Gazzâlî’nin mezarı ilgi bekliyor
Gazzâlî’nin mezarı'nın İran'ın Meşhed şehrinde 2007 tarihinde bulunmasından günümüze kadar neredeyse hiçbir şey yapılmamış ve yapılmaya teşebbüs bile edilmemiş. Bunca yıl sonunda gelinen noktada sadece açığa çıkarılan tuğla duvarların göçmemesi için bazı bölümlerin betonla kaplanmasından, türbe kenarlarının tel örgülerle çevrilmesinden, üzerinin yağmur ve güneşten korunmak amacıyla bir tente ile kaplanmasından başka bir şey görememek, türbenin bakımsız ve ilgisiz bir şekilde kaderine terk edildiğini gözler önüne seriyor.
Bundan birkaç yıl önce İran’a yolum düştüğünde, Meşhed’e gitmek, Horasan bölgesinin tarihî havasını solumak da nasip olmuştu. Tahran’dan yarım gün sürecek uzun bir tren yolculuğunun ardından ulaşılan Meşhed, aynı zamanda İran’ın da en büyük ikinci şehri olma özelliğine sahip. Aslında bir coğrafî bölgenin adı olan Horasan (Horasan kelimesi, güneş anlamına gelen “hur” ile gelen, doğan anlamına gelen “âsân” kelimelerinden oluşuyor ve “güneşin doğduğu yer” anlamına geliyor) bugün İran’ın eyaletlerinden birini oluşturuyor.
Meşhed de buranın yönetim merkezi. Günümüzde İran, Türkmenistan ve Afganistan sınırları içerisinde bölünmüş olan bu coğrafya, tarihi zengin bir birikime de ev sahipliği yapıyor. Bunların şüphesiz en büyüğünü on iki imamın sekizincisi olan Ali er-Rızâ’nın kabrinin burada olması oluşturuyor. Yine Avşarlılar Hanedanı’nın kurucusu ve ilk hükümdarı olan Nâdir Şah’ın mezarı da Meşhed’de yer alıyor. Firdevsî’nin, Ömer Hayyam’ın da kabirleri ilk akla gelenler arasında..
Yazıma konu olacak kabirlerden biri de yine büyük bir isme, Gazzâlî’ye ait. Diğer tarihî, kültürel ve dînî zenginlikler gösterişli yapılarıyla ayakta dururken, maalesef Gazzâlî’nin mezarı tespit edildiği 2007 yılından beri harap durumda. Konuya girmeden önce beni bu yazıyı yazmaya iten şeyin, İranlı yetkililerin ilgisizliği olduğunu söylemem gerekir. Zira meseleyi basına taşımadan önce kimi resmî girişimlerde bulunmuş, fakat büyük meşakkatlerle peş peşe 3 yıl boyunca gittiğim Gazzâlî’nin türbesinde bir çivinin çakılması kabilinden bir ilerleme dahi görememiştim. Artık şimdi bu meseleyi kamuoyuna açarak gerek İranlı gerekse de Türk yetkililere bu şekilde seslenmenin daha faydalı olacağına inanıyorum.
Gazzâlî’nin kabrini ilk ziyaretim, Meşhed’e ilk gidişimde oldu. Meşhed’de başta İmam Rızâ’nın türbesini ziyaret edip, uzunca bir vakit geçirdikten sonra Gazzâlî’nin mezarını görmek için şehrin yaklaşık 45 kilometre uzağında bulunan tarihî Tûs şehrine gitmeye karar verdim.
- Tûs, bugün her ne kadar eski azametini muhafaza edemese de tarihte çok mühim role sahip bir şehir olmuş. Tûs, şöhretini biraz da burada doğup büyümüş tarihteki önemli kişilerden alıyor ki bunların başında da Gazzâlî geliyor.
Gazzâlî’nin isminde yer alan “Tûsî” nisbesi onun bu topraklara ait biri olduğunu gösterir. Gazzâlî dışında Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk, İran’ın millî destanı Şâhnâme’nin müellifi Firdevsî ve daha pek çok isim de aynı şekilde isimlerinde “Tûsî” nisbesini taşır.
Gazzâlî’nin makam mezarları
Tûs, günümüzde İslam öncesi İran milliyetçiliğini uyandırmayı millî bir mesele haline getiren Pehlevî Hanedanı’nın kurucusu Rızâ Şah Pehlevî tarafından 1930’larda inşa edilen Firdevsî’nin âbidevî mezarıyla meşhur bir yer konumunda. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen İranlılar, Fars edebiyatının en büyük eserlerinden biri kabul edilen Şâhnâme’nin yazarının mezarını ziyaret için buraya akın ediyorlar.
