Dinşivây Hadisesi: İlk kıvılcım

YUSUF SAMİ KAMADAN
Abone Ol

Zincir: bir merdiven. Hakaret: kanat. İngiliz hayranı Gandi'yi İngiltere ile güreştirir tokat, kediyi arslanlaştırır.” diyordu Cemil Meriç, beyazlara tahsis edilen birinci mevki bir kompartımanda seyahat ettiği için tokat yiyen, trenden atılan Gandi için… Yenilen bir tokat Gandi misalinde olduğu gibi kimi zaman şahısları uyandırırken kimi zaman da Dinşivây Hadisesi’nde olduğu gibi bir halkı ayağa kaldırıyordu. Bir tarafta mağdur olan Hintli, diğer tarafta mağdur olan Araptı ama fâil ikisinde de aynıydı: İngiliz emperyalizmi…

İngiltere’nin 1858 yılında resmen işgal ettiği Hindistan, kendisi için büyük bir önem arz ediyordu. Her şeyden önce burası İngiltere için dev bir pazardı. İngiliz makamlar tarafından ülke ekonomisinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi Hindistansız düşünülemiyordu. Buraya verilen önem, Hindistan’ın sadece ticarî potansiyeliyle de sınırlı değildi; İngiltere için burası ayrıca Asya’ya açılan kapıydı. Bunun dışında Hindistan İngilizler için askerî kuvvet de demekti.

İngiliz sömürgeciliğinin 7 esası
Mecra

  • 19. yüzyılın, Amerika ve Almanya gibi farklı aktörlerinin de ortaya çıktığı o günün dünyasında İngiltere gücünü muhafaza etmeyi Hindistan’daki varlığına bağlamıştı. Fakat Hindistan’a sahip olmakla iş bitmiyor, buraya giden yolların da kontrol altında bulunması gerekiyordu.


Feşûde Krizi, Batı Avrupa ülkelerinin Afrika kıtasının tamamını sömürgeleştirmek için yarışa girdikleri Afrika'ya hücum döneminde Fransa ve İngiltere'yi bugünkü adı Kodok olan Feşûde şehrinde karşı karşıya getiren uluslararası bir bunalımdı.

Şüphesiz bunların başında da Mısır geliyordu. Süveyş Kanalı, Hindistan’a giden en kısa güzergâhtı. İngiltere, Mısır eğer olur da rakip güçlerin eline geçerse bundan büyük zarar göreceğine inanıyordu. Burayı elde etmek için yapılan kimi girişimler nihayetinde 1882 yılında İngiltere’nin Mısır’ı işgali ile neticelenmişti. Tabii Fransa gibi İngiltere’nin rakiplerinin de Mısır’da gözü vardı. İngiliz tarihçi Alan John Percivale Taylor’ın The Struggle for Mastery in Europe 1848–1918 isimli eserinde de bahsettiği üzere “Fransızların batıdan doğuya Afrika'da bir sömürge imparatorluğu kurma çabalarında olduğu ve İngilizlerin kuzeyden güneye topraklarını birleştirmeye çalıştığı göz önüne alındığında, bu iki ulusun emperyal hayalleri arasında çatışma kaçınılmazdı ve bu çatışma Feşûde'de gerçekleşmişti.”


Entente Cordiale: Mısır benim, Fas senin
Mecra

İki taraf 1898 yılında bugün Sudan topraklarında bulunan Feşûde’de karşı karşıya gelmiş, emperyal kavganın zirvesini oluşturan bu hadise, Fransa’nın geri çekilmesiyle sona ermişti. Fakat Fransa’nın Mısır üzerindeki iddialardan vazgeçerek burayı İngiltere’ye bırakması birkaç yıl sonra; 1904 yılında iki devlet arasında imzalanan dostluk anlaşmasıyla mümkün olmuştu. Bu tarihten sonra İngiltere’nin rakibi güçlü kara ordusu ve yayılmacı dünya politikasıyla artık Almanya oluyordu. Yine aynı tarihlerde İngiltere’nin askerî gücü ise, ordusunun Boer Savaşı (1899-1902) ve Somali'de Muhammed bin Abdullah Hasan’a karşı giriştiği askerî seferler sırasında gösterdiği kötü performans sebebiyle sorgulanıyordu.

  • Dinşivây Hadisesi işte böyle bir ortamda, İngiltere’nin ciddi manada imaj kaybettiği bir dönemde meydana gelmişti. İngiltere için ise bu, güçlü olduğu yönündeki imajını düzeltme yolunda gayet iyi bir fırsattı.

