Muhammed Esed'in serüveni
Muhammed Esed’in bir başyapıt olarak kabul edilen Mekke’ye Giden Yol kitabının ikinci cildinde yeralan pek çok can alıcı meseleyi es geçmek pahasına iki boyutu üzerinde durmak faydalı olabilir.Bunlar, âlimane bir ciddiyeti yansıtan Sahîh-i Buhârî çalışmasına niye başladığı ve neden geciktiği ileher zaman aklının bir köşesinde yer alan dergi çıkarma düşüncesidir.
Muhammed Esed hakkında üstünkörü konuşmayı terk etmek için hayat tecrübesini içeren kitaplarını ve makalelerini nazarı itibara almak gerekir.
O, İkinci Dünya Savaşının hemen akabinde gündeme gelen İslâmî diriliş meselesindeki kanaatlerini kendine özgü bir biçimde ifade etti. Kuşağının özgün ve derin kavrayışlı düşünürleri gibi kayıtsızlıkların semirdiği söylentilere kulak asmadan Müslüman düşüncesinin dirilişine katkı sundu. Hiç şüphesiz başka düşünürler gibi Muhammed Esed de kendini bir İslâmcı olarak görmezdi. Yine de onun seyahat, anı, otobiyografi, araştırma, makale, tercüme ve söyleşi türlerindeki metinlerinin çağdaş İslâm düşüncesiyle ve İslâmcılıkla özel bir rezonansı ve ilişkisi vardır. Bununla beraber 1940’ların ikinci yarısından itibaren daha sık karşılaşılan İslâm’ın mesajını kitlelere ulaştırma amaçlı konuşmalara, kitaplara, broşürlere, süreli yayınlara, konferanslara ve gösterilere İslâm’ın kadim ebedi hakikatleriyle ilgili yeni ümitler çerçevesinde görmesine rağmen büyük bir anlam atfetmedi.
Entelektüel çıraklık döneminde Alman ve İsviçre gazetelerinin muhabiri olarak Ortadoğu’ya giden Muhammed Esed’in İslâm âlemi ile ilgili öğrenmeyi de içeren yaratıcılık dolu anlatımları ilkin 1920’lerdeki seyahat yazılarına yansır.
Kalbin yuvaya dönüşü
Entelektüel çıraklık döneminde Alman ve İsviçre gazetelerinin muhabiri olarak Ortadoğu’ya giden Muhammed Esed’in İslâm âlemi ile ilgili öğrenmeyi de içeren yaratıcılık dolu anlatımları ilkin 1920’lerdeki seyahat yazılarına yansır. Çiçeği burnunda bir gazeteci iken dayısı tarafından Filistin’e davet edilir ve Kudüs’te birkaç ay yaşar. Bu zaman zarfında Arapların hayata yaklaşımından ve iş tutma tarzlarından hoşlandığı için onlara karşı ilgisi giderek arttı. Bu çerçevede intibalarını içeren bir makale kaleme alarak Avrupa’daki on gazeteye gönderdi. Ne var ki sadece Frankfurter Zeitung makaleyi yayınlayacağını belirtti ve ayrıca kendisine Ortadoğu’da özel temsilciliği teklifini iletti. Muhammed Esed ise gazetenin teklifini Kıta Avrupa’sındaki en önemli gazete olduğu gerekçesiyle kabul eder.
Muhammed Esed, iki yıllık ayrılıktan sonra Almanya’ya döndüğünde bu seyahatlerden hareketle Doğunun Romantik Olmayan Yüzü (1924) adlı eserini yayınlar. Birkaç ay sonra Mısır, Suriye, İran, Irak, Orta Asya, Rusya ve Afganistan’ı içeren çok uzun bir seyahate çıkar. Yıllarını alan bu yolculuk onun İslâm’a ilgi duyması ve Müslüman olmasıyla sonuçlanır. Muhammed Esed, 1926’da Avrupa’ya döndüğünde Arapçası yetersiz olduğu için Kur’an-ı Kerim’in birkaç Almanca tercümesini okur. Ciddi bir okumaya dayanan bu süreç bilhassa günümüz dünyasının eksiksiz bir resmi olarak kabul ettiği Tekasür Suresi ile zirveye ulaşır. Zira oğlu Talal’e bu sureyi derin bir hisle okumaya devam etmesi etkinin belirginliği açısından özellikle ilginçtir.
Muhammed Esed, sonraki yıllarda Pencap’ta bulunan Encümen-i Himayet-i İslâm teşkilatından nasıl Müslüman olduğuyla ilgili bir konuşma yapması için davet alır. İlk konuşmasında Batı medeniyetinin Allah’a yer bırakmayan hümanist, tüketime yönelik yapısını eleştirir. İkincisindeyse taklidin tüm yaratılanlar için ölümcül bir düşman olduğunu vurgular. Onun bu iki konuşması daha sonra ayrıntılı ve eksiksiz bir şekilde yayınlanır. Bu kitap 1934’ün başlarında okuyucuyla buluşan Yolların Ayrılış Noktasında İslâm’dır ve yazarın İslâmî bir konuyla ilgili ilk kitabıdır.
