Sahi neden dolmuyor o büyük boşluk hissi?
Yaşamak bir aynanın karşısında saatlerce bir insan yüzü arayıp durmaktır. Boşluk ordadır. Nereye bakarsak bakalım bir boşlukla kucaklaşır gözlerimiz.
Mustafa Kirenci
Hayatın çeperlerine bazen dokuna dokuna, bazen de çarpa çarpa hissettiğimiz yegâne şey olsa gerek boşluk. Kendi kendimizden kaça kaça, içimize başkalarını ve nesneleri doldura doldura aldığımız yol boşluğa gelip dayanıyor. Kendimizi bulmak, kendimizi görmek ve kendimiz olmak istemiyoruz.
Boşluğu övmek isterdim. O bizim en saf, en samimi tarafımız. O gayrıyı ve yabancıyı bizlere hissettiren bir mikyas. Özeleştiriyi başlatan, derin muhasebeyi tetikleyen. Ona daima ihtiyacımız var.
Başkalarının bakışlarından geçerek, onların bizler için söylediklerinden kendimize yol ve yordam arıyoruz. Kendimizi en azından olabildiği kadar gerçekten görmek isteseydik aslında olmamız gereken insan olmadığımızı anlardık. İşte o zaman bu soruyu kendimize sorma cesareti gösterebilirdik: “Sahi neden dolmuyor o büyük boşluk hissi?” Her soru cevap talep eder. Soru sorulmuşsa cevap da gelecektir. Boşluğu övmek isterdim. O bizim en saf, en samimi tarafımız. O gayrıyı ve yabancıyı bizlere hissettiren bir mikyas. Özeleştiriyi başlatan, derin muhasebeyi tetikleyen. Ona daima ihtiyacımız var. Çünkü aldanış ateşine ilk suyu o dökecek. Küllerimizden yeni doğuşları o başlatacak ve hakikatin ruhumuza ve gönlümüze yuva olmasını pişmanlıklarımız olup o sağlayacak. Çünkü o bize hâkim olmadan hakikate tahammülümüz yok. Çünkü kıskanmadan ve incitmeden sevemiyoruz. Çünkü her yaşımız çeşit çeşit tuzaklarla hemhâl… O ki daima bizi aldanışın ve nisyanın kucağından çekip silkelemedi mi? Geç kalmadığımızı, henüz zamanımız olduğunu, bir şeyler yapabileceğimizi bazen nazikçe fısıldayarak, bazen hakikatli bir dostun gür sedasıyla hep kendini hatırlatarak bizi sarsan o değil miydi sanki? Hatta kendisine yer açmamız için içimizdeki kalabalıkları azaltmamızı, yükümüzü hafifletmemizi canımızı sıkarak, içimizi daraltarak hal diliyle isteyen o değil miydi? Evet, dolmuyor o büyük boşluk hissi... Çünkü iyilerin kalbi şifa bulmaz. Allah kıskançtır, O’ndan gayrısı boşluktur.
Ahmet Edip Başaran
Çünkü dolunca insan anlamını kaybeder. Anlamını kaybeden her şey de ölür. Oysa insan olanca merakıyla, olanca arzusuyla yaşamak ister. Yaşamak çünkü uçsuz bucaksız bir bozkırda kurumuş otları seyretmek gibidir. Boşluk ordadır. Yaşamak bir kadının gözlerinde geleceği aramaktır. Boşluk ordadır. Yaşamak bir ırmağın kenarında, bir kalabalığın ortasında durup geçmişi hatırlamaktır. Boşluk ordadır. Yaşamak bir aynanın karşısında saatlerce bir insan yüzü arayıp durmaktır. Boşluk ordadır. Nereye bakarsak bakalım bir boşlukla kucaklaşır gözlerimiz. Boşluk, her daim tamamlanmayı bekleyen insanın biricik aşkıdır.
- İnsan eksiktir, yarımdır, yaralıdır. Çünkü cennetten dünyaya doğru düşerken yanında getirebildiği yegâne azık boşluktur. O boşluktan düşmüştür dünyaya. O yarımlıktan, o hatadan, o kadim uzaklıktan. Ne yaparsak yapalım, dolmaz o büyük boşluk hissi.
Mesele o hissin hakkını vermek değil midir? Boşluğunu inkâr edenin hangi hissi olabilir? İyi bakın çevrenize, nerede büyük kibir abideleri, şarlatanlar, zulüm ağaları varsa hepsi de içlerindeki o büyük boşluğu çakıl taşlarıyla doldurup hatasızlık pozu verirler. Boşluğundan utananlardır onlar. İçlerinde öyle dünyalıklar birikmiştir ki, meleklere bile oturacak yer kalmamıştır orada. Oysa insan arada bir düşebileceği kadar bir boşluk bırakmalıdır içinde. İnsan kalabilmek için. İnsan boşa konuşabilir ama boşu konuşamazmış. Boşluk da böyledir. İnsanın içindeki boşluk da bilenler bilir, uzay boşluğundan daha büyüktür.
Necip Tosun
Dolmuyor, dolmayacak. Dolsa bile yeni boşlukları biz oluşturuyoruz. Hep bir şeylerin eksik kaldığını düşünüyoruz. Bir şeyler eksik, bir şeyler yanlış, bir şeyler atlanmış. Bu yüzden önce boşluk oluşturuyor sonra da elimize ne geçerse içine atıyoruz. Belirlediğimiz hedef, yaptığımız planlar için uğraşıyoruz. İktidar, hırslar, arzu her biri için mücadele ediyoruz. Arzu, hırs boşluğu derinleştiriyor. Ama hiçbiri dolmuyor. Sonunda her şeyin yeni bir boşluk olduğunu görüyoruz, bir köşede kıvrılmış her şeyin bir duman olup uçup gittiğini görüyoruz, yaşam diye kurguladığımız her şeyin beyhude bir çabadan başka bir şey olmadığını görüyoruz. Sevinç, acı, coşku, hüzün bir yere gelip eşitleniyor. Düşmek ve kalkmak, zafer ve yenilgi…
Bizim sandığımız hiçbir şeyin aslında bizim olmadığını görüyoruz. Hayat bütün bunların bir hayal olduğunu sonunda bize kabul ettiriyor. Dolmuyor o boşluk hissi. Sonunda hiçbir şeyle doldurulamayacağını biliyor, oraya düşen her şeyin paramparça olacağını tecrübe ediyoruz. Ama bu sürekli bir döngü olarak tekrar edip duruyor. Kontrolsüz insan bu boşlukta kaybolana, içine düşüp kaybolana kadar bu his sürüyor. Her şeyden kendimizi sorumlu hissediyor, bir boşluk duygusu geliştiriyor, oraya kendimizi atıyoruz. Sonunda doyuramadığımız duygularımız bizden intikamını alıyor. Boşluk değil aslında elimize ne geçerse attığımız için içimiz tıklım tıklım, çok kalabalık.