Koronaya karşı silah

Birçok süpermarkette bir bakarsınız erkek veya hanım kıyafetleri satan reyonun hemen yanında silah satan bir reyon var.
Birçok süpermarkette bir bakarsınız erkek veya hanım kıyafetleri satan reyonun hemen yanında silah satan bir reyon var.

Bütün bu şiddet ve vahşete rağmen ABD'de bir türlü silah almaya ve kullanmaya sınırlama getirilemiyor. Çünkü en etkili lobilerden birisi Milli Silâh Birliği'dir (NRA). Bu birlik, silah satışını ve taşımayı kısıtlamaya yönelik herhangi bir eyalette veya federal devlette hareket gördü mü saldırır. Onlara karşı koyacak başkan, temsilci, senatör, bürokrat pek yoktur. Çünkü ABD'de siyasetin patronu sermayedir.

Korona belâsı her yeri kasıp kavuruyor. ABD'de millet süpermarketlere yığıldı, yağmalar oldu. Ama başka bir şey daha oldu. 2 Nisan 2020 tarihli The Guardian gazetesinde bir haber: "Amerikalılar koronavirüsü günlerinde rekor sayıda silah satın alıyorlar." Haberin başlığının altına bir resim koymuşlar. Resimde, Kaliforniya'daki bir silah satış mağazasının önünde kuyruk olmuş insanlar var. Peki bir insan bir salgın sırasında neden hemen silah almaya koşar? Bunu bilebilmek için Batılı insanı içinden ve dışından kuşatan his dünyasını da bilmek lâzım. Silahları "korona yüzünden kıtlık çıkar da birileri yiyecek-içecek çalmak için evime girerse" diye savunma amaçlı alıyorlar. Nereden mi biliyorum? ABD'ye gittiğim ilk kış müthişti. İki hafta durmadan kar yağdı. Kar kalınlığı neredeyse bir buçuk metreye ulaştı. Arabalar, her şey karla örtülmüştü. Her yer tatil oldu. O sıralarda Washington Post'ta bir haber gördüm. Adamın biri kendi garajının önündeki karı temizlemiş, sonra da oraya bir pankart dikmiş: "Buraya araba park edeni vururum."

ABD'de Mart ayında son yirmi yılın rekoru kırılarak 3.7 milyon silah satılmış. Bu, geçen senenin aynı ayına göre %80'lik bir artışmış. Silah mağazalarına yığılanların çoğu da ilk kez silah alanlarmış. Aynı artış komşu ülke Kanada'da da varmış. Zaten Kanada, neredeyse İngiltere ve ABD'nin ortak şirketidir. Amerika'nın biraz daha sakin olan uzantısıdır. Bu rakamlara insanların birbirlerinden aldıkları silah sayısı dâhil değil. Çünkü Amerika'da silahları sadece dükkânlardan değil başka kişilerden de alabilirsiniz. Hatta dükkânlarda FBI'ın suç veritabanına bakılarak temiz görünenlere satış yapıldığı hâlde, kişiler arası satışlarda böyle bir araştırma da şart değil. Demokrasi ve özgürlük ülkesi Amerika'da sadece ordu değil, halk da silah deposudur. Çünkü silah almak çok kolay. Kimliğinizi göstermeniz yeterli... Birçok süpermarkette bir bakarsınız erkek veya hanım kıyafetleri satan reyonun hemen yanında silah satan bir reyon var.

Herkesin silahı vardır. Dikkatli ol!
Herkesin silahı vardır. Dikkatli ol!

