Nefes kesen bir casusluk öyküsü
Dünya tarihinin en büyük casusluk faaliyetlerinden biri, Suriye'nin başkenti Şam'da ifşa olmuştu. 24 Ocak 1965'de gün yüzüne çıkan ve Suriye ile İsrail arasındaki gerilimin sebeplerinden biri olmayı sürdüren hikayenin gelişimine ve sonuçlarına, dönemin Ortadoğu manzarası eşliğinde yakından bakıyoruz.
Ocak 1965. Suriye ordusuna bağlı birliklerde olağanüstü bir hareketlilik yaşanıyor, birkaç gün evvel Lazkiye Limanı’na yanaşan gemilerden indirilen yeni ekipmanları faaliyete almakla görevli askerler son kontrollerini yapıyordu. Son dönemde peş peşe gelen istihbarat zaafları üst düzey komutanların sinirlerini yıpratmış, adeta ordu içindeki herkes birbirinden şüphe duyar hale gelmişti. Neredeyse akşam konuşulan planlar, sabah başka ülkelerin radyolarında bas bas bağırılıyor ve birileri adeta alay edercesine ajanlık faaliyeti yürütüyordu.
Oluşan puslu havayı dağıtmak ve epeyce eskiyen iletişim sistemlerini yenilemek maksadıyla, müttefik Sovyetler Birliği’nden alınan cihazların kurulumu için ülke genelindeki haberleşme ağı birkaç saatliğine askıya alınmış ve Rus yetkililerin gözetimindeki değişim işlemlerinde sona gelinmişti. Bütün Suriye’nin büründüğü sessizlik halinde henüz denenmekte olan cihazların alıcısına takılan bir sinyal, ülkeye dair hayati bilgileri yabancı istihbaratlarla paylaşan casusun kendini ele verdiği düşüncesini tetiklemişti.
Dünya tarihinin en büyük casusluk faaliyetlerinden biri faş olmak için dakikaları sayıyordu artık; zira tüm o sessizlik arasında yakalanan cılız sinyal, sesi bugün dahi işitilen bir gümbürtü koparacak ve heyecanla yer tespitine girişen Suriyeli askerleri tahmin edemeyecekleri bir adrese vardıracaktı: Savunma Bakan Yardımcısı Kemal Emin Sâbit’in Şam’daki evi.
***
14 Mayıs 1948’de İsrail’in kuruluşunun ilan edilmesiyle birlikte infiale kapılan Arap ülkeleri arasında Mısır da vardı. Ülke, geçmiş asırlarda yaşanan göçlerin sonucunda Kahire ve İskenderiye başta olmak üzere pek çok şehre yerleşen binlerce Yahudi’ye ev sahipliği yapıyordu. Hâlihazırda 20’li yaşlarının sonundaki Kral Faruk’un sefahate olan düşkünlüğünün tetiklediği öfke ve ülkesini adeta uçuruma doğru sürüklemesinin getirdiği tedirginlikle çalkalanan Mısır sokakları, 15 Mayıs 1948’de başlayan savaşta “çiçeği burnunda” devlet İsrail’e karşı alınan yenilginin de etkisiyle iyiden iyiye gerilmişti.
Çok geçmeden başlayan göç hareketi, ülkedeki atmosferin korkusuna olduğu kadar, artık devlet sahibi olmanın cazibesine de kapılan Mısır Yahudilerini “arz-ı mev’ud”a doğru harekete geçirdi. Ancak içlerinden bazıları bu göçe bilinçli şekilde katılmamış ve ileriye dönük planlamalara çoktan başlamışlardı bile.
1952 yazında Cemal Abdunnasır’ın başını çektiği Hür Subaylar Hareketi’nin Kral Faruk’u devirerek ülke yönetimine el koyması bölgede bambaşka senaryoların hayata geçmesine sebep oldu. Darbeden yalnızca birkaç ay sonra Mısır’ın yönetimini tamamıyla ele alan Abdunnasır’ın milliyetçi politikaları, İsrail’i, hala orada yaşayan Yahudilerle ilgili endişeye sevk etmiş ve tedbir almaya zorlamıştı.
