Ruha ve bedene şifa: Blagay Tekkesi
Buna Nehri kaynağında bir ejderha yaşarmış. Halk her yıl bir genç kızı, bu ejderhaya kurban verirmiş. O sene sıra Kral Stephan’ın kızı Milica’daymış. Diğer kurbanlar gibi prenses de Buna’nın doğduğu dağın yarığına bırakılmış. Bu esnada Sarı Saltuk, Anadolu’dan Blagay’a gelmiş. Durumu öğrenince, prensesi kurtarmaya gitmiş. Sarı Saltuk ejderhayı öldürüp, Kral Stepan’ın kızıyla evlenmiş. Ejderhanın öldüğü yere bir tekke inşa edip, bu tekkede yaşaya başlamışlar.
Dilimizin ve milletimizin kurucusu Yunus Emre şöyle söylüyor: “Çeşmelerde bardağın doldurmadan kor isen / Bin yıl orda dursa kendi dolası değil.”
Taşlık yoldan geçilerek girilen tekke üç katlıdır. Arazinin meyilli olmasından dolayı, çok küçük bir bodrum katı, kâgir bir zemin ve ahşap bir birinci kattan oluşuyor.
Mostar’a 12 kilometre mesafesindeki Blagay Kasabası’ndan doğan Buna Nehri’nin serin sularıyla bedenimizi ve yanı başındaki Blagay Tekkesi ise huzur veren iklimiyle ruhumuzu besler.
Evliya Çelebi, Blagay Tekkesi’nden bahsederken Mostar Müftüsü tarafından Buna Nehri kıyısında yaptırıldığını, burada dervişlerin tasavvuf sohbetleri yaptığını ifade ediyor. Evliya Çelebi’nin bahsettiği Mostar Müftüsü, muhtemelen Mostar’da doğup İstanbul’da tahsil gören Ziyaüddin Ahmed bin Mustafa’dır. Boşnak tarihçi Safet Beg Başagiçe göre de Mostar Müftüsü Ujiçeli Şeyh Muslihuddin ve oğulları Şeyh Hasan ve Şeyh İsa’nın müritlerinden olup, Halvetiliği Mostar’a taşımak için bu tekkeyi inşa etmiş.
Tekkenin ilk dönem şeyhleri hakkında bir bilgimiz olmasa da Açık Baş Muhammed Hindi’nin, 1876’da vefat edinceye kadar, bu tekkenin şeyhi olduğu biliniyor. Tekke, Açık Baş Muhammed Hindi’nin ricası üzerine, 1854’de Mostar Müftüsü Ömer Paşa tarafından tamir ettirilmiş.
Mostar Müftüsü Ömer Paşa, Buna’nın yanı başında bir değirmen de yaptırıp tekkeye vakfedilmiş. Frances KinsleyHutchinson, günümüze ulaşmayan bu değirmene dair şunları söyler: “Sarıklı değirmenci döşemede duran tahta bir kazığı kaldırınca dönen değirmen taşları duruyor; düz bir küreği kaba sandığa daldırıp bize mısırı gösteriyor; ardından sarı ve ince uzun durduğu açık sandığa gidiyor. Bir sonraki sandık buğdayla dolu ve aşağıdaki un, mısır unundan daha ince.” (Otomobille İlk Gezi Balkanlar 1908, Sayfa 211)
Tekkenin son şeyhliğini, 1925 yılına kadar Muhammed Hindi’nin oğlu Seydo Şehoviç üstlenmiş. Komünist rejim, tekkeyi bir kültür eseri haline getirmiş. 1952’de de tekkenin dervişlerini buradan kovmuş. Tekkenin sırtını yasladığı dağın yamacından düşen kayaların yol açtığı tahribat sebebiyle 1949, 1951 ve 1972’de tamir görmüş. 1975’te Şeyh Feyzulah ef. Hacıbayriç ile birlikte, dervişler yeniden zikirlere başlamışlar. Tekkede, her yıl binlerce Boşnağın katılımıyla, mevlit programları düzenleniyor. Kuran-ı Kerim okunuyor, ilahiler söyleniyor.