Tûs’a kadar gelip de Firdevsî’nin mezarını görmemek düşünülemezdi tabii. Fakat öncelikli amacım Gazzâlî’nin türbesini görmek, güneş ışığı çekilip de ortalık kararmadan evvel fotoğraf çekmek idi. Bu ise Firdevsî’nin kabrini gözü kapalı bulan taksi şoförümüz ve dolayısıyla da benim için hiç de kolay olmadı. Zira şoför, değil Gazzâlî’nin kabri, Gazzâlî’nin varlığından bile haberdar değildi. Belli ki buraya gelmek için kimse kendisinden bir talepte bulunmamıştı.
Sorduğumuz kişiler de mezarın nerede olduğu konusunda ya fikir sahibi değiller ya da bizi Hârûniyye adlı yere yönlendiriyorlardı.
Abbâsî halifesi Hârûnürreşîd tarafından yapılması dolayısıyla bu isimle anılan bir medrese olan Hârûniyye’nin avlusunda üzerinde her ne kadar İmam Gazzâlî’ye ait olduğu yazan bir mezar bulunsa da burası Gazzâlî’nin gerçek kabri değil, sadece temsili bir makamı olma özelliğini taşıyordu. Ovidio Salazar, 2004 yılında Gazzâlî hakkında hazırladığı ve Seyyid Hüseyin Nasr, Hamza Yusuf gibi isimlerle yaptığı söyleşilerle zenginleştirdiği “Al-Ghazali: The Alchemist of Happiness” adlı güzel çalışılmış belgeselinde, Meşhed Üniversitesi İran Edebiyatı Öğretim Üyesi Muhammed Yahagi ile söyleşisini işte bu mezarın başında yapar. Merak edenler bu belgesele YouTube’dan erişebilirler.
İslam Ansiklopedisi’nde Prof. Mustafa Çağrıcı tarafından kaleme alınan ve Gazzâlî hakkında yazılmış oldukça doyurucu bir makale olan “Gazzâlî” maddesinde de Gazzâlî’nin mezarının nerede olduğu konusu, temkinli bir yaklaşımla birlikte biraz da aceleyle geçiştirilmiştir. Ansiklopedideki Gazzâlî maddesinin yer aldığı 13. cilt, 1996 yılında yayınlanmıştı. Dolayısıyla Gazzâlî’ye ait olduğu kesinleşen yeni mezar yeri henüz bulunmamıştı. Fakat Gazzâlî maddesinde verilen renkli fotoğraf ile Hârûniyye yapısının Gazzâlî’nin mezarı olarak gösterilmiş olması kabul edilemez şüphesiz.
2007 yılında gerçek mezar bulunana kadar burası Gazzâlî’ye idiyeti noktasında en güçlü yerlerden biriydi sanırım. “Yerlerden biri” diyorum; çünkü İran sınırları içerisinde bulunan ve Gazzâlî’ye ait olduğu söylenen bir diğer mezar da başkent Tahran’ın 150 kilometre kadar kuzeybatısında bulunan Kazvin’de yer alıyor. Üstelik burası da sonradan çıkmış bir mezar değil. II. Mahmud döneminin şeyhülislamlarından Yasincizade Abdülvehhab Efendi, İran’a sefir tayin edilip yola çıktığında, kendisine Bozoklu Osman Şakir adında bir mütercim de eşlik eder.
1810 tarihinde İstanbul’dan Tahran’a yapılan yolculuğun anlatıldığı, konaklanan kasaba ve şehirlerin resmedildiği Sefaretnâme’de 31 adet resim yer alır. Bu resimlerden biri de Kazvin’e aittir ki buranın resmini çizen Bozoklu, Kazvin surlarının dışında yer alan ve Gazzâlî’ye ait olduğu düşünülen mezarı da resimlerinde işler. Tabii günümüzde burası ara bir sokakta gizlenmiş bir vaziyette. 2013 yılında bir vesile ile Kazvin’e giden Prof. Cihan Okuyucu kıymetli eseri Cevelannâme’de Kazvin’e kadar gelmişken Gazzâlî’nin türbesine de uğramak istediğini, burayı bulma konusunda çok zorlandığını, çevrede sorduğu insanların Gazzâlî’nin türbesi (makamı) hakkında bilgi sahibi olmadıklarını, mezarı bulduktan sonra karşılaştığı bakımsızlık ve pislik dolayısıyla üzgünlüğünü dile getirir. Kitabında bu satırları okuduktan sonra bir vesileyle kendisine, “gerçek mezarın durumunu görmüş olsaydınız üzüntünüz ikiye katlanırdı” demiştim.
