Baas Partisi: Bir ihtilaflar tarihi
Ortadoğu'nun geçtiğimiz yüzyılına damgasını vuran siyasal hareketlerden biri olan Baas (yeniden diriliş), emperyalist ülkelerin sömürü düzenine karşı milliyetçi bir tepki olarak ortaya çıktı. Baas Partisi, 8 Şubat 1963’te Irak’ta, bir ay sonra 8 Mart’ta da Suriye’de, askeri darbe yoluyla iktidarı ele geçirdi.
Yunan Ortodoks Mişel Aflak ve Sünnî Müslüman Salahaddîn el-Bitâr tarafından, 7 Nisan 1947’de Suriye’nin başkenti Şam’da kurulan Baas (“Diriliş”) Partisi, Ortadoğu’nun geçtiğimiz yüzyılına damgasını vuran siyasal hareketlerden biridir. 1963’te Suriye ve Irak’ta arka arkaya iktidara gelen partinin tarihi, aynı zamanda bir ihtilaflar ve bölünmeler tarihidir.
- Suriye ve Irak Baas yönetimleri arasındaki ölümcül rekabetin yanı sıra, hem parti teşkilâtı içinde hem de farklı ülkelerdeki şubeler arasında sürekli bir sürtüşme ve gerilim yaşanmış, bunun sonucunda da Baas Partisi’nin iç yapısı ve ideolojisi kalıcı dönüşümlere uğramıştır.
Baas Partisi’nin tarihsel serüvenine baktığımızda, yaşanan başlıca değişim ve kırılmaları şu şekilde hülasa etmemiz mümkündür:
Orta sınıf bir ailenin oğlu olarak, 9 Ocak 1910’da Şam’da dünyaya gelen Mişel Aflak, temel eğitimini Suriye’de tamamladıktan sonra, üniversite eğitimi için Fransa’nın başkenti Paris’e gitti. Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe okuyan Aflak, orada siyasî geleceğini birleştireceği Salahaddîn el-Bitâr’la tanıştı. İki arkadaş, Paris’teki öğrenci çevrelerindeki akımların etkisiyle komünizmi benimsedi. 1932’de Suriye’ye dönerek liselerde öğretmenlik yapmaya başlayan Aflak, Suriye-Lübnan Komünist Partisi’nin Fransa’nın Suriye topraklarındaki sömürgeci yönetimini desteklediğini görünce, komünizmle bağlarını tamamen kopararak Arap milliyetçiliğine yöneldi.
Yakın dostu Bitâr da bu değişimde kendisini takip etti. 1940’ta “Arap İhyâ Hareketi”ni kuran ikili, Suriye’nin çeşitli şehirlerinde konferanslar ve yazılar yoluyla fikirlerini olgunlaştırıp, 1947’de nihayet Baas Partisi’ni şekillendirdi. Partinin sloganı “Birlik, özgürlük, sosyalizm” olarak belirlenmişti.
“Baas Partisi” aslında Lazkiyeli bir Nusayrî olan Zekî Arsûzî’nin (1899-1968) yaklaşık yedi yıl önce, 1940’ta kurduğu bir yapılanmaydı. Ancak Aflak-Bitâr ikilisinin başlattığı hareket öylesine popülerdi ki Arsûzî’nin partisini oluşturan bütün kadro onu terk ederek “Arap İhyâ Hareketi”ne katılmıştı. Aflak ve Bitâr, nihayet partinin ismini de resmen devraldı. Yalnız kalan Zekî Arsûzî ise yeni partiye katılmak yerine siyasetten tamamen çekildi ve kendisini Arap dili-edebiyatı öğretmenliğine verdi.
Baas Partisi, 1952’de Ekrem Hurânî’nin kurduğu “Arap Sosyalist Partisi” ile birleşerek “Arap Sosyalist Baas Partisi” adını aldı, iki yıl sonra da Mişel Aflak, partinin genel başkanlığına seçildi. Parti bu sırada ilk ciddi iç krizini yaşadı: Yönetim kurulu üyelerinden Celâl Seyyid, Ekrem Hurânî’nin yeni partinin çatısı altında bulunmasını protesto için istifa etti. Seyyid, yeni bir parti kurmak yerine bağımsız kalmayı tercih etti.
1950’lerin ortasında, Baas Partisi, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır’la yakın diyalog kurdu. Gittikçe yoğunlaşan ilişkilerin sonucunda, Mısır ve Suriye’nin tek çatı altında birleşmesine karar verildi. Nihayet, 1958’de Birleşik Arap Cumhuriyeti tesis edildi. Abdunnâsır, görünürde iyi münasebetler kurduğu Baas Partisi’ni aslında rakip olarak görüyordu.
