Bir mezarın külliyeye dönüşme serüveni
İmam Rıza Külliyesi, her yıl 20 milyon dolayında ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Külliye ve çevresinde oluşan turizm potansiyeli, günümüzde İran’ın en önemli ekonomik kazanç kalemlerinden birini oluşturmaktadır.
İran’ın Meşhed kenti, Şiî inancının en önemli ziyaretgâhlarından İmam Ali Rıza Külliyesi’ne ev sahipliği yapıyor. On İki İmam silsilesinin 8’inci sırasında yer alan İmam Ali Rıza (765-818), Şiî kaynaklarına göre, bugünkü Meşhed yakınlarında, Abbâsî haliflerinden Me’mûn’un emriyle zehirlenerek öldürülmüş. O dönemki ismi Sanâbâd olan kasaba, zaman içinde, “Meşhed-i İmam Rıza” yani “İmam Rıza’nın şehit düştüğü yer” adını almış.
İmam Rıza, ölümünden sonra Sanâbâd’da şimdi etrafına devasa bir külliyenin inşa edilmiş olduğu alana defnedildi.
Mezarı kısa bir süre içinde ziyaretgâha dönüşen İmam Rıza’nın trajik akıbeti, sadece Şiîleri değil, Sünnîleri de etkilemişti. Yıllar ve yüz yıllar boyunca, İmam Rıza’nın kabri hep önemli bir durak noktası olageldi.
Meşhed’e ilk türbe, Gazneliler döneminde (977-1186) inşa edildi. 1258’de Bağdat’ın altını üstüne getiren Moğolların ezip geçtiği yerlerden biri de Meşhed’di. Moğol akınları sırasında, İmam Rıza’nın türbesi de yıkımdan nasibini aldı. Timur İmparatorluğu’na (1370-1507) kadar, türbe ve etrafında sürekli yapım ve yıkım gerçekleşti. Timurlular döneminde, İmam Rıza Külliyesi ilk kez şekillenmeye ve kalıcı hale gelmeye başladı.
- Timur’un siyasî varislerinden Şahruh’un eşi ve Uluğ Bey’in annesi Cevher Şad Begüm, 1416 yılında mezarın yanı başına bugün de kendi adıyla anılan camiyi inşa ettirerek, külliyeye klasik görünümünü kazandırdı.
Dönemin ünlü mimarı Kavâmuddîn Şirazî tarafından inşa edilen cami, kısa zaman içinde ulemanın ve şehrin toplanma merkezlerinden biri haline geldi. Timurlu sultanlarından Hüseyin Baykara’nın hükümdarlığında (1470-1506), Ali Şir Nevai ve diğer büyük yöneticiler, külliyeye çok sayıda ekleme yaptılar. Ali Şir Nevai’nin inşa ettirdiği “Eski Sahan” ve bunu süsleyen taç kapı, heybetli kapısı ve göz alıcı mimarisiyle, bugün bile külliyenin en etkileyici kısmını oluşturur.
Safevîler, 1501’de iktidara gelmelerinin ardından, bugünkü İran topraklarında Şiîliği resmî ideoloji olarak ilan ettiler. İran sınırları içinde medfun bulunan tek imamın mezarı da, Safevîler açısından önemli bir dinî meşruiyet kaynağı olarak değerlendirildi. Şah I. Abbas (1571-1629), başkent İsfahan’dan Meşhed’e kadar yürüyerek gittiğinde, tarihler 1597’yi gösteriyordu. 1601’de İmam Rıza Külliyesi’nin kapsamlı bir restorasyonunu ve yeniden inşa sürecini başlatan Şah Abbas, Ali Şir Nevai tarafından inşa ettirilen kapının iki yanına yeni kapılar ilave ettirerek, duvarları büyük bir saat kulesiyle süsletti. Şah Abbas’ın maksadı, Meşhed’i “Osmanlı’nın kontrolündeki Hicaz’a alternatif” bir dinî merkeze çevirmekti.