- Türkiyeli okurlar Muhammed Esed’i bir iki ufak istisna hariç tutulacak olursa 1960’lı yıllardan itibaren tanımaya başlar. Bu süreçte Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, kendi kişisel macerasını içeren Mekke’ye Giden Yol ve hayatının ahir zamanlarında tamamladığı Kur’an Mesajı (1980) diğer eserlerine nazaran bir adım öndedir.
İslâm hukukunun düzenlenmesine ihtiyaç duyulmasından dolayı yönetimle ilgili tekliflerini içeren ama aynı zamanda Pakistan davasıyla da ilişkili olan İslâm’da Yönetim Biçimi (1961) kitabı İslâm dünyasının değişik bölgelerinde çokça itibar görse de Türkiye için aynı şeyi söylemek mümkün olmaz.
Şurası açık ki Muhammed Esed’in Kur’an odaklı çalışması etrafında oluşan etki halesi diğerleriyle kıyas edilemeyecek ölçüde yüksektir. Daha Türkçeye tercüme edilmeden 1980’lerin ortalarından itibaren kaynaklara dönüş yaklaşımlarına etki eden eserin asıl tesiri 1990’lardan sonraya rastlar. İki yılda tamamlanması planlanan Kur’an Mesajı’nın başlangıcı ile bitişi arasında on yedi yıllık bir zaman dilimi vardır. Her zaman işini, tercümesini ve tefsirini düşünen Muhammed Esed’in çalışması oğlu Talal Asad’ın ifadesiyle aynı zamanda onun nihai İslâm tasavvurunu yansıtır.
Dil meselesi üstünde mütemadiyen duran Muhammed Esed, Kur’an dilinin, Hz. Peygamber (s.) zamanında onun arkadaşlarınca anlaşılan bir dil olduğunu daima göz önümde bulundurdu. Bunu çeşitli kelimeler üzerinden anlatmayı da deneyecektir. Mesela kitap kelimesini İngilizceye tercüme ederken book demenin yanlışlığı ortadadır. Zira ashap bu kelimeyi duyduğunda onu bildiğimiz manada kitap olarak değil, emir ve buyruk anlamında almaktaydı. Muhammed Esed’in çeviri faaliyeti bu tür bir incelik ve marifetle doludur. Doğrusu kendisinin meal ve tefsir alanında yenilikler yapan temel bir figüre dönüşmesinde, onun metinlerindeki terim tahlillerinin önemi büyüktür.
Şurası açık ki Muhammed Esed’in Kur’an odaklı çalışması etrafında oluşan etki halesi diğerleriyle kıyas edilemeyecek ölçüde yüksektir.
Muhammed Esed, Mekke’ye Giden Yol’un devamı mahiyetindeki Kalbin Yuvaya Dönüşü Mekke’ye Giden Yol II kitabında yazdıklarıyla da öne çıkar. Çeşitli açılardan ele alınmaya müsait eserde olağanüstü ve karmaşık bir bolluk göze çarpar. Beklenmedik ve alışılmadık bilgilerin ve tanıklıkların vesile olacağı spekülasyonların katlanacağı tahmin edilebilirse de bu böyledir. İlmi çalışmalar, entelektüel ve siyasi dostluklar, uluslararası ilişkiler, arayışlar, gerilimli baba-oğul ilişkisi, karşılaşmalar, kişisel meraklar ve seyahatler bunlardan birkaçı. Mesela Muhammed Esed’in dikkatli ve eleştirel bir Muhammed İkbal okuru olduğu yahut Mevdudi ile yıldızının pek barışmadığı hemen fark edilir.
Muhammed Esed’in bir başyapıt olarak kabul edilen Mekke’ye Giden Yol kitabının ikinci cildinde yer alan pek çok can alıcı meseleyi es geçmek pahasına iki boyutu üzerinde durmak faydalı olabilir. Bunlar, âlimane bir ciddiyeti yansıtan Sahîh-i Buhârî çalışmasına niye başladığı ve neden geciktiği ile her zaman aklının bir köşesinde yer alan dergi çıkarma düşüncesidir.
