Bütün yorgunlukların uzağında: Palma de Mallorca
Palma de Mallorca doğumlu Buika, "No HabraNadie En El Mundo / Yok Derdime DermanBiri Şu Alemde" adlı şarkısında, ağlayanyaseminlerden, asude bir öğleden sonrasızeytin ağaçları altında fısıldanan bir aşktansöz eder. Buram buram Mallorca kokan bu şarkı, gitmeyenler için yeryüzü cennetinedair bir esin verir.
Kimlerin yolu geçmemiş ki Mallorca'dan; Joan Miro, Jules Verne, George Sand, Chopin gibi yazar ve sanatçılar, hem çok etkilenmişler bu adadan hem de sanatlarının izlerini düşürmüşler minnetlerinin bir ifadesi olarak. Egzotik, eğlenceli, konforlu, sıcak ve görülesi bir ada Mallorca. Bu adanın belki de tek gerçek şehri Palma ise, sadece Mallorca'nın değil, tüm Balearlar'ın yüreği gibi… Biraz Endülüs, biraz Magribi ve biraz İspanyol… Çokça da Katalan'dır Palma de Mallorca!
Ünlü besteci Chopin, sevgilisi George Sand ile geçirdiği 1838 kısında Mallorca'ya övgüler yağdırır.
Bizim de Ege ve Akdeniz'de, Mallorca benzeri yerlerimiz vardır. Ama kuzeyli bir Avrupalı için tüm Balearlar bir yeryüzü cennetidir.
Balear Adaları'nı oluşturan Mallorca, Minorca, Ibiza, Cabrera ve Formentera, Katalancanın ikinci resmi dil olarak kullanıldığı, İspanya'ya baglı bir eyalet. Kuzey Avrupa'nın güneş hasreti çeken halklarının çokça rağbet ettiği bu adalar, aslında sadece paralı turistlerin gözdesi değil. Birçoğu kaçak yasayan Afrikalılar, işportacı, garson ve vasıfsız isçiler olarak adaların günlük hayatında varlığını hissettiriyor.
Palma'da lüks ve eğlence Ibiza'yı aratmaz
Beş adanın askeri ve dini merkezi olan başkent Palma de Mallorca, Avrupa'nın tüm müreffeh şehirlerindeki hiçbir lüksten mahrum değildir. Harika bir marinası, büyük ağaçların gölgesini düşürdüğü sokaklarında dünya markalarının seçkin mağazaları, sahil şeridinde Hard Rock Cafe ve benzeri eğlence mekânlarıyla Palma, orta üst düzey turist grubunun zevkini okşamaya devam etmekte. Eğlence, her ne kadar adaların güney batısındaki Ibiza'nın karakteristiği gibi gözükse de Palma'nın ziyaretçileri de söz konusu gece hayatı olunca hiç de hayal kırıklığına uğramayacaklardır.
Feribot ya da uçak seçenegi
Bizim gibi özel tekneyle gelip marinaya demir atmamışsanız, geriye iki ulaşım yolu kalacak demektir bu: Uçağınızın inebileceği harika bir havalimanından şehre geçebilir ya da Valencia, Barcelona gibi Katalan şehirlerinden bineceğiniz feribotlarla Palma rıhtımlarına yanaşabilirsiniz.
Türkiye'den bu adalara doğrudan uçuş yok. Eğer "saatlerce deniz yolculuğu beni yorar" diyorsanız elbette mevsimine göre feribot fiyatına, bazen daha da ucuza ana karadan aktarma uçuslar yakalayabilirsiniz.
Tercih ettiğiniz yol sizi yormamışsa ve gün hâlâ bitmemişse, solunuza denizi ve dolayısıyla marinayı alarak Gabriel Roca Caddesi'nde yürüyüşe çıkabilir, yorulduğunuzda geceye hazırlanan mekânların dışına oturabilir, buz gibi bir meyve kokteyli, Americano ya da Espresso içebilirsiniz ve hepsi birbirinden başarılı içecekleri size servis eden Latin Amerika'dan göçüp gelmiş yoksulluğun içinden konuşan garson kadınlardan hayat hikâyelerini dinleyebilirsiniz.
