Süresiz hataların kederi: Füruğ Ferruhzad
Şair bütün şiirsel gücünü kullandığı bu eserden sonra ancak ölümünden sonra yayımlanabilecek son eseri İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına ile şiir yolculuğuna veda edecektir.
Modern İran şiirinin en güçlü isimlerinden biri o. Kısa yaşamına beş şiir kitabı ve kısa filmler sığdırabilmiş, kederden kurulmuş bir kadın. Şiirde ifade gücü, yalın söyleyişi ve derin yolculuğu tüm gözlerin kendisine çevrilmesini sağladı. Ve elbette fırtınalı bir hayat ve yapılmış hatalar ve kırılmış kalpler… Kendi kalbinden sızan büyük şiir de başka milyonlarca insanın kalbine değecek bir hüzne eşlik etti. Başka türlüsü mümkün değil çünkü.
Kendi kalbinden sızan büyük şiir de başka milyonlarca insanın kalbine değecek bir hüzne eşlik etti. Başka türlüsü mümkün değil çünkü.
Şah’ın ordusunda subay olan bir babanın çocuğu olarak 1935 yılının Tahran’ında başlar hikâyesi. Subay babasının zengin kütüphanesinin kenarında geçen bir çocukluk çağı vardır. O kütüphaneden dünyaya açılan binlerce kapının eşiğinde büyür. Teknik okulda terzilik ve resim dersleri alır. Bu sıralarda gazeller söylemeye de başlar. Şiir yavaş yavaş kurulur zihninde. Günler ilerler… ken erken sayılabilecek bir yaşta kendisini bir düğün töreninin öznesi olarak bulur.
16 yaşındayken resim ve edebiyatla meşgul olan akrabası Perviz Şapur’la evlenir. Yıl, 1951. Ama aşktan açılan yaraları, aşktan kapanmaz. Kanar. 17 yaşındayken “Günah” şiirini yayımlar, Roşenfekr adlı bir dergide. Ertesi yıl da Kamyar adını verdikleri bir oğulları olur. Günler ilerler… ken hayatının alt üst olacağı kapı “Günah” şiirinin yayımlanmasıyla başlamıştır aslında. Şiir, derginin editörü içindir. Ve editör de kirli ilişkilerini açığa döken bir yazı dizisi yazar ertesi yıl. Ve kıyametin kapıları açılır…
Sürekli hataların şairi sürüklediği yer, elbette intihar olacaktır. O da bunu dener. Ama başaramaz.
Sonra beklendiği gibi gelişir her şey. Önce eşinden boşanır ve mahkeme çocuğunun velayetini eşine verir. Sonra baba evinden de uzaklaşmak zorunda kalır. Sürekli hataların şairi sürüklediği yer, elbette intihar olacaktır. O da bunu dener. Ama başaramaz. Sonra süresiz bir kederle süren dökük bir gemi gibi denizin ortasında bir başına kalır. Şiir, hayatını sürdürebileceği, nefes alabileceği tek aralıktır onun için…
1955’te ilk şiir kitabı Esir yayımlanır. Kararan gökyüzünün ve yıkılan dünyasının içinden seslenmedir bu. ‘Gitmek’ fikri tam bu noktadan sonra aklına düşer. Gitmek, uzaklaşmak ve Avrupa’dır şimdi. Ertesi yıl eski kocası Perviz Şapur’a ithaf ettiği ikinci şiir kitabı Duvar’ı yayımlar. Modern İran şiiri içinde geniş tartışmalara yol açar bu eser. İçine düştüğü yalnızlık esas gündemi, buna geliştirmek istediği itiraz ise yan gündemi olmuştur. Derinden derine bir kadının itirazı… Yaklaşmaktadır.
Ve yine beklenen olur. 1958’de üçüncü şiir kitabı İsyan’ı yayıncısına verir. İlk iki kitabındaki güçlü aşk imgesi burada yerini ölüm fikrine bırakır. Yaşadıklarından ruhu gölgelenmiş bir şairin kederi kalmıştır geriye. Ve daha henüz 23 yaşında, hayatına 23 yıldan daha büyük hatalar ve acılar sığdırmış biri olarak gencecik bir şairdir. Ve yine de henüz ömrünün başında bir acemidir. Günler ilerler… ken gözüne ve gönlüne yine bir başkası düşer.
Aynı yıl, modern İran öyküsünün önemli isimlerinden, aynı zamanda film yapımcısı da olan İbrahim Golestan’la tanışır. Golestan Film Stüdyosu’nda işe girer. Yakınlaşmaları sürerken o da sinemaya ilgi duymaya başlar. Ertesi yıl sinema eğitimi ve dil öğrenimi için İngiltere’ye gider. Dönünce ilk deneyimi Bir Ateştir’i İbrahim Golestan ile birlikte çeker. Sinemada da bir şair gibi görmeye çabalar. 1962 yılında Cüzzamlılar Derneği’nin talebiyle kendisine Almanya’dan ödül de getirecek olan Ev Karadır adlı bir kısa film çeker.
Oldukça sert ve uyarıcı bir film olan Ev Karadır’ı çektiği Tebriz’deki Cüzzamlılar Evi’nde oldukça tanıdık bir şeyler bulur. Kendi hikâyesine benzer bir şeyler. Kişisel bir hesaplaşma gerçekleştirdiği burada, radikal bir karar alarak cüzzamlı bir çocuğu evlat edinmek ister. Yıllardır göremediği oğlu Kamyar’ın yerine koyarak küçük Hüseyin Mansur’u evlat edinir. Aradığı şey, yıllar önce yitirdiği huzurdur. En azından bir parçasına dokunmak ister.
1964 yılında, yayımlanan önceki üç şiir kitabından tamamen farklı bir sesle yeni bir kitapla daha çıkıp gelir: Yeniden Doğuş adlı dördüncü şiir kitabı yeni bir şiirsel arayış olduğu kadar süresiz hatalardan geçen şairin ikinci kez başlayışının da göstergesi gibidir. Büyük yankı uyandırır. Şair bütün şiirsel gücünü kullandığı bu eserden sonra ancak ölümünden sonra yayımlanabilecek son eseri İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına ile şiir yolculuğuna veda edecektir.
Ve 1967 kışının başında, kütüphanede çeviri için çalıştığı bir günün ardından stüdyoya gitmek üzere önce annesine uğrar. Sonra devam ettiği yolda ölüm pusuya yatıp onu bekleyecektir. Bir trafik kazasının 32 yaşındaki kaybedeni olacaktır. Geride büyük kederler, geride süresiz hatalar, geride derin pişmanlıklar ve sert bir yaşam bırakarak. Ve elbette iyi şiir.
- Ah!
- Bana düşen budur
- Bana düşen budur
- Bana düşen
- Bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür
- Bana düşen terk edilmiş bir merdivenden inmek
- Ve yalnızlık içinde çürümekte olan bir şeye
- ulaşmaktır
- Bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle
- dolaşmaktır.