1991’de bağımsızlığın ilan edilmesinden sonraki ilk cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuş Ebülfez Elçibey’in liderliğini yaptığı Azerbaycan Halk Cephesi Partisi’nin programına “Maneviyat ve Din” bölümü eklenmişti. Bu bölümde zaruretler arasında gösterilen maddelerden biri de orta okullarda ve üniversitelerde din derslerinin okutulmasının gerekliliği idi.
Lakin, çeşitli nedenlerden ve ötelemelerden dolayı “zorunlu din dersi” maddesi bugüne kadar bir türlü uygulanmadı veya uygulanması istenilmedi. Dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev 2001 yılında siyasi iç karışıklığın ve Ermenistan’la savaşın sonucu olarak Azerbaycan’a farklı ülkelerden dini misyonerlik amacıyla yönelmiş olan yabancı vakıf, dernek ve cemaatlerin kontrolünü sağlamak amacıyla “Dini Kurumlarla İş Üzere Devlet Komitesi” isimli ayrı bir devlet kurumu oluşturulması yönünde kararname imzaladı.
Dini Komite kayıt dışı dini cemiyetlerin kayıt alına alınması ile birlikte ülkeye gelen dini edebiyat ve misyonerlerin kontrolü ve denetiminden de sorumlu idi. Sovyetlerden miras kalan ve başında hâlâ Allahşükür Paşazade’nin bulunduğu Kafkas Müslümanları Dini İdaresi mevcut iken devletin dini alana direkt müdahale aracı olarak kurduğu Dini Komite, o dönemlerde zorunlu din dersi konusunu tekrar gündeme getirmişti. Ama itiraz Allahşükür Paşazade’nin başında bulunduğu Dini İdareden değil de, Azerbaycan Eğitim Bakanlığı’ndan gelmişti. Eğitim Bakanlığı zorunlu din dersinin anayasanın laiklik ilkesine ters düştüğünü ve bu sebepten uygulanmaması gerektiğini vurguluyordu.
Azerbaycan’da bağımsızlığın üzerinden 28 yıl geçtikten sonra nihayet ilk defa devlet, orta okullarda ve üniversitelerde zorunlu din eğitimi verileceğini duyurdu ve öğrencilerin din dersinden sınava tabi tutulacağını açıkladı. Bu duyuru ile birlikte toplumun farklı kesimlerinden eleştirilerle birlikte destek mahiyetinde çıkışlar da kendisini göstermiş oldu. Dini Komite’nin başında bulunan Mübariz Gurbanlı bu açıklamayı yıllarca rekabet ve çatışma halinde olduğu Kafkas Müslümanları Dini İdaresi’nin binasında, Allahşükür Paşazade ile birlikte basın önüne geçerek duyurdu. Basın önündeki bu birliktelik bir nevi devletin “zorunlu din dersi” konusunda eskisi gibi davranmayacağını ve bizzat tüm kurumlarıyla birlikte buna hazır ve kararlı olduğunun mesajını da vermiş oldu. Duyurunun ardından her ne kadar Eğitim Bakanlığı’nın bir yetkilisi eski “laklik ilkesine aykırı” söylemini tekrar gündeme getirse de bu ses sonraki süreçte duyulmadı. Anlaşılan, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev karardan vazgeçilmeyeceğini yetkililere iletmiş oldu ki, eğitim bakanlığı yetkilisi ile Dini Komite başkan yardımcısı bir televizyon programına çıkarak din dersinin zorunluluğu konusunda müşterek kaygılarını dile getirdiler.
Şuan Azerbaycan’da okullarda 1. sınıftan 9. sınıfa kadar okutulması zorunlu olan “Hayat Bilgisi” dersinin gündeme gelen din dersi zaruretini karşıladığını söyleyen yetkililer olsa da, gerçek tamamen farklı. Zira, “Hayat Bilgisi” dersinin dinle ve umumi anlamda İslam diniyle direkt bir bağlantısı yok. Dini Komite başkanının özellikle "İslam dininin daha yüksek seviyede” öğretileceği vurgusu, devletin konuya sadece “dinler tarihi” çerçevesinden bakmadığını da gösteriyor.
