Azerbaycan'da ithal dini akımlar

SAMİR BABAOĞLU
Abone Ol

1988-94 arasında cereyan eden Karabağ Savaşı’nın oluşturduğu tahribat, ekonomik kargaşa ve komşu ve büyük devletlerin Azerbaycan’daki nüfuz çatışmaları derken, sosyalizmden bir anda serbest pazar ekonomisine sancılı geçişin gölgesinde kalan din alanında da bir nevi farklı ülkelerin rekabeti oluşmaya başlamıştı. İran’ın Şii yayılmacılığına karşı Türk ve Körfez merkezli dini grupların ülkeye gelişi bazen devlet tarafından teşvik edilirken, bazen de illegal yollarla ülkeye girişlerine göz yumuldu.

Farklı kültürlerin ve mezheplerin birlikte yaşadığı Sovyetler sonrası Azerbaycan, bu farklı sosyolojik kesimlerin kendi aralarındaki etkileşim ve değişimlerinin incelenmesi açısından adeta bir laboratuvar görevi üstlenmekte.

Bu çerçevede, 70 yıllık Sovyetler Birliği tecrübesi sonrası Azerbaycan’daki dini gelişmeler, İslami canlanma ve özelde Sünniliğin gelişim ve dönüşümü ile ilgili süreci özetlemek faydalı olacaktır.

Bibi Heybat Camii, Baku. 1930'larda yıkılan cami, sonrasında yeniden inşa edilmiştir.

Ateizmin devlet politikası olarak benimsendiği ve sert bir şekilde uygulandığı Sovyetler döneminden sonra 1991’de bağımsızlığını kazanan Azerbaycan toplumu kendisini ideolojik bunalım ve sistemsiz arayışların pençesinde buldu.

  • Yeni ulus devlet meşruiyetinin arayışı, milletleşme ve uluslaşma politikaları; ekonomik ve kültürel çöküş ile Dağlık Karabağ’da patlak veren savaşın gölgesinde yürütülmeye çalışıldı.

Güneyde İran destekli marjinal ayrılıkçı gruplar, Kuzeyde Rusya destekli dini-etnik başkaldırmalar, bürokraside ve devlet yönetiminin tepesindeki disiplinsiz tutumlar zaman zaman tansiyonun iç savaşa dönüşmesine sebep olurken, ülkedeki bu kaos ortamı dışarıdan farklı dini grupların gelişi için fırsata dönüştü.

İslami canlanmada yerli dinamikler

Bağımsızlık sonrası Azerbaycan’daki İslami canlanma, ithal dini akımlarla birlikte yerli dinamiklerin de harekete geçmesi ile bağlantılıdır. Yerli dinamiklerin ilki, halkın belli kesiminde Sovyet döneminde bastırılmış dini-manevi duyguların bağımsızlık sonrası bir anda açığa çıkması ve görünür olma isteğinden doğan sinerjidir. İkinci dinamik, merkezi ve ulusal komünist parti organlarında üst düzey görevlerde bulunmuş yerli elit kesimin bağımsızlık sonrası gelişen milliyetçi akıma ayak uydurmak ve iktidardaki yerini sağlamlaştırmak için halkın geleneklerine ve dinine yakın çizgiyi pekiştirme noktasında gösterdiği çabalardır.

  • Bu anlamda Sovyetler’den kopan Türki cumhuriyetlerin komünist liderlerinin bağımsızlık sonrası ‘dindar’, ‘milliyetçi’ profil yaratmak için ilk olarak Suudi Arabistan’da hac ve umre ziyaretlerinde bulunması beklenen, olağan davranışlardı.

Komünist Parti eski politbüro üyesi, Azerbaycan eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in 1994 yılında hacca gitmesi ve akabinde başkentte bazı dini ibadet yerlerinin devlet eliyle restorasyondan geçirilip ibadete açılması, İslam Konferansı örgütü ve Arap Birliği gibi uluslararası örgütlerle bağlantı kurulması, bahsettiğimiz ikinci yerli dinamik çerçevesinde değerlendirilmelidir. Üçüncü dinamik olarak ise, 3 koldan ülkeye giriş yapan farklı dini akımları göstermek mümkündür.

Haydar Aliyev, 1994'te yerine getirdiği hac farizası sırasında, Kâbe'de.