Müslüman düşüncesi eleştiri dergisi
Muhammed Esed, dergiler çerçevesinde yazdıklarıyla özellikle adından söz ettirmeyi umduğu Arafat özelindekilerle şaşırtıcı bir değer kazanır. Kendisine ilkin 1937 yılında üç ayda bir yayımlanan Islamic Culture dergisinin editörlüğü teklif edilir. Derginin bir önceki editörü Marmaduke Pickthall, Kur’an’ın İngilizce tercümesini yapmak üzere emekli olmuştur. Muhammed Esed, editörlük işini Lahor’dan yürütmesine müsaade edilmesi şartıyla bunu kabul eder. Bu yıllarda ayrıca The Hyderabad Quertly Review dergisi için de editörlük yapar. Ne var ki öteden beri onun zihninde Mekke’de haccın sona erdiği adı taşıyan ovanın anısına Arafat adıyla kendi dergisini yayımlamak vardır. Bu yüzden kurduğu matbaanın girişinin üst kısmına göze batacak şekilde siyah ve sarıya boyanmış üzerinde “Arafat Press” yazan bir tabela yerleştirir. Fakat derginin gün yüzüne çıkması on yıldan fazla sürer.
Muhammed Esed’in kültürel enerjisini yansıtan Eylül 1946 ile Şubat 1947’de, neredeyse her şeyini kendisinin üstlendiği Arafat dergisinde yayımlanan makaleleri, çağdaş İslâm düşüncesinin temalarını yansıtması bakımından ufuk açıcıdır. “Aylık Müslüman Düşüncesi Eleştiri Dergisi” alt başlıklı dergi, temelde Müslümanlar arasında İslâm hukukunun kapsamı ve pratik uygulamalarıyla ilgili kafa karışıklığını gidermeyi hedefler. İslâm’ın salt bir kültür değil aynı zamanda bir dünya görüşü olduğunu çeşitli sayılarında işleyen derginin aynı zamanda Muhammed Esed’in doğrudan doğruya Pakistan’daki tartışmalara müdahalesini içerdiğini söylemek de mümkündür.
- Muhammed Esed, İkinci Dünya Savaşı boyunca, Avusturya pasaportu taşımasından ve Ortadoğu politikasındaki tavrından dolayı düşman bir yabancı olarak Hindistan’da İngilizler tarafından tutuklandı.
Muhammed Esed, Arafat dergisinde yayımlanan makalelerini de içeren Hukukumuz ve Ahvalimiz (1987) adıyla kitaplaştırılan yazılarında medeniyet ve İslâm medeniyeti kavramlarını yeniden yorumlayarak kullanmayı tercih eder. Onun için medeniyet “Müslümanların tarihlerinde herhangi bir ülkedeki veya dönemdeki belirli başarılarını değil, İslâm tarafından ortaya konulan sosyal düzeni ve hayat tarzını” ifade eder.
Gerçek şu ki, Muhammed Esed’in dergi yazıları, son kertede İslâm’ın gerçekten ne anlama geldiği ve kurallarının mahiyeti hakkında yeniden düşünmeye başlamasının neticesidir. Ona göre şeriat kavramını orijinal özüne ve sadeliğine dönüştürmek Müslümanın yeniden dirilişinin olmazsa olmaz şartıdır. Yalnızca bizden önceki nesillerin İslâmî düşüncelerine bel bağlamanın yanlışlığını vurgular. Haliyle Arafat dergisinde, düşünürlerin ve âlimlerin dikkatinin yeniden yapılanmaya çekildiği, geçmişteki entelektüel eksikliklerin analizinin yapılması gerektiği vurgusu hemen fark edilir.
Muhammed Esed, çağdaş İslâm düşüncesinin tipik bir temsilcisi olarak müzmin mukallitlik içinde sıkışıp kalan Müslüman entelektüel ve sosyal hayatının hicri dördüncü yüzyıldan sonra büyük bir durgunluğa girdiğini söyledi. Bu fikirleri İslâm medeniyetinde düşüncenin dondurulmasına yol açtığı için taklide karşı çıkan İslâmcılarla önemli ölçüde örtüşür fakat yaklaşımı savunmacı yaklaşımdan uzaktır. Mesela Kur’an onun için bir tarih kitabı yahut bir bilim kitabı değildir. Yalnızca hidayet mesajıdır. İlahi kelam, kelimenin tam anlamıyla insana ruhi, bireysel ve sosyal olarak iyi hayata nasıl ulaşacağını öğretir. Gerçek manada İslâmî canlanmanın varlık kazanmadığı ümitli günlerin içinden yazdığı şu satırlar ise hâlâ güncel: “Geçmişimizin ihtişamı hakkındaki bütün hamasi konuşmalar, İslâm’ın temsil ettiği şey hakkındaki iddialarımız, bizim mevcut sefaletimiz gerçeğini değiştirmez.”
