Nazi Almanyası'nın Müslüman Lejyonları
Nazilerin yanında, onların maddi ve siyasî destekleri ile kurdukları komitelerle Sovyetler tarafından işgal edilmiş ülkelerini bir gün bağımsızlığına kavuşturma arzusu içinde olan Azerbaycanlı, Türkistanlı, Kuzey Kafkasyalı, İdilli, Kırımlı Müslüman aydın ve önderleri bugünün şartlarıyla anlamakta zorluk çekebiliriz. Ama Bolşeviklerden kurtulmak için Nazilerle işbirliği yapmayı yeğleyenlerin yanında her iki cepheden uzak kalıp sadece soydaşlarının canını kurtarmak için mücadele veren Müslüman aydınların olduğu da tarihî bir gerçek.
22 Haziran 1941 günü Alman birliklerinin SSCB’ye başlattığı hücumdan 4-5 ay gibi kısa bir süre sonra Almanların esir kamplarında 3.8 milyon Kızıl Ordu askeri birikmişti. Savaş boyunca Almanların elindeki Kızıl Ordulu esirlerin toplam sayısını Alman kaynaklar 5 milyon 270 bin kişi olarak gösterirken, Rusya Federasyonu Genelkurmay Başkanlığı bu sayının 4 milyon 559 bin olduğunu ifade ediyor.
İyi teçhiz edilmiş Alman ordularının karşısında hazırlıksız yakalanan Sovyet ordusunun 3.8 milyon askeri savaşın ilk aylarında neredeyse hiç savaşmadan Almanlara esir düşmüştü. Almanlar da bu kadar çok esir alacaklarını tahmin etmemiş olmalılar ki, ilk aylardan bu esirleri nasıl değerlendirecekleri ile ilgili kafa yordular. Birinci aşamada özellikle ilk işgal edilen bölgeler olan Ukrayna ve Beyaz Rusya’da esir alınanlardan ibaret, sayıları 600 bin ile 1.4 milyon arasında olduğu tahmin edilen "Yardımcılar (Hiwis: Hilfswillige)" diye anılan birlikler oluşturuldu.
Almanlar esir düşen Kızıl Ordu mensuplarıyla birlikte işgal ettikleri bölgelerde yerli halktan gönüllü toplama ve bunları Sovyetlere karşı kullanma formülünü de yürürlüğe koydular.
Almanlara esir düşen Sovyet askerlerinin büyük bir çoğunluğu esir kamplarında açlık, salgın hastalık, soğuk ve Alman subayların keyfi davranışları sonu ölürken belli bir kısmı oluşturulan lejyonlarda Sovyetlere karşı cepheye sürüldü. 1941-1945 yılları arasında esir düşen 5.2 milyon Sovyet askerinden 3.3 milyonunun kamplarda öldüğü Alman tarihçiler tarafından da yazılıyor.
Esir kamplarından kurtulmayı başaran 1919 Türkistan doğumlu Alim Alamat kendisinin olduğu kampta 80 bin esirden 6 ay içinde sadece 3 bin kişi kaldığını söylüyor. Alim Alamat her gün ortalama 100 kişinin cesedini arabalarla çukura attıklarını anlatıyor. 1916 Kuzey Kafkasya doğumlu Sefer Aymergen kendisinin de içinde olduğu 16 binlik Kızıl Ordu askeri esiri olarak Çekoslovakya’ya çıktıkları yolculuktan geriye 2500 askerin kaldığını anlatıyor.
- Esir düşen Sovyet askerleri anılarında Fransız esirlerin olduğu komşu kamplarda gıdalanmanın iyi seviyede olduğunu anlatırken, Sovyet esirlerin olduğu kamplarda ise açlıktan yüz binlerce insanın öldüğünü ifade ediyorlar. Esirlikten kurtulan Sovyet askerleri bunun sebebini Alman subaylara sorduklarında “Stalin’in Kızılhaç Örgütü’ne girmeyi kabul etmediğini ve sebepten gıda yardımı alamayacakları” cevabını duyduklarını anlatıyorlar.
