Yasemin, ocağın batsın!

MUSTAFA ÇİFTCİ
Abone Ol

Çay dağıtmaya başladık. Ben sağa sola bakınıyorum. Öylesine geze gezeçay veriyorum. Bir ara gözüm bir kıza ilişti. Yahu kim bu kız, kim bu kız?Sonunda dayanamadım yanıma çağırdım. “Kız, adın ne senin?” dedim.“Ben seni biliyom abi.” demez mi? “Nerden biliyon?” dedim. “Yasemin Ablamın yanında görürdüm seni.” demez mi? “Yasemin… Yasemin…Yasemin...” demişim öylesine hemencecik.

Abi bizim işimiz çaycılık, hem de meydan çaycısıyım ben. Tek tepside elli tane çayı soğutmadan, dökmeden, birbirine şıngır mıngır değdirmeden dağıtırım. İt eniği kadar küçüktüm elime tepsiyi verdiler.

Kızın adı Meşgule
Cins

Ben düğünlerde çay dağıtarak başladım bu sanata. Anam ölmüştü, babamı zaten hiç bilmezdim, anam babam çay tepsisi, kardeşlerim çay bardağı dedim sanatıma sarıldım. Çalıştım, köpekler gibi çalıştım...

Çay ocağında ustamız, “Fırıldak” namıyla şöhret bulmuş Halit idi. Fırıldak demelerinin sebebi, çok konuşur, konuştukça yalan söyler. Yalan söyledikçe toparlaması güç olur, döner de döner. Dönüp durana ne denir, “Fırıldak” denir değil mi?

Kuşlar anasını nasıl seyrederse vatandaş da bizi öyle seyreder, çayını bekler. Çay verirken analık gibi hoyrat değil de kediye süt veren çocuklar gibi olacaksın, buyur diyeceksin, afiyet olsun, şifa olsun diyeceksin.

Fırıldak bize iş alır. Mesela falan yerde hacı pilavı olacak, ardından çay dağıtılacak. Fırıldak bizi yanına alır, biz kum gibi birikmiş vatandaşın her birinin ağzına yem koyan anaları gibi çaya doyururuz onları. Kuşlar anasını nasıl seyrederse vatandaş da bizi öyle seyreder, çayını bekler. Çay verirken analık gibi hoyrat değil de kediye süt veren çocuklar gibi olacaksın, buyur diyeceksin, afiyet olsun, şifa olsun diyeceksin. Düğün çaycılığı ise bambaşka bir maharet ister. Ortada keklik gibi seken oyuncular, misafirler, çoluk çocuk arasında sen bardakları kırmadan, çayları soğutmadan ve de en önemlisi terlemeden çay vereceksin.

Vatandaş yemek yediği, çay içtiği yerde her şeye katlanır da terlemeye katlanamaz. Terlemeyi pis görür, kerih görür. Terleme âdeti olanı, çaycı yapmazdı Fırıldak. Benim de terlemem az olur. Azıcık terlesem bile hemen mendilimi çıkarır silerim. Mendil bize Fırıldak nasihatidir. Erkeğin cebinde mendil bulunur ki abdest alsa peşkir olur, ekmek yese yere serer, yarası olsa yara sarar; yani mendil, adama yoldaş olur bir yerde...

İşte, o gün, yine bir düğün olacak dediler. Fırıldak geceden aradı: “Oğlum bir Almancının düğünü varmış. Yağlı kapı bulduk. Elinizi ayağınızı toplayın sabah altıda alırım sizi. Köye gidilecek. Saat on olmadan ocağı kurup çay dağıtılmaya başlanacak. Köy düğününde çay çok içilir. Köy yerinde çalışan az, seyreden çoktur. Seyreden adam çay içer ki hem de nasıl içer, sünger olur mübarek.”

Sabah altıda yola düştük. Ben, Fırıldak bi de Fırıldağın yeğeni Eşref. Fırıldak bu yeğenini pek severdi. Esaslı çocuktu. Adı gibiydi, ‘Eşref’ti yani. Bir eşekliğini görmedik şükür.

