Diriliş-Edebiyat-Mavera çizgisinde bir düşünür

Ali Görkem Userin
Ali Görkem Userin

Onu anlayabilmemiz için, onun üstat diye işaret koyduğu isimlere, daha doğrusu benimsediği dostluk geleneğine dikkat etmemiz gerekir. Ali Görkem’in ağzından sık sık “Cahit Abi”, “Sezai Bey”, “Nuri Bey”, “Rasim Amca” gibi isimler duyarız. Bunlar bilinen büyük şair ve hikâyecilerdir. Ali Görkem, kendini Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera dergilerinin oluşturduğu çizgi üzerinde görür. Ve o çizginin geleneğini, dostluk anlayışını, insana bakışını benimsemiştir.

Ali Görkem Userin imzasıyla ilk Okuntu dergisinde karşılaşmıştım. Yıl 2002 veya 2003 olsa gerek. Aklı başında, ne dediğini bilen, üslubunu kurmaya başlamış, genç bir yazar izlenimi bırakmıştı o yazılar bende. Yaşıtım olduğunu öğrendiğimde hem sevinmiş hem de biraz kıskanmıştım.

“Roman üzerine neden yazmıyorsun?” demiştim. Cevabı “Ben şiir okurum, şiir okumayı severim. Roman da okurum ama hakkında yazacak kadar değil.” şeklinde olmuştu.


Sevinmemin sebebi; yaşıtlarımın da düzyazı alanında kendini gösterecek olmasıydı. Kıskanmamın sebebiyse; o sıralar benim henüz düzgün bir cümle kuramıyor olmamdı. Ben şiir yazıyordum. Şiirin iç düzenini çok bilmeden. Okuduğum şairlerin etkisiyle daha çok. Henüz ne yaptığımın ve ne yapacağımın kararını vermemişken. Öyle ki, farklı türlerde yazmaya da çalışıyordum. Hikâye ve deneme gibi. Hangi alanda ilerleyebileceğimi düşünüyordum; arayış içindeydim. Oysa Ali Görkem, kararını vermiş, kendi alanı olarak denemeyi seçmiş, bunun ilk düzgün örneklerini de sunmaya başlamıştı.

Daha sonra Dergâh, Kırklar, Kitap Postası, Karagöz, Fayrap ve İtibar’da da yazılarını okudum Ali Görkem’in. Onun dinmek bilmez sevdası, şiirdir. Şiir yazmak veya şiir üzerine yazmak demiyorum. O, şiir okumayı çok sever. Kütüphanesini görmek kısmet olmadı. Ama eminim, onun kütüphanesinde benim kütüphanemdekinden daha çok şiir kitabı vardır. Ve eminim benim hiç görmediğim şiir kitapları da vardır onda. Bir sohbetimizde, “Roman üzerine neden yazmıyorsun?” demiştim. Cevabı “Ben şiir okurum, şiir okumayı severim. Roman da okurum ama hakkında yazacak kadar değil.” şeklinde olmuştu. Oysa Ali Görkem deneme de okur. Tarih, siyaset, sosyoloji, felsefe, edebiyat, tasavvuf onun ilgilendiği alanlardır. Zaten biraz oturup sohbet ettiğinizde hemen anlarsınız, onun ne kadar geniş bir ilgi alanına sahip olduğunu. Bu alanlarla ilgili gerçekten muteber, sağlam, attığını on ikiden vuran isimleri bildiğini, tanıdığını ve okuduğunu. Kitap konusunda, hele şiir konusunda kül yutturamazsınız Ali Görkem’e.

Ali Görkem, kendini Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera dergilerinin oluşturduğu çizgi üzerinde görür.
Ali Görkem, kendini Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera dergilerinin oluşturduğu çizgi üzerinde görür.

Birçok dostumla olduğu gibi, Ali Görkem’le de Mehmet Ali Akyurt’un evinde tanışmıştık. Orada sohbet ettik, oturduk, çay içtik, dertleştik. Birkaç defa baş başa kaldık. Ve çok iyi anlaştık. Her konudan rahatlıkla söz edebiliyorduk birbirimize. Birbirimize zıt düşsek de, bir şair veya kitap konusunda anlaşamasak da, eleştirilerimizi birbirimize söyleyebiliyorduk. Onlar bir yana, asıl güncel hayattan konuşurken açılırdık. Aramızda herhangi bir gerginlik olmazdı o zaman. Şair ve kitap konusunda gerildiğimiz olurdu. Özellikle baş başa değil de bir sohbet halkası içindeysek, yani üç beş kişi bir aradaysak. O zaman ayrı bir gerginlik, çekişme, tartışma ortamı oluşurdu.

O ortamdan ikimiz de payımızı alırdık. Bunun nedenini ölçmek zor. Ali Görkem’le sanki bir aradayken, başka bir dostluğu; başkalarıyla birlikteyken de başka bir dostluğu (buna “düşman kardeşliği” de diyebiliriz) beslerdik.

  • Fakat güncel konulara gelince, Ali Görkem’in tam bir “dertdaş” olduğunu, karşısındakinin acısını hissettiğini bilirdim. Mesela işsizdim, 2006-2009 yılları arasında ve buna Ali Görkem, belki benden daha çok üzülürdü. Çare de arardı. Düşünürdü. CV’ mi alır, gönderebileceği adreslerle görüşürdü. O sıcaklığını, dost canlılığını ve samimiyetini unutamam. Halen de internet üzerinden yazıştığımızda işimi, neler yaptığımı, oğlumu sorar.