Taşlık yoldan geçilerek girilen tekke üç katlıdır. Arazinin meyilli olmasından dolayı, çok küçük bir bodrum katı, kâgir bir zemin ve ahşap bir birinci kattan oluşuyor. Odaların tavanları ahşap süslemelidir. Göbek süslemeleri, Anadolu’daki örneklerinden farksızdır. Cumbası, Buna’nın doğduğu kaynağa bakar. Alt katta su üzerinde, direklere oturtulmuş bir balkon bulunuyor. Misafirlerini, bahçeden inen taş merdivenler vasıtasıyla, suya ulaştırır.
Burası, yeryüzünün en asude mekânlarından bir tanesidir. Buna’nın duruluğu ve dinginliği insanı da duru ve dingin kılar. Kayaların içine doğru uzanan mağara, kuşlara da ev sahipliği yapar. Suyun şırıltısı kuşların cıvıltısına karışır.
Fransız seyyah Ch. Pelerin, Blagay izlenimleri şu şekildedir:
- “Buna nehrinin kaynağında her yönüyle ruha hitap eden bir halvethane vardır. Orada dua eden insanlarla beraber nehirdeki balıklar ve ağaçlardaki kuşlar da dua etmektedir.” (Metin İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, Sayfa 168)
Kayaların oyulmasıyla yapılan Sarı Saltuk Türbesi’nde ise Sarı Saltuk ve Açık Baş Muhammed Hindi’ye ait mezarlar vardır. Türbe duvarına “Hûve” yani Cenab-ı Hakk’ı kast ederek “O” yazılmış. Bu mezarlar, 16’ncı yüzyılda buranın bir Bektaşi tekkesi olarak kurulduğunu gösteriyor. Ancak 17’nci yüzyıl ortalarında Halveti tekkesi olmuş. 1925’te de Kadiri dervişler yerleşmiş. Nihayetinde de Nakşibendiler gelmişler.
Sarı Saltuk’un Blagay'a yerleşmesi ile ilgili birçok rivayet var ama en çok bilineni şöyledir: Buna Nehri kaynağında bir ejderha yaşarmış. Halk her yıl bir genç kızı, bu ejderhaya kurban verirmiş. O sene sıra Kral Stephan’ın kızı Milica’daymış. Diğer kurbanlar gibi prenses de Buna’nın doğduğu dağın yarığına bırakılmış. Bu esnada Sarı Saltuk, Anadolu’dan Blagay’a gelmiş. Durumu öğrenince, prensesi kurtarmaya gitmiş. Sarı Saltuk ejderhayı öldürüp, Kral Stephan’ın kızıyla evlenmiş. Ejderhanın öldüğü yere bir tekke inşa edip, bu tekkede yaşaya başlamışlar.
Ekrem Hakkı Ayverdi, Blagay ziyareti esnasında halktan dinlediği inanışlardan bazılarını şu şekilde aktarıyor: “Tekkede kurban kesip etlerini kartallara bırakırlar. Balıklara da koyun ciğeri atarlar; eğer balıklar bunu yerlerse atanın muradı hâsıl olur derler. Tekkeye gece su bırakıldığında sabahleyin çekildiği görülürmüş. Eğer su bırakılmazsa tekke zelzele geçirir gibi sallanırmış.” (Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri-Yugoslavya, Sayfa 63)
Yazımızı noktalarken, Blagay’a dair bir diğer inanışı da biz aktaralım. Blagayda yüzyıllardır, kartallar göç ettiği vakit felaket geldiğine inanılır. 1991 yılında bölgede avlanmak ve balıkçılık bile yasak iken, adamın biri tüfekle kartalları vurmaya başlamış. Ve kartallar buradan gidince halkı korku sarmış. Ardından Bosna Savaşı başlamış. Barışın müjdecisi kartalların geri dönüşüyle, savaşın bittiği söylenir.