İstihbarat birimleri vasıtasıyla temas kurulan kimi Mısır Yahudileri, hayata geçirilecek planlarda rol almayı kabul etmiş ve yaklaşık 80 bin Yahudi’nin İsrail’e nakledilmesi için çalışmalara başlamışlardı. Bütün plan bundan ibaret değildi.
Cemal Abdunnasır’ın “Süveyş’in millileştirilmesi” politikası sebebiyle zaten gerilmiş vaziyetteki Mısır-Batı ilişkilerini koparıp atmak, İsrail’in kısa vadedeki en önemli planı gibi görünüyordu. Dönemin İsrail Savunma Bakanı Pinhas Lavon’un talimatıyla gündeme alınan Susannah Operasyonu kapsamında İsrail Silahlı Kuvvetleri (IDF) tarafından desteklenen bazı isimler, stratejik hedeflere saldırmak maksadıyla sahaya sürüldü.
- Mısır’daki ABD ve İngiliz yerleşkelerini merkezine alan bombalı saldırılar, dünyanın iki süper gücünü Mısır’a karşı kışkırtmayı ve İsrail’in bölgedeki gücünü artırmayı amaçlıyordu.
Oldukça hareketli geçen 1954 yazı sonrasında Susannah Operasyonu’nda görev alan isimlerden bazıları ifşa oldu; Moşe Marzouk ve Samuel Azaar başta olmak üzere, bombalama eylemlerine karıştıkları tespit edilenler idam edilirken, bu gizli yapılanmada yer almasına karşın bağını gizlemeyi başaran birkaç kişi de serbest bırakıldı. Mısır Yahudilerinin İsrail’e naklinde ve Susannah Operasyonu’nda aktif rol oynamasına karşın kimliğini açık etmeyen ve Ekim 1956’da Süveyş Krizi’nin patlak vermesinin ardından ülkeden zorla çıkarılana kadar Mısır’da yaşayan bu isimlerden birisi de Eli Cohen’di.
***
Müslüman bir ailenin Beyrut doğumlu çocuğu olarak dünyaya gelen Kemal Emin Sâbit, aslen Suriyeliydi. Ailesiyle birlikte başladığı tekstil işini epeyce geliştirmiş ve elini dünyanın bir ucuna, Arjantin’e uzatmıştı. 19. yüzyılın sonlarına doğru Ortadoğu’da tırmanan gerilimin etkisiyle Güney Amerika’ya göç eden Suriyelileri, Birinci Dünya Savaşı ve devamındaki yıllarda aynı yolu izleyen binlercesi daha takip etmiş ve çok geçmeden, yüksek tabakası da olan bir cemiyet haline gelmişlerdi.
Genç iş adamının hedefinde de Arjantin’deki “Suriye diasporası” vardı. Kuracağı bağlantılar sayesinde çok daha büyük işler yapmak hedefiyle 1961’de Buenos Aires’e gelen Kemal Emin Sâbit için işler, düşündüğünden çok daha kolay yürüyecekti…
***
Mısır’daki çalkantılı hayatını geride bırakarak İsrail’e yerleşen Eli Cohen, bir yandan yeni memleketine alışmaya çalışıyor, bir yandan da iş hayatında dikiş tutturmaya gayret ediyordu. Ülkeye geldiğinden bu yana pazarlamacılık sektöründe farklı işler yapmış, öylece gelip geçen birkaç yılın ardından Irak göçmeni bir ailenin kızı Nadia ile tanışarak evlenmişti. Bu sürede pazarlamacılıktan tercümanlığa geçiş yapan Cohen, iş konusunda kişisel hayatında olduğu kadar emin adımlar atamamış, aradığı istikrarı bir türlü bulamamıştı.
