Kahire’nin Mars’la bir alakası olabilir mi?
Bazı kaynaklara göre, Fâtımî komutan Cevher es-Sıkilli Kahire’nin inşasına başladığı sırada ufukta yükselmekte olan Mars’ı gördü ve bu gezegenden ilhamla şehre “Kahire” adını verdi. Mars gezegeninin Arapçadaki karşılığı, Türkçe kaynaklarda da zaman zaman rastladığımız “Merih” ismidir. Aslında ikisi de Yunan mitolojisinde “Savaş Tanrısı” olarak geçen “Ares” karakterinin isimlerinin türevidir. Gezegenin gözle bile fark edilebilen kızıl rengi, onun akan kanı ve savaşı çağrıştırmasını sağlamış ve böylece “Mars” veya “Merih” ismiyle anılmaya başlamış. Mars gezegeni Arapça kaynaklarda bir başka isimle daha anılıyor: el Kevkeb’ul-Kâhir, yani “yok edici gezegen.”
Kahire, çevresindeki diğer yerleşim birimlerine göre genç bir şehir. Ancak Orta Çağ’dan itibaren nüfusu ve sosyal hareketliliğiyle dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış ve bölgesine başkentlik yapmış. Peki Kahire nasıl kuruldu ve bu şehrin ismi nereden geliyor?
Fustat’tan Kahire’ye
İslâm ordusu 637 yılında Filistin’i fethettiğinde bölgedeki Bizans askerleri Mısır’a sığınmıştı. Mısır toprakları MÖ 30 yılında Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiş, ancak dördüncü yüzyılda bu imparatorluğun parçalanmasıyla bölge Bizans’ın, yani Doğu Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girmişti.
İslâm ordusunun başındaki kumandan Amr b. Âs bölgeyi çok iyi biliyordu. Cahiliye döneminden beri geliştirdiği ticarî ve siyasî ilişkiler onun Mısır’ı ve civarını tanımasını sağlamıştı. Eğer Mısır ele geçirilmezse Filistin ve Suriye topraklarında sağlanan üstünlük riske girecekti. Bu gerekçelerle Nil Nehri’nin doğu kıyısındaki Babil Kalesi’ne yönelen Amr b. Âs ve idaresindeki askerler Fustat adındaki bölgede karargah kurdular. Yedi ay boyunca kuşatılan Babil Kalesi, bu sürenin sonunda Müslümanların hâkimiyetine girdi. Ardından kuzeydeki İskenderiye’ye ilerleyen ve burayı da fetheden Amr b. Âs her ne kadar bu kadim şehirde kalmak istese de Halife Hz. Ömer’in “Benimle ordum arasına ne deniz ne de nehir girsin. Öyle ki bir kış günü bineğime binip hiçbir yardım gerekmeksizin yanınıza gelebileyim.” demesi üzerine Fustat’a geri döndü. Burada Afrika kıtasının ilk camisi kabul edilen Amr b. Âs Camii’nin inşasına başlandı. Ardından bir yönetim binası ve ordudaki askerler için yerleşim birimleri inşa edildi.
- Böylece Fustat, Müslümanların bölgede tesis ettiği ilk şehir oldu. Mısır Fatihi Amr b. As, Hz. Osman’ın hilafetine kadar bölgeyi bu şehirden idare edecekti.
Fustat, Kahire’nin de temellerini oluşturmuştu. Başlarda bir karargah şehir olarak kurulan bu yerin etrafında yeni yerleşim birimleri inşa edildi. Abbasilerin zamanında yine bir ordu şehri olarak tasarlanan el-Asker, bölgede Müslümanlar tarafından tesis edilen ikinci başkentti. Asker’in kuruluşu, Fustat’ın inşasının 100 yıl sonrasına, 750 yılına denk geliyordu. Abbasilerin hakimiyetinden önce Mısır, bir müddet Emevilerin idaresinde de kalmıştı.