Beklenmedik bir şekilde çok fazla Sovyet askerinin esir alınması 1941 yılının Kasım- Aralık aylarında Hitler’e iletildiğinde gayri-Rus esirlerin Sovyetlere karşı nasıl kullanıla bilir konusunda düşünceler belirdi. Hitler Rus esirlere güvenmiyordu, çünkü eski bir Sovyet generali olan tümgeneral Andrey Vlasov komutasında Rus esirlerden oluşturulmuş Rusya Kurtuluş Ordusu’ndan firarların ve karşı safa geçme olayları sık yaşanıyordu. Rus esirler daha çok arka cephe diye tabir edilen edilen silah fabrikalarında ya da güney cephesinde savaştırılıyordu.
- Gayri Rus esirlerin nasıl daha verimli değerlendirilebilir düşüncesi akıllarına geldiğinde Almanlar Türkiye’deki Alman büyükelçisi Franz Von Papen aracılığıyla Türkiye’deki Turancı liderlerden bu konuda yardım talep edilmesini kararlaştırdılar. Frans Von Papen Alman Dış İşleri Bakanlığı’na sunduğu raporda bu konuda istifade edilecek kişilerin isimlerini yazar. Bunlar, Şükrü Yembağçı, Nuri Killigil (Enver Paşa’nın kardeşi), Zeki Velidi Togan, Cafer Ahmet, Memduh Şevket, General Hüsnü Emir Erkilet’tir.
Nuri Paşa konuyla ilgili nasıl bir yol izlenir düşüncesiyle aynı yıl Berlin’e gider. Görüşmeler esnasında Nuri Paşa Almanya’ya bir dizi somut önerilerde bulunur. Nuri Paşa öncelikle Türk ve Müslüman esirlerin diğer Sovyet esirlerinden ayrıştırılmasını ve onlar için Birinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’in yakınındaki Wünsdorf’ta bulunan bir kampa benzer özel bir kampa kurulmasını talep eder. Nuri Paşa ayrıca Almanların işgal ettikleri topraklarda Türk ve Müslüman halklarının yönetiminin Türklerin kendilerine verilmesini şart koşar. Almanlara konuyla ilgili tüm idareyi kendisinin üstlenebileceğini söyleyen Nuri Paşa Almanya’ya taşınmaya hazır olduğunu da bildirir. Nuri Paşa’nın planları arasında organizasyonu idare etmek için Berlin’de bir Turan Propaganda Merkezi’nin kurulması da vardı.
Almanlar Harp Akademisi Eski Komutanı Ali Fuat Erden ile Tatar kökenli Emekli General Hüsnü Emir Erkilet paşalar için Almanya’ya gezi düzenledi. Nuri Kıllıgil, Hüsnü Emir Erkilet, Başkurt Zeki Velidi Togan, Kırımlı Cafer Seyidahmet Kırımer, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucularından ve eski Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade, Şeyh Şamil’in torunu Muhammed Zahid Şamil, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti eski Dışişleri Bakanı Dağıstanlı Haydar Bammat’ın da katıldığı Berlin’de aylarca süren toplantılar gerçekleştirildi.
- Müslüman liderler Almanların Doğu Halkları Lejyonları kurulması fikirlerini desteklerken aynı zamanda da savaş sonrası Almanlardan Kafkasya ve Türkistan için bağımsızlık istiyorlardı. Lakin Almanların bir türlü bağımsızlık sözü vermemeleri ve Müslümanlara ikinci sınıf bir muamelede bulunma istekleri toplantıları verimsiz kıldı ve katılımcılar toplantıları yarıda keserek ülkelerine döndüler.