Kısa süren tercümanlık deneyiminin ardından bu kez de muhasebeciliğe giriştiğinde, ülkenin bir başka köşesindeki kapalı kapılar arkasında kendisi için daha farklı planlar yapıldığından habersizdi. Ancak bu habersizlik çok da uzun sürmeyecek ve MOSSAD, kısa bir süre sonra Eli Cohen’in kapısını çalacaktı…
***
Arjantin’e yerleşeli çok zaman geçememesine rağmen oldukça geniş bir çevre edinen Kemal Emin Sâbit, şehirdeki Suriye cemiyetinin parlayan yıldızı olmuştu. “Üst tabakaya çıkamayan Arapların elinden tutan, gurebanın her türlü ihtiyacına koşturan ve sahip olduğu zenginliği dostlarıyla paylaşmaktan çekinmeyen cömert iş adamı” kimliğiyle olduğu kadar, iyi eğitimli, kültürlü ve nezaket sahibi görüntüsüyle de dikkatleri üzerine çekmişti.
- Sâbit’in nüfuzlu insanlarla kurduğu yakın ilişkiler, kendisine bambaşka dünyaların kapısına aralıyordu.
Buenos Aires’teki Suriye Büyükelçiliği’nde görevli dostları, ülkelerinin geleceği için epeyce potansiyelli bu genç adamın Şam’a dönerek siyasete girmesini teşvik ediyorlardı. O dönem büyükelçilikte askerî ateşe olarak görev yapan Emin el-Hafız da buradaki dostlarından biriydi ve el-Hafız’ın ilerleyen yıllarda yapacağı darbeyle Suriye’nin yönetimini devralacak olması, Sâbit’in yıldızının daha da parlamasına vesile olacaktı…
***
İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki gerilim her geçen gün artıyor, bölgede patlak verecek yeni savaşın ayak sesleri hemen herkesçe işitiliyordu. Olası savaşa avantajlı başlamak isteyen İsrail, saha tecrübesine sahip istihbarat elemanlarına ihtiyaç duyuyor ve bu sebeple kendi içinde kapsamlı bir çalışma yürütüyordu. Hiç şüphesiz ki 1956 öncesi Mısır’da yürütülen faaliyetlerde görev aldıktan sonra bir şekilde ülkeye gelmeyi başarmış Yahudiler de bu kapsama dahildi ve Susannah Operasyonu’ndaki rolü Eli Cohen için yeterli bir referanstı.
- Cohen, MOSSAD yetkilileri kendisine teklif yapmaya hazırlandığı sırada 3 çocuklu ailesini geçindirmeye çalışan bir babaydı artık…
***
Arjantin’de geçen bir yılın ardından artık ülkeden ayrılma vakti gelmiş gibi görünüyordu ve bu bir yılda beklediğinden çok daha fazlasını elde eden Kemal Emin Sâbit’in şimdiki durağı, Suriye’nin başkenti Şam’dı. Aslına bakılırsa genç iş adamının ünü, kendisinden çok daha önce ulaşmıştı Ortadoğu’nun bereketli topraklarına. Arjantin’de tanıştığı Suriyeli zenginler ve diplomatlar, ülkelerine döndüklerinde kendisinden sitayişle bahsetmiş ve Şam sosyetesini epeyce meraklandırmışlardı.
Kemal Emin Sâbit 1962’nin Şubat ayında Şam’a gitmek üzere Buenos Aires’ten ayrıldığında, üst düzey referans mektuplarının ve kulaktan kulağa yayılan bir şöhretin sahibiydi. Şam’daki hayatına da oldukça hızlı başladı Sâbit; malikane denebilecek bir ev tuttu, art arda davetler verdi, yeni insanlar tanıdı, siyasî çevresini genişletti…
***
Muhasebecilikten kazandığı parayla ailesini geçindirmekte pek başarılı olamayan ve eşi Nadia’nın desteğine muhtaç olan Eli, kendisine bir çıkış yolu aradığı sırada almıştı teklifi. Ülke sınırları dışında yürütülecek bir faaliyete katılmak üzere istihbaratçı olması teklif edilmiş, ancak ailesini geride bırakmayı göze alamayınca bu teklifi geri çevirmişti. Kısa süre sonra yeniden kapısı çalındığındaysa elindeki işini de kaybetmiş bir adam olarak karşıladı gelenleri.
