Malcolm X, cemaatinden ihraç edildikten sonra Hac ibadetini yapmak üzere Mekke’ye gitmeye karar verdi.
Malcolm’ın yaşadığı ilk şok beyaz Müslümanlar ve toplumun üst sınıflarında bulunabilen siyahlardı. Mısır’a giden uçağı bir siyahi sürüyor ve kar gibi bembeyaz bazı Türkler ona kardeşim diyerek sarılıyordu. Kendisine Amerika ve Muhammed Ali Clay hakkında sorular soruyorlardı.
Malcolm uçaktaki tabloyu şöyle tasvir ediyordu:
“Uçak beyaz, siyah, kırmızı, kahverengi ve sarı insanlarla tıklım tıklımdı, benim kıvırcık kızıl saçlarımdan başka, sarı saçlı mavi gözlü insanlar da vardı, hepsi de kardeşti bu insanların! Aynı Tanrı'nın, Allah'ın sevgisini taşıyorlardı gönüllerinde, eşdeğer saygılarla bağlıydılar birbirlerine.”
Malcolm, Kahire’yi, İstanbul’u ve en önemlisi Mekke’yi görmüştü. İstanbul’da alnı secdeye değen beyazları ve Arabistan’da üst düzey yetkili siyahileri hayranlıkla seyrediyordu. Gerçek İslâm’ın yaşadığı İslâm olmadığını anlayarak İslâm’ı doğru bir şekilde araştırmaya başladı.
- Beyazların ve siyahların eşit tutulduğu İslâmiyet’te Arab’ın Farisi’den; açık tenlinin koyu tenliden üstün olmadığını büyük hayretler içinde öğreniyordu. Kısa sürede Muhammed Elijah’ın siyahilerin duygularını kullanarak kendisine bir sömürü düzeni inşa ettiğini anladı.
Onun yolculuğa çıktığı sırada Muhammed Ali de Afrika ve Ortadoğu’da seyahat ediyordu. Ali’yi devlet başkanları ve büyük halk kalabalıkları karşılarken, Malcom elinde küçük bir fotoğraf makinesi ile İslâm âlemini tanımak için Müslüman beldelerini adımlıyordu.
Ali, kendisine gösterilen çılgınca sevgi ve ilginin sahtekâr Elijah’tan kaynaklandığını düşünüyordu. Malcom ise İstanbul’da, Kahire’de tanıştığı samimi insanlarla İslâm’ın gerçekliğine ve kapsayıcılığına şahit oluyordu.
Nihayet Gana’nın Akra şehri iki eski kardeşin yolunu kesiştirdi.
Malcom, samimiydi.
Ne yaşanmış olursa olsun Ali onun kardeşiydi ve birbirlerine bu kadar yakınlarken selam vermeden gitmek istemedi.
Malcom, Ali’nin bulunduğu otele geldi, ama kabul edilmedi. Nihayet sokakta kalabalıklar içerisinde “Cassius, kardeşim!” diye bağırarak yanına sokulmaya çalışacaktı.
Ali ona dönecek ve “Hayır, bu gördüğün suret Muhammed Elijah’tır ve o her yerdedir!” diyerek Malcom’u ne yazık ki yanından kovacaktı.
- Malcom X, gerçek imanı bulmadan önce de her daim sorguluyordu. İslâm’ı kolay kazanmamıştı ve bunun kıymetini herkesten daha fazla biliyordu.
Kürsüde insanlara iyiliği tavsiye ederken Muhammed Elijah’ın cürümlerine karşı susmaya vicdanı el vermedi.
Nihayet Muhammed Elijah’ın karşısına geçip sormuştu. Aldığı cevap onu Siyah İslâm Toplumu Cemaati’nden kopartacaktı:
“Davud'u okurken, bir başkasının karısına nasıl göz diktiğini öğrenmişsindir, işte o Davud' um ben. Nuh'u okumuşsundur, şu sarhoşu, işte ben onun ta kendisiyim. Lut'un serüvenini okumuşsundur, gidip kendi kızlarıyla aynı yatağı paylaşan o adamı herhalde tanımışsındır. Bana da tüm bunları işlemek caiz olmak gerektir.”
Malcom, bilhassa Hac’dan döndükten sonra Elijah’ın bütün rezaletlerini kamuoyu önünde konuştu.
İki konunun üzerinde önemle durdu.
İlki, İslâm’ın yalnızca siyahilerin dini olmadığıydı. Toplumda keskin ifadeleri ile bilinen Malcom için bu bir devrimdi. Kamuoyu da şaşkındı. Öyle ki FBI kurucu direktörü J. Edgar Hoover, Malcom’un düşüncelerinin Hitler’den bile daha ırkçı olduğunu savunuyordu; ama Hac’dan dönen kişi kesinlikle Amerika’dan giden Malcom değildi.
Ne yazık ki Muhammed Ali, Malcom’un 1965 yılında Hac dönüşü gördüklerini ancak 1975 yıllarında fark edebilecekti.
Elijah’ın yeni Malcom’ı sindirmek için kurduğu sinsi tezgâh ise Malcom’un her zaman kardeşi olarak gördüğü Muhammed Ali’yi onun aleyhine konuşturmak olacaktı.
- Ali, Malcom’u Hz. İsa’ya ihanet eden Petrus gibi bir hain olduğunu söylüyordu. Ali’ye göre Malcom sadece bir kişiydi, ama Elijah İslâm’ın kendisi demekti.
Ali’nin İslâm’ı benimseyip sevmesini sağlayan Malcom’du. Hatta Elijah’ın sporcu ve artistlerin İslâm’dan uzak tutulmasına dair açık emrine rağmen Malcom, daha gördüğü ilk anda Ali için cemaatin kurallarını çiğneyerek onu İslâm’a kazandırmıştı. Şimdi Ali, onu mürtet ilân ediyordu.
Eline tutuşturulan kağıtları okuyor ve gözlerini kameralardan kaçırarak konuşuyordu. Belli ki bir şeyler Ali’nin de içine sinmiyordu ve Malcom’a yapılanlarda bir yanlışlık olduğunu seziyordu. Hatta Malcom öldürüldüğünde Ali, ailesinin güvenliğinin sağlanması için teşebbüs edecekse de cenazeye katılmayacaktı.
Malcolm son nefesini verene kadar, yani 21 Şubat 1965 yılında vücudu onlarca kurşunla harap edildiği o güne kadar, doğru İslâm’ı anlatmaya gayret etti. Bugün hâlâ onu kimin neden öldürdüğü ortaya çıkartılamamış ve kapalı bir dosya olarak ABD Adalet Bakanlığı’nın tozlu raflarında duruyor.
Muhammed Ali ise ancak 1975 yılında cemaatin gerçek yüzünü görerek yakasını kurtarabilecekti.
Ali, bu tarihten sonra çeşitli vesilelerle Malcom X’e tavrından dolayı pişmanlığını dile getirdi; ama Muhammed Ali, Malcom X’in en çok ihtiyaç duyduğu anda onu cemaati yüzünden yalnızlığa terk etmişti. Kameralar önünde Ali, çok ağır sözler söylerken Malcom ise Ali’nin etrafındakiler tarafından kendisi hakkında zehirlendiğini ve bir gün mutlaka kendisini anlayacağını savunuyordu.
Malcom X, yanılmamıştı.
Ali de hakikati çok geç de olsa fark etmişti.
Malcom, ömrünün sonunda tüm dostları tarafından derin bir yalnızlığa terk edilmişti. Tüm bunlara rağmen nedamet getirmeden gerçek İslâm’ı ABD’de yaymaya gayret ederken bu uğurda şehit oldu.