Nazi Partisi ideologlarından Alfred Rosenberg ele geçirilen Ukrayna ve Baltik halklarını diğerlerinden ayırma teklifi ile birlikte esir düşen Türklerden ve Kafkasyalılardan gönüllü birliklerin kurulması yönündeki fikirlerini dile getiriyordu. Lejyonların kurulması için resmi emir verilmeden Alman ordu istihbaratı 2 özel birlik kurmuştu bile. Yüzbaşı Mayer-Marder komutasındaki birinci birlik 6 Türkistan, bir Azeri taburundan oluşuyordu ve bu birlik sonradan "Piyade Taburu, 450" diye adlandırıldı. İkincisi ise tamamen Kafkasyalılardan oluşuyordu ve "Özel Bergmann Birliği" adıyla Ekim 1941'de kurulmuştu.
Türkistan Lejyonu
- 13 Ocak 1942’de resmi olarak Türkistan ve Kafkasya Müslümanlarının askerî birliklerinin kurulması emri verildi. Türkistan lejyonunun komutanlığına Binbaşı Mayer-Mader getirildi. Ona şimdiye kadar talim ettirip, düzenlediği 7 taburun sayısını Karakalpak, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek ve Tacik kökenli savaş esirlerini de katarak genişletmek görevi verildi. Türkistan Lejyonu askerlerinin sayısının 100 bin civarında olduğu ifade ediliyor.
Türkistan Lejyonu’nun kurulmasında Almanya'daki Milli Türkistan Birlik Komitesi ve komitenin başındaki Veli Kayyum Han’ın ve Mustafa Çokay’ın çok ciddi çabaları oldu. Milli Türkistan Birlik Komitesi esir kamplarında bulunan Türkistanlı esirlerin kamplardan kurtarılıp belirlenen bölgelerde çalıştırılması ve oluşturulan askerî lejyonlarda görev alması için çeşitli araçlarla Nazi hükümetine başvurularda bulundular ve bizzat Hitler’in kendisiyle görüşme fırsatı buldular. Özbekistanlı Hüseyin İkram Han Türkçeye de çevrilmiş hatıra kitabında Veli Kayyum Han’dan tüm Türkistanlı esirlerin övgü ve minnetle söz ettiğini belirterek kendisine saygı ve liderlik ifadesi olarak “Ata” denildiğini yazıyor.
Veli Kayyum Han 1922 yılında Buhara Halk Cumhuriyeti Maarif Bakanı Abdrrauf Fıtrat tarafından eğitim amacıyla Almanya’ya gönderilmiş, eğitimini bitirdikten sonra da Almanya’da kalarak Türkistan’ın Bolşevik işgalinden kurtulması için mücadeleler vermişti. Nazi Almanyası tarafından da tanınan “Sürgündeki Türkistan Hükümetinin Reisi” olarak da bilinen Veli Kayyum Han Berlin’deki komite çalışmaları aracılığıyla Bolşeviklere karşı mücadele ediyordu.
Komite bünyesinde Milli Türkistan, Milli Edebiyat mecmuaları ve Yeni Türkistan adından haftalık Türkçe gazete çıkarılıyordu. İlk Başlarda 15 bin basılan Milli Türkistan mecmuasının tirajı savaş sırasında 80 bine kadar çıkmıştı. Milli Türkistan dergisi 1978 yılına kadar Berlin'de yayınlanmaya devam etti. Milli Türkistan Komitesi tarafından basılan tüm yayınlar Türkistan Lejyonu üyelerine dağıtılıyordu. Komite ayrıca Radyo Veneta ismiyle bir radyoya da sahipti ve Berlin’in düştüğü güne kadar yayınlarına devam etti.
Almanların mağlup olması sonrası Milli Türkistan Komitesi feshedildi ve başkan Veli Kayyum Han, Nazi liderlerinin de yargılandığı Nürnberg Uluslararası Mahkemesinde Sovyet ve Müttefik Kuvvetler tarafından yargılandı. 2 yıllık mahkûmiyet sonrası Veli Kayyum Han serbest bırakıldı ve 1993 yılındaki ölümüne kadar Almanya’da mücadelesini sürdürdü.
