Yunus Emre, Türkçeyi vahiy dili haline getiren ariftir

Yûnus kimdir sorusunun en kısa cevabı şudur: Yûnus Kur’an’ın dilidir! Söyledikleri “İlâhî”dir yani Allah’a ait sözlerdir.
Yûnus kimdir sorusunun en kısa cevabı şudur: Yûnus Kur’an’ın dilidir! Söyledikleri “İlâhî”dir yani Allah’a ait sözlerdir.

Yunus Emre, Türkçe’nin manâ âlemine açılan bir kapısı ve tercümanlığını yapan bir Cibril’i olmuştur. Batı Türkçesi onunla birlikte vahiy dilini çözümler hâle gelmiştir ki Yunus’un milletimize ve insanlığa en büyük hediyesi budur. Bu sebeple de milletimiz için Yunus bir lutf-ı ilahîdir.

Türkçenin süt dişleri de diyoruz, Türkiye’nin kurucusu da… Yûnus Emre kimdir, neye karşılık gelir?


İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın sırrı, kendi kemâlini sergilediği bir vitrinidir. Ona yüklediği kemâl bir emanettir.

O kendisine verilen kemâli ne kadar arttırırsa aslına o kadar yaklaşır. İnsan bu noktaya vehmedildiği gibi kolaycacık gelivermez.

İnsânın kemâli, dünyadaki terbiyesiyle orantılıdır. Nefsini ne kadar terbiye ederse dünyada o kadar kemal bulacak, o kadar insan, daha doğrusu hazret-i insan olacaktır.


Bir uzun seyr ü seferden, zorlu bir yolculuktan sonra gelir. Yûnus’un “Bir kılı kırk yardılar birin yol gösterdiler / Bu mülke gönderdiler o yola düşüp geldim” demesi bundandır. İnsânın kemâli, dünyadaki terbiyesiyle orantılıdır. Nefsini ne kadar terbiye ederse dünyada o kadar kemal bulacak, o kadar insan, daha doğrusu hazret-i insan olacaktır. Bunun için de kişinin sufilerin seyr ü sülûk dediği manevî eğitimden geçmesi gerekmektedir. Yûnus kimdir sorusunun en kısa cevabı şudur: Yûnus Kur’an’ın dilidir! Söyledikleri “İlâhî”dir yani Allah’a ait sözlerdir. Zirâ nefis terbiyesinden geçmiş kişinin sözleri nefsinden değil Hak’tandır. “Yûnus’un sözleri Hak” yahut “Yûnus değil bunu diyen kendiliğidir söyleyen” demesi, onun fânifillah olduğundandır.

Bunu biraz daha açmamız gerekecek ama…


Yûnus’un Anadolu’daki karşılığı İslâm’ın hakikatidir. Çünkü Yûnus nefis terbiyesinden geçerek, seyr ü sülûk çıkararak aşk ve irfan ile elde ettiği ledünnî (gönül yoluyla elde edilen) bilgiyi söylemiş bir erendir. Bu ulu gönüllü zat, manâ âlemine doğru derinleştikçe eşyanın iç yüzüne vakıf olmuş ve elde ettiği bilgiyi ana dili ile anlatarak Türkçeyi bir hakikat, manâ, aşk ve irfan dili haline getirmiştir. Bu sebeple o Türkçe’nin manâ âlemine açılan bir kapısı ve tercümanlığını yapan bir Cibril’i olmuştur. Batı Türkçesi onunla birlikte vahiy dilini çözümler hâle gelmiştir ki Yûnus’un milletimize ve insanlığa en büyük hediyesi budur.

Bu sebeple de milletimiz için Yûnus bir lutf-ı ilâhîdir. Yeri gelmişken belirtelim Ahmed Yesevî Hazretleri ve takipçileri de Yûnus’tan bir buçuk asır önce aynı görevi Hikmetleri ile Türkistan’da yapmış idi. Yûnus Emre bu topraklarda neye mi karşılık gelir? İnsan kendisini çözdükçe eşyanın hakikatini de çözecektir. Bu çözüm kelamla başlar… Yûnus bu topraklarda bir masdar, bir metod, bir çıkış noktası, bir numune, bir model, bir insan-ı kâmil, yeni bir dil ve yaşayan bir Kur’an’dır vesselam.

Yunus Emre
Yunus Emre

Anadolu, insanın kendini bilme noktasının adresidir

Yûnus Emre, Türkiye’nin Adresi’nde nerede duruyor peki?