Üç bölgeden gelen dini akımlar

Dr. Behram Hasanov’un ‘ithal hafıza’ olarak kavramsallaştırdığı bu ithal dini akımlar Azerbaycan’a temel olarak 3 farklı ‘renkte’, 3 ayrı coğrafyadan giriş yaptı. Bunlar:

  1. İran merkezli Şii akımlar,
  2. Körfez merkezli Selefi akımlar,
  3. Türkiye merkezli geleneksel Sünni akımlar.

İthal Şii akımları bir sonraki yazıda değerlendirmek üzere, bu yazıda daha çok Körfez ve Türkiye merkezli akımları irdelemeye çalışacağız.

1988-94 arasında cereyan eden Karabağ Savaşı’nın oluşturduğu tahribat, ekonomik kargaşa ve komşu ve büyük devletlerin Azerbaycan’daki nüfuz çatışmaları derken, sosyalizmden bir anda serbest pazar ekonomisine sancılı geçişin gölgesinde kalan din alanında da bir nevi farklı ülkelerin rekabeti oluşmaya başlamıştı. İran’ın Şii yayılmacılığına karşı Türk ve Körfez merkezli dini grupların ülkeye gelişi bazen devlet tarafından teşvik edilirken, bazen de illegal yollarla ülkeye girişlerine göz yumuldu.

Selefi davetin kitleselleşmesi

Azerbaycan’da ilk ithal Sünni (Selefi) davetler, henüz Sovyetler dağılmadan 1980’lerin sonlarında Sovyet merkezi yönetiminin ‘dini yumuşama’ politikalarından faydalanarak Arap ülkelerinden Bakü’ye üniversite eğitimi için gelen öğrenciler tarafından bireysel şekilde yapılıyordu. Selefi davetlerin kitleselleşmesi ise bazı Körfez kaynaklı vakıfların Azerbaycan’a gelmesi ile başlamıştır.

  • Sünni-Selefi akımların Azerbaycan’a gelmesinde şüphesiz dönemin devlet başkanı Haydar Aliyev’in İran’ın Şii yayılmacılığına karşı denge politikası güderek bu vakıfların ve grupların ülkeye gelişini teşvik etmesi de etkili oldu.

Bununla birlikte mevcut yönetim Karabağ Savaşı sırasında yurtlarından göç etmek zorunda kalan 1 milyon civarındaki göçmenin karşılaştığı ekonomik zorlukları asgariye indirmek için zengin Körfez vakıflarına ihtiyaç duyuyordu. Körfez’den gelenlerin büyük çoğunluğu Selefi düşüncenin temsilcileri olsa da, bazı İhvan-i Müslimin (Müslüman Kardeşler Teşkilâtı) taraftarlarının çalışmaları da dikkatleri çekecek durumdaydı. İhvan eksenli çalışmalar 1990’ların sonları ve 2000’li yılların başlarına kadar bazı Körfez vakıflarıyla iç içe geçmiş vaziyette, beraber yürütülürken daha sonraki süreçte Suud- İhvan ideolojik ayırımı Azerbaycan’daki birlikteliğe de yansıdı.

İhvân-ı Muslimîn liderleri, dönemleri, etkileri
Mecra

Selefilik, 1980'lerden itibaren Azerbaycan'da etkili olmaya başladı.

Selefi vakıflar

1990’larda Körfez ülkeleri dışında Mısır ve Sudan’dan da sınırlı sayıda vakıf, dernek üyeleri davet için Azerbaycan’a geldi. 1990’larda Arap ülkelerinden Azerbaycan’a irili ufaklı 15 civarında grubun giriş yaptığı biliniyor. Bu grupların en bilinenleri şunlardır: İĞASA (Suudi Arabistan), El-Harameyn Vakfı (Suudi Arabistan), Dünya Müslüman Gençlik Meclisi (Suudi Arabistan), Asya Müslümanlar Vakfı (Kuveyt), İhya at-Turasi al İslamiyah (Kuveyt), Katar Yardım Derneği (Katar)…

Yerli Selefi aktörler ve Selefiler arasındaki ayrışmalar

Körfez’den gelen grupların başlıca faaliyet alanları küçük tarihi camiler, kurdukları yardım kuruluşları, tercüme, dil ve Kur’an kursları, ev eşyaları satan küçük dükkanlar idi. Genelde Bakü ve diğer büyük şehirlerde faaliyet gösteren bu gruplar için Sünni nüfusun yoğunlukta yaşadığı ülkenin kuzeyinde çalışmak daha avantajlıydı.