Gazzâlî’nin mezar taşı bulunuyor
Kaynakların da ifade ettiği şekliyle Gazzâlî’nin mezarı tarihî Tûs şehrini çevreleyen surların dışında yer alır. Günümüzde her ne kadar bu surlar kalmasa da kalıntılarını görebilmek mümkün. Bölgedeki insanların, belki de yüzyıllardır devam eden bir gelenek olarak, uzmanların ifade ettiği şekliyle Hârûniyye Medresesi’nin avlusuna sonradan konulan makam taşını değil de surların dışında kalan boş alanı ziyaret ediyor olması işin en ilginç tarafını oluşturuyor. Daha türbe bulunmadan bile insanlar Gazzâlî’ye ait türbenin o boş tarlada olduğuna inanıyorlarmış. Şimdi de zaten Gazzâlî’nin açığa çıkartılan mezarı bomboş bir alanın köşesinde yer alıyor. Taksi şoförü ile Gazzâlî’nin mezarını soruştururken sorduğumuz bir kişi de işte bizi tam olarak buraya, Gazzâlî’nin tespit edilen gerçek mezarına yönlendirmişti.
- Mezarın bulunma sürecinin nasıl geliştiğiyle alakalı halk anlatımına göre durum şöyledir: Civarda otlayan hayvanlar sürekli bir tümseğin üzerine gelerek burada dinlenir. İnsanların da dikkatini çeken bu durum, kimilerinin de aklına burada bir gömü bulunabileceği ihtimalini getirir.
Bu şekilde düşünenlerden biri buraların mülkiyetini alarak kazı çalışmalarında bulunur. Kazı esnasında tarihî yapı ile karşılaşınca yetkililere haber verir. Tamamıyla vakıf arazisi olan Meşhed toprakları, İran’ın en büyük vakfı olan Estân-ı Kuds tarafından yönetilir. Dolayısıyla tarihî eser kaçakçılığı konusunda ciddi yaptırımlar olan İran’da bu kişinin yetkilileri haberdar etmesi biraz da bu telaş dolayısıyla makul karşılanabilir.
İlgili kurumlarca yapılan inceleme sonrası, profesyonel ekiplerce kazı çalışması yapılır. Yapılan kazılardan tarihî kümbet gün yüzüne çıkarılırken, bunun aynı zamanda kaynaklarda belirtilen yapı ile de paralellik gösterdiği tespit edilir. Gazzâlî’nin mezar taşının da bulunduğu kazılarda, ayrıca Gazzâlî’nin mezarının yanında yer alan dört öğrencisinin de mezarına ulaşılır. (Burada akla gelen sorulardan biri de Gazzâlî’nin mezarının nasıl olup da bu hale geldiğidir. Zira temelleri dışında yok edilen yapı, kendisine karşı yapılan bir yıkım faaliyetini de tüm açıklığıyla gösterir. Bunun sorumlusu da kuvvetle muhtemel 1220 yılında bu topraklara giren Moğollardır. Tûs, Cengiz Han’ın kumandanlarına karşı mukavemet göstermiş, bunda başarısız kalınca bu topraklar korkunç bir katliam ve büyük bir yıkıma maruz kalmıştır)
Kazı ekibinde yer alan Arkeolog Rajabali Labbaf Khaniki, Meşhed’de iki yıl önce Gazzâlî ile alakalı yapılan bir sempozyumda konuşmuş, kazı çalışmalarıyla alakalı yaptığı konuşmasında türbenin aslının sekizgen, Selçuklu dönemi kümbetleri şeklinde olduğunu tespit ettiklerini belirtmiştir. Tespit edilebildiği kadarıyla buranın Gazzâlî’nin mezarı olduğu konusunda kesinliğe varacak bir delil mevcuttur. Bu arkeolojik çalışmanın ardından mezar konusundaki fikirler de değişir. Firdevsi Anıt Mezarı Kültür İşleri Müşaviri Seyedi Farokhad, daha önceleri Hârûniyye Medresesi’nin içerisinde bulunduğu söylenilen türbenin, uzun çalışmalar sonucunda burada bulunduğunu ve türbenin koruma altına alındığını ifade eder.
Fakat işin ilginç tarafını bu mezarın 2007 tarihinde bulunmasından günümüze kadar neredeyse hiçbir şey yapılmamış ve yapılmaya teşebbüs bile edilmemiş olması oluşturuyor. İranlı yetkililerin, “çevre düzenlemesinin yapılarak Gazzâlî’nin türbesinin inanç turizmine kazandırılmasını hedefledikleri” ifadesine karşın bunca yıl sonunda gelinen noktada sadece açığa çıkarılan tuğla duvarların göçmemesi için bazı bölümlerin betonla kaplanmasından, türbe kenarlarının tel örgülerle çevrilmesinden, üzerinin yağmur ve güneşten korunmak amacıyla bir tente ile kaplanmasından başka bir şey görememek, türbenin bakımsız ve ilgisiz bir şekilde kaderine terk edildiğini gözler önüne seriyor.