Asker’in kuzeyinde bir üçüncü İslâm şehri, Tolunoğulları Devleti’nin de kurucusu olan Ahmed b. Tolun’un döneminde inşa edilecekti. Dedesi, Abbasi Halifesi Me’mun’un önemli komutanlarından olan Ahmed b. Tolun, Mısır’a vali vekili sıfatıyla atanmıştı. Bir süre sonra Şam’da baş gösteren isyanları bastırmak için Abbasi Halifesi tarafından çağırılmıştı. Toplanan ordu 100 bin kişiye ulaşınca yeni bir şehir kurma ihtiyacı duyuldu. Bunun üzerine Fustat’ın kuzeydoğusunda Katai şehri tesis edildi. Irak’ta bir asker şehri olan Samarra’ya benzetilen bu yeni yerleşim birimi, bölgenin de yeni idari merkezi olacaktı. Katai’de, inşaatı 879 yılında tamamlanan Tolunoğlu Camii, günümüzde hâlâ ayakta duran ve turistlerin sıkça ziyaret ettiği gözde mimari eserlerdendir.
Böylece Mısır’ın başkenti giderek kuzeye taşınıyordu. Tolunoğulları hanedanının kısa süren hâkimiyetinin ardından bölge tekrar Abbasilerin yönetimine girdi. Bu süre zarfında kuzey Afrika’daki hakimiyetini güçlendiren Fâtımî Devleti’nin gözü de Mısır’daydı. Abbasiler ve Fâtımîler arasında birkaç savaş gerçekleşmiş ancak Fâtımîler emellerine ulaşamamıştı. Bu savaşlardaki başarısıyla göz dolduran Muhammed b. Tuğç, Abbasi Halifesi Razi Billah tarafından 935 yılında Mısır valiliğine atanacaktı. Böylece Mısır’da İhşîdî yönetimi başlayacaktı.
Otoriter mizacıyla bölgeyi kolaylıkla idaresi altına alan Muhammed b. Tuğç, Abbasiler tarafından “ihşid” ünvanına layık görüldü.
(İhşid, Arapçadaki “melîku’l-mülûk” yani yöneticilerin yöneticisi ifadesinin Farsça karşılığıdır. Kaynaklarda “Akşit” olarak da geçer. “Akşit” sözcüğünün ise Türkçe “ak” ve Farsça Güneş anlamına gelen “şit” sözcüklerinin birleşimiyle oluşturulduğu rivayet edilir. Yine de aynı Arapça ifadeye karşılık olarak kullanılmıştır.) Bölgeye saldırılarını devam ettiren Fâtımîleri her seferinde yenilgiye uğratan Muhammed b. Tuğç halkın da sevgisini kazanıyor, böylece Mısır’daki hâkimiyetini güçlendiriyordu. Abbasiler tarafından iktidarları tanınan İhşîdîler, bir süre daha bölgedeki hâkimiyetlerini garanti altına almışlardı. Ancak Muhammed b. Tuğç 946 yılında hayatını kaybetti. Veliaht oğlu Ebu’l Kasım Enûcûr henüz devleti idare edemeyecek kadar genç olduğu için onunla beraber, yıllardır hanedanın hizmetinde bulunan Ebu’l Misk Kâfûr vasi tayin edildi.
- Devleti bir hükümdar gibi yöneten Kâfûr, ne Emir Enûcûr’un ne de onun vefatından sonra tahta geçen kardeşi Ali b. Muhammed’in yönetimi ele almasına müsaade etmeyecekti.
Askerî ve iktisadi anlamda ipleri elinde tutan Kâfûr, Ali b. Muhammed’in de vefatı üzerine fiili yöneticiliğini resmiyete taşıdı. Abbasi Halifesi Muti’ Lillah’tan kendisi için bir menşur (halife tarafından bir yöneticiyi meşru gördüğüne dair yayımladığı ferman) çıkararak Mısır valiliğine tayinini sağladı. Ancak iki yıl sonra, 968’de kendisi de vefat etti. 11 yaşındaki oğlunun tahta geçmesiyle siyasi çalkantılara ev sahipliği yapan Mısır, aynı zamanda kuraklık ve vebanın da pençesindeydi. İşler iyice kötüye gidince Fâtımîler için büyük bir fırsat doğmuş oldu.
