillerimizin kuşatılmış olduğunu betimler. İşte "herkes"liğimiz buradandır. Döngüye uyacaksın der bize. Döngünün sahibine de.
- "Dünyanın gerçekliğini bize sunulan hali ile kabul ederiz."
- -The Truman Show-
"Biz tekrar ettiğimiz şeyiz." Böyle diyor Nikomakhos'a Etik'te Aristotales. O hâlde mükemmellik bir eylem değil alışkanlıktır, diye de devam ediyor. Sancı da tam olarak buradan başlıyor. Heidegger, Varlık Ve Zaman adlı eserinde "herkes" kavramını tahlil ederken ve gündelik Dasein'in çizgisini tanımlarken; dünya-da-olma'nın anlamı ya da dünyanın anlamlılığı meselesini mesele etmiştir. Çağımızın sorunu olan "meselesizlik" meselesini...
"Herkes", hepimizin konuştuğu gibi öyle uzaktan bakıp izlediğimiz bir şey, bir kavram, tüzel bir kişilik, izlencesi keyifli tiyatral bir sanat, çekirdek ile eşliği keyifli bir dedikodu değildir. "Herkes" suretindeki o şey sensindir, benimdir! Sen ve benim biricik tanımımız ise dünyanın bize dayattığı değil bizim dünyaya dayattığımız "routine"(rutin) dir. Rutin: Aynı durumlara verilen aynı tepkiler, aynı sorulara verilen ortak cevaplar, doğru bir diye insanın elinden alınmış düşünme kabiliyeti, taktik ve kurallar yolu ile ilerlemek zannederken âdet ve gelenek yoluyla kutsanmış bazen hayati bazen ölümcül öğretidir.
Çeliştikçe çekişir, çekiştikçe çelişiriz. Heidegger'in tanımıyla, insanın, içinde kendini kaybettiği, gündelik hayatın bu gayri şahsi öznesi "das- Man" yani "herkes", bizdir artık.
Rutin: Her birinin parmak izi farklı insanın; her biri başka kaynaktan başka tatta akan suların dünyasında, ayrı olaya aynı tepkiyi verme kabiliyetsizliğidir! Ezberlenmiş ve özgürce yapıldığı zannedilen diktelerimizdir. Kutsal kitapların kurallarını zül bilen "modern" insanın günlük hayatının kontrol altına alınmış ontolojisi, sözde özgür eylemidir. Ne tür bir tatile gideceğini reklamların belirlediğinden bihaber tatile gitme hakkı ve hürriyetidir! Rutin, olanın rutin hâlet-i ruhiyesi ve insanın rutin olana meyli ile pazartesiden pazartesiye döngüsel biteviye insan hikâyesidir. "İnsan yaptığıdır"Öngörülebilir bir akış içinde yaşayıp gitmekteyizdir işte böylece. Biraz yukarıdan bakınca bizim bile ölçebildiğimiz bu rutin hareket tahminlerimizi Yaratıcı'nın yapabiliyor olmasına şaşıranların olması ayrı bir komiklik de olsa, yaşayıp gitmekteyiz... Herkese şaşırarak herkes gibi yapmaktayız. "Herhangi biri" olmak doğamız gereği normal iken, herhangilerin oluşturduğu topluluğu sürekli eleştirip; o herhangi birilerinden oluşan topluluktan olmayanları da "anormal" veya "deli" ilan ederiz.
Çeliştikçe çekişir, çekiştikçe çelişiriz. Heidegger'in tanımıyla, insanın, içinde kendini kaybettiği, gündelik hayatın bu gayri şahsi öznesi "das- Man" yani "herkes", bizdir artık. "Ben"in kendi, yani ben olmaklığı herkes'te yitmiştir bu akışta böylece. İnsan yaptığı olurken, ortak yapılan herkesi doğurur. Dasein, yani insan varlığı, "en yakından ve çoğunlukla" tahmin edilebilir olmayı benimser. Heidegger için insan, bahsi gecen ve pek de hoş tanımlayamadığımız rutinin dışına çıkarak mutsuz olur. Aynı insan cehalet mutluluktur nevindeki iddiaları da bu mihvalde oluşturmuştur keza. Kendi sahiciliğimizi, emsalsizliğimizi ya da tekilliğimizi yaşadığımız, yani hakiki anlamda kendimiz olduğumuz anlar, hem nadir hem de daha çekilmezdir.
Kim bilir, belki de varoluşsal sancılar çekenlerin; insanın, yaptıklarının toplamı olduğunu bilenlerin; birey olmayı becerebilenlerin; küllerinden doğmayı seçenlerin yanmaları da bu alışkanlıktan gelir.