Azerbaycan Lejyonu
1942’de kurulan Kafkas Lejyonu Azerbaycan Türklerinden, Dağıstan Halklarından, Çeçen ve İnguşlardan oluşuyordu. 2 Ağustos 1942’de Kafkas Lejyonu adını Azerbaycan Lejyonu olarak değiştirdi ve diğer dağlı halklar Kuzey Kafkasya Lejyonu adı altında toplandı. Azerbaycan Lejyonu "Azerbaycan Milli Birlik Komitesi"nin destekleri ile yönetiliyordu ve lejyonun askerî sorumlusu Abdurrahim Bey Fetalibeyli Düdengski’ydi. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sonrası 1955-1961 yılları arası Türkiye’nin Almanya Büyükelçiliği’nde basın ataşesi olarak çalışacak olan Fuad Emircan Azerbaycan Lejyonu’nun idarî işlerinden, Abbas bey Atamalıbeyov ise diplomatik işlerinden sorumluydu.
Bolşeviklerin Azerbaycan’ı işgal etmesinden sonra Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan Azerbaycanlı aydınlar ve İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ordularına esir düşen Azerbaycanlı asker ve subayların katılımıyla 1943 senesinde Berlin’de Azerbaycan Milli Kongresi yapıldı. Büyük katılımın gerçekleştiği kongrede Azerbaycan’ın Sovyet işgalinden kurtulup bağımsız olması için Almanlara işbirliği yapmanın önemi vurgulandı.
Abdurrahim Bey Düdenginski savaştan sonra Almanya’da kalarak Amerikanlıların Özgürlük Radyosu'nun Azerbaycan şubesinin başına geçti ve 1954 yılındaki ölümüne kadar bu görevi üstlendi. Düdengski 1954 yılında Azerbaycan Lejyonu’nda kendi komutası altında olan, sonradan tekrar Sovyet saflarına geçen Azerbaycanlı bir askerin suikastına uğrayarak 46 yaşında vefat etti. Vefatından sonra ailesi Ankara’ya taşındı, Ankara’dan ABD’ye göç ettiler.
- Azerbaycan Lejyonu’nun ana karargahı işgal edilmiş Polonya topraklarında bulunuyordu. Sonradan Nazilerin Fransa cephesine yönlendirilen Azerbaycan lejyonu burada kendilerine irtibat bürosu kurdular. 1942 yılında Azerbaycan Lejyonu’nun 804, 805,806 ve 807 numaralı taburları Almanlarla beraber Kafkas ve Stalingrad cephelerinde Sovyet orduların karşı savaştılar ve bu savaşlardaki faaliyetlerinden dolayı Alman ordusu tarafından çeşitli dereceli madalya ve unvanlarla mükafatlandırıldılar. Ön cephede savaşan Müslüman Lejyonları ile birlikte Müslüman askerlerden işçi taburları da kurulmuştu. Azerbaycan Lejyonu’ndaki askerlerin tam sayısı belli olmasa da kaynaklar bu rakamın 36-70 bin arasında olduğunu yazıyor.
Berlin’de Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele eden aydınların kurduğu ve Naziler tarafından da desteklenen Azerbaycan Milli Birlik Komitesi aracılığıyla çeşitli basın yayın faaliyetleri yürütülüyor, Azerbaycan Lejyonu askerleri için propaganda amaçlı haftalık “Azerbaycan” gazetesi yayınlanıyordu. Ayrıca komite tarafından savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklara göre Azerbaycan lejyonu askerlerine “Azerbaycan Bağımsızlığı” ve “Boz Kurt” isimli nişanlar veriliyordu.