Muhammed Esed, İkinci Dünya Savaşı boyunca, Avusturya pasaportu taşımasından ve Ortadoğu politikasındaki tavrından dolayı düşman bir yabancı olarak Hindistan’da İngilizler tarafından tutuklandı. Onun kötülüğün sıradanlaştığı 1939’dan 1945’te serbest bırakılıncaya kadar yaklaşık altı yıl kampta tutulması Sahîh-i Buhârî çalışmasına ara vermesine sebep olur, çünkü yanında hadis tercümesini tamamlamaya yetecek kadar kaynak kitabı yoktur. Hem zaten olsa da yetmiş kişiyle tıka basa dolu bir barakada çalışmak tasavvur edilemezdi. 14 Aralık 1945’ten sonra birden fazla çalışmayı bir arada yürütmenin güçlüğünden dolayı Arafat dergisi ile hadisleri konu edinen çalışması arasında bir seçim yapmak mecburiyetinde kalır. Muhammed Esed, Pakistan’ın kuruluş sürecinde net ve açık bir çağrı olacağı için dergiyi tercih eder, hadis tercümesini erteler. Çünkü döndüğü dünya 1 Eylül 1939’da terk ettiği dünyadan oldukça farklıdır.
Sahih-i Buhari ve İslam'ın ilk yılları
Muhammed Esed, 1930’larda verdiği bir konferansın ardından tanıştığı Muhammed İkbal’in hadislerden bazılarını Arapçadan İngilizceye tercüme etmesi yönündeki tavsiyesi ve teşvikine uyarak Sahîh-i Buhârî’yi tercüme etmeye ve yorumlamaya adama kararı alır. 1935’te Keşmir’e yerleşip çalışmaya başlamadan önce aralarında yirmi ciltlik Lisânu’l Arab’ın da bulunduğu sözlükler, Kur’an tefsirleri, hadislerin makbul ve muteber ravilerinin hayatlarını anlatan birkaç cildi içeren bir kitaplığa sahip olur. Böylesi bir ortamda “Ölümsüz Sahîh-i Buhârî’nin içine gömüldüğü” ilk andan itibaren hadislerin dili ile Kur’an’ın dili arasındaki farkla çarpılır: “Hadislerin dili, Peygamber Hz. Muhammed’in ve ashabının içinde yetiştiği çöl atmosferinin saflığını ve kesinliğini yansıtırken, Kur’an Arapçası, her türlü zaman ve mekânın üstünde ve ötesinde, tamamıyla kendine özgü”dür. Muhammed Esed, bir yandan çok hoşuna giden günlük rutin tercüme ve yorum çalışmalarını sürdürürken diğer taraftan kitabın basılması için gereken altyapı imkânlarını araştırır.
Bu süreçte aklındaki şey, Sahîh-i Buhârî’nin ilk kısmını, hem yapmaya koyulduğu görevi yerine getirme kapasitesini ispat edecek hem de çalışması tamamlandığında nasıl görüneceğine dair bir örnek hazırlamaktır. Arap ve Latin baskı setleri sipariş etmenin de içinde bulunduğu bir dizi girişimin ardından Sahîh-i Buhârî’nin İngilizcesinin “Vahyin Başlangıcı” ve “İman Kitabı” ile ilgili bölümlerini içeren ilk kısmını basmayı başarır, ardından Muhammed İkbal’in tavassutuyla emirden beklediği desteği elde eder. Aslında Muhammed Esed, hadislerin sadece tercümesini değil orijinal Arapça metni de şimdiye kadar hiç basılmamış bir biçimde yeniden basmayı düşünmektedir. Yani metni isnadından kesin ve net bir şekilde ayırmayı esas alan bir baskıdır aklındaki.
- Sahîh-i Buhârî tercümesi hadiste ayrıntılara önem, giderek öncelik veren bir mütercimin çabasını yansıtır. Gelgelelim savaş şartlarından dolayı kısa zamanda bitmez. Fakat şurası son derece açık:Bu doğrultudaki çalışmaları gerek hadis ilmi gerekse matbaa ile ilgili pek çok tecrübe edinmesini sağlar.
Araştırma ve ölçe biçe yazma Muhammed Esed’in ayırıcı bir özelliği. İlk kitabından son kitabına değin bu tutumunu net bir biçimde sürdürür. Ortadoğu hakkında ilk gözlem ve değerlendirmeleri sunan Doğunun Romantik Olmayan Yüzü ile yılların içinden ağır ağır oluşturduğu Yolların Ayrılış Noktasında İslâm adeta geleceğin önemli bir düşünürünü müjdeler. Zira Muhammed Esed’in yazıları yalnızca gözlemlerle ve düz okumalarla sınırlı değildir. Meseleleri incelemenin ötesine geçerek bir âlim dikkatiyle kavramak için elinden gelen tüm çabayı sarf eder. Gerçek şu ki: Yıllara yayılan Sahîh-i Buhârî ve Kur’an Mesajı adlı iki temel çalışması ne yaptığını bilmenin, hedefine sebat ve azimle ilerleme yetisinin hasılasıdır.