Kitap değil karpuz satsan diyorum

​Kitap değil karpuz satsan diyorum
​Kitap değil karpuz satsan diyorum

Para verirsen iyi halı sahada, temiz mekânlarda oynarsın. Para verirsen temiz, aydınlık, ferah mağazalarda spor malzemeni alabilirsin. Ama kitap işi öyle değil, dünyanın parasını da versen değişen bir şey yok. Kitap tutkunluğun varsa tozlu raflara, kötü çaylara, canından bezmiş tiplerle sohbete mahkûmsun.

Kardeşim biz futbola meraklı olsaydık ve mesela halı sahada her hafta maç yapsaydık ne olacaktı? Eşofmanlarımızı, ayakkabılarımızı aldığımız yerler cicili bicili yerler, soyunma odamız temiz, duş alma yerimiz sıcak olacaktı.

Peki, biz kitaba merak sarınca, okumayı ek­mek gibi su gibi görünce ne oldu? Kitapçı denilen mağara yavrularına dadandık. Orada ölümü bekler gibi oturan bohem desen bohem değil derviş desen hiç değil tiplerin asık suratlarını, müşteriyle alakasız hallerini çekmek zorunda kaldık. Havalandırması olmayan, yazın çok sıcak, kışın buz gibi mekânlarda kitap baktık. Sonra adı kitap kafe olan mezbelelik yerlerde birbirimizin nefes kokusunu alacak kadar yakın oturarak sohbetler ettik. Şimdi soruyorum kitap seviyoruz diye bu kadar kötü ortama, nezaketten yoksun tiplere, yayıncıların keyfine göre etiketler almış kitap fiyatlarına mahkûm olmak zorunda mıyız?

Evet!

Bu söylediklerime itiraz edenler olabilir. Kötü halı sahalarının varlığından, ucuz futbol malzemele­rinden, havasız soyunma odalarından bahis açan­lar olabilir.

Kendim sordum ve kendim cevaplıyorum; evet biz okur sıfatını al­mış bağımlılar olarak sürünmeye mahkûm edilmişiz.

Bu söylediklerime itiraz edenler olabilir. Kötü halı sahalarının varlığından, ucuz futbol malzemele­rinden, havasız soyunma odalarından bahis açan­lar olabilir. Onlardan ricam lütfen bizim kitaba harcadığımız paraya bir baksınlar. Halı sahaya ve spor malzemesine har­cadıkları paralarla bizim bağımlılık nesnemiz olan kitaba harcadıklarımı­zı bir karşılaştırsınlar. Para verirsen iyi halı sahada, temiz mekânlarda oynarsın. Para verirsen temiz, aydınlık, ferah mağazalarda spor malzemeni alabilirsin. Ama kitap işi öyle değil, dünyanın parasını da versen değişen bir şey yok. Kitap tutkunluğun varsa tozlu raflara, kötü çaylara, canından bezmiş tiplerle sohbe­te mahkûmsun.

Anlamıyorum. Neden böyle oldu?

Nasıl bir bağımlıyız ki sektör bizi hem eziyor hem sömürüyor ama biz her yeni çıkan kitaba bakıp bakıp iç geçirmeye devam ediyoruz.

  • Alış veriş merkezlerini kötülüğün cisimleşmiş hali olarak görenler meseleye biraz da bu tarafından baksınlar. Oralarda en azından mekân aydınlık, sizinle ilgilenen var, sıcak ve soğuk dengesi var.

Efendim alış veriş merkezindeki kitapçılar pop mekânlar oralarda esaslı kitap bulamazsınız diyenler bir düşünsünler. Esaslı kitap bulacağız diye sefil olduğumuz mekânlardakilere Allah rızık ka­pısını mesela karpuz satarak açsaydı kaç tanesi “hayır ben esaslı kitap satacağım” derdi? Kaç tanesi gerçekten sağlam okur ile iyi kitap arasında köprü olmayı bu kadar önemserdi. Emin olun on kitapçıdan sekizi karpuz satmayı isterdi.

Kitap aşığından esnaf çıkmıyor. İyi esnaf olmayı kurnazlığın öteki adı olarak görenler var biliyorum.
Kitap aşığından esnaf çıkmıyor. İyi esnaf olmayı kurnazlığın öteki adı olarak görenler var biliyorum.

Yeter ki para kazansın. Yani esaslı kitap satanın da alış veriş merkezindekinin de motivas­yonu paradır. On kitapçıdan geri kalan iki esaslı kitap satıcısı, kitap aşığı olan kişilerin de işletme bilgisi yok. Kabul edelim bu durumu. Kitap aşığından esnaf çıkmıyor. İyi esnaf olmayı kurnazlığın öteki adı olarak görenler var biliyorum. Ama iyi esnaf müşterisini de kalkındırır. Kazandıkça mekânı toparlar, müş­terisini gözetir, müşteri ile alakasını sıkı tutar. Bakınız geçen hafta içinde yol kenarında market, lokanta ve benzinlik olan bir yerde mola verdik. Sahibinin kıyafeti eski fakat temizdi. Tavrının, tarzının anlaşılması için şu birkaç cümle yeter herhalde. Biz dedik ki abicim burası sizin mi yoksa çalışan mısınız burada?

Adam ne ce­vap verdi dersiniz? “Kardeşim burası önce Allah’ın, sona sizin sonra da benim” şu cevaba bakın itikadını gözetiyor ve mülk Allah’ındır diyor.

Müşteriyi gözetiyor ve burası benden daha çok sizin diyor. Sonra da ge­reksiz alçak gönüllük yapıp cıvıklaşmadan en son benim diyor. Yani ben buraya sahip çıkarım, bakarım, ilgilenirim diyor. Şimdi soruyorum size, kitap satan kaç tane müptezel bu kadar esnaftır? Haydi, alış veriş merkezindekiler kapi­talist oldukları için ruhsuzlar peki dışarıda adı kitapçı olan Bez­gin Bekir’lerin kaç tanesi böylesine esnaftır.

Hiç kimse kusura bakmasın. Kitapçılarımı­zın önemli bir kısmı kötü esnaflar. Ne kendileri­ne, ne müşterilerine ne sattığı nesneye hürmetleri var. Biz de o kötü mekânların ruhsuz sahiplerinin pahalı kitaplarına mahkûm bağımlılarız. Allah onları da bizi de affetsin.