Kuzey Kafkasya Lejyonu
Kuzey Kafkasya Lejyonu daha önce adı Kafkasya Lejyonu olan gruptan ayrılan Dağıstan Halkları, Çeçen ve İnguşların birlikteliğinden kurulmuş bir lejyondu. Lejyonun oluşturulması Eylül 1942 yılında başlandı ve 800, 802, 803, 831, 835, 836, 842 ve 843 numaralı sekiz taburdan ve özel amaçlı "Highlander" (Sonderverband Bergmann) taburundan oluşuyordu.
Kuzey Kafkasya Lejyonu Berlin’deki Kuzey Kafkasya Komitesi öncülüğünde organize ediliyordu ve komitenin önderi de 1918’de kurulan Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’nin savunma bakanı Oset kökenli Alihan Kantemir’di. Alihan Kantemir’le birlikte Sultan Kılıç Girey ve Ahmed Nabi Mogama da lejyonun kuruluş ve idaresinde önemli görevler üstlenmişlerdi.
Lejyona bağlı özel Bergman Taburu Almanların ünlü komutanlarından Theodor Oberlender komutasında, 900 Kafkasyalı, 300 Almandan oluşan özel paraşütçü birlikti. Bu tabur daha çok Almanların Kuzey Kafkasya cephesinde, diğer taburlar ise Normandiya, Hollanda ve İtalya cephelerinde görev aldılar. Kuzey Kafkasya Komitesi lejyon askerli için Rusça, haftalık “Gazavat” isimli gazete çıkarıyordu.
"Kafkasya Bağımsızlık Komitesi" önderlerinden de olan Sultan Kılıç Girey savaş sonrası Sovyetlere teslim edildi ve 16 Ocak 1947 yılında idam edildi.
İdil Ural Lejyonu
1942 yılının Nisan Mayıs aylarında kurulan İdil Ural Lejyonu, İdil Tatarları, Başkurtlar, Mariler, Çuvaşlar, Udmurtlar ve Mordovyalılardan oluşmaktaydı. Toplam sayısı tahmini 40 bin olan İdil Ural Lejyonu 7 saha taburundan ve inşaat, demiryolu ve diğer yardımcı birimlerde görevlendirilmek üzere Sovyetlerden esir alınan İdil bölgesi halklarından oluşmaktaydı.
İdil Ural Lejyonu’na bağlı 825’inci tabur 1943 yılında Belarus’un Vitebsk şehrinde beraber savaştıkları 800’den fazla Alman subayını öldürerek tekrar Kızıl Ordu saflarına geçmişlerdi. Benzer olay 13 Eylül 1943 yılında Ukrayna’nın Obolon şehrinde yaşanmış, Türkistan taburu Alman subayları öldürüp Sovyet saflarına geçmişlerdi.
- Savaşın sonuna doğru artık Almanların mağlup olacağı belli olunca Sovyet askerlerinden oluşturulan lejyonlardaki askerlerin de akıbeti düşünülmeye başlandı. Çünkü Stalin 16 Ağustos 1941 senesinde 270 sayılı kararıyla Alman ordusuna esir düşen tüm Sovyet askerleri hakkında gıyabında idam hükmü çıkarmıştı. Bu sebepten Almanların safında savaşan veya esir kamplarında, fabrikalarda işçi olarak çalışan Sovyet askerleri savaşın bitimiyle beraber Amerikan, İngiliz ve Fransız ordularına sığınmaya başladılar. Lakin 11 Şubat 1945 senesinde savaş sonrası Almanya topraklarının taksimi için toplanan Yalta konferansında, Stalin esir düşen Sovyet askerlerinin ne olursa olsun kendilerine iade edilmesini şart koşmuştu.
Bu karar sebebiyle savaş sonrası on binlerce Sovyet askerî Stalin rejimi tarafından kurşuna dizildi. Belli bir kısmı uzak Sibirya’ya sürgün edildi ve ya çalışma kamplarında zorunlu çalışmaya tabi tutuldu.
