Uzun ve uzak bir gurbetin sonu: Ya da Gurnah'ın Zanzibar'ı
Abdulrazak Gurnah, Doğu Afrika kıyısındaki bir ada devleti olan Zanzibar Sultanlığı’nda doğduğunda yıl 1948’di. Yitik bir cennete benzeyen bu tropikal adada geçen çocukluğu ve ilk gençliği, hayatı tam ortasından yakaladığı zamanlara denk geliyordu. Kuran kursuna giderek, İngiliz okullarında eğitim görerek ve anadili Svahili’yi ezberleyerek geçirdiği yaşamaya değer güzel yıllardı bunlar.
Gurnah, ilk hatıralarını biriktirmeye başladığı, Stone Town’un labirent gibi sokaklarında tanıdığı bu hayatın ayrıntılarını bir daha asla unutamayacaktı. 20 yaşına gelmeden ayrılmak zorunda kaldığı memleketiyle yazı serüveni arasında kurduğu bağın eşkali şu sözlerinde saklıydı mesela; “Bir yer hakkında yazmak için orada bulunmanız gerekmiyor, o yer zaten sizi siz yapan her şeyin içine işlemiştir.” Gurnah, Zanzibar’dan yani çocukluğundan hiç ayrılmamıştı aslında. Londra’dan dünyaya anlattığı, Zanzibar’da gördüğünden yani içine işleyen varlığından başka bir şey değildi.
Gurnah’ın ilk gençlik yıllarını etkisi altına alan vahşet görüntüleriyle örülmüş o uzun travmanın başlangıcı, Zanzibar’ın İngiliz egemenliğinden çıkıp bağımsızlığına kavuştuğu yıllara rast geliyordu. Ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Abeid Karume’nin darbesiyle 12 Ocak 1964'te son sultan Cemşid bin Abdullah’ın tahttan indirilerek Arap yönetimine son verilmesi, büyük bir vahşeti de beraberinde getirecekti. Arap-Hint azınlıklar başta olmak üzere Afrikalı olmayan herkese karşı büyük bir kıyımın başladığı -Freddie Mercury ve ailesinin de adayı terk ettiği- bu yılları Gurnah şöyle tanımlıyordu: “Ve bir başka yeni bayrağa alışmayı öğrenmemiz gerekiyordu. Bu bayrağın ortasında bir balta vardı, baltanın vahşet tehdidiyle korkutmak ve sindirmek istiyorlardı bizi.”
Bu baltalı vahşet yıllarında adadan göç edenler arasında Arap azınlıktan Abdulrazak Gurnah da vardır. Hint okyanusu kıyısındaki baharat kokulu bu cennet adadan ayrılarak İngiltere’ye yerleştiğinde yıl 1968’dir ve evine yeniden dönebilmesi için 17 koca yıl geçmesi gerekiyordur: “17 sene sonra ilk defa Zanzibar’a dönüşüm ise korkunç hissettiriyordu. Bu kadar süre evinden uzakta kalan ve değişen her insanda olduğu gibi suçlulukla ve biraz da utançla doluydum. Gitmekle doğru şeyi mi yaptım bilmiyordum. Aynı zamanda bıraktığım insanların benim hakkımda neler hissedeceklerini bilmiyordum, değişmiştim ve bu yüzden beni kendilerinden biri olarak görmeyebilirlerdi. Ama böyle olmadı. Dünyanın neresinde olursa olsun insanlar uçaktan inen birini mutlulukla karşılar’’
Zanzibar’ın Dünyası
Abdulrazak Gurnah’ın romanlarındaki kahramanlar, yazarın Zanzibar-Londra hattında kurduğu bir izlek üzerinde yaşayıp, yine bu izleği sütre yaparak anlatırlar hikâyelerini. Elbette romanlarının otobiyografik bir toplamdan ibaret olduğunu söylemek büyük haksızlık olur. Ama yazarın varmak istediği yere kendi hikâyesinden başlayarak ilerlediği de gün gibi bir gerçek. 1964 ve sonrasında yaşananların, anlatıların tarihsel arka planındaki yerini alarak, fonda akan meselenin, sömürge döneminden kalan travmalarla birlikte; yabancılaşma, yurtsuzluk, aidiyet, kimlik, benlik ve kültürel çölleşme gibi başat dertler olması, Zanzibar’ın yazarın zihninde yıllar içinde yok olmak bir tarafa, güçlü, canlı, hareketli bir imgeye dönüştüğünün göstergesidir. Swahili dilini, artık yalnızca kız kardeşlerine mektup yazmak için kullansa da doğduğu toprakların dilinden anlayan bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Hafıza, kendine dönecektir. Zaten onu yazmaya iten gerekçenin “dünyadaki yerini kaybetme düşüncesi” olduğunu söylerken, hep buralarda dolaşır yazar.
Evinden ayrılıp başka bir “duygu”ya doğru kanatlananların hikâyelerini yazan Abdulrazak Gurnah, Swahili dilindeki ilk kitabının çevirisiyle birlikte, kendi diliyle ilk kez evine dönmüş olacak belki de. Londra’da göçmen, Zanzibar’da yabancı. Swahili ya da İngilizce. İlk romanı Ayrılışın Hatırası’ndan beri, Afrika’yı terk eden karakterlerinin uzaklara doğru kendilerini aramalarına ve dönüşen o kimliklerin yakından görünüşlerine odaklanan Gurnah, bu “arayış”ı anlamlandıran ve çatışmayı doğuran gerçekliği hiç ıskalamadan anlatıyor hikâyelerini. Hassan, Davud, Salim ve diğerleri, hepsi Gurnah’ın Zanzibar’ında doğup, yine onun çizdiği uzaklarla sınanan karakterler. Gurnah anavatanından yani çocukluğundan yola çıkarak anlatıyor içinden geçenleri. İçinde büyüyen Zanzibar’ı görmek kolaylaşıyor böylece...