Dinşivây’ın Güvercinleri

1906 yılının 13 Haziran sabahı, Kahire'den İskenderiye'ye doğru yürüyüş halinde olan 150 İngiliz atlı piyâde, yolu üzerinde bulunan bir kanalın sağ kıyısına varmış ve orada kamp kurmuştu. Kamp kurulmasını fırsat bilen beş subay, öğlen saatlerinde bir Mısırlı rehber eşliğinde, güvercin avlamak amacıyla, Menûfiyye bölgesine bağlı birkaç yüz kişilik bir köy olan Dinşivây’a gitmek için yaklaşık 10 km yol kat etmiş, hasat edilmiş pamuk ve buğday tarlaları ile mısır yığınlarının yanından geçerek nihayet köy sınırları içerisine girmişlerdi. Grup Dinşivây’a vardığında ikiye ayrılmıştı. Binbaşı J. E. Pine-Coffin, Teğmen S. J. Smithwick ve Yüzbaşı Seymour Bull, tarla yolunun kuzeyine giderken; Yüzbaşı J. S. Bostock ve Teğmen Porter, tarla yolunun güneyine ve köyün doğusuna gitmişlerdi.

Nil Deltası'nda güvercin yetiştiriciliği.

  • Her iki grup da avlanmak için ateş etmeye başladığında ortada herhangi bir problem bulunmuyordu. Ne var ki o esnada bir harman yerinde çıkan yangın ortalığı birbirine katmıştı. İngiliz askerlerin varlığından zaten rahatsız olan köylüler bunun subayların ateş etmesiyle başladığına inanarak İngilizlerin üzerine yürümüşlerdi.

O hengâmede Teğmen Porter'ın tüfeği patlamış ve bir köylü kadın yaralanmıştı. Ölümle neticelenen başka yaralanma vakaları da yaşanmıştı. Binbaşı Pine-Coffin, subaylara silahlarını teslim etmelerini emretmişti ama öfkeleri bir hayli artan köylüler için bu pek de bir şey ifade etmemişti. İngiliz askerler kendilerine sopalarla, taşlarla girişen Dinşivây köylülerinin öfkesinden kurtuluşun ancak kaçarak olabileceğine inanmışlardı. Kampa doğru peşlerinden köylüler geldiği halde koşmaya başlamışlardı. Ne var ki Binbaşı Pine-Coffin muhtemelen aldığı darbenin de etkisiyle yere düşmüştü. Ayrıca Teğmen Smithwick ve Porter da geride kalan iki diğer isimdi. Köye tutsak olarak geri götürülmüşlerdi. Onları öfkeli kalabalıktan korumak için müdahale eden kimi köylüler olmasaydı belki de orada linç edileceklerdi. Bu arada, Yüzbaşı Bostock kamp yerine ulaşmış ve yaşanan arbedeyi haber vermişti. Hemen iki süvari devriyesi Dinşivây’a doğru yola çıkmıştı.

Amritsar Katliamı
Mecra

Meşhur İngiliz gazetesi The Times, Dinşivây'da yaşananları 15 Haziran 1906 tarihli sayısında bu şekilde vermişti.

Dinşivây’da tutsak olarak kalan üç asker kısa bir süre sonra bırakılmıştı. Ne var ki yaşanan arbedenin bir neticesi olarak askerler ciddi yaralanmışlardı. Binbaşı Pine-Coffin'in sol kolu, Teğmen Smithwick'in burnu kırılmıştı. Daha vahimi Yüzbaşı Bull’un başına aldığı iki darbeydi. Baygınlık geçiren Bull, o akşam ölmüştü.

Yaşananlar şüphesiz kimi Mısırlıların hemen aynı gün İngiliz askerleri tarafından öldürülmesiyle sınırlı kalmamıştı. Dinşivây Hadisesi çok daha büyüyecekti…

1895'te tahrik edilen İskenderiye sakinlerinin İngiliz kruvazörü Scout'un denizcilerine saldırması sonucunda Mısır’daki İngiliz Genel Valisi Lord Cromer'ın talebi doğrultusunda

Dinşivây Hadisesi şüphesiz İngilizlere karşı gösterilen hoşnutsuzluğun tek örneği değildi.

1895 yılında da benzer bir hadise yaşanmış, tahrik edilen İskenderiye şehrinin sakinleri İngiliz kruvazörü Scout'un denizcilerine saldırmıştı. Yaşanan gerginlik Mısır mahkemesine intikal etmiş ve sorunsuz bir şekilde çözülmüştü. Mısır’daki İngiliz Genel Valisi Lord Cromer davanın mahkemede “iyi ve hızlı bir şekilde” görüldüğünü kabul etse de, adaleti daha hızlı sağlayabilecek özel bir mahkeme kurulmasının yollarını aramış, bu taleple Mısır yetkililerine müracaatta bulunmuştu.