Azerbaycan Lejyonu askerlerinin Türkiye ilticası için Mehmet Emin Resulzade ve Abdurrahim bey Düdengski çeşitli temaslarda bulunsalar da bir netice alamadılar. Hatta Berlin’deki Azerbaycan Milli Komitesi temsilcisi Enver Gazıyev Türkiye’ye gelerek ABD ve İngiltere büyükelçileri ile görüşüp Azerbaycan Lejyonu askerlerini Sovyetlere teslim etmemeleri için görüşmeler yaptıktan sonra Ankara’da gözaltına alındı ve diğer esirlerle birlikte Sovyetlere teslim edildi. Mehmet Emin Resulzade Mısır Kralı I Faruk’la görüşerek ondan da yardım istemiş ve Kral Faruk 600 Azerbaycan Lejyonu askerini Mısır’a kabul etmişti. Abdurrahim Bey Düdengski Azerbaycan Lejyonu askerlerinin büyük bir kısmını İtalya’da İngilizlerin kontrolünde toplamayı başarmıştı. Girişimler sonucu İtalya’dan Suudi Arabistan ve Irak’a 2-3 bin civarında askerin gittiği ifade ediliyor.
Almanya’da “Azerbaycan Demokrat Birliği” ve “Azerbaycan-Türkiye Cemiyeti”ni kuran Mehmet Emin Resulzade Azerbaycanlı esirlerin Türkiye’ye gitmeleri için uğraşlar verdi ve daha sonra Ankara’ya dönerek şahsi girişim ve çabalarıyla Türkiye’ye onlarca Azerbaycanlı askerin getirilmesini sağladı. Türkistan Lejyonu askerlerinin Türkiye’ye ilticaları için Türkistan Komitesi liderlerinden Baymirza Hayıt 1945 yılının Haziran’ında Türkiye’nin Almanya’daki temsilcisi İhsan Ünesan’la görüşüp bu konuda yardım istedi.
İhsan Ünesan yardım sözü vererek Türkiye’ye geçmek isteyenlerin listesini istedi ve Baymirza Hayıt da ona 105 bin kişilik liste takdim etti. Yalnız Türkiyeli temsilci Yugoslavya’da saldırıya uğradı ve liste de o sırada kayboldu. Sonradan liste tekrar Türkiye’ye gönderilse de bir fayda hâsıl olmadı. Buna rağmen farklı organizasyonlar ve girişimlerle sayısını tam bilemediğimiz Türkistanlı ve Kafkasyalı Müslüman esirler Türkiye’ye gelmeyi başardılar.
- Esirlik yıllarında özellikle binlerce Tatar ve Türkistanlı esir Almanlar tarafından Asyalı kategorisinde, sünnetli oldukları için Yahudi sanılarak öldürüldü. Türkistanlı Hüseyin İkram Han hatıralarında bazı Müslüman esirlerin canları pahasına Semerkant ve Buhara Yahudilerini Almanların elinden Tacik diye kurtardıklarını anlatır.
Nazilerin yanında, onların maddi ve siyasî destekleri ile kurdukları komitelerle Sovyetler tarafından işgal edilmiş ülkelerini bir gün bağımsızlığına kavuşturma arzusu içinde olan Azerbaycanlı, Türkistanlı, Kuzey Kafkasyalı, İdilli, Kırımlı Müslüman aydın ve önderleri bugünün şartlarıyla anlamakta zorluk çekebiliriz. Ama Bolşeviklerden kurtulmak için Nazilerle işbirliği yapmayı yeğleyenlerin yanında her iki cepheden uzak kalıp sadece soydaşlarının canını kurtarmak için mücadele veren Müslüman aydınların olduğu da tarihi bir gerçek.
Nuri Paşa, Hüsnü Emir Erkilet Paşa, Mehmet Emin Resulzade, Veli Kayyum Han gibi bir çok Müslüman lider, Müslüman Lejyonların kurulması fikri ile Almanlarla görüşmeler yaparak kim bilir esir kamplarında ölecek olan kaç bin Müslümanın canlarının kurtulmasına vesile olmuşlar.