"Halksız vatana, vatansız halkı yerleştirme projesi": Balfour Deklarayonu

Balfour Deklarasyonu, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması yolundaki en büyük dönemeçlerden biri olarak kabul ediliyor.
Balfour Deklarasyonu, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması yolundaki en büyük dönemeçlerden biri olarak kabul ediliyor.

Tarihî Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırlayan Balfour Deklarasyonu'nun üzerinden tam 107 yıl geçti. İsrail devleti ise Filistinlilerin yaşadığı bölgelere hâlâ "halksız vatan" muamelesi yapmaya devam ediyor...

Bir asır önce dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist hareketin önemli isimlerinden Baron Walter Rothschild'e 2 Kasım 1917'de yazdığı mektupta Filistin topraklarında Yahudilere bir "vatan" kurulmasını vadediyordu.

  • "Halksız vatana, vatansız halkı yerleştirme" söylemiyle yapılan kampanyalar çerçevesinde yazılan mektubun ardından tarihî Filistin topraklarına büyük bir Yahudi göçü başlatıldı.

Önce Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali'ye Arap Krallığı'nı vadeden, ardından Sykes-Picot Antlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarını Fransa ile paylaşan İngiltere, manda yönetimi öncesi süreçte işgal altında tuttuğu tarihî Filistin topraklarında bir İsrail devletinin kurulmasına uzanan yolu hazırlamış oldu.

İngiltere, Filistin halkını yok sayarak 1948'de Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırladı.

Balfour Deklarasyonu nelere yol açtı?

Arthur James Balfour.
Arthur James Balfour.

İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour'un I. Dünya Savaşı'nın üçüncü yılında Siyonist hareketin önde gelen figürlerinden Rothschild'e hitaben yazdığı "Filistin topraklarında Yahudiler için bir vatan vadeden" mektup, tarihe Balfour Deklarasyonu olarak geçti. Deklarasyon, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.

Rothschild ve Balfour arasında karşılıklı yazışmalar sonunda hazırlanan deklarasyon, İngiltere'nin savaşa yeni dahil olan ABD'de güçlü olduğuna inandığı Yahudi diasporasını etkilemeyi amaçlıyordu.

Bir İngiliz dışişleri bakanının 67 kelimesi, 3000 yıllık bir Yahudi ulusunu anavatanları olduğunu iddia ettikleri yere dönmeye teşvik etmişti:

  • "Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım. Majestelerinin hükümeti, Filistin'de Yahudiler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Yahudi olmayan toplumların sivil ve dinî haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin sahip oldukları haklara ve siyasî statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklarasyonu, Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım. Saygılarımla, Arthur James Balfour"
Tarihe "Balfour Deklarasyonu" olarak geçen, Araplarca “Balfour Vaadi” olarak adlandırılan mektup, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.
Tarihe "Balfour Deklarasyonu" olarak geçen, Araplarca “Balfour Vaadi” olarak adlandırılan mektup, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.

Balfour'un, "Bu deklarasyonu Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım" sözleriyle son verdiği mektup, daha sonra İtalya, Fransa ve ABD'nin de desteğini almıştı.

Balfour, Filistin topraklarındaki Yahudi kolonilerini ziyaret ediyor, 1925.
Balfour, Filistin topraklarındaki Yahudi kolonilerini ziyaret ediyor, 1925.
Eski İngiltere Başbakanı Arthur Balfour (ortada) ve ilk İsrail’in gelecekteki ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmann (sağdan üçüncü), Tel Aviv'i ziyaret ediyor, 1925.
Eski İngiltere Başbakanı Arthur Balfour (ortada) ve ilk İsrail’in gelecekteki ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmann (sağdan üçüncü), Tel Aviv'i ziyaret ediyor, 1925.

Filistin'e Yahudi göçü arttı

Mektubun yazıldığı 2 Kasım 1917 tarihinden bir hafta sonra basınla paylaşılan Balfour Deklarasyonu'na savaş sonunda Osmanlı Devleti'nin imzaladığı Sevr Anlaşması'nda yer verildi.

Filistinlileri yok sayarak, topraklarında Yahudiler için bir vatan vadeden Balfour Deklarasyonu’nu, İngiliz mandası döneminde Filistin topraklarına teşvik edilen Yahudi göçü takip etti.

İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917'de Kudüs'ü işgal ederek, Filistin'in I. Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti'ne bağlılığını sonlandırdı ve Siyonistlere hareket alanı açtı.

11 Aralık 1917'de İngiliz komutan Edmund Henry Allenby, El Halil Kapısı'ndan yürüyerek Kudüs'e giriş yaptı. 1516'nın son günlerinde başlayan Osmanlı hâkimiyeti, 401 yılın ardından böylece resmen sona ermiş oluyordu.
11 Aralık 1917'de İngiliz komutan Edmund Henry Allenby, El Halil Kapısı'ndan yürüyerek Kudüs'e giriş yaptı. 1516'nın son günlerinde başlayan Osmanlı hâkimiyeti, 401 yılın ardından böylece resmen sona ermiş oluyordu.

Milletler Cemiyeti'nde 1922 yılında kabul edilen Filistin topraklarındaki İngiliz manda yönetiminin temelini de bu deklarasyon oluşturdu.

Filistinliler, 1920 ve 1930’larda direnç göstererek pek çok isyan çıkarsalar da hem artarak devam eden Yahudi göçü hem de İngiliz ordusu ve Siyonist çeteler bu kalkışmaları çoğu zaman kanlı katliamlarla bastırdı.

