Fâtımîlerin ilim merkezi Dârülhikme
Fâtımî Halifesi Hâkim Biemrillah döneminde kurulan yapı, her ne kadar bir süre sonra İsmailîyye mezhebinin propagandasını yapan bir kuruma dönüşmüş olsa da, çağın olanaklarının çok üstünde olan geniş kütüphanesi ve yetiştirdiği âlimleriyle ilmî geleneğe büyük bir etkisi oldu.
Bağdat’taki Abbasî hilafeti esnasında 830’lu yıllarda kurulan Beytülhikme’ye rakip olması maksadıyla, Kahire’de inşa ettirilen Dârülhikme, 9’uncu ve 10’uncu yüzyıllar içerisinde İslâm dünyasının en önemli ilim merkezlerinden biri olarak görüldü. Her ne kadar bir süre sonra İsmailîyye mezhebinin propagandasını yapan bir kuruma dönüşmüş olsa da, çağın olanaklarının çok üstünde olan geniş kütüphanesi ve yetiştirdiği âlimleriyle ilmi geleneğe büyük bir etkisi oldu. Fâtımî Halifesi Hâkim Biemrillah döneminde kurulan yapı, ilk başta bağımsız bir merkez olarak gözükmesine rağmen, bir süre sonra Halife Hâkim’in arzuları doğrultusunda şekillendi.
Babasının erken vefatıyla on bir yaşında tahta geçen Halife Hâkim Biemrillah, tarihçilerin üzerinde ittifak ettiği şekliyle, dengesiz ve gaddar bir hükümdardı. Halife henüz genç bir yaşta tahta çıktığı için yönetimi onun adına üstlenen Ebu’l-Fütûh Bercevan, ele geçirdiği iktidarla birlikte küçük sultanı umursamamasının ve onu hakir görmesinin cezasını, Hâkim 17 yaşına bastığında canıyla ödedi.
- Hâkim’in Bercevan’ı bertaraf ederken, acımasızca öldürmesi nasıl bir idareci olacağının bir göstergesi oldu.
Hâkimiyeti ele geçirdiği ilk yıllar, iyi bir izlenim sunan Hâkim Biemrillah, çevre ülkelerle, özellikle Bizans ile iyi bir ilişki geliştirdi. Fakat garipliklerinin tebarüz etmeye başladığı dönemle eş zamanlı olarak, içlerinde Filistin’deki Kıyame Kilisesi de olan birçok kilisenin yıkılmasına dair bir emir vermesi, bu ilişkileri Bizans özelinde koparttı. Hâkim yaşı küçük olmasına rağmen, emri altında yaşayan her kesime, Müslüman, gayrimüslim olarak ayırt etmeden katı ve acımasız kurallar uyguladı.
Hâkim’in inancı konusundaki aşırı hassas tutumunun nevi şahsına münhasır kişiliğiyle birleşmesi, Gayrimüslimlerin Müslümanlardan ayırt edilmesi için farklı kıyafetler giymesi, kiliselerin yıkılması, güneşin batışından doğuşuna kadar her türlü eğlenceyi ve gezintiyi yasaklaması, dükkânların geceleri açılması gibi garip emirleri ortaya çıkardı. Hutbelerde Hz. Peygamber (s.a.v.) yerine kendi adını okutması, teravih namazını yasaklatması, camilerde Hz. Ali’den önceki halifeleri konu alan küfür içerikli hutbeler okutması ve kitabeler yazdırması ise özellikle Sünni halk tarafından oldukça tepki çekti. Nitekim Endülüs Emevî hanedanından gelen Ebu Rukye’nin önderliğinde çıkmış büyük isyan bu kararlarından geri dönmesine sebep oldu.
Halka, kişisel zevk ve tercihleri üzerinden kurallar dayatan, zalim bir hükümdar profili çizen Hâkim, başka bir açıdan da ilme oldukça önem veren ve destekleyen bir şahsiyetti. Dârülhikme’yi kurması da bunun bir göstergesiydi. Fakat tarihçilerin de belirttiği gibi Dârülhikme yalnızca ilmî kaygı gözetilerek kurulmuş bir yapı değildi.
Dârülhikme, Hâkim Biemrillah’ın Sünnî algının ortaya koyduğu ilimlerle mücadele etmek ve Şiî düşüncesini halk içerisinde yaymak için tasarladığı bir kurumdu.
Fakat 1005’te yapı inşa edildiğinde ve öğretime geçtiğinde bu çerçevede bir oluşum gerçekleştirmedi. Bu ilk yıllarda, Dârülhikme’de ağırlıklı olarak Şiî hocalar ders verse de, azımsanamayacak sayıda Sünnî âlim de medrese öğretiminin bir parçasıydı. Beş yıl sonra, kendi mezheplerine uygun bir şekilde fıkıh öğretimi veren Sünnî hocaların yerini tamamen Şiî âlimler almıştı. Bu aşamada Dârülhikme İsmailî mezhebini yaymak için daîler yetiştiren bir medrese haline geldi.