Peki, neden 28 yıl sonra böyle bir uygulamanın zaruri olduğu akıllara geldi?
Öncelikle bağımsızlık sonrasında Azerbaycan’da dini alan yetişmiş kadroların yokluğu ve Sovyet enkazının ağır olması sebebiyle yurt dışından gelen farklı cemaat ve grupların varlığı ile doldurulmaya çalışıldı. Haydar Aliyev 1990'larda İran’ın Şii yayılmacılığına karşı Türkiye’den ve Körfez ülkelerinden gelen dini dernek ve vakıfların varlığına göz yumarak bir denge politikası yürütmeyi uygun buldu. 2001 yılındaki 11 Eylül Saldırısından sonra ise bu “hoşgörü” ve “görmezlikten gelme” politikası terk edildi. 2003 yılında Haydar Aliyev’in vefatından sonra oğlu İlham Aliyev koltuğa oturdu ama 16 yıllık zamanda din dersi konusu neredeyse hiç gündeme getirilmedi.
Devlet ve yetkililerin zorunlu din eğitimi konusunu bunca yıl sonra gündeme getirmesinin ve önümüzdeki eğitim yılında uygulamanın başlanacağını duyurmasının pratik birkaç nedeni olabilir:
- Devlet özellikle 1990 sonrası doğan gençlerin idealsiz ve altyapısı olmayan farklı dini, ideolojik cerayanlarla yöneldiğini görmeye başlamış olabilir
- Dini alanın İran’dan, Türkiye’den ve Körfez’den gelen dini grup ve cemaatlerin tasarrufuna bırakılmayacak kadar önemli olduğunu anlamış olabilir
- Son dönemlerde okullarda intihar, uyuşturucu kullanımı ve ahlak dışı bir takım olayların arttığının farkına varmış olabilir.
Zorunlu din eğitiminin Azerbaycan’da uygulanışında karşılaşılacak muhtemel sorunlar da farklı başlıklar altında sıralanabilir. Öncelikle, din eğitiminin gerekliliği ve neden zorunlu olduğu konusunda halkın farklı kesimlerinin endişelerini ortadan kaldıracak adımların atılması lazım. Çünkü şu anki haliyle düşünce ve yaşantısından dolayı velilerin bir kısmı endişe yaşıyor ve evlatlarına okullarda “şeriat eğitimi” verileceğini dile getiriyor. Dini Komite yetkilileri açıklamalarında müfredatın dinler hakkında bilgi ve İslam dininin ahlak normları hakkında olacağını açıklasa da içerik ve uygulanış biçimi tam belli olmadan bu tür endişeler devam edecek.
Mezhep olarak Şiiliğin ve Sünniliğin birlikte mevcut olduğu Azerbaycan’da mezheplerarası farklılıklar müfredata yansıyacak mı, yansıyacaksa hangi üslupta yansıyacağı cevaplanması gereken sorulardan birisi. Çünkü, müfredatta toplumsal fay hatlarına zarar verebilecek en ufak bilgi, yanlış anlaşılma sıkıntılara yol açabilir.
Din konusunda yetişmiş eğitimci kadrolarının çok az olması projenin uygulanabilirliği konusunda karşılaşılacak en büyük sorunlardan biri olarak gözüküyor. 2017 yılında Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Azerbaycan’ın 8 bölgesinde medrese tipi “İslam Kolejleri” kurulması için bir kararname imzalamıştı. Bu kararın uygulanış biçiminin ve bahsedilen kolejlerin eğitimci sıkıntısının çözümünde ne kadar etkili olacağını şimdiden kestirmek zor.
Görünen o ki, din dersi konusu 1992 yılında, henüz yolun başlangıcında iken uygulanmaya konmuş olsaydı, belki şuan açık görünen 28 yıllık boşluk bir nebze doldurulmuş olacaktı. Ve belki de bugün Azerbaycan toplumunun şikayette bulunduğu, gençler arasındaki ahlaki yozlaşma, idealsiz, bilinçsiz nesil konusu bugünkü haliyle tartışılmamış olacaktı.