1949'da Doğu Avrupa'dan gelen Yahudileri taşıyan gemi Filistin'in Hayfa Limanı'nda.
1949'da Doğu Avrupa'dan gelen Yahudileri taşıyan gemi Filistin'in Hayfa Limanı'nda.
  • Balfour Deklarasyonu sonrasında İngiliz mandası altındaki Filistin'e 1920-1940 arası dönemde Yahudi göçü hız kazandı ve son olarak Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik Nazilerin gerçekleştirdiği soykırım sebebiyle göç oranı giderek arttı.
Arap protestocular, 1936'da Balfour Deklarasyonu'na karşı gösteri yapmak üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a gidiyor. Pankartlarda "Araplar için Filistin" ve "Vatanımız inancımızdır ve tam özgürlük bizim hayatımızdır" yazıyor.
Arap protestocular, 1936'da Balfour Deklarasyonu'na karşı gösteri yapmak üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a gidiyor. Pankartlarda "Araplar için Filistin" ve "Vatanımız inancımızdır ve tam özgürlük bizim hayatımızdır" yazıyor.

14 Mayıs 1948'de bu yeni devletin tarih sahnesine çıkışı, antik zamanlardan beri Filistinlilere ev sahipliği yapmış yüzlerce köyün, İsrail devletine yer açmak için milyonlarca Filistinli sakinini sürgüne, tehcire, katliama ve soykırıma mahkûm bıraktı. Nekbe (Büyük Felâket) olarak adlandırılan bu süreçte Filistinli halkı etnik temizliğe maruz kaldı ve yüz binlercesi zorunlu mülteci durumuna düştü.

Günümüze kadar uzanan bu süreçte Filistin topraklarının büyük bölümü işgal edildi, sistematik katliamlarla binlerce Filistinli öldürüldü, 1 milyona yakın kişi vatanından sürüldü, 675 köy ve belde yok edildi ve bazı kentler Yahudileştirildi.

İngiltere Filistin'den çekildikten sonra İsrail devletinin kurulmasıyla işgal süreci daha da yoğunlaştı, yüz binlerce Filistinli yurtlarından sürüldü, büyük can ve mal kayıpları yaşandı.
İngiltere Filistin'den çekildikten sonra İsrail devletinin kurulmasıyla işgal süreci daha da yoğunlaştı, yüz binlerce Filistinli yurtlarından sürüldü, büyük can ve mal kayıpları yaşandı.
Balfour'un öncülük ettiği süreçte tarihî Filistin toprakları üzerinde kurulan İsrail devleti, yarısından fazlasını zorunlu göçe maruz bıraktığı Filistinlilerin halihazırda yaşadığı bölgelere hâlâ "halksız vatan" muamelesi yapıyor.
Vatansız kalan Filistinliler, bugüne dek devam eden dünyanın en büyük mülteci krizlerinden birine sebep oldu.
Vatansız kalan Filistinliler, bugüne dek devam eden dünyanın en büyük mülteci krizlerinden birine sebep oldu.

Balfour, İngiltere’nin “gururu” olmaya devam ediyor...

Filistinliler deklarasyon sebebiyle İngiltere'den Filistinlilerden özür dilemesi, Filistin devletini tanıması ve İsrail işgalini kınamasını isterken İngiltere bu talepleri reddediyor.

Balfour'un 1 asır önce yazdığı mektup ve ardından sürdürdüğü manda yönetimi ile Filistin topraklarını Yahudilere "vatan" kılan ve devlet kurmalarına yol açan İngiltere, 2012'deki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Filistin'in devlet olarak tanınmasına ilişkin oylamada ise çekimser oy kullanmıştı.

Hatta 2017’de, dönemin İngiltere Başbakanı Theresa May, deklarasyonun 100. yılı dolayısıyla yaptığı bir açıklamada şöyle demişti:

İsrail devletinin kurulmasında sahip olduğumuz rolden dolayı gurur duyuyoruz ve kesinlikle deklarasyonun 100. yılını gururla kutlayacağız.
Balfour'un 100. yılında, İsrail devletini kuran ve yöneten taraf.
Balfour'un 100. yılında, İsrail devletini kuran ve yöneten taraf.

Filistinliler Trump ile ikinci Balfour’u yaşadı

Filistinlilerin, 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana yaşadıkları felaketler silsilesi ABD Başkanı Donald Trump döneminde arttı.

  • İsrail’in Birleşmiş Milletler kararlarına göre kendisinde kalan Batı Kudüs'ün dışında 1967’de Doğu Kudüs'ü de işgal ederek zaman içerisinde ilhak etmesi, ayrıca Kudüs'ün bir bütün halinde İsrail’in sözde başkenti olarak ilân edilmesi ve Trump döneminde ABD'nin bunu tanımasına giden süreç, 1917 Balfour Deklarasyonu ile başlayan sürecin devamı olarak görülüyor.
Eski ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı, 6 Aralık 2017.
Eski ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı, 6 Aralık 2017.

Tıpkı İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour gibi, ABD Başkanı Trump da, Filistinlileri yok sayarak, sahip olmadıkları toprakları, hakkı olmayan kişilere vadetti.

Trump'ın halefi Joe Biden’ın ABD yönetimine gelmesi ve gitmesinin yaklaştığı bu günlerde, Filistin üzerindeki baskı ve şiddet hafiflemediği gibi, Washington'un Trump döneminde uyguladığı İsrail yanlısı politikalarda da değişikliğe gidilmedi.

7 Ekim'de başlayan çatışmaların ardından ABD ve İsrail ilişkileri, her zamankinden daha iyi bir seviyede.
7 Ekim'de başlayan çatışmaların ardından ABD ve İsrail ilişkileri, her zamankinden daha iyi bir seviyede.