İçinde bulunduğu durumun bir sonucu olarak bu kez teklifi kabul edecek ve hayatının seyrini değiştirecek bu yeni işi, Eli Cohen’in dönülmez bir yola girmesine sebep olacaktı…
***
Mısır ve Suriye’nin birlikte ilan ettiği Birleşik Arap Cumhuriyeti, 1961’de Suriye’nin ayrılmasıyla dağılmıştı ve ülke çalkantılı bir dönemden geçiyordu. Temelleri 1940’da atılan Baas Partisi’nin giderek güçlendiğini ve ülkenin geleceğinde önemli bir rol oynayacağını düşünen Sâbit, partiden dostlar edinmeye özen gösteriyordu. Nitekim 1963 yılına gelindiğinde asker içindeki Baasçı cunta harekete geçmiş ve Devlet Başkanı Lu’ay el Atasi’yi koltuğundan indirerek ülkenin yönetimini ele geçirmişti.
Artık Kemal Emin Sâbit ismi, ülkeyi yöneten kadroyla yana yana geçiyor, ilerleyen yıllarda kendisine bir bakanlık verilmesine kesin gözüyle bakılıyor ve hiç kimse bu çok hızlı yükselişin sert bir düşüşe sebep olacağını düşünmüyordu…
***
Dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Chaim Herzog’un da çalışması için gerekli belgeleri imzalamasının ardından artık önünde hiçbir engel kalmayan Eli Cohen, yepyeni bir hayata başlıyordu. Yeni işinde tam olarak n’apacağı henüz kendisine iletilmemişti, ancak anlaşıldığı kadarıyla İsrail Savunma Bakanlığı adına çalışmalar yürütecek ve raporlar hazırlayacaktı.
Sahaya çıkmadan önceyse alması gerek bir dizi eğitim vardı elbette. Görev yapacağı ülkenin diline, kültürüne, insanının alışkanlıklarına hakim olması beklenen Eli, aldığı eğitimlerin tamamından başarıyla çıktı ve görev için hazır olduğunu ispatladı, ancak kendisinden beklenen yalnızca bu kadarı değildi…
***
Kemal Emin Sâbit, özellikle Suriye Savunma Bakanlığı bünyesindeki üst düzey bürokratlarla iyi diyaloglar kuruyor, neredeyse her askerî üsse istediği gibi girip çıkabiliyordu. Şüphesiz ki bu konumunu zenginliğini paylaşmaktaki bonkörlüğüne ve evinde verdiği davetlerde sergilediği misafirperverliğe borçluydu: Lüks hediyeler, pahalı içkiler, güzel kadınlar…
Baas’ın atadığı bürokratlar için oldukça etkileyici bir performans sergileyen ve Suriye sosyetesi içinde adeta bir efsane haline gelen Sâbit, tüm bunların karşılığında da ülkenin hayati bir takım planlarını öğreniyordu:
Ürdün Nehri’nin yatağının değiştirilmesi projesini bizzat incelemiş, Golan Tepeleri’ndeki askerî hazırlığı yerinde görmüş ve hatta fotoğraflamıştı bile.
Kemal Emin Sâbit, vakıf olmayı başardığı tüm bu bilgiyi paylaşacak eski dostlara sahipti ve bu eski dostların hiçbiri Suriyeli değildi…
***
Aldığı eğitimleri beklenenden daha kısa sürede başarıyla tamamlayan Eli Cohen, kendisi için tasarlanan plandan habersiz, artık bir an evvel göreve başlamayı bekliyordu. Ellerindeki potansiyelin farkına varan MOSSAD ve IDF yetkilileriyse Eli’yi çok daha önemli bir görev için hazırlamaya karar vermiş ve kendisi ve ailesi için “yaşam garantisi” vererek onu da ikna etmeyi başarmışlardı. Kısa bir süre de bu önemli göreve özel eğitimlere tabi tutulan Eli, artık sahaya çıkmaya hazırdı.
37 yıllık hayatını tümüyle geride bırakarak, dünyanın bir ucundaki ilk görev yerine gitmek üzere ailesinden ve İsrail’den ayrıldığında yeni bir ismi ve yeni bir hayatı vardı artık:
- Müslüman bir ailenin Beyrut doğumlu çocuğu olarak dünyaya gelen Kemal Emin Sâbit, aslen Suriyeliydi. Ailesiyle birlikte başladığı tekstil işini epeyce geliştirmiş ve elini dünyanın bir ucuna, Arjantin’e uzatmıştı.
