Türkiye eksenine doğru...
Batılıları korkutan asıl tehlikeli gelişme, Türklerin yeniden tarih sahnesine çıkma, dolayısıyla Türkiye Ekseni olarak adlandırılabilecek bir fikrin adım adım hayata geçirilmesi ihtimalinin belirmesidir. O yüzden İslam düşmanlığının ardından Türk düşmanlığı pompalanıyor Batı'da! Fakat korkunun ecele faydası yok!
Soğuk Savaş bitirildikten sonra 1990'lı yılların başından itibaren Batı ittifakı, başta NATO olmak üzere bütün kurumlarıyla, İslâm'ı Batı'nın çıkarlarının önündeki en büyük tehdit olarak belirledi ve “terörle savaş” adı verilen bir konsept icat ederek hem İslâm'ı terörle özdeşleştirdi hem de böylesine aşağılık bir yola başvurarak İslâm'ın postkolonyal süreçte yeniden İslâm dünyasının kaderini belirleyebilecek yegâne aktör konumuna gelmesini önlemek amacıyla İslâm'la postmodern ve kirli bir savaş başlattı.
- Osmanlı'nın durdurulması, Müslüman Hindistan’ın parçalanması, Arap dünyasının ulusçuluk ideolojisi üzerinden kabile devletleri vadedilerek Osmanlı’ya düşman yapılması ve Osmanlı’ya karşı kışkırtılması İslam dünyasının paramparça olmasıyla sonuçlanmış ve Batılı emperyalistler artık tarih yapan bir aktör olarak İslâm'ı / İslâm medeniyetini tarihten uzaklaştırmışlar ya da öyle sanmışlardı.
Yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde İslâm dünyasında zoraki olarak dayatılan ulusçuluk ve sosyalizm ideolojileri, yapıştırma bıyık gibi duruyordu, o yüzden tutmamıştı ve her tür baskı ve terörize yöntemle sindirilmeye çalışılan İslâmî hareketlerin ve söylemlerin karşısında unufak olmaktan ve tam bir fiyasko yaşamaktan kurtulamadı.
Batı'nın iki korkusu: İslamofobi ve Türkofobi
İslâmî söylemlerin yükselişi, ithal ideolojilerin sadece emperyalistlerin çıkarlarının sözcüsü, gözcüsü işlevi gördüğünün anlaşılmasını ve Müslüman toplumları bu kez İslâm'dan uzaklaştırmak amacıyla İslâm dünyasına yerleştirildiği gerçeğinin gün ışığına çıkmasını sağladı. İslâmî söylemler, deyim yerindeyse, Batıcı ideolojilerin ve Batılı emperyalistlerin sözcülerinin emellerinin yapısökümüne tabi tutularak deşifre edilmesinde bir anahtar işlevi görüyordu aynı zamanda.
Bu durum, İslâm'ın yeniden tarih sahnesine çıkışının habercisiydi. Biz gelince onlar gidebilirdi, gideceklerdi. Bunu çok iyi görmüşlerdi emperyalistler! O yüzden yüzyılın son çeyreğinden itibaren İslâm'ı hedef tahtasına yatırdılar ve İslâm'la kendi icat ettikleri örgütler üzerinden sinsi, postmodern bir savaş başlattılar. İslâmofobi dalgası bütün Avrupa’da, Batı ülkelerinde yayıldı ve köksaldı. Sonra bu fobi, düşmanlığa dönüştü, İslâm düşmanlığı şeklini aldı.
Ardından Türkofobi ve Türk düşmanlığı yayıldı 2000'li yıllardan, özellikle de AK Parti iktidarı döneminde ve tabii Erdoğan üzerinden. Erdoğan resmen şeytanlaştırıldı Avrupa medyası tarafından. Türk düşmanlığı hızla yayıldı bütün Avrupa çapında: Evleri ateşlere verildi, sokak ortasında saldırıldı, öldürüldü!
Polis, seyretti sadece çoğu zaman. Devlet, Türkofobi söylemini, Türkiye düşmanlığını Türkiye’nin altını oymakla görevli FETÖ, PKK, DHKPC gibi terör örgütlerini açıkça destekleyerek, Avrupa Birliği parlamentosunda ağırlayarak inanılmaz boyutlara çıkardı.
Her şey yüzyıl öncesi gibi...
Her şey yüzyıl öncesi gibi sanki: Avrupa basını, medyası, Türkiye’yi şeytanlaştırıyor! Gün geçmiyor ki, Avrupa basınında Türkiye'yi aşağılayan, Abdülhamid'i aşağılayan bir haber, bir karikatür çıkmasın. Abdülhamid dönemi, sadece Avrupa karikatür basınının değil, genel olarak bütün Avrupa basınının Abdülhamid düşmanlığından, Osmanlı düşmanlığından adeta yorgun düştüğü bir dönemdi. Türkiye düşmanlığı, Abdülhamid döneminde ayyuka çıkmıştı!
- Cumhuriyet'in ilk yıllarında Kurtuluş Savaşı şeytanlaştırıldı ama aynı yıllarda ve hemen izleyen süreçte Türkiye’deki devrimler ve devrimin lideri bayraklaştırılmış, Time dergisine kapak yapılmış, Londra basınında Mustafa Kemal'e gizli bir hayranlık duyulduğunu gösteren yayınlar yer almıştı.