Fasih Arapça ve Britanya politikası
Mecra

  • Cromer'in talebi sonucunda “İşgal ordusunun askerleri veya subayları” yahut “Mısır limanında konuşlanmış İngiliz savaş gemilerinin denizcileri” ile ilgili davaları yargılamak için özel bir mahkeme kurulması yönünde 25 Şubat 1895'te bir kararnâme çıkarılmıştı. Bu kararnâme, İngiliz makamlarının talep ettiği özel durumlarda uygulanacak; böyle bir talep olmadan, davalara Mısır mahkemeleri tarafından devam edilecekti.


Olup bitenlerin kendisine hemen o gün ulaştığı Lord Cromer, şimdi Dinşivây Hadisesi’nde davaya kendilerinin bakacağı bu kararnâme kartını oynuyordu. Dinşivây Hadisesi 1895 kararnâmesiyle elde edilen hakkın ilk kullanımı olmayacaktı.1897 Kalyûb Hadisesi’nde, işgal ordusuna tuğla fırlatmakla suçlanan erkek çocukları yargılamak için de özel bir mahkeme kurulmuştu. Fakat Dinşivây Hadisesi çok daha büyüktü. Neticede bir İngiliz askeri ölmüştü.

Kapağında “Majestelerinin emri ile her iki parlamento meclisine (bununla İngiltere’deki Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası kastediliyor) sunuldu. 1906 Temmuz.” ibaresini taşıyan ve archive.org’da erişime açık olan 60 sayfa civarındaki kitapçık, Dinşivây Hadisesi ile alakalı yazışmaları içeriyordu. Burada 12 Temmuz 1906 tarihli memorandumundan anladığımız kadarıyla Lord Cromer, Mısır'ın “keyfî bir hükümet döneminden hukuka geçiş dönemi” geçirdiğine, dolayısıyla bu geçiş döneminde cezaların “hızlı ve şiddetli olması gerektiğine” inanıyordu.

Mısır’daki İngiliz Genel Valisi Lord Cromer'in 12 Temmuz tarihli memorandumundan bir parça.

Muhâkeme ve Cezalar

Dinşivây köyü herhangi bir kimsenin kaçmasını engellemek maksadıyla kordon altına alınmış, artık mahkemenin kurulacağı tarihi bekliyordu. Nihayet 1906 yılının 24 Haziran Pazar günü, 1895 tarihli kararnâme uyarınca oluşturulan özel mahkeme, Menûfiyye bölgesinin merkez şehri olan Şibîn el-Kûm’da kurulmuştu. Duruşma, bir ucunda mahkeme üyeleri için bir platform inşa edilen büyük bir çadırda yapılıyordu. 52 sanık bu platformun yanında bulunan kendilerine ayrılan alana yerleştirilmişlerdi. Buranın önüne basın ve işgal ordusu mensupları gibi duruşmayla ilgili kişiler için masalar konmuştu. Basın mensuplarına ait masaların yanında, duruşmaya bilet alabilen seyirciler için birkaç ek koltuğun eklenmesi de ihmal edilmemişti.

Kaptan Bull'un ölümüyle sonuçlanan İngiliz subaylarına yönelik saldırı nedeniyle tutuklanan Mısırlılar.

Kurulduğu 1880 yılı itibarıyla Ortadoğu'nun en eski İngilizce gazetesi olan The Egyptian Gazette’nin muhabiri, mahkumları şöyle tasvîr ediyordu: “Her mahkum boynunda, iddianame kayıtlı olduğu numarayı taşıyan büyük bir kart taşıyordu. Sanıkların yaşları oldukça farklıydı; bazıları 18 veya 19 yaşında gençler, bazıları ise yaşlı adamlardı, ancak hepsi kaba özelliklere sahip, eğitimsiz toprak insanlarıydı.” Mahkeme üyelerinin de yerlerini almasıyla duruşma başlamıştı.

  • Sanıkların isimleri okunmuş ve işgal ordusu subaylarına karşı saldırıda bulunmak, bir askerin (Yüzbaşı Bull) ölümü ve diğer iki subayın da ağır yaralanmasıyla (Binbaşı Pine Coffin ve Teğmen Smithwick) sonuçlanan saldırı suçlamasıyla suçlanmışlardı. Buna karşılık sanıklardan suçlamaları kabul etmeyenlerden başka, bazıları hiçbir şey yapmadıklarını söylerken, bazıları ise olay yerinde dahi olmadıklarını ileri sürmüştü.

Mısırlı paşa ve beylerin Dinşivây mahkumlarının affedilmesi için Hidiv'e yaptıkları başvuru belgesi.

