Moris Farhi: İnsanoğlunun savaş arzusu bitmedikçe hiçbir şey dünyayı değiştiremez. Şiir bile.
Şiirin dünyamızı değiştirebileceğine inanmıyorum. İnsanoğlunun bencilliği, açgözlülüğü ve özellikle bitmek bilmeyen savaş arzusu değişmediği sürece, hiçbir şey dünyayı değiştiremez.
Söyleşi: Mevlüt Ceylan
Cins için çeviren: Yusuf Genç
Kelimeleri seçerken en çok neye dikkat ediyorsun? Hassasiyet mi içerik mi daha büyük rol oynuyor?
Önce duygu. Duygu her zaman başat öğedir. Esas olan budur. Sonra hem maddi hem de manevi atmosferi derinlemesine en iyi ne ifade eder, onu bulmaya çabalıyorum.
Bu çabada başarılı olursam içerik zaten güçlü olacaktır. Değilse de güçlenmesini beklerim.
Gerçek şiirle ilk ne zaman karşılaştığını hatırlıyor musun?
Çok gençken, belki 7 ya da 8 yaşında. Bu açıdan şanslı olduğumu söyleyebilirim. Üstelik sadece şiirle de değil, genel olarak gerçek edebiyatla bu yaşlarda karşılaştım. Kütüphanesi olan ve iyi edebiyatı bilen bir anne-babaya sahip olmam bunu mümkün kıldı elbette. Babam, politik eserlerle ilgiliydi ve Selanik’ten bir Yahudi olan annem Yunan mitolojisini severdi. Bu bana inanılır gerçeğe ve inanılmaz efsaneye ‘iyi’ bakmamı sağladı.
Şiir yazmak için özel durumların gerekli olduğuna inanır mısın? İlham ya da tetikleyici bir unsur… Yoksa şair istediği an masaya oturup şiir yazabilir mi?
Şiiri doğuran ‘özel’ durumlar olduğuna inanırım. Dediğin gibi ilham ya da tetikleyici bir unsur harekete geçirir içinde olan şeyi.
Kitle iletişim araçlarının ya da teknolojinin gelişmesi ya da insanları bir şekilde içinden çıkamayacakları bir döngüye soktuğu yerde sanatçı da o döngünün içindedir.
Fakat doğru zamanı da yine o çağırır bence. Bana gelirsek, her an masaya oturup yazabilecek kadar içimde bir parça şiir taşıyorum evet. Ama dürüst olmak gerekirse bu herkes için her zaman mümkün olmaz.
Genel olarak edebiyatın ve ama elbette özel olarak şiirin, bugün geldiği yer hakkında neler düşünüyorsun? Kitle iletişim araçlarının ve teknolojinin bu kadar yaygınlaştığı ve çoğaldığı bu zamanlarda edebiyat ve şiir bunlardan sıyrılıp meselesini ortaya koyabiliyor mu ya da koyabilir mi sence?
Zor bir soru. Her şey gibi edebiyat da değişimin o büyük atmosferine girer. Gelişir ve değişir. Bunu beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz. Kitle iletişim araçlarının ya da teknolojinin gelişmesi ya da insanları bir şekilde içinden çıkamayacakları bir döngüye soktuğu yerde sanatçı da o döngünün içindedir. Ama bu yüzden sanatçıdır ya, o döngü onu bütünüyle yok edip herkesleştiremez. Geride hayal kırıklığı, anlaşılmaya çalışılan zaman ve yalnızlık hissi kalır. Değişim, ileriye ya da geriye doğru olsa bile, o koşullar şairi anlamaya, açıklamaya ya da meydan okumaya zorlar. Sonuçları hüzün ya da isyan olsa bile.
Burada söyleşi yaptığımız her şaire sorduğumuz ve soracağımız gibi sana da sormak isterim: Şiirin dünyamızı değiştirebileceğini düşünüyor musun?
Açık konuşayım o halde: hayır. Şiirin dünyamızı değiştirebileceğine inanmıyorum. İnsanoğlunun bencilliği, açgözlülüğü ve özellikle bitmek bilmeyen savaş arzusu değişmediği sürece, hiçbir şey dünyayı değiştiremez. Bir yazarın/şairin yapabileceği tek şey, kendimizi ve “ötekileri” nasıl sevmemiz gerektiğini göstermektir. Her şeyden önce, bunun için ısrar etmeliyiz, ama dünyayı yok etmeye devam ediyoruz.
Peki, son soru o halde; şiiri gelecekle ilgili kılan nedir?
Daha iyi, şefkatli, barışçı ve eşitlikçi bir dünya için açlığımızdır.
Moris Fahri: 1935 Ankara doğumlu Türk asıllı İngiliz yazar. Kısa bir süre aktörlük yapmış, 60’lı yıllarda Doctor Who dizisine iki bölüm yazmış, şair ve romancıdır. Türkçede de yayımlanan bazı eserleri: Gökkuşağının Çocukları, Atanmış Erkek, Genç Türk, Yabanda Yolculuk.