Asmalımescit’te Cinayet’in yazarı Cem Sancar: Evde huzuru sağlamazsak zombiler geri dönebilir
İlk romanı İndiragandi’den sonra Asmalımescit’te Cinayet’le okuyucusunun karşısına çıkan CemSancar’la bir başka romancı Güray Süngü konuştu. Asmalımescit’te Cinayeti ve Beyoğlu’nunyağız delikanlısı Kadir Kıymetbilir’in efsane macerasını anlatan Sancar, sadece romanını değilprojelerini de CİNS’e açtı.
Önce ilk romanınızla başlamak isterim. İndiragandi, edebiyatımızın en güzel ve nadir distopik romanlarından birisiydi. Romanın alt metninde ise bu ülkenin beyazları ile kara kafaları arasındaki gerilim vardı. İndiragandi’yi yazarken sizin gördüğünüz ve romanın zeminine yerleştirdiğiniz bu gerilimde son durum nedir?
Beyazlar ve Karakafalar arasındaki çatışmanın ülkenin geleceğini belirleyeceğini 90’ların son nefesinde birçokları gibi ben de hasbelkader sezdim.
Bunun için çok da zeki olmaya gerek yoktu. Beyaz seçkinler ve halk (yerliler) arasında sürüp giden çatışmanın, paraya ve güce tapan şekli dindarlarla birleşen Beyaz Türklerin kazandığı, baskıcı bir holding devlet kurduğu bir kara ütopyaydı İndiragandi’de anlattığım. Sonuçta aptala malum olur nevisinden bir öngörü oldu bu! Beyaz Türklerle, ahtapotumsu dini bir oluşum gerçekten böyle bir uzlaşıya gittiler ve neyse ki başarılı olamayıp açığa çıktılar. Bir ara romanda anlattığım karanlık gerçekleşecek diye -yalan yok- ödüm patladı!
Asmalımescit’e çok yakın bir yerde oturdum. Oradaki hayatı bilirim denebilir. Beyoğlu Eminönü ayrımı bizzat yaşadığım bir ayrım. Kendi yolumdan, tekâmülümden feyz aldım.
Onu da söyleyeyim. (Gülüyor!) Sonuç olarak sezgilere, “ilhama”, yere göğe asılmış işaretlere bakmaya ve gördüklerime güvenmeye itti beni o süreç. Şu anı soruyorsan, İndiragandi’nin kelimeleriyle “Karakafalar” çok yol kat etseler de final henüz belli değil. 12 Eylül Anayasası çöpe atılmadıkça, ev içinde eşitlik, barış ve huzur ortamı sağlanmadıkça zombiler geri dönebilir.
Bir cinayet romanı denebilir Asmalımescit’te Cinayet için. Öte yandan şehrin damarlarını tıkayan bütün cerahatin de resmi. Bir fotoğraf. Nasıl çekildi bu fotoğraf.
Benim roman öykülerim hep eskidir. Yani çok önce düşünmeye başlarım. Hatta bazı yapacağım işleri onlara göre ayarlarım. Mesela Eminönü Büyük Yeni Han’da arkadaşlarımla yaptığım kültürel bir proje aynı zamanda bir roman projesiydi! Bunu sadece ben biliyordum tabii. Ve de Asmalımescit’te Cinayet romanının kahramanı orada ikamet etti misal. Birçok kahramanım orada oturur… Biliyorsun uzun yıllar Asmalımescit’e çok yakın bir yerde oturdum. Oradaki hayatı bilirim denebilir. Beyoğlu Eminönü ayrımı bizzat yaşadığım bir ayrım. Kendi yolumdan, tekâmülümden feyz aldım. Burada anlatması uzun sürer ama şunu söyleyebilirim: Bu manevi çatışma Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye’sinden beri aynen sürmekte…
Asmalımescit’te Cinayet yine bir karakafa diyebileceğimiz Kadir Kıymetbilir’in gözünden anlatılan bir hikaye. Sembolik pek çok şey var romanda. Ama önce Kadir Kıymetbilir’i sorayım. Nasıl bir adamdır Kadir Kıymetbilir?
Aslında romanın içine bazı fikirleri gömmeyi seven biriyim. Ancak meraklı bir okuyucu bunları görüp heyecanlanabilir. Yazarın böyle bir hakkı var. Bir kitabı kat kat bir apartman gibi düşünürsek veya kabuğu kırıldıkça iç içe ortaya çıkan bir ceviz, okuyucuyla çeşitli katlarda konuşulabilir. Kadir Kıymetbilir’e gelince yumruğu sağlam eski bir Beyoğlu insanı olarak maneviyata ricat etmiş, kendisiyle bir şekilde yüzleşmiş, tasavvufta “levvame” tabir edilen kendini kınama mertebesinde dolaşan eski bir kulağı kesik.
- Bir hakikat arayıcısı. Kısası, kendini arayan bir güzel insan! Kader onu nasıl Beyoğlu’nda bar fedaisi filan yapmışsa şimdi de kayıp çocukların bulucusu yediemin mazbut bir dedektif yapmış! Olur değil mi?
Olur abi. (Birlikte gülüyoruz!) Çok sahici bir karakter Kadir Kıymetbilir. Sur içinde büyümüş, Beyoğlu’nda dolaşmış birisi olarak bana epeyce tanıdık geldi. Sizden de izler gördüm tabi, yanılıyor muyum?
Vallahi ben de öyle çelik gibi bir adam olmak isterdim. Ama nerde! Belki de bir zamanlar hayal ettiğim, bilinçaltımda olmak istediğim kahramandır, kim bilir? Yalnız Kadir’in macerası ülkemizin son 20-30 yılına bakarsak, Türkiye’nin macerasıdır onu da söyleyeyim.
