Schopenhauer ne söyledi, biz ne anladık?

 Schopenhauer'ın 'Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine' adlı kitabı okuma (nedenimin) serüvenine bir nebze olsun sizleri de şahit tuttum.
Schopenhauer'ın 'Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine' adlı kitabı okuma (nedenimin) serüvenine bir nebze olsun sizleri de şahit tuttum.

Yaygın kanı, modanın giyim ile sınırlı olduğunu söylesede moda dediğimiz olgu eğitimi, eğlenceleri, oyunları,sanatı, bilimi ve de -ne yazık ki- edebiyatı da kapsar.Bize düşen, düşmemektir!

Uzun zamandır yazmıyordum ya da yazdıklarımı paylaşmıyorum da diyebiliriz aslında. Bu yazamama ya da az yazma sorununu bir itidalsizlik sorunu olarak okuyorum zira ne zaman okumalarımı arttırsam yazmalarımda hâsıl olan azalma, ya da yazmalarımı artırsam okumalarımdaki kalite düşüklüğünü, daha doğru ifade etmek gerekirse okuma listemi gerilerden takip etme derdinden bahsediyorum.

Schopenhauer'ın "Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine" adlı kitabını okumanızı salık veririm.
Schopenhauer'ın "Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine" adlı kitabını okumanızı salık veririm.

Her yazı, bir derdin dışa vurumudur. Bunu en iyi okumalarımızdan biliriz. Zira okumalarımız, bizi derdimizin kapısına kadar götürür. Öyle ya kapıyı açabilenlere aşk olsun... Schopenhauer'ın 'Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine' adlı kitabı okuma (nedenimin) serüvenine bir nebze olsun sizleri de şahit tuttum. İnsan ne için yazar, ne için okur gibi sorular kişisel sorulardır aslına bakılırsa evvelden beri buna inanırım ama bu sorular her ne kadar kişisel sorular gibi görünse de umuma bakan yönlerini de göz ardı etmemek gerekir, etmeyelim. Schopenhauer'ın kitabıyla ilgili her şeyi burada dile getirmem mümkün değil ama altını çizdiğim, 'kendimce' mühim gördüğüm yerleri sizlerle paylaşmak istiyorum, eğer izin verirseniz:

*

Yakın zamanlara kadar: "Boş zamanlarınızı ne ile değerlendirirsiniz?" diye sorulur ve mutad olduğu üzere verilen cevap "Okuyarak..." diye başlar... Fakat bu soru ve onun soruluş tarzı zannedildiği kadar masum değildi: Okumak bu topraklarda, biraz da sorulan bu soru sayesinde ‘bir boş zaman meşgalesi’ olarak bellendi. İnsanlar bu topraklarda boş zamanlarını ‘okumak’la dolduruyorlardı, dolu zamanlarında ne yapıyor ve ne yapmaya davet ediliyorlardı? (Yukarıda yazılanlar Schopenhauer'a ait olmamakla birlikte çeviren kişinin sunuş kısmında dile getirdikleridir. 2016, Say Yayınları) Dur ve soluklan sevgili okur, sahi tefekkür neydi?

*

Lichtenberg: “Dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkansızdır.
Lichtenberg: “Dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkansızdır.

Georg Christoph Lichtenberg: “Dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkansızdır: Anlamayan kimseler tarafında basılır, anlamayan kimseler tarafından okunur, hatta tetkik ve tenkit edilirler ve şimdilerde artık anlamayan kimseler tarafından kaleme alınmaktadırlar.” (Burda biraz daha duralım. Ne kadar peki? Elif gibi sevecek kadar yeter mi? Ya da Allah deyip ötesini bıraksak? Sanki başka yolumuz varmış gibi heyhat!)

Ve Schopenhauer, Lichtenberg'in bıraktığı yerden devam eder: "Hayatta nasılsa edebiyatta da öyle: her nereye dönseniz derhal kendinizi düzelmez, yola gelmez bir insan güruhuyla karşı karşıya buluyorsunuz, her tarafı her bir köşeyi doldurmuşlar, tıpkı YAZ SİNEKLERİ gibi sürü halinde her yere doluşup her şeyi kirletiyorlar... Dolayısıyla okumak söz konusu olduğunda geri durabilmek (nerede duracağını bilmek) çok önemli bir şeydir. Geri durulacak yeri kestirmedeki maharetin esası, zaman zaman neredeyse salgın halinde yaygın olarak okunan herhangi bir kitabı, sırf bu yüzden okumaktan ısrarla uzak durmaktır denilebilir..."

*

  • “Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla- yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin, eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder, tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir: Eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü itibariyle kaybolur. Gerçekten de bedensel gıdalarımızla zihinsel gıdalarımız arasında durum hemen hemen aynıdır: insanın yediklerinin beşte biri ancak hazmedilir, geri kalan buharlaşmayla, terlemeyle ve benzeri şekilde kaybolup gider.”

'Sadece düşünüp durmak yetmez, durup düşünmek de gerekir.' diyordu İbrahim Paşalı (Entelektüellerin Hurafeleri, 2016, Profil Yay.) bunu 'sadece okuyup durmak yetmez.' olarak algılamakta da bir beis görmüyorum, malumunuz okumakta gaye bilmek değil, olmaktır. Nasıl yani? Burayı biraz daha açalım o vakit, zira bu mesel Cuma Suresi 5. ayet-i kerimesini aklıma getirdi. "Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir." Bir sualle kapıyı biraz daha aralayalım: Çok okuyan ve üzerine düşünmeyen, sözden manaya geçemeyen bedbahtın hâli koskoca kitap yükünü taşıyan eşeğin hâline benzemiyor mu? )

*

“İnsanlar bütün zamanların en iyisi olanı okumak yerine hep en yeninin peşine düştüklerinden yazarlar kendi dönemlerinde şöyle veya böyle egemen olan fikirlerin dar alanına sıkışıp kalırlar; ve bu yüzden dönem kendi bataklığı içinde biteviye çırpınıp durur... Kimi zaman eski dünyanın büyük düşünürlerine dair kitaplar yazılır ve halk bu kitapları okur, fakat BU BÜYÜK ADAMLARIN KENDİ ESERLERİNİ DEĞİL. Bunun sebebi avamın sadece yeni basılmış olanları okumak istemesidir..."

*

  • "Neredeyse her çağda, ister edebiyatta ister sanatta, eğer bütünüyle yanlış bir fikir, bir görenek yahut bir tarz revaçta ise onun hayranlık uyandırdığını görürüz... Ama akıllı adam bunlara kanmaz ve metelik vermez, dolayısıyla o, moda olan şeylerden her zaman uzak durur..."

(Yaygın kanı, modanın giyim ile sınırlı olduğunu söylese de moda dediğimiz olgu eğitimi, eğlenceleri, oyunları, sanatı, bilimi ve de -ne yazık ki- edebiyatı da kapsar. Bize düşen, düşmemektir!) Hatırlarsınız Sezai Karakoç'un iyi bir şiir için koyduğu ölçüt, o şiiri okuduktan sonra artık eskisi biri olmadığımız gerçeğidir. (Bilenlerin yüzündeki tebessümü aldım heybeme koydum.) İyi bir şiirin okurunu değiştireceği gibi iyi bir kitap da okurunu değiştirir, bu vesile ile sizlere Schopenhauer'ın "Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine" adlı kitabını okumanızı salık veririm.