Dönüş yolunda ise gözünüzü marinalardan ayırmazsanız, altın renkleriyle gözünüzü kamaştıran Arap usulü yelken takımlarıyla Magribi teknelerini fotoğraflayabilirsiniz.
Katedralden rengârenk dar sokaklara
Eğer kaldığınız otel, Hristiyanlarca La Seu adıyla maruf, ihtişamlı Palma Katedrali'nin yakınlarındaysa beis yok. Çünkü bu civar, Palma'nın yüreği adeta, birçok yere buradan yürüyerek gidebilirsiniz.
Sözgelimi kalabalığın sesine ve rengin albenisine kendinizi kaptırarak yürürseniz muhakkak Plaza de Cort'a ulaşacaksınız. Orada tam on asırlık zeytin ağacının altında soluklanabilir, civardaki sokak sanatçılarının birbirine karışan resitaline kulak verebilirsiniz.
Yeterince dinlendiyseniz bırakın kendinizi kalabalığın akısına...
Ressamlar, animatörler, canlı heykeller ve sokak müzisyenleri sizleri bekliyor olacak. Bu sokaklarda her şey hayatın ortak akısına karışır. Zaten böylesi vakitler, size bir şehrin içini döktüğü, kendini anlattığı zamanlardır. Bırakın kendinizi ve onu dinleyin! Bütün bunlar tamam ama bir yandan da o cıvıl cıvıl sokaklarda özellikle renk cümbüşü dükkânların kışkırtıcılığına kapılmadan, dikkatinize renklerin farklılığına ve farklılığın renklerine yoğunlaştırmanızı öneririm. Ayrıca birçok Avrupa şehrinde göremeyeceğiniz canlı heykellerin burada fotoğrafını çekebilirsiniz. Yalnız bir iki Euro olsun bahşiş vermezseniz, Türkçe hakarete varan yakınmalar işitmeniz olası.
Castıllo De Bellver: Güzel manzaralı kale
Dinlendiniz ve otelde ya da yine eski Palma'nın hos bir kafesinde kahvaltınızı yaptınız. Sıra Castillo de Bellver'e çıkmaya geldi. Bu yapı 14. yüzyılda gotik tarzda inşa edilmiş, önce kralların ikametgâhı, sonra iki yüzyıl kadar askeri hapishane olarak kullanılan kale, 40 yılı askın bir süredir Kent Tarih Müzesi olarak hizmet vermekte.
Kale, adını eski Katalancada "Bell Veer" sözcüklerinden almış. Bel Veer, yani güzel manzara! Zaten tepeye çıktığınızda göreceğiniz Palma manzarasından sonra, adını sahiden de hak ettiğini anlıyorsunuz.
Araplardan yadigâr Almudania Sarayı
Harika Akdeniz manzarasını hafızanıza kazıdıktan sonra şehirdeki ikinci rotanız, Palacio Real de La Almudaina (Almudania Sarayı) olmalıdır.
Müslümanlar tarafından 1281 yılında yapılan saray, 1309 yılında adayı tekrar ele geçiren Aragon Kralı Jaime tarafından bugünkü haline getirilmiştir.
Evet Balear Adaları ayrılıkçı Katalanların otonom bölgesidir ama "İspanya Milli Mirası" listesindeki saray, halen İspanya kralının yazlık rezidansıdır. Şayet adadaki günleriniz sayılıysa ve Palma'nın dışındaki önemli yerleri de gezmek istiyorsanız, hızlı turunuz için San Carlos Müzesi'ni, essiz cam ürünlerinin sanata dönüştüğü Lafiore'yi, Palma Akvaryumu'nu, Palau March Müzesi'ni de ekleyiniz.