Neticesiz teşebbüsler
Bu manzara ile karşılaştığım ilk ziyaretimin ardından bir basın mensubu olarak bunu hemen basına yansıtmak refleksi yerine, İranlı ve daha sonra da Türk yetkililerle irtibata geçerek gerek yazılı gerek sözlü Gazzâlî’nin azametine yakışır şekilde buraya bir türbe yapılması gerektiğini ifade ettim. 4 yıllık zaman zarfında mesafe kaydedilemedi maalesef. Türkiye’nin, arada ikili anlaşma olmaması dolayısıyla bir şey yapamaması anlaşılabilirken, İran tarafının ısrarla bir çivi bile çakmama konusunda gösterdiği gayretin anlaşılması mümkün değil.
İran makamları tarafından Gazzâlî’nin türbesinin yapımına soğuk bakılıp, işler olabildiğince ağırdan alınırken; Hacı Bektâş-ı Velî’nin dünyaya geldiği, Meşhed’e 200 kilometre mesafede bulunan Nîşâbur’un Fûşencân köyünde anıt yaptırılması, özellikle Türkiye’deki Alevi vatandaşlarının burayı ziyaret etmesi hususunda yoğun teşvik faaliyetleri, aslında işin rengi hakkında bilgi veriyor. Kaldı ki kimi İranlı yetkililer de İmam Gazzâlî'nin bir Ehl-i Sünnet alimi olduğunu bildiklerini, onun türbesinin restorasyonunda herhangi bir çekinceleri bulunmadığını, “ancak o bölgede Firdevsî'nin türbesinin bulunduğunu, Firdevsî'nin Meşhed'in millî, İmam Rızâ'nın da dînî sembolleri olduğunu, İmam Gazali'ye ait kümbetin restorasyonundan, mezhebî ve kültürel sâiklerle kaçınıldığını” özel konuşmalarımızda ifade etmişlerdir.
İmam Rızâ’nın kabrinin Meşhed’de bulunuyor olması nedeniyle, Şiiler için Kerbelâ ve Necef’ten sonra en önemli ziyaret merkezi Meşhed’dir.
Şiiler için buranın ne denli öneme haiz olduğu tartışılmaz. Fakat bunun yanında İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli alimlerden birisi olan ve yaşadığı dönemde heterodoks hareketlere karşı en büyük mücadelelerden birini veren İmam Gazzâlî'nin türbesinin görünürlük kazanmasının ve Müslümanlar tarafından ziyaret edilmesinin kimseye zararı olmayacaktır, aksine bu durum İran’ın zengin birikimine ayrı bir zenginlik katacaktır.
İran tarafının söz konusu mezarın restore edilerek ziyarete açılmasına oldukça mesafeli durmasını bu bakımdan doğru kabul etmek mümkün değil. Yine, İmam Gazzâlî'nin türbesinin yaklaşık 1 kilometre mesafede yer alan, Şehnâme’nin yazarı ünlü şair Firdevsî’nin kabrinin burada bulunuyor olması da, İmam Gazzâlî'ye ait metruk haldeki kümbetin restore edilerek ziyarete açılmaması için bir neden olamaz. Türbenin, Firdevsî’yi gölgede bırakacağı konusundaki endişeler oldukça gereksiz.
- İmam Gazzâlî her ne kadar yaşadığı dönemde Şiiliğin temel prensiplerine tenkitlerde bulunmuş olsa da bu kendisinin Şii dünyası tarafından kucaklanmaması için bir engel değildir.
Ne olursa olsun büyük bir önem arz eden İmam Gazzâlî'nin türbesi konusunda yapılacak bir ikili anlaşmayla artık bir adım atılması gerekiyor. Şunu da açıkça ifade etmek gerekir ki, başta “İhyâ” olmak üzere eserleri ile İslam dünyasının yüzyıllar boyunca kendisinden beslendiği bir güneş olan bu büyük insan için kendisine yakışır bir türbe yapmak, kültürel birikimimiz göz önüne alındığında İran’dan önce bizim boynumuzun borcudur. Bu vesileyle iyi niyetini daha önce de gösteren Türkiye’nin artık daha da somut adımlar atması gerektiğine inanıyorum. Şüphesiz yapılacak ilk iş, İran tarafının buna ikna edilmesi olacaktır