Birkaç gün boyunca devam eden sanıkların ve şahitlerin dinlenmesinin ardından nihayet sıra kararın verilmesine gelmişti. The Egyptian Gazette seyircilerin heyecanına, polis ve askerin artan varlığına dikkat çekerek cezaların sert olacağının varsayıldığını belirtiyordu. 24 Haziran’da başlayan duruşmanın kararı 4 gün sonra; 27 Haziran’da çıkmıştı.

Mahkeme kendisinden beklendiği üzere suçun kasıtlı olduğu ve önceden planlandığı sonucuna varmıştı; buna göre köylüler masum bir askere karşı acımasız davranmışlardı.

Şibîn el-Kûm’da kurulan mahkemede, duruşmanın son gününde mahkumlar…

Kalabalığın içerisinde cinayeti önleyecek kadar güçlü insanlar vardı ama bunlar diğerlerinden daha şiddetli ve daha acımasızdı. Barışçıl niyetleri olan askerlere karşı işlenen bu suç affedilemezdi. Mahkeme, sonrasında kararını vererek mevcut bulunan 52 sanıktan 21’ini mahkum etmişti.

  • Bunlardan Hasan Ali Mahfûz, Yusuf Hüseyin Selîm, el-Saîd İsa Sâlim ve Muhammed Dervîş Zehrân Dinşivây’da gerçekleştirilmek üzere asılarak ölüm cezasına çarptırılmışlardı. Ömür boyu hapis cezası alanların yanı sıra kırbaç cezası alanlar da olmuştu.

Bir İngiliz subayını öldürdüğü için darağacına çıkmaya hazırlanan köylü.

Mısırlı paşa ve beyler mahkumların affedilmesi için Hidiv'e başvurmuşlardı ancak bundan bir netice elde edilememişti. Cezalar hemen bir gün sonra, 28 Haziran’da icrâ edilmiş, polis kordonuyla çevrelenmiş geniş bir kalabalığın önünde, kadınların yükselen ağıt sesleri eşliğinde idamlar gerçekleştirilmişti. İdam edilenlerden Muhammed Dervîş Zehrân’ın idam sehpasındaki son sözleri ise aktarıldığı kadarıyla şöyle olmuştu: “Dilerim ki yüce Allah bu alçaklık, adaletsizlik, zulüm dünyasının mükafatını bize iyi bir şekilde verir.”

Nihayetinde dört köylü asılarak öldürülmüş, yedisi kırbaçlanmış ve on ikisi de hapse atılmıştı. Ayrıca köy de başlı başına cezalandırılmıştı.

Âdil bir yargılama yapıldığının tartışma konusu olduğu Dinşivây davası şüphesiz idamların gerçekleştirildiği o gün kapanmamıştı. Bu mesele Mısır kamuoyunda öylesine büyümüştü ki ilerleyen süreçte Lord Cromer’ı istifaya mecbur etmişti. Tabii İngiltere içerisinde yükselen muhalif seslerin de bunda tesiri olmuştu.

Menûfiyye bölgesine ait bayrak üzerinde bulunan yanan harman yeri etrafında uçuşan güvercinlerle gönderme yapılan Dinşivây, Mısır kamuoyunda bugün de canlılığını korumayı başarmıştı. Bu tarihî vakayı canlı tutmak adına Mısır’daki ders kitaplarında bile okutulan Dinşivây Hadisesi, 1999 yılında kurulan bir müze ile diri tutuluyordu.

Bu hadise, ülkeden İngiliz kuvvetlerini çıkarma faaliyetinin başladığı dönemin ilk kıvılcımı olarak telakki ediliyordu.

Gerçekten de Dinşivây’da başlayan kıvılcım yavaş yavaş büyümüş ve nihayet İngiltere’nin bu topraklardan çıkmasını gerektirecek kamuoyunu oluşturacak bir seviyeye gelmişti. Meşhur Mısırlı müzisyen Abdülhalîm Hâfız’ın Hikâyetü Şa’b, es-Seddü’l-âlî adlı şarkısında da dediği gibi:

Ve darağacı, gelen giden herkes içindi;

Ve özgür insanların Dinşivây’da geçip gittiği yerdeki kan.

İşte her şey burada başladı;

Halk hikâyeyi başlattı.

Mücadelemiz,

Yaralarımızın ateşiyle,

Kurbanların kanıyla yazıldı.

Ve galip geldik! Galip geldik! Galip geldik!

***

Kaynakça:

Kimberly Alana Luke, Peering Through the Lens of Dinshwai: British Imperialism in Egypt 1882-1914.

Command Papers, Correspondence respecting the attack on British officers at Denshawai.

Alan John Percivale Taylor, The Struggle for Mastery in Europe 1848–1918.