Abdülhamid'e beslenen kin ve nefret birkaç yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan için de besleniyor! Tıpkı Sultan Abdülhamid gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan da diktatör ilan ediliyor sürgit... Fransa başta olmak üzere belli başlı bütün Avrupa ülkelerinde Erdoğan düşmanlığı açıkça yapılıyor ve hızla yayılıyor.
Erdoğan düşmanlığından ibaret değil Avrupa'nın düşmanlığı. Türkiye, neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde aşağılanıyor, Türkiye’ye yönelik muhtemel bir işgal girişiminin psikolojik zemini hazırlanıyor. Kamuoyu yoklamaları yapılsa Avrupa halklarının üçte ikisinden fazlasının Türkiye’nin işgal edilmesine ses çıkarmayacağı, aksine destek vereceği görülebilir.
Bu çok tehlikelidir!
İkinci büyük medeniyet krizinde Türkler umut mu?
Birinci medeniyet krizi sırasında “Türkiye” umuttu, umut olduğunu göstermişti bütün dünyaya. Sadece etkili askerî kabiliyetleri, zengin devlet tecrübesi bakımından değil, kelâm, fıkıh, felsefe, tasavvuf ve estetik alanlarındaki öncü atılımlara öncülük ederek düşünce alanında gösterdiği imajinatif performans, çığır ve ufuk açıcı atılımlar bakımından da umut olduğunu ispatlamıştı. Kaşgar ve Horasan’dan Balkanlar’a, Yemen ve Hicaz’dan Kafkaslar’a kadar dünya tarihinin yapıldığı merkez coğrafyada geliştirdiği medeniyet atılımı bunun göstergesiydi.
- Türklerin İslâm tarihine girişi, hem dışardan gelen saldırıları püskürtmesine ve Müslümanların toparlanmasına, hem de içerde yaşanan akîdevî, fikrî ve siyasî açmazları aşacak önaçıcı bir performans ortaya koymalarına imkân tanıdı.
Türklerin İslâm tarihine girişi, İslâm tarihinin kaderini değiştirmekle kalmadı, dünya tarihinin akışını da şekillendirdi, bin yıl dünya tarihini Müslümanların yapmasını sağladı. Türklerin İslâm tarihine girişi kemal noktasına Osmanlı’yla ulaştı. Osmanlı, dünyaya evrensel medeniyet modelinin parametrelerini sundu.
Ancak Osmanlı tarihten çekilince dünyadan ruh çekildi gitti. Dünya ruhsuzluğun ve barbarlığın eşiğine sürüklendi. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'yı tarihten silen düvel-i muazzama olarak Avrupa imparatorlukları İkinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı ürpertici katliam ve yıkım sonrasında birer birer yıkıldı. Avrupa, dünya tarihini şekillendiren bir aktör olmaktan çıktı.
Özelde Avrupa, genelde Batı, postkorona sürecinde, dünyanın sürükleneceği kaostan en fazla etkileneceklerin kendileri olduğunu görüyorlar: Eğer ekonomik kriz gerçekleşirse, bunun, dünyanın dengelerinin altüst olmasına yol açması bekleniyor.
Batı hâkimiyeti çatırdayacak
Bu şu demek: Batı hâkimiyeti çatırdayacak. Dünyanın güç merkezi Atlantik’ten Pasifik'e kayacak. Artık çok belirgin olarak görüldüğü gibi, Çin'in başını çektiği kapitalist Doğu'lu model, hem kapitalizmin yeni modeli olacak hem de daha önemlisi de, dünyanın güç merkezinin Batı'dan doğuya kaymasına yol açacak.
- Fakat Batılıları korkutan tehlike bu değil. Çünkü bu, kapitalizmin kendini yeni şekillerde yeniden üretmesi anlamına da gelecek, Doğu kapitalizminin üreteceği rekabet Batı kapitalizmine de cansuyu verecek.
Burada Batı hegemonyasına niteliksel bir meydan okuma yok; niceliksel bir meydan okuma var: Batılı ekonomik model üzerinden ve Batılı hegemonya kurma kavramlarıyla ve biçimleriyle gerçekleşen bir meydan okuma. Batı hegemonyasının dünyanın ekseni olmasından çıkmasına yol açacak olsa da, bu, Batı uygarlığının ömrümü bir süre daha uzatmasına yol açacak aslında aynı zamanda.
Batılıları korkutan asıl tehlikeli gelişme, Rusya'nın yeni bir imparatorluk olarak gelişi de değil. Rusya’nın da kapitalizmin dışında bir modelle gelmediğini, gelemeyeceğini, Ortodoksluğun beslediği Rus ruhunun çoktan tarih olduğunu Batılılar da Ruslar da biliyor.
Batılıları korkutan asıl tehlikeli gelişme, Türklerin yeniden tarih sahnesine çıkma, dolayısıyla Türkiye Ekseni olarak adlandırılabilecek bir fikrin adım adım hayata geçirilmesi ihtimalinin belirmesidir. O yüzden İslam düşmanlığının ardından Türk düşmanlığı pompalanıyor Batı'da! Fakat korkunun ecele faydası yok!