Bu siyasî konumuna rağmen, Hâkim Biemrillah’ın Hâkimiyeti süresince, devletin tüm kaynaklarına ulaşabilmesi sebebiyle Dârülhikme büyük bir ilim merkezine dönüştü. 1 milyon 600 bine varan kitap sayısı ile devasa kütüphanesi, öğrenim ve öğretim yapan geniş kadrosu ve 43 milyon dinarlık bütçesi kolaylıkla diğer medreselerin arasından sıyrılmasını sağlıyordu.
- Dârülhikme’nin kuruluşundan yaklaşık 30 yıl önce açılan el-Ezher, bir eğitim merkezi olarak kullanılmasının yanı sıra cami olarak da hizmet vermesi sebebiyle, yüksek eğitim merkezi haline dönüşmüş Dârülhikme ile yarışamıyordu.
Fakat hızlıca parlayan bu eğitim kuruluşunun yıldızı da çabuk söndü. Henüz Hâkim Biemrillah döneminde başlayan aksaklıkların nedeni Sultan Hâkim’in, kendi huzurunda yapılan tartışmalar esnasında birkaç âlimi öldürmesiydi. Bu olayın ardından Hâkim’in ağırlığını üzerlerinde hisseden âlimler, canlarının pamuk ipliğine bağlı olmasının etkisiyle, özgür bir şekilde ilmi çalışmalarını yürütemedi. Dârülhikme, yavaş yavaş Fâtımîlerin Sünnî Abbasîlere karşı hilafetlerini meşru kılmak için kullandığı bir araca dönüşürken, Hâkim Biemrillah’ın şaibeli ölümü kurumun ilerleyişine asıl damgayı vurdu.
Tarihçilerin kaydettiğine göre, yaşlandıkça daha da dengesizleşen ve halkının üzerindeki baskısını arttıran Hâkim, bu aşırılıklarının yanında garip huylar edinmişti. Her gece, korumaları eşliğinde, Kahire’de Mukattam tepesine çıkar ve bütün gece yıldızları seyrederdi. 13 Şubat 1021 gecesinde yaptığı gezintide, yanından korumalarını gönderip yoluna tek başına devam ettikten sonra, bir daha hiç kimse Hâkim’i göremedi. Onu aramaya çıkan saray ekibi, ondan geriye bindiği eşeği ve kanlı gömleğinden başka hiçbir şey bulamadı. Araştırmacıların çoğuna göre kız kardeşi Sittülmülk tarafından öldürtülen Hâkim’in bir anda ortadan kaybolması gaybet inancının yaygın olduğu Şiî fırkalarda farklı bir inancı ortaya çıkarmasının yanı sıra Dârülhikme’nin kaynaklarının da kesilmesine neden oldu.
- Hâkim için çok önemli bir konumda olduğundan onun iktidarında devlet kaynaklarından çokça yardım alan kurum, Hâkim’in yerine geçen oğlu Zâhir Lii‘zâzidînillâh zamanında aynı imkanlardan yararlanamadı.
Yine de Fâtımî devleti tarafından önemli görülen Dârülhikme’de ilmi çalışmalar 1068 yılına kadar sürdü. Fakat 1068’de Halife Müstansır-Billâh’ın kötü yönetimi sebebiyle çıkan isyanlarda, maaşlarını alamayan askerler tarafından basılan Dârülhikme tamamen talan edildi. Kütüphanesindeki nadide eserlere askerler tarafından el koyuldu. Bu kitapları satarak maişetini elde etmeyi temenni eden askerler, zamanın önde gelen zengin şahsiyetleri ile anlaştı. Teslim edilmek için büyük bir kervana yüklenen kitaplar, yol üzerinde, bedevi bir haydut topluluğunun kervanı gasp etmesi ile hazin bir akıbete uğradı. Haydutlar ele geçirdikleri kitapları deri ciltlerini sayfalarından ayırdı. Elde ettikleri deriler onlara ayakkabı olurken, tüm o bilgilerin yazıldığı sayfalar ıssız bir yerde tarihe karıştı.
Bu talanın sonrasında Dârülhikme tekrar açılmasına rağmen, hiçbir zaman eski statüsünü kazanamadı.
İlerleyen yıllarda, kurum içinde çıkan Humeyd b. Mekkî gibi bazı görevlilerin sapık bir itikadı benimsemesi ve halkı da bu inanca çekmesi üzerine, devlet büyükleri tarafından 1122 yılında Dârülhikme’nin eğitim macerası sonlandırıldı. İçerisinde dersler görülmese de, medrese eski haliyle korundu. 1171 tarihinde Salahaddîn Eyyûbî’nin Mısır’ı ele geçirmesi ve Fâtımî devletini yıkmasının ardından bu yapı Şafî fıkhı üzerine eğitim veren bir medreseye çevrildi.