Bunun babası da böyleydi
Hastalar birikti. Önce bir öğrenci geldi üniversitede okuyormuş benimle aynı saatte randevu verilmiş. Sonra esnaf odası başkanı kalantor Ziya Bey geldi aynı saat için. Ardından ikiz bebeleri olan bir hanım geldi ikizlerin dişine bakılacakmış, randevusu yine aynı saat verilmiş… Sonra bir de gece bekçisi geldi hiç uyumamış randevuya gelmiş. Hepimiz bekliyoruz. Kapı açılıyor Mısdafa sıra gözetmiyor buyrun, diyor. Kim önce buyurursa o giriyor içeriye.
Bunun babası da böyleydi. Muhtar idi rahmetli. Arkasından konuşmak gibi olmasın ama pek bir ihmal adamdı. Bir işi son saatine kadar erteler sonra işin oluşuna hiç müdahale etmez. İşler karışır. Sonunda bir el atan olur işler düzelir Muhtar da yeni meselelere yelken açardı. Misal verelim de anlaşılsın nasıl bir Muhtar olduğu.
Malumdur, köylere zaman zaman devlet memurları gelir bazen sağlıkçılar, bazen tarımcılar, bazen de jandarma. İşte Muhtar hepsine aynı gün ve saatte buyur eder. Hepsi birden gelince köy odasında yer kalmaz. Hepsine birden ikram etmek lazımdır. Her biri ayrı şey ister. Sağlıkçılar minareden sağlıkçılar geldi anonsu yaptırıp evleri gezip gelinlere, kızlara, çocuklara ilaç verecektir. Tarımcılar bağ bahçe gezip mahsulata bakacaklar. Jandarmalar ise usul ile sessizce bir yoklama yapacaklardır. Muhtar hepsinin geldiğini minareden duyurur. Vatandaşı köy odasına çağırır. Vatandaş gelir muhtar odasına birikir.
İşte bu Muhtar’ın oğlu Mısdafa diş hekimi oldu. Adı Mustafa ama vatandaşın kolayına geliyor da Mısdafa diyor. Okudu, kendini kurtardı diye sevindik.
Tarımcılara gelenler, sağlıkçılar için yola düşenler ve jandarma korkusuna kapıya dizilenler derken, Muhtar odasının kapısı ana baba günü olur. Sonunda kimsenin işi görülmez, herkes kahrederek dağılır. Muhtar böyle beceriksiz ve ihmal iken dört dönem seçilmiştir. Neden dersen pek namusludur. Gıdım hak geçmesine müsaade etmez. Vatandaş dürüst adama muhtaç olduğundan her seçim Muhtar’a oy vermiştir. Son seçimde ise Muhtar adaylık müracaatı sırasında evrakı geciktirdiği için müracaatı kabul edilmemiştir. Yoksa yine aday olurdu ve beşinci defa seçilirdi. İşte bu Muhtar’ın oğlu Mısdafa diş hekimi oldu. Adı Mustafa ama vatandaşın kolayına geliyor da Mısdafa diyor. Okudu, kendini kurtardı diye sevindik. Acaba maharetli midir? Babasına çekmişse yandık diye söylendi vatandaş. Muayene olup dişini Mısdafa’ya teslim edenler gördüler ki dişçiliği iyi organizasyonu sıfır.
Yani herkese aynı saatte randevu veriyor. Çarşambaya bitecek işler cumaya sarkıyor. Hafta başında yapılacak işler bir ayı geçmesine rağmen yetişmiyor. Ama dişçiliği çok iyi. Bir kere doldurduğu diş ömürlük oluyor. Kolay kolay ana dişini çekmiyor. Dişi kurtarmak için türlü hünerler gösteriyor. Artık vatandaş Mısdafa’nın huyunu öğrendi. Randevu saatini tutturmaya çalışıyorlar ama beş hasta aynı saate verilirse randevu ne yapsın.
Mısdafa paraya kıysa da bi sekreter hanım tutsa iyi ama “yalnız çalışmayı seviyorum” diyerek sekreter çalıştırmıyor. Yalnız çalışmayı seversin de Mısdafacığım kovboy musun sen ne demek yalnız çalışmak. Yaptığın iş yalnız olmaz. Hasta kabul mekanizman çalışmıyor anla işte. Ben de dişlerimin ağrısına epeyce katlandım. Kolonyalı pamuk basmaktan, aspirin ezip dişin üstüne koymaya kadar her şeyi yaptım. Sonunda güç bela dişçi koltuğuna Mısdafa’nın karşısına oturdum.
Babası da konuşurken lafları yutardı Mısdafa da hızlı hızlı konuşuyor ne dediğini anlamak zor. Aman boş ver anlamasam da olur dişimin elinden beni kurtarsın da başka bir şey istemem, diyorum. İlk gün takır tukur yaptı bir şeyler ve ağrılarım dindi. Ama bu geçici, dedi. Eh öyleyse, dedim. Bir daha ki randevumu öğrendim. Günler Mısdafa’nın geçici tedavisi sayesinde ağrısız, sızısız geçti günler randevu günü saati geldi. İçimde bir sızı var. Allah vere de Mısdafa bizimle aynı saate hasta almamış olsa diye endişeli gittim. Dişçi Mısdafa’nın kapısını açan da yok. Muayene için gelen hastalar bakıyor kapıya. Bana da bir hasta açtı kapıyı. Mısdafa içeride çalışıyor tabii. Beklemeye başladık. Hastalar birikti.
- Önce bir öğrenci geldi üniversitede okuyormuş benimle aynı saatte randevu verilmiş. Sonra esnaf odası başkanı kalantor Ziya Bey geldi aynı saat için. Ardından ikiz bebeleri olan bir hanım geldi ikizlerin dişine bakılacakmış, randevusu yine aynı saat verilmiş…
Sonra bir de gece bekçisi geldi hiç uyumamış randevuya gelmiş. Hepimiz bekliyoruz. Kapı açılıyor Mısdafa sıra gözetmiyor buyrun, diyor. Kim önce buyurursa o giriyor içeriye. Mısdafa senin yapacağın iş batsın, dedim. Babası yapılı gevşek herif bu kadar hastan varken sıra verilmez mi, dedim kendi kendime kızdım bir zaman. Sonra orada bulunanlara Mısdafa’nın muhtar babasının işlerini anlattım. Bu da babası gibi dedim gülüştük ve çaresizce bekledik. Mısdafa o gün üç saat beklettikten sonra beni aldı. Dişimi bir güzel yaptı. Biraz nasihat edecek oldum. Bu böyle olmaz bir sekreter hanım al, hastaları sıraya koy falan dedim.
Meğer Mısdafa’nın cevabı hazırmış. “Benim Muhtar babam derdi ki oğlum millet namuslu adama muhtaç. Namuslu olsun da çamurdan olsun. Sen işini-dişini güzel yapmaya bak. Vatandaş nasıl olsa gelir bir hizaya girer.” Mısdafa yüksek yerden nasihati almış. Doğru söze ne diyebilirsin? Namuslu dişçi Mısdafa için epeyce bir sıra bekleyecektik artık...