Selefi gruplar eğittikleri gençleri daha sonra Suudi Arabistan’da Medine İslam Üniversitesi’ne eğitim almaları için gönderiyorlardı.

Eğitimini tamamlayarak geri dönen bu gençlerin bir çoğu 90’ların sonu ve 2000’ler sonrası Selefi davetin ‘yerli’ figürleri olarak faaliyetlerini devam ettirdiler. Bunlardan en bilineni ve Azerbaycan’da Selefilerin lideri konumunda olan Gamet Süleymanov’dur.

Gamet Süleymanov, Azerbaycan Selefilerinin lideridir.

Gamet Süleymanov 1997’de eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine döndü ve Kuveyt’in İhya at-Turas al-Islamiyah (Society of the Revival of Islamic Heritage) Vakfı tarafından Bakü’nün merkezinde inşa edilen Ebu Bekir Camisi’ne imam oldu. Süleymanov’un dönüşü ile beraber Ebu Bekir Camisi Azerbaycan’da Selefi akımın merkezi konumuna yerleşti. Cami, Gamet Süleymanov ve Medine İslam Üniversitesi’nden mezun olan diğer yerli davetçilerin propaganda merkezi işlevinin dışında Selefi gençlerin bir nevi sosyal hayatlarını idame ettirdiği çevre işlevini görmeye başladı. 2008 yılında Ebu Bekir Camisi’nde cemaatle namazı kılınırken bir patlama gerçekleştirildi ve 2 kişi öldürüldü. Tam olarak kimler tarafından organize edildiği ortaya çıkarılmayan bu patlama sonrası, Ebu Bekir Camisi devlet tarafından kapatıldı.

Rusya’da İslam’ın serüveni
Mecra

Ebu Bekir Camii, yaşanan bombalı saldırıdan sonra kapatıldı.

Selefiler arasındaki kırılma noktaları

Azerbaycan’da Selefiler arasındaki ideolojik ayrışmalar 2000’li yılların başlarından kendisini göstermeye başladı. İkinci Çeçen Savaşı’na katılan Azerbaycanlı selefilerin ve Çeçen cihadına destek veren bazı kişilerin devletin güvenlik güçleri tarafından baskıya uğraması ve tutuklamalar, Selefiler arasında tartışmalara neden oldu. Azerbaycanlı Selefiler arsındaki ideolojik ayrışmanın ilk kırılma noktası 11 Eylül 2001 saldırısı oldu. Gamet Süleymanov saldırıyı kınadı ve hutbelerinin birinde Üsame Bin Laden hakkında “O şeytandan daha kötüdür, çünkü şeytan binaları patlatarak günahsız insanları öldürmüyor” diyerek radikal selefilerle olan kırılmayı derinleştirdi.

2003'te hayatını kaybeden Haydar Aliyev'in cenaze namazı, Selefiler arasında ciddi tartışma konusu oldu.

Selefiler arasındaki ikinci büyük kırılma noktası, 2003 yılında hayatını kaybeden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in cenaze namazının kılınması sonrasında yaşandı. Haydar Aliyev’in gıyabi cenaze namazını kılan Gamet Süleymanov, diğer Selefi gruplar tarafından tekfir edildi. Bu olaylar sonrası bölünme daha da keskinleşti ve bazı selefi gruplar Ebu Bekir Camisi’ne gelmeyerek alternatif buluşma mekanları oluşturmaya başladılar. Gamet Süleymanov ise popüler “Darül harp -Darül islam” tartışamlarını önemsemeyerek bu ayrılığı fırsata çevirme çabasına girdi ve mevcut iktidara yakın görünmeye çalıştı. Kendi konuşma ve hutbelerinde devletin meşruluğu konularını işleyerek lidere karşı çıkmanın haram olduğunu ifade etti.