İran topraklarını yönetme sırası Kaçar hanedanına geldiğinde, Muhammed Han (1742-1797), tıpkı Şah Abbas gibi, yürüyerek Meşhed’e gitti. İmam Rıza Külliyesi’nde sıradan bir hizmetçi gibi bir süre görev yapan Muhammed Han, bu şekilde kendisine siyasî meşruiyet sağlamayı umuyordu. Kaçar hanedanı mensupları, ülkede büyük bir güce sahip olan ulema sınıfına karşı bağımsızlıklarını korumak için, türbe ve külliye yapımına hız verdiler. İmam Rıza Külliyesi, bu dönemde çok sayıda ek binaya ve tesise kavuştu. Bu çerçevede Nasireddin Şah, 1861’de kabrin üzerini kaplayan metal kısımları altınla kaplattı, binanın içinin de tamamen cam mozaikle süsletti.
1925’te Kaçarları deviren Rıza Şah’la birlikte Pehleviler dönemi başladı. Ülkesini modernleştirme yolunda kararlı adımlar atan Rıza Şah, 1934’teki Türkiye ziyaretinin ardından, İran’da da kılık-kıyafet devrimini uygulamaya koydu. Çarşaf ve peçenin yasaklanması kararı, onu ulema sınıfıyla karşı karşıya getirdi.
İmam Rıza Külliyesi’nin, Rıza Şah rejimiyle ulemanın çatışma alanlarından birine dönüşmesi de uzun sürmedi. Cevher Şad Begüm Camii’ni toplanma alanı ve karargâh olarak kullanan ulema, medrese öğrencileri ve tüccar sınıfı, “Yeni Yezid” olarak isimlendirdikleri Rıza Şah liderliğindeki rejimle çatışmakta beis görmüyordu. Gerilim, 13 Temmuz 1935 günü askerlerin camiye baskın düzenleyerek içeridekilere ateş açmasıyla doruğa tırmandı. Askerler de dâhil olmak üzere toplam 148 kişinin hayatını kaybettiği olayın ardından, Rıza Şah, külliyeyi kontrolü altına alabildi.
1941’de babasının yerini alan Şah Muhammed Rıza Pehlevi, İran’ın modernleştirilmesi konusunda Rıza Şah’la aynı düşüncelere sahip olmasına rağmen, ulema sınıfıyla açıktan çatışmaya girmedi. Ülke çapında alınan tedbirler, çıkarılan yeni yasalar ve Batılı yaşam tarzının teşvik edilmesi suretiyle, ulemanın gücünün azaltılması hedeflendi.
1960’larda, Muhammed Rıza Pehlevi’nin emriyle, İmam Rıza Külliyesi’nin etrafındaki yapılaşma tamamen kaldırılarak, türbe ve çevresi şehrin meskûn alanlarından bağımsız, müstakil bir alana dönüştürüldü. Şah’ın hazırlattığı bu yeni plan, külliyenin kolayca kontrol edilmesi ve giriş-çıkışlarının gözetim altında tutulabilmesi amacına yönelikti. 1935’te yaşanan kanlı tecrübenin tekrarı, böylece önlenmiş oluyordu. Şah ayrıca, külliyenin şehrin gündelik yaşamından ayrı, turistik bir bölgeye dönüşmesini hedefliyordu.
Alınan bu tedbir sayesinde, İmam Rıza Külliyesi, Şah’ın uzun saltanatı boyunca herhangi bir politik muhalefetin merkezi olmadı.
Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin 1979’da devrilmesinin ardından, İran’ın yeni yöneticileri, İmam Rıza Külliyesi’ni yeniden şehrin geri kalanıyla organik şekilde birleştirmek için kolları sıvadı. Meşhed’in bütün trafiği ve ana yolları külliyeye çıkacak şekilde düzenlendi, inşa edilen yer altı tünelleriyle külliye şehrin gündelik yaşamına sıkıca bağlandı.
Pehleviler döneminde istimlak edilerek açılan dev alanda sivil mimariye izin vermeyen İran yönetimi, burayı da külliyeye dâhil ederek, bütün alanda toplam 500 bin kişinin namaz kılabileceği bir mekân oluşturdu. İmam Rıza Külliyesi böylece, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî’den sonra, dünyadaki en büyük üçüncü cami konumuna yükseldi.
İmam Rıza Külliyesi, her yıl 20 milyon dolayında ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Külliye ve çevresinde oluşan turizm potansiyeli, günümüzde İran’ın en önemli ekonomik kazanç kalemlerinden birini oluşturmaktadır.