Ali Görkem bunları neden sorar? Merakçı bir yönü olduğundan mı? Hayır. Sadece dostluk nedeniyle mi? Hayır. Ki birçok dostum vardır, halen bir oğlum olduğundan habersizdirler. Öyleyse neden? Onu anlayabilmemiz için, onun üstat diye işaret koyduğu isimlere, daha doğrusu benimsediği dostluk geleneğine dikkat etmemiz gerekir. Ali Görkem’in ağzından sık sık “Cahit Abi”, “Sezai Bey”, “Nuri Bey”, “Rasim Amca” gibi isimler duyarız. Bunlar bilinen büyük şair ve hikâyecilerdir. Ali Görkem, kendini Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera dergilerinin oluşturduğu çizgi üzerinde görür. Ve o çizginin geleneğini, dostluk anlayışını, insana bakışını benimsemiştir.

Ali Görkem’in öyle kolay kolay birileriyle ilgili konuşurken “abi”, “amca”, “bey” dediğini göremezsiniz. Kime ne hissediyorsa, ona o şekilde muamelede bulunur, o şekilde seslenir ve ondan o şekilde söz eder. Bu konuda gayet nettir. Kafasındaki bütün taşlar yerine oturmuştur. Onda neyle açıklayacağımı bilmediğim bir oturmuşluk, yolunu çizmişlik vardır. Hani bir çocuk vardır. Şu dersten, bu kadar puan alacağım der. Bunun için ne gerekiyorsa tespit eder, planını yapar ve tavizsiz o programı uygular ya, Ali Görkem bende öyle bir izlenim bırakmıştır.

Ütüsüz pantolon ve gömlekle göremezsiniz Ali Görkem’i. Ya da saçları dağınık bir şekilde dolaşırken yakalamanız zordur. Onun saçları dağınıksa, taranmamışsa mesela, o gün rüzgâr çok şiddetlidir de, ondan.

Ali Görkem’de bu şekilde bir düzen merakı olduğunu sanıyorum. Diyorum ya, kütüphanesini görmedim. Görsem daha net konuşacağım. Ali Görkem belki düşünsel bunalıma girer, günlerce hiç konuşmaz, odasından günlerce çıkmadığı da olabilir. Ama bu dağılmadan, Rabbi ve kendisi dışında kimsenin haberi olmaz. Ali Görkem’in içe dönük bir tarafı her zaman vardır ve olacaktır diye düşünüyorum. O gibi günlerde, en çok da kendini yine kitaplara vurur. O zaman belki okumayı çok sevdiği bir şiiri, tekrar eline alacak ve daha önce fark etmediği anlamlar çıkaracaktır ondan. Fakat kendine yeniden çeki düzen vermeden, dış dünyaya açılmayacaktır. Ali Görkem’in bazen ortadan kayboluşunu, bu gibi şeylere yorduğum olmuştur. O gibi günlerde onu telefonla aramanız da pek fayda etmeyecektir.

Ali Görkem, o geleneği, farkına varsın veya varmasın devam ettirmeye çalışan, en azından devam ettirmek isteyen, yani o niyeti taşıyan biridir.
Ali Görkem, o geleneği, farkına varsın veya varmasın devam ettirmeye çalışan, en azından devam ettirmek isteyen, yani o niyeti taşıyan biridir.

Cahit Zarifoğlu da büyük ihtimal insani ilişkileri, edebiyat ilişkilerine önceliyordu. Onun için de dostluk, insan hâlleri, ahlak, gönül işleri, ekmek meselesi sanat uğraşlarından daha önemliydi. Sadece Cahit Zarifoğlu’nda değil, ismini yukarıda saydığımız dergilerin çevresinde buluşan herkes için böyleydi. Ali Görkem, o geleneği, farkına varsın veya varmasın devam ettirmeye çalışan, en azından devam ettirmek isteyen, yani o niyeti taşıyan biridir.

Ali Görkem’in 2011’de Kral Yolu (Profil y.) ismiyle bir deneme kitabı çıktı. Başarılı, iyi denemelerdi onlar. Daha bu kitap gibi, belki beş tane daha olacak miktarda denemesi vardır Ali Görkem’in. Onları bekleyenlerden biriyim. Onun yazılarını yeniden okuyacağımı düşünmek bile heyecan verici. Fakat çıkaracak mı? Böyle bir niyeti var mı? Bilmiyorum, inşallah vardır. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Ali Görkem’in eleştirel zekâsı çok güçlü. Bunu yazılarında kullanmıyor. Bu zekâsıyla karşılaşmak için onu biraz sinirlendirmek ve çokça konuşturmak gerekiyor. Bir kitabı ilk sayfasından alıp, son sayfasına kadar didik didik değerlendirebilir. Eleştirirken, neden eleştirdiğini de gayet güzel açıklar. Kendince edebiyat teorisi vardır, ölçüleri vardır. Konuya farklı bağlamlardan yaklaşabilir. Mesela bir şiire hem siyasi, hem teknik, hem de duygusal açıdan yaklaşabilir. Üzerinden geçtiği metinleri de duman eder. Ama bu türden eleştiri yazılarıyla karşılaşmadım Ali Görkem’in. Neden eleştirilerini kayda geçirmediğini bilmiyorum. Belki bunu da Diriliş-Edebiyat-Mavera çizgisinde durmasıyla açıklayabiliriz.