  • Azerbaycan sınırlarının dışında kendsini gösteren “cihatçı selefilik”(selefiyetul-cihadiye) – “ilmi selefilik” (selefiyetul-ilmiye) ayrışması bu olaylardan sonra artık Azerbaycan Selefileri arasında da daha raadikal biçimde kendisini gösterdi.

Selefi vakıfların Azerbaycan’dan gönderilme sebepleri

2011 yılında Suriye’de başlayan savaş, 2013’de Mısır’daki Suudi Arabistan destekli askeri darbe, 2013’de El Kide’ye bağlı ‘‘Irak İslam Devleti’’ örgütünün merkezle bağlantısını koparıp Suriye’ye taşınması gibi gelişmeler, Azerbaycanlı Selefiler arasındaki ayrışma ve bölünmeleri daha da şiddetlendirdi. IŞİD’in Suriye’de aktifleşmesi sonrası onlarca Azerbaycanlı genç, gizli yollarla ve bazıları aileleriyle birlikte Suriye’ye geçerek örgüte katıldılar.

Azerbaycan’da faaliyet gösteren Körfez merkezli vakıfların Azerbaycan devleti tarafından gözden çıkarılması 1996’da başladı, ama büyük çoğunluğu 2000-2002 yıllarında kapatıldı. Bu vakıfların Azerbaycan’dan gönderilmesinin başlıca sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

  1. 1990’lardaki ekonomik sıkıntılar ve savaş ortamının ortadan kalkmasıyla, devletin bu vakıfların maddi desteklerine artık ihtiyaç duymaması,
  2. Selefi davetin sosyal hayatta ve kamuda görünür olması, selefi gençlerin tehlike olarak görülmeye başlaması,
  3. Azerbaycanlı Selefi gençlerin Çeçen savaşına katılması ve ülkenin kuzeyindeki Lezgi azınlığın Dağıstan Lezgileriyle dini zeminde birleşme çabaları,
  4. Bu vakıfların Çeçenistan savaşına destek konusunda Azerbaycan’ı transit ülke olarak kullanması,
  5. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra bu vakıfların birçoğunun ABD yönetimi tarafından teröre destek veren kurumlar olarak listeye alınması.

Lezgiler, Azerbaycan'ın kuzeyinde yaşayan etnik azınlık bir halk.

Türkiye’den ilk gelenler

Sovyet sonrası dönemde din, dil, kültür yakınlığı sebebiyle Azerbaycan’a Türkiye’den de farklı dini gruplar geldi. Toplumun %70’inin mezhep olarak Şii olması ilk başlarda İran’ı Azerbaycan’da daha avantajlı konumda gösteriyor olsa da milliyetçiliğin etkisi ve Türkiye’nin seküler yapısı Azerbaycanlıların Türkiye’den gelenlere daha sıcak yaklaşmasını sağladı.

Eğitim faaliyetinden terör örgütüne: Azerbaycan’da FETÖ

Azerbaycan’a Türkiye’den en erken gelen Fethullah Gülen grubuydu. 1991 yılında ilk olarak Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde o dönem Nahçıvan ÖC’nin meclis başkanı olan Haydar Aliyev’in destekleri ile ilk okullarını açan Fethullah Gülen grubu sonraki yıllarda Azerbaycan’ın diğer büyük şehirlerinde kolej, dershane, gazete, matbaa, dernek ve değişik alanlarda işletmeler açarak faaliyetlerini güçlendirdiler.

  • Sovyetler’in dağılmasından sonra Batı, bağımsızlığını kazanmış Türk cumhuriyetlerinde İran ve Rusya’nın etkisini azaltmak için bu ülkelere Türkiye modelini ve geleneksel Türk Sünniliğini format olarak sunma niyetindeydi.

Bu amaçla isteklerine en uygun model olan Fethullah Gülen grubu Azerbaycan’da ve Orta Asya ülkelerindeki yapılanmalarında başından beri Batı (ve özellikle de ABD) tarafından ciddi siyasi ve ekonomik destek gördü.

2016'da kapatılan, FETÖ'ye ait Qafqaz Üniversitesi, ''Bakü Mühendislik Üniversitesi'' adıyla yeniden açıldı.

Liberal ekonomi, seküler eğitim, Batı medeniyeti ile çatışmayan İslam anlayışı, Sovyetler’den yeni kurtulmuş Azerbaycan toplumu için cezbedici geliyordu.