Ocak kuruldu, biz tepsileri sildik, ayağımızda pamuk gibi ayakkabımız var. Akşama kadar ayaktasın ayakkabın iyi olacak. Çay dağıtmaya başladık ben sağa sola bakınıyorum. Öylesine, geze geze çay veriyorum. Bir ara, gözüm bir kıza ilişti. Yahu kim bu kız, kim bu kız? Sonunda dayanamadım yanıma çağırdım. “Kız, adın ne senin?” dedim. “Ben seni biliyom abi.” demez mi? “Nerden biliyon?” dedim. “Yasemin Ablamın yanında görürdüm seni.” demez mi? “Yasemin… Yasemin… Yasemin...” demişim öylesine hemencecik. Ağzımdan zikir gibi Yasemin dökülüyor amma bağlantı kuramıyorum ki bu düğünde ne işi var Yasemin’in?


Yasemin’in başkasına gelin oluşuna kırılan bardaklar, boş tepsinin şangırtıları türkü çığırdılar diyeyim de anlayın...

Benim bildiğim Yasemin İstanbul’da teyzesinin yanında, eylülün sonunda gelecek. Ben de ona göre para biriktiriyorum. Eylül sonunda sözleneceğiz. Kızın kolundan tuttum. “Nerde Yasemin Ablan?” dedim. “Abi gelini sana göstermezler ki, Yasemin ablam gelin oluyor.” dedi. O saat elimdeki tepsi yere yuvarlandı. Tepsiyle beraber şangır şungur çaylar saçıldı. Yasemin’in başkasına gelin oluşuna kırılan bardaklar, boş tepsinin şangırtıları türkü çığırdılar diyeyim de anlayın...

  • Ben on beş senelik çaycılığımda ilk defa tepsi devirmişim. Fırıldak koştu geldi. Bende ses soluk yok. Kız çocuğu dersen çoktan kaybolmuş. Benim lal olduğumu gören Fırıldak dört tane tokat asıldı bana “şırrak” diye ses patladı şerefsizim. Kendime geldim.

Fırıldak dedi ki; “Ne olduğunu demezsem tokadın gerisi gelecek.”, “Dur...” dedim “Dur, ben bu kadar tokadı askerde yemedim dur!” Ve anlattım. “Bu düğün Yasemin’in düğünüymüş...” Fırıldak o saat olduğu yere çöktü. “Vallaha bilmiyodum, oğlumun başı için bilmiyodum...” dedi. Fırıldak yemin etmez, ederse de oğlumun başı için demez. Oğlunu pek sever.

Hemen bir salma saldık, haber aldık ki Yasemin bize oyun etmiş ki hem nasıl bir oyun. Meğer İstanbul’da, gezmeye gidiyorum derken nişan takmaya gitmiş. Meğer İstanbul’dan beni her aradığında yalan üstüne yalan kıvırmış. Ve iş gele gele buraya kadar gelmiş. Fırıldak sinirlendi. “Ulan biz neyiz ki hem elimizden kızı alacaksınız hem de biz size çay çekeceğiz. Koy şu tepsiye çayları başta kızın akrabası kim varsa üstüne çayları dökün. Eti götü yansın dürzülerin.” dedi. Öylece yaptık. Bardak bardak çayı döktük. “Aman...” dedik. “Yanlış oldu...” dedik “Vay bilmeden oldu...” dedik. Epeyce bir adamın kucağına kaynar çayı boşalttık. Sonra Fırıldak dedi ki: “Aslanım ben arabayı ayarladım. Yasemin’i alıp çıkalım. Biz Eşref ile onları oyalarız sen Yasemin ile kaçarsın.” Fırıldak o saat gözümde bir dağ oldu, kalktım sarıldım.

“Abi” dedim, “Benim Yasemin’i bi görmem lazım, onun gözündeki ışığı görürsem he derim, yoksa çal kibriti yansın bu dünya...”

Güç bela Yasemin’in yanına vardım. Odasına girdim. Önce “Hıh!” dedi korktu. “Kız dedim benimle kaçar mısın? Hemen şimdi şu saat peşime düşer misin?” Yasemin baktı, baktı; sonra, “...böyle çay dağıtarak nasıl geçineceğiz ki...” demez mi?

Neşâtî ve Musaî
Cins

Bu lafı duyunca anladım ki Yasemin bizi gönlünde paketlemiş de kargoya vermiş çoktan. Artık kargo bizi nereye kadar götürür meçhul... “Eh öyleyse...” dedim yerimden yekinip kalktım. “Anam öldüydü Yasemin, babamı hiç bilmezdim Yasemin, bir sen vardın Yasemin, sen de şimdi öldün Yasemin ocağın batsın...” dedim çıktım odadan...