Fâtımî Devleti’nin Kuzey Afrika’da sağladığı hâkimiyet, Mısır’a olan iştahını artırmıştı. Fethedilen bölgelerdeki savaşlarda başarısını kanıtlayarak Fâtımî yöneticilerin gözüne giren komutan Cevher es-Sıkilli, Mısır’a yönelik önceki başarısız girişimlerin ardından yeniden umutları artırıyordu.
Ülkedeki siyasî boşluğu ve ekonomik sıkıntıları fırsat bilen Cevher es-Sıkilli, 969 yılının temmuz ayında Fustat şehrine gelerek herhangi bir direnişle karşılaşmadan bölgeyi idaresi altına aldı.
Bunda, Fâtımîleri bir kurtarıcı olarak gören Mısırlıların teslimiyeti de önemli rol oynamıştı. Buna karşılık olarak Cevher es-Sıkilli, yönetimde Mısırlılara çokça yer verecek ve onların yüksek makamlara gelmelerine engel olmayacaktı.
Cevher es-Sıkilli Fustat’ı ele geçirdikten sonra yeni bir başkent kurmaya karar verdi. Böylece Fustat, Asker ve Katai’nin ardından daha kuzeydeki Menah bölgesi tercih edilmiş ve Kahire’nin temelleri atılmıştı. Şehirde büyük bir saray, hükumet konağı, kışlalar ve bunları çevreleyen bir sur inşaatına başlandı. Bundan sonra hutbeler Fâtımî Devleti adına okunacak, birkaç ay sonra hutbelerde Ehl-i Beyt için ayrıca dua edilmeye başlanacak ve ezana “Hayye alâ hayri’l-amel” ilavesi yapılacaktı. Böylece Şiî mezhebine ait simgeler Mısır’ın her köşesinde görülecekti. 970 yılında inşasına başlanan Ezher Camii de iki yıl içinde tamamlanacak ve mezhepsel doktrinlerin tüm bölgeye yayılması gibi önemli bir vazifeyi üstlenecekti.
- Mısır’ı Fâtımîler adına ele geçiren Cevher es-Sıkilli bağımsız bir hükümdar gibi hareket ediyordu ancak yeni bir devlet kurma niyetinde değildi.
974 yılında, Fâtımî Halifesi Muizz’in Kahire’ye gelmesini sağladı. Böylece hem bölgedeki otoriteleri kuvvetlenecek hem de kendi meşruiyeti artacaktı. Muizz’in ziyaret ettiği Kahire, bu isimle ün salacak ve bölgesinin en mamur şehirlerinden birisi hâline gelecekti. Cevher es-Sıkilli bir süre daha Mısır valisi olarak görev yaptı. Ülkedeki siyasî ve iktisadi istikrarı sağlayan es-Sıkilli, Mısır’a en görkemli dönemlerinden birini yaşattı. 1171 yılında Fâtımî idaresini sonlandırarak Mısır’ı ele geçiren Eyyubiler; Fustat, Asker, Katai ve Kahire’nin etrafına sur ve dört şehri de kontrol edebilecek şekilde bir kale inşa etti. Böylece dört başkent arasında bütünlük sağlanmış oldu.
Kahire’nin ismi nereden geliyor?
Kahire, Arapçada “galip gelen, perişan eden, zafer kazanan” manasında bir kelimedir. Aslında Türkçede kullandığımız “kahır” sözcüğüyle aynı kökten türetilmiştir. Bizim “kahır” deyince olumsuz anlamlar düşünmemiz, sözcüğün Türkçeye geçerken anlam daralmasına uğramasından kaynaklanıyor. Kubbealtı Lugati’ndeki açıklamada, sıkıntı ve kederi ifade eden “kahır” sözcüğünün yalnızca Türkçede bu manayı kazandığı açıkça yazılmıştır.
Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlük’ünde birinci anlam olarak “yok etme, ezme, perişan etme, mahvetme” ifadeleri kullanılmış. Bu da bize, şehre neden bu ismin verildiğine dair ipuçları sunuyor. Aslında biz bu anlama da yabancı değiliz. Hepimizin ezbere bildiği “Ceddin Deden” isimli mehter marşında geçen “Kahret vatan düşmanını...” ibaresi tam da “kahır” sözcüğünün yok etme ve galip gelme anlamında kullanılmış. İngilizce kaynaklarda ise “el-Kahire” sözcüğünün karşılığı olarak "the vanquisher" yani galip gelen veya "the conqueror" yani fetheden ifadeleri kullanılmış ki her biri diğerini destekliyor.
Tüm bunları göz önüne aldığımızda el-Kahire veya Kahire isminin “düşmanlarını yok eden, onlara karşı galip gelen” anlamında kullanıldığı çok açık. Uzun yıllar Mısır’ı fethetmek için çalışan Fâtımî Devleti’nin, kendisinden önceki iki Arap imparatorluğu karşısında rüştünü ispatlayarak ülkeyi fethetmesiyle kendisini yüceltecek bir ismi başkentine koyması da gayet tabi görünüyor. Ayrıca bu ismin, şehrin Muizz tarafından ziyaretinden sonra daha sık kullanıldığını da unutmamak gerekiyor.
Kahire ile Mars’ın bir alakası olabilir mi?
Sözcüğün anlamından yola çıkarak bulduğumuz gerekçelerin yanı sıra bazı kaynaklarda rastladığımız bir başka rivayet daha var. Buna göre Cevher es-Sıkilli Fustat’ı ele geçirip Kahire’nin inşasına başladığı sırada ufukta yükselmekte olan Mars’ı gördü ve bu gezegenden ilhamla şehre “Kahire” adını verdi.
- Mars gezegeninin Arapçadaki karşılığı, Türkçe kaynaklarda da zaman zaman rastladığımız “Merih” ismidir.
Aslında ikisi de Yunan mitolojisinde “Savaş Tanrısı” olarak geçen “Ares” karakterinin isimlerinin türevidir. Gezegenin gözle bile fark edilebilen kızıl rengi, onun akan kanı ve savaşı çağrıştırmasını sağlamış ve böylece “Mars” veya “Merih” ismiyle anılmaya başlamış.
Mars gezegeni Arapça kaynaklarda bir başka isimle daha anılıyor: el Kevkeb’ul-Kâhir, yani “yok edici gezegen.” Yukarıda bahsettiğimiz sözlük tanımlarında “kahir” sözcüğünün “yok edici” anlamına geldiğini söylemiştik. Muhtemelen, Yunanlara “savaşı” çağrıştıran kızıl renk, Araplarda “kahır” yani yok etme ifadesiyle karşılık bulmuş ve gezegene bu isim verilmiş. Kahire’nin ismini Mars’tan aldığı makul bir rivayet gibi görülse de muteber tarih kitaplarında bu bilgiye rastlamayışımız bizi önceki gerekçeyle yetinmek ve bu destansı hikâyeyi yalnızca gülümseyerek dinlemek durumunda bırakıyor.
Eski Mısır, yeni Kahire
Binlerce yıldır birçok devlete ev sahipliği yapan Mısır toprakları, bugün bile bir mücadele alanı olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan bölgesinin en kalabalık ve birçok açıdan gelişmiş şehirlerinden olan Kahire ise bu kadim ülkeye başkentlik yapmaya devam ediyor. Tarihten bugüne sürekli değişen başkent, günümüzde yine bir değişiklik ihtimaliyle söz ettiriyor kendinden. 2015 yılında dönemin Konut Bakanı Mustafa Mebduli tarafından ortaya atılan yeni başkent projesi, Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi tarafından da destekleniyordu.
- Kahire’nin giderek yoğunlaşan nüfusuna bir çözüm olması için mevcut başkentin 45 kilometre doğusunda inşa edilen modern şehrin kuruluşu planlanan süreyi biraz aşsa da önümüzdeki yıllarda tamamlanması bekleniyor.