Fethullah Gülen grubu klasik yapılanma metotlarını Azerbaycan’da da uyguladı. İlk başta zeki ama maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına yönelen grup, zamanla devlet bürakrasisinde konumu olan zengin aile çocuklarına yöneldi.

Grup Azerbaycan’daki eğitim faaliyetlerini ‘’Çağ Öğretim İşletmeleri’’ adı altında yürütüyordu. Bu işletmeye ait ülkenin büyük şehirlerinde 7 kolej, 10 dershane, 1 üniversite faaliyet gösteriyordu. Aynı zamanda ‘Zaman Azerbaycan’ gazetesi, ‘Burç FM’ radyo kanalı ve ‘Hazar TV’ adında televizyon kanalı mevcuttu.

Gülen grubunun Azerbaycan’daki faaliyetlerini 3 aşamada özetlemek mümkün:

  1. 1991-2000 yıllar arası eğitim,
  2. 2000- 2013 yıllar arası kadrolaşma,
  3. 2013-2018 yıllar arası zayıflayarak yer altına çekilme.

Gülen grubunun Azerbaycan’daki faaliyeti, Türkiye’deki 17-25 Aralık operasyonlarından sonra zayıflamaya başladı. Okullarına Azerbaycan devleti tarafından el konulsa da faaliyetlerine ciddi sınırlamalar getirilmedi. Teşkilatlanmada farklı modeller uygulayarak farklı iş alanlarında STK’lar, dernekler kurarak örgüt faaliyetlerini bu STK’lar bünyesinde devam ettirmeye çalıştılar. ‘Araz Kursları’ adı altında tek çatı altında birleşen dershaneler, merkezden ayrılarak bağımsız faaliyet göstermeye başladılar.

Sovyetler sonrası Tacikistan'ın dönüşümü
Mecra

''Zaman Azerbaycan'', yayın hayatına ''Yeni Avaz'' adıyla devam ediyor.

15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün organize ettiği darbe girişimi, örgütün Azerbaycan’daki faaliyetlerinde de değişikliğe neden oldu. Türkiye vatandaşı örgüt mensupları farklı ülkelere kaçsa da yerli örgüt mensuplarının faaliyetlerinde önemli değişiklikler yaşanmadı. Darbe girişimi sonrası FETÖ’nün Azerbaycan’daki yayın organı ‘Zaman Azerbaycan’ gazetesi ismini ‘Yeni Avaz’ olarak değiştirdi ve bugün de yayınlarını sürdürmekte. ‘İstek’ isimli liselerinin yönetimi devletin atadığı bürokratların elinde olsa da eğitim kadrosu çok fazla değiştirilmeden örgütün kendi kontrolünde kaldı. 5 Temmuz 2018’de tamamen kapatılan ‘İstek’ liselerinin tekrar açılması için yoğun çalışmalar yürütülüyor.

Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı ve Azerbaycan’daki çalışmaları

Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın Azerbaycan’a gelişi 1992 yılına tevafuk ediyor. Hüdayi Vakfı’nın Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de ve Sünni nüfusun ağırlıkta yaşadığı kuzey batı bölgesinde çeşitli sosyal, dini çalışmaları mevcut. Vakfın ‘Gençliğe Yardım Vakfı’ adında bir gençlik merkezi, insani yardım faaliyetleri, eğitim çalışmaları, Kurban ve Ramazan organizasyonları devam etmektedir. Zagatala şehrinde İslam Üniversitesi kuran Hüdayi Vakfı aynı zamanda bölgede cami inşaatı, cami imamların maaşlarının ödenmesi, maddi durumu olmayan gençlerin evlendirilmesi, su kuyularının açılması gibi insani yardımları da üstlenmekte.

  • Bakü’de ‘İpek Yolu’ adında yayınevi işleten vakıf, Azerbaycan Türkçesinde yayınladıkları tarihi, dini kitaplarla ortak hafızanın canlanması için çabalamakta.

Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Azerbaycan'ın birçok kentinde eğitim ve yardım faaliyetlerini sürdürüyor.