Allah zâhir ve bâtın olduğuna göre, zâhirde nasıl ki herkesin gözü Anadolu’nun üzerinde ise, batında da kutb-ı âlemin gözü Anadolu’nun üzerindedir. Mücadele içte ve dışta bu ülke ve bu ülke içinde yaşayan kutbiyyeti elde etme mücadelesidir. Niçin XIII. Asır? Zira kutbiyyet bu asrın başlarında Türklerin uhdesine geçmiş ve el’an böyle devam etmektedir. Şöyle ki bu asırda Arapçayı, Farsçayı ve Türkçeyi Rabça yahut ledün dili haline getiren üç kelam erbabı ehlullah İbn Arabî, Mevlâna ve Yûnus, kutbiyyetten beslenerek onun kalemi olmuş ve Anadolu’da yepyeni aşk medeniyetinin çerağını uyandırmışlardır. 750 seneden beri bu üç kalemin dili hala çözümlenip anlaşılmış değildir. Öyleyse Anadolu aşkın ve irfanın, yani insanın kendini bilme noktasının adresidir. Siz bunu hiç abartısız kâinatın merkezidir de diyebilirsiniz.

  • Medreseler müderrisinin okumadığı bu ders yani aşk, hala sayfaları açılmadık durmaktadır… Bu irfan ve aşk adresinin sırrını bizimkiler keşfedemedi, bakalım Batının en büyük üniversiteleri keşfedebilecekler mi seyredelim…

Yunus Emre’yi anlamak için neyi anlamak gerekiyor? Ve Yunus Emre ile birlikte neyi anlamak mümkün?


Mustafa Tatcı
Mustafa Tatcı

Türkiye’nin temelinde kültür var. Dünyanın en köklü milleti olduğumuzdan hiçbir şüphemiz yok. Belgelerimiz, arşivlerimiz, eserlerimiz bunun ispatıdır ne var ki son asırlarda dünyanın hiçbir medeni ülkesinde biz kültürümüzle yokuz. Bendeniz gittiğim ülkelerde ilk fırsatta gezdiğim yerler kitapçılar ve tarihî müzeler oluyor. 8. asırda edebî ve yazılı belgeler ortaya koymuş bir milletin 13. asırda nefsini bilen, eşyayı yorumlayan ve Allah’ı bilen Yûnus’un ve yedi yüz sene içinde onun izinden giden iki binden fazla kelam ve kalem sahibi bilgenin eserlerini dünyaya duyuramamışız. Nasıl bir kültür politikamız var, artık siz düşünün! Günü kurtarmaya çalışan ve siyasi atamalarla gelen kişiler işin farkında bile değiller, ne kadar yazık. Bu tecrübelerin bu gönül ve irfan adamlarının insanımıza ve insanlığa sunulmaması ne kadar içler acısıdır… Türkiye’nin imajında Yûnus bir tabeladan ibarettir. Buna yakın dönemde gündeme getirilen Yûnus Emre Enstitüsü de dâhildir. Gönüllere asılması gereken nutk-ı şerifleri tabelalarda kalmıştır.

Peki, dün nasıldı?

Yûnus’un Anadolu’daki karşılığı İslâm’ın hakikatidir.
Yûnus’un Anadolu’daki karşılığı İslâm’ın hakikatidir.


Böyle değildi… Bütün Osmanlı coğrafyasını besleyen bir kaynak suyu gibiydi Yûnus. Hz. Mevlânâ ve İbn Arabînin irfanı Osmanlı toplumunda daha ziyade kitâbî bir kültür olarak yayılırken Yûnus’un ki öyle olmamıştır. Onun kültürü şifahîdir ve tekkeler ve zaviyeler yoluyla yediden yetmişe dilden gönüllere beste beste nakşedilmiştir… Bunun en mühim sebebi tabii ki Yûnus’un süluk tecrübelerini halkın anlayacağı bir dil ile ifade etmesidir. Onun dili sade fakat derinlikli bir dildir. O Osmanlı Türklüğünün hamuruna aşk mayasını çalarak deftersiz kitapsız halkı Hak ile en kolay şekilde buluşturuvermiştir. Aşk medeniyetini temelini kelimelerle örmüş nev-i şahsına münhasır estetik bir okul yaratmıştır. Arkasından gelenler onun izine basarak onu üstad bilmişlerdir. Yûnus bu sebeple halkı hakka davet eden bir ahlâk ve aşk eğitimcisidir. Türkiye bu kıymeti ve Niyâzî-i Mısrî gibi onun izinden gidenleri ne yazık ki değerlendirememiştir…

Bunun biricik istisnası yakın zamanlarda TRT’de gösterilen Yûnus dizisidir… Her eve, her okula, her sınıfa bir Yûnus Dîvânı girmeden, her gencimizin eline bir Yûnus Dîvânı vermeden, en azından birkaç nutk-ı şerifini ezberletmeden onu tanımanın ve tanıtmanın imkânını bulamayız. Şimdi yeniden Yûnus’a ve onun işlendiği irfan ocaklarına dönme zamanıdır vesselam.