Kimdir bu ''herkes'' peki?
Önce, kendi-olmama hâlidir ki Jung'un Kitle Psikolojisi eserinde de değindiği gibi başlı başına bir silah tutma biçimidir. Kendiliğin gündeliğe, dolayısıyla "herkes"e dağılması ve bu dağıldığı yerde homojenleşip taksim edilmesi de denilebilir. "Burada "herkes" ne kendim olan beni, ne de karşımda duran şu teşhis edilebilir sen'i, ama bir nevi üçüncü olarak gayri şahsi o'yu, onun anonim bulunuşunu ifade etmektedir" diye cümleye döker Heidegger. Öznesi belirsiz bir durumu belki de aşırı büyük bir özneyi kasteder. Çok kafalı tek beyinli bir özneyi…
Boudrillard, sadece çalışma ahlâkı değil boş zaman geçirme alışkanlıklarımızın bile bu tek beyin tarafından yönetildiğini anlatırken, kapital dünya için içler acısı bir örnek vermiştir:
- Körfez Savaşı'nı izlerken, araya giren reklam ile insanların bombalandığı görüntüler arasında yüz mimikleri değişmeyen izleyiciden bahseder. Heiddeger'in "herkes"i ölümü kanıksamıştır burada artık. Ölüm günlük rutin hâlini alır.
Tıpkı bugün sahile vuran çocuk cesetlerinin birer rakamdan ibaret olması gibi. İzletenler de bilir ki bu acıların izlenmesine izin verilmesi duyarlılığı arttırmaz, köreltir. Birkaç gün konuşturur sonra duyarlılığı da insanla beraber öldürür. İlk çocuk cesedinin ismini herkes bilir. "Aylan" bebektir o. Sonrakiler artık kimliksizdir. Haber değerini de kaybetmiştir. Hülasa "herkes"in idaresi tıpkı "kitle" idaresi gibi bireyin idaresinden daha kolaydır. Herkesin içindeki birey ise düşünmesi gerekmediği için "konfor" alanları içerisinde daha mutlu belki de daha doğru ifade ile mutsuzluğunun farkında olmadığından robotlaşmıştır.
"Herkes'in diktatörlüğü''
Peki ama tüm bunları yapan ben miyim tam olarak? Ben bu muyum sahiden? Değilim! Yeri doldurulmaz biricikliğime ne oluyor o zaman? Biriciğim başkası ile ikame edilebiliyorsa herhangi biri olarak kıymetsizleştiğimde kendim miyim? Değilim! Her hangi biri benim yerimi doldurabilir. Herkes ben, ben herkesimdir. Herkes hiç kimse, hiç kimse herkestir. Heidegger bunu Ben'in ve Sen'in "herkes'in diktatörlüğü" (Diktatur des Man ) altında sesinin kısılması olarak tanımlamıştır. "Varım" yoktur; "varız" vardır. Bu bağlamla doğrusal olarak ontolojik açıdan bakıldığında dünya ile dasein kökteştir. Dünyanın içine doğmazsın o senin başına gelir. Bu öylesi diklemesine bir söylemdir ki ölüm bizi bu dasein'ın içinden alana kadar fiillerimizin kuşatılmış olduğunu betimler. İşte "herkes"liğimiz buradandır.
Döngüye uyacaksın der bize. Döngünün sahibine de. Egzistansiyal bağlamda bir fark ediştir bu.
Önce dünya vardı, sonra taş, sonra böcek, sonra çiçek falan yoktur. Dünya Dasein'a; Dasein dünyaya aittir. Yani; "Kendilik özünde dünyasaldır". Yani; "diktatörlük" yaratılışın doğasındandır, yaratılanla bir olmanın ilminden bilinir. Fark edenlerden olan Sartre, "herkes"ten gitmezsen kendine ihanet edersin, gidersen, başkalarına isyan etmiş olursun derken; gitmediği yerde bulduğu, gittiğinde de bulacağı adamlardan olan Sadrettin Konevî "bende gördüğün sensin" diye, ben'i "herkes" ile birleştirmenin başka bir yolundan geçmiştir. Her biri Bir'e giden birçok yoldan biri gibidir.
Hâl böyle iken, yolların tamamı yaratılışın diktatör bir yönetilme mecburiyeti üzerinde birleşiyor ise en azından sahibini seçme hakkını doğru kullanmak, bir bütünün parçası olmak zorunda isen en mükemmel bütünün, O'nun parçası olmak gerekir.