Kamuoyunda “Süleymancılar” olarak bilinen dini grubun Azerbaycan’ın başkenti ve kuzey bölgesinde yapılanmaları olsa da, gizli faaliyet yöntemleri, onların etki alanlarının kapsamıyla ilgili fikir edinmemizi zorlaştırıyor. Bakü’nün farklı bölgelerinde öğrenci yurtları ve Kur’an kursları olan grubun Bakü’deki Türk iş adamları arasında destekçileri olduğu bilinmekte.

Bağımsızlık sonrası Orta Asya'da müftülükler
Mecra

Nurcuların Mustafa Sungur grubunun da Bakü, Sumgayıt, Şeki ve Guba şehirlerinde yapılanmaları olduğu biliniyor. Azerbaycan medyasının sık sık FETÖ ile karıştırdığı gruba Azerbaycan güvenlik güçleri de 2014 yılında operasyon düzenlemiş ve 41 Nurcu üye gözaltına alınmıştı.

Resmi zeminde yürüyen din hizmeti: Türkiye Diyanet Vakfı

Türkiye, Azerbaycan’da resmi din hizmetlerini Türkiye Diyanet Vakfı aracılığıyla yapıyor. 1992 yılında Türkiye Diyanet Vakfı ile Azerbaycan Eğitim Bakanlığı arasındaki anlaşmaya göre Bakü Devlet Üniversitesi’nde ilahiyat fakültesi açıldı. Fakültenin açılışında eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın önemli rolü oldu. İlahiyat fakültesinde yetişen öğrenciler yüksek lisans ve doktora programları için Türkiye’deki üniversitelere yönlendirilip burslarla destekleniyordu. Eğitimini tamamlayan öğrenciler öğretim görevlileri olarak ülkelerine dönerek çalışmalarını devam ettiriyorlardı.

Azerbaycan'da 28 yıl sonra zorunlu din dersi
Mecra

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 9 Şubat 2018 tarihli kararıyla Dini Kurumlardan Sorumlu Devlet Komitesi bünyesinde "Azerbaycan İlahiyat Enstitüsü" adında yeni bir kurum oluşturuldu ve Bakü Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakultesi de bu enstitüye dahil edildi. Böylece Türkiye Diyanet Vakfı ile Azerbaycan Eğitim Bakanlığı arasındaki resmi işbirliği de son bulmuş oldu.

Bakü'deki İlahiyat Fakültesi, din eğitimi alanında büyük bir boşluğu dolduruyor.

İlahiyat fakültesinin dışında Türkiye Diyanet Vakfı’na ait Bakü’de bir lise faaliyetini devam ettiriyor. Bununla birlikte Diyanet Vakfı’na ait ‘İlahiyat Fakültesi Camii’ cami sayısının yetersiz olduğu Bakü’de önemli bir ibadet mekânı olarak kalmaya devam ediyor.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç, Bakü'deki İlahiyat Fakültesi'nin açılmasında büyük rol sahibi.

Sonuç: yıpranan kavramlar ve dinden uzaklaşma

1990’lı yılların ortasından 2010’lara kadar Azerbaycan’ın varoşlarında Sünni kitlenin hakimi Selefiler idi. Püriten, sade din anlayışına sahip, popülist, metne dayalı şer’i hükümlerle ‘silahlanmış’ Selefi davetçiler, geleneksel Türk dindarlığı olan Nakşibendi, Nurcu veya Süleymancı dini anlayışını sıkıştırıyordu. ‘Post Sovyet Sünniliği’ dediğimiz bağımsızlık sonrası şekillenen ithal sünni akımlar yukarıda bahsettiğimiz birçok sebepten dolayı toplum nezdinde gözden düştü. Selefi grupların IŞİD örneğinde daha da radikalleşmesi, FETÖ mensuplarının ‘dini cemaat’ olgusunu yıpratarak politik silahlı örgüte dönüşmesi, Azerbaycan toplumunda Sünniliğe, genelde İslam’a karşı bigane tutumun ortaya çıkmasını hızlandırdı. Bunun yanında devletin din eğitimi konusundan bilerek uzak durması, okullardaki genel olarak eğitim seviyesinin çok düşük olması, Sovyetler’in resmi ateizm eğitiminde yetişmiş ailelerin çocuklarına dini eğitim vermekte isteksiz ve yetersiz kalması da gençlerin ateist, deist bir çizgiye yönelmelerine sebepleri arasında sayılabilir.