Musa Sadr'ın mirası hâlâ canlı
Lübnan siyasetinin önde gelen isimlerinden biri olan ve Emel Hareketi’ni kuran İmam Musa, kendisine eşlik eden iki yardımcısıyla birlikte 1978’in Temmuz ayında Libya’ya gitti ve bu ziyaretten sonra kendisi ve ekibi hakkında bir daha haber alınamadı. Libya Lideri Muammer Kaddafi’yle görüşmesi planlanan Musa Sadr’ın Kaddafi tarafından öldürtüldüğü iddia edildiyse de, bu iddia hiçbir zaman ispatlanamadı.
Libya’nın başkenti Trablus’un en şık otellerinden Şâti, çok önemli bir misafiri ağırlıyordu. Lübnanlı Şiî lider Musa Sadr, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin göreve gelişinin 9’uncu yıldönümü törenlerine katılmak ve Kaddafi’yle görüşmek üzere Trablus’taydı. Sadr’ın konaklaması için alternatifler düşünülürken, Şâti Otel’in seçilmesi zor olmamıştı. Akdeniz’ın kıyısında, dalgaların yaladığı sahilin hemen yanında bulunan bu mekân, Kaddafi’nin sarayına da fazla uzak sayılmazdı.
25 Ağustos 1978 günü Beyrut Uluslararası Havaalanı’ndan Trablus’a gelen Musa Sadr’a, yakın çalışma arkadaşlarından Şeyh Muhammed Yakub ve Lübnanlı gazeteci Abbas Bedreddin de eşlik ediyordu. Sadr, Lübnan’ın o sırada içine yuvarlandığı iç savaş sarmalı konusunda Kaddafi’yle istişare etmek ve İsrail’in saldırganlığına karşı Libya’nın resmî desteğini kazanmak istiyordu.
1 Eylül 1969’da Kral İdris es-Senûsî’yi devirerek iktidara gelen Kaddafi, genç yaşına rağmen Ortadoğu’nun sıcak meselelerine hızlı bir giriş yapmış, bölgedeki bütün aktörlerin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Musa Sadr da, Kaddafi’nin cevvalliğinden ve heyecanından faydalanmayı mantıklı buluyordu. Sadr’ın planı, Libya’dan sonra diğer Arap ülkelerini de ziyaret ederek, mümkün olan en geniş ittifak cephesini kurmaktı.
Kaddafi’nin protokol görevlilerinin Sadr ve ekibine sunduğu programa göre, Libya lideri, Lübnan heyetini 31 Ağustos 1978 Perşembe günü saat 13.00’te kabul edecekti. Trablus’a ayak bastıktan sonra bir süre dinlenen Sadr, ziyaret sebebi olan randevuya kadar vaktini bazı görüşmelerle ve temaslarla geçirmişti.
Sözleşilen saat yaklaştığında, birkaç siyah otomobilden oluşan resmî bir konvoy otelin kapısına geldi. Musa Sadr, Şeyh Muhammed Yakub ve Abbas Bedreddin, kendilerine ayrılan araçlara geçtiler. Konvoyun otelin önündeki ana caddeye çıkışı, Sadr ve beraberindekilerin kayıtlara geçen son görüntüsüydü.
* * *
Musa Sadr’dan bir süre haber alamayan ailesi, merak içinde resmî kanalları yoklamaya başladı. Eşi Pervin ve kız kardeşi Rabab, Sadr’ın 1967’den bu yana liderlik ettiği “Yüksek Şiî İslâm Konseyi”nden yetkililerle el ele vererek başlattıkları girişimlerden bir sonuç alamadı.
Libya yönetiminin yaptığı resmî açıklamaya göre, Musa Sadr ile Muammer Kaddafi arasında herhangi bir görüşme gerçekleşmemişti.
Libyalılar, Sadr ve beraberindekilerin, 31 Ağustos günü Kaddafi ile randevuya gitmek yerine doğruca havaalanına geçtiklerini ve Roma’ya hareket eden bir uçağa binerek İtalya’ya ulaştıklarını savunuyordu. İtalya ise yaptığı karşı açıklamada Lübnan heyetinin hiçbir şekilde Roma’ya inmediğini belirtiyordu. Sonraki süreçte Lübnan’ın Libya ve İtalya’ya ayrı ayrı gönderdiği soruşturma heyetleri de herhangi bir sonuca ulaşamadı.
31 Ağustos 2023 itibarıyla, “kaybolmasının” üzerinden tam 45 yıl geçen Musa Sadr ve arkadaşlarının akıbeti, sırrını korumaya devam ediyor. Ailesi, Sadr’ın sağ olduğuna dair iddiaları zaman zaman dile getirse de, şu anda 95 yaşında olması gereken Şiî liderin “bir yerlerde” hâlâ tutuluyor olması düşük bir ihtimal şeklinde değerlendiriliyor.
- Musa Sadr’ın Muammer Kaddafi’nin emriyle kaçırılarak öldürüldüğü senaryosu, bugün en çok kabul gören rivayet.
Bu konuda da herhangi bir kanıt yok, ancak diğer ihtimallerle kıyaslandığında bunun olabilirlik derecesi daha yüksek. Fakat yine de, “Muammer Kaddafi, resmen ülkeye davet ettiği Sadr’ı neden öldürtsün?” sorusunun cevabını bulmak kolay değil. Üstelik bütün Ortadoğu’nun ve Arap dünyasının dikkati Sadr’ın üzerindeyken…
* * *
İngiliz tarihçi Andrew Scott Cooper’ın 2016’da yayımlanan “The Fall of Heaven – The Pahlavis and the Final Days of Imperial Iran” adlı kitabında, ilginç bir iddia ortaya atıldı.
İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ile Musa Sadr arasında gizli bir iletişim kanalının bulunduğunu belirten Cooper, Şah’ın Sadr’ı İran’a dönerek durumu sakinleştirmesi için iknaya çalıştığını kaydetti.
Cooper’a göre, Şah’la Sadr arasındaki iletişimden haberdar olan Ayetullah Humeyni cephesi, Muammer Kaddafi’yle işbirliği içinde Sadr’ı ortadan kaldırdı.
Şah rejimiyle Irak’taki Şiî ulema arasında bir iletişim kanalının zaten bulunduğu biliniyor. Bunun en somut kanıtlarından biri, 1978’in Ekim ayında, tam da rejim karşıtı gösteriler Tahran sokaklarını sarsarken Şah’ın eşi Farah Diba’nın Necef’e yaptığı ziyaret. Şiî dünyanın en etkili isimlerinden Ayetullah Ebu’l-Kâsım el Hôyî’yi evinde ziyaret eden Farah Diba, ondan “şans getirmesi için” bir yüzük bile almıştı. Şiîler arasında büyük saygınlığı bulunan Hôyî’nin 1979’da gerçekleşen “İslâm Devrimi”ne karşı mesafeli bir tutum takındığı biliniyor. Ayetullah el Hôyî, Musa Sadr’ın büyük saygı duyduğu hocalarından biriydi.
- Irak Şiî havzalarıyla İran havzaları arasında eskiden beri devam ihtilaflar da göz önüne alındığında, İran’da Pehlevî rejiminin devrilmeye başladığı yıllarda, rejimle Şiî din adamları arasında böylesi bir iletişim imkânsız bir durum değil.
* * *
1928’de, din adamlarıyla ünlü Sadr ailesinin bir ferdi olarak İran’ın Kum şehrinde dünyaya gelen Musa Sadr, temel eğitimini İran ve Irak’ta tamamladı. Lübnanlı kökenlerinin hep farkında olan Sadr, babasının ölümünden bir yıl sonra, 1953’te Irak’ın Necef şehrine yerleşti. 1957’de, 29 yaşındayken ilk kez Lübnan’ı ziyaret eden Sadr, ülkenin güneyindeki Sûr kasabasında ikâmete karar verdi. Böylece 1960’da Lübnan’da yaşamaya başlayan Sadr, halkla sağladığı direkt iletişimle ve kurduğu hayır dernekleriyle adını duyurdu.
1960’ların sonundan itibaren siyasete ısınan Sadr, Lübnan özelinde Şiîlerin daha aktif şekilde ülke yaşamına katılmalarını ve kendilerini ifade etmelerini savundu. Bu çalışmalar onu Lübnan Hristiyanlarının çeşitli fraksiyonlarıyla yakınlaştırırken, ülkedeki Sünnî çoğunlukla da dostane temas kurmasına engel olmadı.
1974’te “Mahrumlar Hareketi” ismiyle teşkil ettiği oluşum, kısa zamanda siyasî bir örgüte dönüştü.
1970’lerin Lübnan’ında siyasî ittifaklar ve yakınlaşmalar her gün şekil değiştirirken, Musa Sadr da gittikçe vazgeçilmez ve karizmatik bir politik figüre dönüştü. Mensubu olduğu ailenin Şiîler üzerindeki etkisinden kendisinin kişisel tesirine, Lübnan siyasetinde Musa Sadr’ı göz ardı etmek artık imkânsızdı.
1975’te patlak veren iç savaş, Musa Sadr’ı silahlı bir Şiî örgüt kurmaya yöneltecekti: “Afvâc el Mukâveme el-Lubnâniyye”. Ya da kısa adıyla: Emel.
Askerî eğitim noktasında Yaser Arafat’ın liderliğini yaptığı Filistin Kurtuluş Örgütü’nden destek alan Emel, içinde barındırdığı liberal ve sol renklerle, ilginç bir oluşumdu. Sadr, 1970’de Baas Partisi içindeki bir darbeyle iktidara el koyan Suriye Devlet Başkanı Hâfız Esed’le de iyi ilişkilere sahipti.
- Nusayrîliğin Şiîlik içinde meşru bir Alevîlik yorumu olarak kabul edilmesi de Musa Sadr’ın girişimiyle mümkün olmuştu.
Ortadoğu’nun yakın tarihi açısından, Musa Sadr’ın önemi, Lübnan Şiîlerinde politik bilinç oluşturması ve kitleleri harekete geçirmesidir. Onun attığı adımların ardından, Şiîler hem siyasî hem de asker alanda Lübnan’da dikkate değer bir yer edindiler. Hizbullah örgütü de, Musa Sadr’ın bıraktığı mirası devralarak büyüdü ve serpildi. Bunun üzerine, 1979’dan sonra yoğunlaşan İran desteği de eklenince, Sadr’ın açtığı yoldan İran’ın yürüdüğü söylenebilir.
Yine de, birçok tarihçinin dile getirdiği şu husus, gözden uzak tutulmayacak bir gerçektir: Musa Sadr yaşıyor olsaydı, Hizbullah’ın Lübnan siyasetinde ve devlet katmanlarında böylesine tahakküm kurması mümkün değildi. Sadr’ın fiziksel varlığı, İran’ın Lübnan üzerindeki tesirini de sınırlayıcı bir etki meydana getirebilirdi.