Onun Mişel Aflak’a yaptığı baskıların ve ısrarlı telkinlerin ardından, Baas Partisi’nin lağvedilmesine karar verildi. Aflak’ın parti yönetimine ve üyelerine danışmadan attığı bu adım, Baas içinde yeni bir krizi tetikledi. Çok sayıda üye Aflak’a kazan kaldırırken, partinin Ürdün kolunun başkanı Abdullah Ginnâvî istifa etti. Onu 1960’da Irak kolunun başkanı Fuâd Rikâbî izledi. 1958’de monarşinin devrildiği darbeden sonra kurulan ilk Irak kabinesinde bakanlık da yapan Rikâbî’nin istifası, parti için ciddi bir kayıptı. Bu iki ismi, yüzlerce üyenin partiden ayrılması izledi.
Mısır’la Suriye’nin kurduğu birlik, Cemal Abdunnâsır’ın Suriye’ye sürekli baskısı ve Şam’ı Kahire’ye tabi olmaya zorlaması nedeniyle, 1961’de dağıldı. Baas Partisi, bu sırada üç ana kliğe bölünmüştü. Birincisi, Mısır’la yeniden birlik olmayı savunan “Sosyalist Birlik Hareketi”ydi. İkincisi, Ekrem Hurânî’nin temsil ettiği, birliğe dönüş için bazı şartlar ileri süren ekipti. Üçüncüsü ise Aflak ve Bitâr’ın liderliğindeki ana gövdeydi.
Baas Partisi’nin üyeleri, büyük bir gerilim içinde, partinin beşinci büyük kongresi için 1962’nin mayıs ayında Suriye’nin Humus kentinde bir araya geldi.
Kongre, ihtilafları sona erdirmek yerine daha da derinleştirdi. “Sosyalist Birlik Hareketi”, bağımsızlığını ilân ederek teşkilâttan resmen koptu. Yeni oluşan “Suriye Bölgesel Kumandanlığı” isimli yapı, partinin gidişatındaki dağılmadan Aflak, Bitâr ve Hurânî’yi sorumlu tutuyordu.
Bu ekip, partinin tekrar teşkilâtlanmasını ama kurucu liderlerin kadro dışı bırakılmasını savunuyordu. Ekrem Hurânî ise, “Arap Sosyalist Hareketi” ismiyle yeni bir yapılanma oluşturmuştu. Ayrılık ve ihtilaflara rağmen, Mişel Aflak’ın yeniden genel başkan seçildiği bu süreci, Irak ve Suriye’de beklenmedik gelişmeler takip edecekti:
Baas Partisi, 8 Şubat 1963’te Irak’ta, bir ay sonra 8 Mart’ta da Suriye’de, askerî darbe yoluyla iktidarı ele geçirdi. İktidara rağmen Irak’taki Baas Partisi içinde ihtilaflar yeniden şiddetlendi. Nihayet, Ali Salih Saadi liderliğindeki bir grup, Baas yönetimini “Leninist” olmakta itham ederek ayrıldı ve solcu-Marksist ideolojiye sahip “Arap Sosyalist Sol Baas Partisi”ni kurdu. Baas’ın Suriye kolu da aynı şekilde iç krizle çalkalanıyordu. Aflak ve Bitâr’ın liderlik ettiği kanatla Salâh Cedîd-Hâfız Esed ikilisinin önderliğindeki askerî kanat kıyasıya bir mücadele halindeydi. Çatışmanın sonucunda, Aflak 1966’da Baas genel başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı, onunla beraber Bitâr da partiden diskalifiye edildi.
- Mişel Aflak, önce Lübnan’a ardından da Irak’a kaçtı, 1989’daki ölümüne kadar Irak’ta, Saddam Hüseyin’in himayesi altında yaşadı. Aflak, 1968’den itibaren, hayatının sonuna dek “Irak Baas Partisi Genel Sekreteri” unvanını taşıdı.
Bu elbette, Saddam’ın kendisine lutfettiği sembolik bir lakaptan daha fazlası değildi. 23 Haziran 1989’da Fransa’nın başkenti Paris’te tedavi gördüğü sırada hayatını kaybeden Aflak, Bağdat’ta devlet erkanının tam kadro katıldığı bir törenle, İslâmî usullere göre defnedildi. Saddam Hüseyin yönetimi, Aflak’ın 1980’de gizlice Müslüman olduğunu ancak siyasî bir adım olarak anlaşılmaması için bunun gizli tutulduğunu iddia etmişti. Irak devlet televizyonunun haberine göre, Mişel Aflak’ın oğlu İyad da, bunu doğruluyordu.
Mişel Aflak ve Salahaddîn el-Bitâr’ın partiden ve ülkeden kovulmasından sonra, Baas’ın Suriye kanadında yeni bir iç kavga daha alevlendi.
- 1963-66 arasında Suriye Genelkurmay Başkanı ve 1966-1970 arasında da de-facto devlet başkanı olan Salâh Cedîd ile Savunma Bakanı Hâfız Esed arasındaki rekabet şiddetleniyordu.
