Osmanlı İstanbul'undan insan resimleri
Bir yazar ve asilzade olan Franz von Warner, bizde bilinen adıyla 'Murat Efendi', Osmanlı İmparatorluğu'nun önemli diplomatlarındandı. Hırvatistan'da dünyaya gelen Warner, hayatının büyük bir çoğunluğunu Osmanlı İstanbul'unda geçirdi. 45 yıllık hayatına birçok başarı sığdıran diplomat, 1881 yılında Lahey'de hayata gözlerini yumdu. Ardında ise çok sayıda başarılı eser bıraktı...
30 Mayıs 1836’da Viyana’da doğan Franz von Werner, hayatının büyük bir kısmını “Murad Efendi” olarak geçireceğinden habersizdi. Çocukluğunu Hırvatistan’ın Zagreb şehrinde geçirdikten sonra annesinin vefatının ardından Viyana’ya teyzesinin yanına giden Werner, eğitimini tamamlayıp Zagreb’e babasının yanına döner. Burada dedesinin 1790’da önce Türklere, sonra da Napolyon Bonaparte’a karşı giriştiği savaş anılarını heyecanla dinler. Ailevî bazı sıkıntılar ve hayatındaki düzensizliklerden dolayı ani bir kararla askerliğe yazılır.
- Werner’ın bulunduğu alay 1854’te Kırım Savaşı’nda Galiçya’ya nakledilir. Bir yıl sonra çürüğe ayrılan Franz von Werner, 1853 sonları ile 1854 başları arasında olduğu tahmin edilen bir zaman diliminde, bilinmeyen bir sebeple, Osmanlı İmparatorluğu’na iltica ederek “Murad Efendi” adını alır.
Türklerin safında Kırım Savaşı’na katıldıktan sonra sivil hayata dönen Murad Efendi, önce Sadaret Kalemi’nde daha sonra da HariciyeNezareti’nde çalışır, çeşitli imparatorluk şehirlerinde görev yapar.
Çok Yönlü Bir Diplomat-Yazar
Murad Efendi iyi bir diplomat olmasının yanında, edebiyatın çeşitli türlerinde eser vermiş çok yönlü bir yazardır. Anadili olan Almancaya ilaveten Fransızca, Türkçe, İngilizce, İtalyanca ve Farsça da bilen Murad Efendi çeşitli tiyatro eserlerine, şiirlere ve tercümelere imza atar.
Gezi notları türünde yazdığı tek eser ise yurt dışındaki diplomatik görevler için İstanbul’dan bir daha dönmemek üzere ayrıldığı 1877’ye kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gözlemlerine yer verdiği 2 ciltlik “Türkische Skizzen” adlı kitaptır.
“Türkiye Manzaraları”(Çev.: Alev Sunata Kırım, Kitap Yayınevi, 2007)adıyla Türkçeye tercüme edilen eser, 19. yüzyılda İmparatorluk başkentinde yaşayanların çok renkli bir panoramasını verir.
Çarşılara ve resmi dairelere giden caddelerde Avrupa’nın çok az şehrinde görülebilen büyük bir hareketlilik ve renkli bir hayatın göze çarptığını söyleyen Murad Efendi’nin satırlarına neler yansımış, beraberce bakalım.
Şehrin Kahramanları
Murad Efendi’nin ilk dikkatini çeken şehir kahramanları sakalardır. Gömlekleri çuval bezinden, yelekleri kaba deriden olan sakaların, sırtlarına astıkları tulumdan hemen tanındığını söyleyen Murad Efendi İstanbul’daki evlerde çeşme olmadığını, sadece bazı büyük konaklarda sarnıçlar bulunduğunu kaydeder. Bütün şehrin su ihtiyacını karşılayan sakaların bir görevi de yangın felaketlerinde tulumbacılara yardım etmektir:
Tulumbacılar omuzlarına astıkları hortumlarla bağırıp çağırıp, önlerine çıkan her şeyi devirerek olay yerine koşuştururken sakalar da sessizce, ama en az tulumbacılar kadar yararlı olan işlerine koyulup sokak çeşmelerinin ve su depolarının başını tutup tehlike bölgesine gerekli olan yangın söndürücüyü taşımaya başlarlar.
Sakalardan sonra, onların biraz daha gelişmiş hali olan suculardan söz açan Murad Efendi, sakaların suyu toptan satarken sucuların perakendeci olduğunu söyler. Tüm işyerlerinde, dükkânlarda ve hareketli ana caddelerde susayanlara içme suyu satan sucuların hepsi seyyar değildir, içme suyu servisi yapılan küçük dükkânlar da vardır.
Şehirde dikkati çeken üçüncü kahraman grubu hamallardır.İstanbul’daki hamalları görünce “Acaba doğa, akıllı bir öngörüyle hamallara özgü özel bir güç mü verdi, yoksa hamallar dar, dolambaçlı ve yokuşlu sokaklarda var olma savaşı verirken mi böylesine güçlendiler?” diye sormaktan kendini alamayan Murad Efendi, başka yerlerde kimsenin el arabası yardımı olmadan yerinden bile kıpırdatamayacağı yükleri tek bir hamalın taşıdığından hayretle bahseder.
İstanbullu Kayıkçılar, Venedikli Gondolcular
Kuvvetleriyle Murad Efendi’yi şaşırtan sadece hamallar değildir. Kayıkçılar da en az hamallar kadar onu şaşırtır.İstanbul’un kayıkçılarını Venedik gondolcularıyla kıyaslayan Murad Efendi, kanalların sakin sularına göre her zaman hareketli olan, bazen de çok hırçınlaşabilen denizde kürek kullanmanın büyük bir kuvvet gerektirdiği, bundan dolayı kayıkçıların güç olarak kesinlikle gondolculardan üstün olduğu kanaatine varır:
Ellerindeki uzun küreklerle, tıpkı yarışa çıkmış faytoncular gibi birinin kendilerini geçmesinden hiç hoşlanmazlar, ama faytoncu kırbacını ve atlarını kullanırken, kayıkçı sadece ciğerlerine güvenir.
Kırım Savaşı sırasında Osmanlılara sığınıp Murad Efendi olarak yeniden doğan Viyanalı Franz von Werner’ın gezi notları arasında kaydettiği İstanbul’dan insan manzaraları bu şehri sevenlere şaşırtıcı ayrıntılar sunuyor.