"İslâm'ın koruyucusu": Benito Mussolini
20. yüzyılın en tanınmış liderleri arasında yer alan İtalyan lider Benito Mussoli'nin ünvanları arasında İtalya Başbakanı, dulce, diktatör ve faşist gibi payeler yer alsa da dindar Katolik bir ailede yetiştirilen etnik İtalyan Mussolini’nin şüphesiz en ilginç ünvanı “İslâm’ın koruyucusu” olmaktı.
1910'larda beyaz İtalyan ordusu, deniz aşırı komşuları Libya’da sömürge egemenliğine karşı isyan eden mücahid Senûsî kabilelerinin direnişiyle karşılaştı.
İtalya’yı Roma İmparatorluğu dönemindeki gücüne kavuşturmayı hayal eden faşist lider Benito Mussolini, 1923 yılından itibaren ülke üzerindeki işgali derinleştirme kararı aldı. Ancak Senûsî tarikatının tekkelerinde yetişmiş Ömer Muhtar’ın öncülünde büyük bir direniş hareketiyle karşı karşıya kaldı.
İşgalci İtalyanlara karşı yürütülen cihad operasyonları çok büyük kitlelere ulaşmıştı, öyle ki 1922 ile 1932 yılları arasında İtalyanların yaklaşık 100 bin kişiyi öldürdüğü tahmin ediliyor. Ancak 1932'de Libya direnişinin yenilgiye uğratılmasıyla Mussolini, İtalyan yerleşimciler ile Libya halkı arasındaki ilişkileri uzlaştırmayı amaçlayan bir politika uygulamaya karar verdi.
Bu yıllarda pek çok İtalyan, Libya’da bilhassa büyük şehirlere yerleşmişti. Trablus, Bingazi ve Misurata'ta yaşayan İtalyanlar, nüfusun üçte birinden fazlasını oluşturuyordu. Ancak Hristiyan nüfusunun artışıyla birlikte yeni kiliselerin kurulması ve her geçen gün daha fazla Katolik misyonerin ülkelerine ayak basması, yerel Müslüman nüfusu oldukça endişelendiriyordu.
Bu nedenle Mussolini, Libya halkının desteğini almak için her şeyden önce onlara İslâm dinine saygı gösterilmesini garanti etmesi gerektiğini düşünüyordu. Mussolini dindar bir adam değildi ama dinin siyasî öneminin pekâlâ farkındaydı; 1927'de Papa ile Lateran Antlaşması’nı imzalayarak Katolik Kilisesi ile İtalyan devleti arasındaki ilişkiyi ve Roma'nın paylaşımını, Vatikan'ın sınırlarını çizen İtalyan Katoliklerinin desteğini almıştı.
- Aynı şeyi İslâm'a da yapmayı düşünen Mussolini, bu nedenle 1934'ten itibaren camiler kurmaya, Kur'ân-ı Kerîm okutulan okullar inşa etmeye başlamış, Mekke’ye gidecek hacılar için kolaylaştırıcı programlar oluşturmuş, çeşitli konuşmalarında Libyalıları "İtalya'nın dördüncü kıyısındaki İtalyan Müslümanları" olarak tanımlamıştı.
Mussolini'nin İslâm yanlısı duruşu, o zamanlar İngiliz ve Fransız mandası altında olan diğer Arap ülkelerinde de sempati kazanmayı amaçlayan bir politikaydı.
1937'de resmî olarak Libya'yı ziyaret eden Mussolini, burada İtalyan yönetimine teslim olan Libyalı yerel liderlerle görüştü. Mussolini'ye bağlılıklarını bildiren ve İtalyan işgalini destekleyen önde gelen Berberî liderlerden Yusuf Kersiç'in kendisine sözde "İslâm'ın Kılıcı"nı verdiği büyük bir tören düzenlendi.
Bu törende Benito Mussolini, "İslâm'ın koruyucusu" (Hâmîu’l-İslâm) ilân edildi.
[Müslüman ellerden çıkmayan “İslâm’ın kılıcı”, Mussolini'nin emriyle bu tören için Floransa'da yaptırılmıştı. Daha sonra Mussolini'nin yazlık evi Rocca delle Caminate kalesinde tutulan kılıç, İtalya’daki faşist rejimin düşmesiyle kalenin 1943'te İtalyan direniş savaşçıları tarafından saldırıya uğrayıp yağmalanmasından bu yana kayıp durumda.]
Trablus'ta, 1943'te müttefiklerin şehri işgal etmesiyle yıkılan, “İslâm'ın Kılıcı”nı sallayan Mussolini'yi at sırtında tasvir eden büyük bir anıt bile dikildi.
“İslâm'ın koruyucusu” payesi, halifeler ve Osmanlı padişahları tarafından kullanılan bir ünvandı ve 1911 Trablusgarp Savaşı’na kadar Libya, Osmanlı İmparatorluğu'na aitti. Ancak Mussolini, “Duce” (lider) rolünün kendisine ait olduğunu öne sürerek Halifelik yetkisine sahip olduğunu iddia etmiş ve başka bir dinin ünvanının da kendisinin olduğunu kabul kabul etmişti.
Ancak, II. Dünya Savaşı’nın adım adım hissedilen dalgaları sonucunda İtalya, Libya’da kalıcı olamayacak, yerini İngiltere’ye bırakmak zorunda kalacaktı.