***
Sahip olduğu gücü sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyen Kemal Emin Sâbit, temas halinde olduğu Suriyeli yetkililerden elde ettiği her türlü bilgiyi eski dostlarıyla paylaşıyordu. Bilhassa Şam’a yerleştikten sonra etkili bir sistem kuran Sâbit, mektup yazarak ya da telsiz iletişimini kullanarak bilgi aktarımı sağlıyordu. 24 Ocak 1965 günü evinin bir bölümünde kurduğu haberleşme odasındaki telsizin başına geçmiş ve hemen her sabah yaptığı gibi, topladığı istihbaratı muhataplarına iletmeye başlamıştı. Aynı anlarda Suriye ordusunda yaşanan hareketliliğin farkında değildi.
Sovyetler Birliği’nden getirilen yeni iletişim cihazları devreye alınıyordu ve çalışmalar sebebiyle ülke genelindeki haberleşme sistemi tamamıyla askıya alınmıştı. Sâbit’in evinden yayılan sinyal, askerî bir karargahta fark edilmiş ve şüpheli bir durum olmasına rağmen kendisine ulaşılmadan konu kapatılmıştı. Durumun farkında olmadan günlük rutinine devam eden Sâbit, akşamki görüşme için yeniden telsizin başına geçtiğinde bu kez ifşa olmaktan kaçamayacaktı.
Dünya tarihinin en büyük casusluk faaliyetlerinden biri faş olmak için dakikaları sayıyordu artık; zira tüm o sessizlik arasında yakalanan cılız sinyal, sesi bugün dahi işitilen bir gümbürtü koparacak ve heyecanla yer tespitine girişen Suriyeli askerleri tahmin edemeyecekleri bir adrese vardıracaktı: Savunma Bakan Yardımcısı Kemal Emin Sâbit’in Şam’daki evi. Ancak kendilerine kapıyı MOSSAD ajanı Eli Cohen açacaktı.
***
Evinde yapılan aramada çok sayıda gizli belge ve doküman bulunan Eli Cohen, ivedilikle tutuklandı. Suriye bürokrasisinde yaşanan şok, son dönemde yaşanan istihbarat zaafları ve Eli Cohen’in Kemal Emin Sâbit olarak hangi bilgilere vakıf olabileceğinin hatırlanmasıyla, yerini kabullenmeye bırakıyordu artık.
- Henüz bir yıl önce, Ürdün Nehri’nin yatağının değiştirilmesi projesine ait şantiyelerin nasıl olup da hatasız şekilde vurulduğunun ya da etkisi o kadar büyük olmayan başka hadiselerin cevabı işte şimdi bulunmuştu.
Ancak, Cohen’in cevap olduğu soruların tamamı geçmişe ait değildi; 1964’de gerçekleştirdiği Golan Tepeleri gezisinde, nöbet tutan askerlerin gölgelenmesine yarayacağını söyleyerek diktiği okaliptüs ağaçları, 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrailli pilotlara rehberlik edecek ve bölgedeki Suriye varlığı neredeyse sıfır hatayla ortadan kaldırılacaktı.
Tutuklandığı günden mart ayındaki mahkemesine kadar geçen zamanda sürekli olarak sorgu ve işkence altında tutulan ajan, her şeyi itiraf etmişti.
Yargılandığı askerî mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldığında, Suriye, başını İngiltere ve İsrail’in çektiği uluslararası kamuoyu tarafından baskı altına alınmaya çalışılsa da bunun bir etkisi olmadı.
Son olarak 15 Mayıs’ta eşi Nadia için bir veda mektubu kaleme alan Eli Cohen, 18 Mayıs 1965’in gün doğumunda Şam’ın Merce Meydanı'nda halka açık olarak idam edildi ve bilinmeyen bir yere defnedildi. Ülkesinde “büyük bir kahraman” olarak anılan Cohen’in cenazesi, Suriye ve İsrail arasındaki gerilimin sebeplerinden biri olmaya devam ediyor…