Romantik bir insanım sonuçta
Dev Mor ve Neyzen de romanın önemli karakterleri. Karşıtlık mevzubahis ama yerlilik baskın. Bu sanki sizin bir çözüm öneriniz gibi göründü bana. Ne dersiniz? Neyzen sırlı bir adam. Belki de bilge denilen, insan-ı kamil denen adamdır bilinmez ama latif bir insan. Kalpten konuşuyor. Dev Mor ise Sufi tadında bir sanatkâr. Eski solcu, ülkesine insanlarına aşık, kafayı hayır hasenata takmış bir gümüş ustası. Çocukları Amerika’ya yerleşmiş, babalarını unutmuş. Karısı ölmüş, cazip bir İstanbul serdengeçtisi.
Ama Neyzen de Dev Mor da ikisi de kendi meşreplerince Allah diyebilen birer yerlidirler, bizdendirler sonuçta.
Eski şehrin, asıl şehrin burçlarında, hanın çatılarında İstanbul’un muhteşem akşamüstlerine bakıp sustuklarında onları bir halk irfanı olarak görebiliriz uzaktan. İki çivi gibi ihtiyar ve yanlarında Kadir Kıymetbilir... Evet, bir yabancılığın artık kaldırılması gerektiğini söylüyorum. Bir düş kuruyorum acizane. Romantik bir insanım sonuçta…
Romanın esas kızı Balgın karakteri de müthiş. Etkileyici bir hanım. Melek gibi. Ailesi mütedeyyin. Hatta ehli tarik gibiler. Onların kızı. Beyoğlu’nda garsonluk yapıyor bir de.
Balgın dünya güzeli bir kız. Çok zeki, medeni cesareti var, Müslüman ve modern. Hayata karşı her genç gibi soruları var. Ahir zaman tarikatlarının ortasında korunmasız! Kadir ona âşık oluyor. Müthiş bir aşktır bence bu. Aşkın alışık olmadığımız bir şekli çıkmıştır Kadir Kıymetbilir’in kısmetine… Diğer taraftan Balgın cinayeti 90’larda gerçekten vuku bulmuş, faili bulunamamıştır.
- O yıllarda medyada çok konuşulmuş, canlandırmalar yapılmıştı. Entelektüel bir skandal olarak görülmüştü. Elbette ki romanla o acı olayın bir benzerliği yok ama belki dosya yeniden açılır…
Romanın mekânları, Tahtakale, Mercan, Büyük Yeni Han, oralarda dolaşmış insanlara soluk aldıran cinsten. İstanbul dönüşürken, sapasağlam kalan kalelerden sanki. Nedir İstanbul’u İstanbul yapan?
İlk şehir orası. İstanbul ilk oradan kurulmuş. Tapınaklar mabedler üst üste kurulmuş. Medeniyetler üst üste. Mesela Süleymaniye. Hz. İsa Tanrının oğlu değil peygamberidir diyen Hristiyanlara Teodora tarafından verilen manastırının yıkıntılarının üstüne yapılmış. Ticaretin özünün kitabı orada yazılmış. Çok kimlikli hayatlar, birlikte yaşamak denen şeyin dersi orada çalışılmış. Tüm dünya o hanlardaymış bir zamanlar. Medeniyetin hoşgörülü açık kollarında.
Asmalımescit’te Cinayet’in gizli kahramanı yine İstanbul’dur, biliyorsun. İstanbul, Eminönü’dür aynı zamanda. Bunu kabul etmeliyiz…
İstanbul, insanla konuşan bir şehir
Yeni dünya keyifleri, tadları, çılgınlıkları, enteresan cemaatler, camialar, sinemacılar, keşler, birbirine diş geçirmek için fırsat kollayan melek yüzler, olağan üstü portreler ve sahneler var romanda. Nedir abi, oluyor mu bunlar?
Tabii oluyor. Ama işte baktığın yer meselesi. Herkes olan biteni kendi gözlüğüyle görüyor. İstanbul insanla konuşan bir şehir. Bir hikâyesi var hep. Bir de ben her yere girip çıktım, gece gündüz çok dolaştım bu şehirde. Çeşitli vesilelerle. O da var… Burada olan biteni kimse tam olarak bilmez fakat. Bilemez. Hızına kimse yetişemez. Muhteşem ve enerjik bir yer burası. Tehlikeli aynı zamanda! Yorucu bir kent. Çok içinde olmamalı, mesafeli bir ilişki kurmalı, onu diyorum. (Gülüyor)
Devamı olacak mı? Kadir Kıymetbilir, yenihan’da takılsın ve yılda bir bize başından geçenleri, nelere bulaşıp neleri teğet geçtiğini anlatsın istiyor insan. Filmi çekilsin, dizisi yapılsın hatta.
İnşallah. Az yazan biriyim ben. Kadir Kıymetbilir’in 2 güzel hikâyesi daha var aklımda. O bir dizi roman olsun gidebildiği yere kadar gitsin istiyorum, evet. Ama öyle değil. Öncelikli bir projem var. Temasını yazdığım yeni bir roman. Bir med cezir hikâyesi…
İndiragandi’de başladığım işi tamamlamak istiyorum bu romanda. Ona devam etmek istiyorum. Bu benim üçlemem olacak: indiragandi, asmalı ve bu. Kitabın ismini çok söylemek istiyorum, ne Var ki sıkıntı olur! Yeni bir hikâyem var onu yazmak istiyorum işte dostum. Allah izin verirse…
Ondan sonra bakarız. Fazla da plan yapmamak lazım, ölümlü dünya…