Cedîd’in, 1970’de Ürdün’de Kral Hüseyin iktidarına karşı Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından başlatılan kapsamlı ayaklanmaya (“Kara Eylül”) destek vermeye kalkışması, bu politikaya şiddetle karşı olan Hâfız Esed’in harekete geçmesine yol açtı. 13 Kasım 1970’de düzenlenen parti içi darbeyle Salâh Cedîd görevden uzaklaştırıldı, Hâfız Esed iktidara el koydu. Baas Partisi içinde, bu darbe “Düzeltici Hareket” olarak anılır.
Baas’ın çok sayıda yöneticisini hapse attıran Esed, kendisiyle birlikte Abdulhalim Haddâm, Abdullah Ahmer, Muhammed Haydar gibi isimlerin yer aldığı yeni bir yönetim oluşturdu. Hâfız Esed, -1983’te kardeşi Rıfat’ın kendisine karşı kalkıştığı darbe girişimi hariç tutulacak olursa- 10 Haziran 2000’deki ölümüne kadar Suriye Baas Partisi’nin tek hâkimi olarak kaldı.
Mişel Aflak’ın Irak’a sığınmasının ardından en büyük siyasî rakibi Saddam Hüseyin’in eline güçlü bir koz kaptıran Hâfız Esed, Baas’ın diğer kurucusu Salâhaddîn el-Bitâr’dan da 1980’de kurtuldu.
Aflak’la birlikte Suriye’den kovulduktan sonra Paris’e yerleşen ve oradan Suriye rejimine muhalefete başlayan Bitâr, Paris’te siyasî içerikli bir dergi çıkarmaya başlamıştı. Esed rejimine bağlı ajanlar tarafından uzun süre izlenen Bitâr, 21 Temmuz 1980 günü, Paris’teki ofisinde vurularak öldürüldü.
Baas Partisi’nin Irak kanadında da benzer bir iktidar mücadelesi cereyan etti. 1956’da henüz 20 yaşındayken Baas Partisi saflarına katılan Saddam Hüseyin, 1963 darbesinin ardından parti içi mücadele çerçevesinde hapse atılmıştı. Saddam ve yine kendisi gibi asker olan kuzeni Ahmed Hasan el-Bekr, 1968’de parti içi darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. Ahmed Hasan el-Bekr, Irak devlet başkanlığına seçilirken, Saddam da onun yardımcısı oldu. Mişel Aflak bu sırada Irak Baas Partisi genel başkanlığına getirilmiş olsa da, partide bütün ipler Saddam Hüseyin’in elindeydi.
1970’ler boyunca -petrol fiyatlarındaki artışın da etkisiyle- Irak’ta ciddi bir ilerleme gözlendi. Saddam bu dönemde, “modern bir lider” görüntüsü çizerek, Arap dünyasıyla ve Batı’yla yakın ilişkiler geliştirdi.
Ancak Saddam’la Bekr arasındaki gerilim ve rekabet de şiddetleniyordu. Saddam nihayet 16 Temmuz 1979’da Ahmed Hasan Bekr’i devlet başkanlığından istifaya zorladı. İpleri hızlıca eline alan Saddam, birkaç gün sonra Baas Partisi genel kurulunu toplayarak üst düzey 68 ismi toplantının yapıldığı salonda tutuklattı ve bunlardan 22’sini kısa süre içinde idam ettirdi. “Sağlık sebepleriyle” istifa ettiği açıklanan ve ev hapsine alınan Ahmed Hasan Bekr, 4 Ekim 1982’deki ölümüne kadar kamuoyunun gözlerinden uzak yaşadı. Saddam Hüseyin, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgaline kadar Irak Baas Partisi’nin mutlak hâkimi olarak kaldı.
Emperyalizm, fakirlik ve iç savaşlarla boğuşan Arap halklarına “diriliş” getireceğini vaat ederek yola çıkan Baas Partisi, kuruluşunun üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra ihtilaf ve ayrışmalar yaşamaya başlamış, içinden sayısız fraksiyon çıkarmış, nihayet Irak ve Suriye’de yakın tarihin en kanlı diktatörlüklerinden ikisini doğurmuştu.
- Partinin kurucuları Mişel Aflak ve Salâhaddin el-Bitâr’ın kısa sürede diskalifiye edilmesi ve onların “idealist” söylemlerinin yerini kaba militarist yönetimlerin alması, Baas ideolojisinin tutarlılığının ve uygulanabilirliğinin sorgulanmasına yol açmıştı.
Arap halklarının ve ülkelerinin birliği düşüncesi, Araplar arasındaki rekabete kurban gitmiş; sözü edilen özgürlük hiçbir zaman gerçek anlamıyla var olmamış; nihayet sosyalizm hedefi de sadece kâğıt üzerinde kalmıştı. Halklarına yönelik her türlü baskı ve sindirme politikalarını meşrulaştıran Baas iktidarları, pratikte ise kapitalist ve oportünist uygulamalara sarılmıştı.
Kuruluşun üzerinden 70 yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra Baas Partisi’nin bugün sadece diktatörlük, baskı ve katliamlarla anılması kelime manası “diriliş” olan bir siyasî hareketin zaman içinde nereye evrildiği konusunda tarihin verdiği yaman bir dersten ibaret…