Bunu ilk gördüğümde şoka girmiştim. Vitrinlerin içinde sergilenen çeşit çeşit tabancalar, kilitli camlı dolaplarda sergilenen onlarca çeşit tüfekler... Ve de çok uygun fiyatlarla... ABD'de her 100 kişi başına 120 silah düşüyor. ABD nüfusu, dünya nüfusunun sadece %4'ü ama dünyadaki sivil silahların %46'sına sahip. Sadece 19 eyalette silah satın alanların geçmişi kontrol ediliyor. Geri kalanlarında böyle bir sorgulama yapılmadan tezgâhta satılıyor. Amerikalı çocukların ölüm sebepleri arasında ateşli silahla ölüm üçüncü sırada... Her gün 7 çocuk öldürülüyor, 12'si yaralanıyor. İnsanların %44'ü, çevresinde silahlı saldırıya uğrayan en az bir kişiyi tanıyor. 1994 sonunda yüksek lisans yapmak için İstanbul'dan ABD'ye uçakla giderken yan koltukta oturan yaşlı bir Amerikan karı-kocayla sohbet etmiştim. Adam bana "Aman, sen bizim ülkeyi bilmezsin. Herkesin silahı vardır. Dikkatli ol! Hatta sen de bir silah al, arabanda taşı" deyip ilk işaret fişeğini atmıştı.

  • Daha sonra ülkede yaşarken herkesin ne kadar tedirgin yaşadığını gördüm. Böyle bir korku toplumunda hırsızlık, uyuşturucu, mafya gibi işlerle uğraşanlar kadar, bu tiplerin ne kadar çok olduğunu bilip kendini savunmak için silah alanların da sayısının çok olacağını tahmin etmek zor değil. Elbette insanların belinde, kadınların çantasında, yastık altında, komodinin çekmecesinde, arabanın torpido gözünde, tavan arasında, mutfak dolabında, garajda, çatı arasında bu kadar silah varsa birileri onları kullanacak demektir. Nitekim ABD, silahla ölen insan sayısı bakımından yüzbin nüfustan beş kişi ile Batılı ülkeler arasında birinci. Afrika ve Latin Amerika ülkelerini atlarsak, Türkiye de ciddi bir seviyede: yüzbin kişide 1 kişi silahla öldürülüyor. Bunlar bir de istatistiklere giren rakamlar. Girmeyenleri de katarsak tablo korkunç. Herkesin postayla bile silah satın alabildiği, tek kişinin onlarca silah sahibi olabildiği ABD'de amaçsız, keyif için yapılan katliamlar çoktur. İşten çıkarılan işçi, kafası bozulan ergen, düzene bozuk emekli asker ellerine makineli tüfeği aldı mı işyerlerine, okullara, sinemalara, ibadethanelere, alışveriş merkezlerine dalıp önlerine geleni katlederler.
ABD'de her 100 kişi başına 120 silah düşüyor. ABD nüfusu, dünya nüfusunun sadece %4'ü ama dünyadaki sivil silahların %46'sına sahip.

Şiddet ile beraber uyuşturucu, cinsellik, kanunsuzluk el ele gider. ABD'de şiddet neredeyse eğlenceli bir şeydir. Giderek filmlerde vahşet sahneleri açıkça sergileniyor. Suç filmleri ve dizileri çok popüler. Vahşet görüntüleri yayınlayan Liveleak diye özel bir site var. Vakit geçirmek için oynanan çoğu oyun vahşet ve şiddet üzerine. Vampir aşağı, zombi yukarı korku filmleri de ABD'de çok tutar. "Gangsta rap" denen, içinde hep vurmalıkırmalı, öldürmeli sözler geçen bir müzik türü olduğunu hatırlayın. Beyaz olmayanların günlük hayatta yaşadıkları "şeffaf şiddet"ten ise hiç bahsetmiyorum. Bütün bu şiddet ve vahşete rağmen ABD'de bir türlü silah almaya ve kullanmaya sınırlama getirilemiyor. Çünkü en etkili lobilerden birisi Milli Silâh Birliği'dir (NRA). Bu birlik, silah satışını ve taşımayı kısıtlamaya yönelik herhangi bir eyalette veya federal devlette hareket gördü mü saldırır. Onlara karşı koyacak başkan, temsilci, senatör, bürokrat pek yoktur. Çünkü ABD'de siyasetin patronu sermayedir. Orada hayatı belirleyen şey aslında paradır. O yüzden "In God We Trust" (Biz Tanrı'ya Güveniriz) yazısı her yerde değil paranın üzerinde. Yani, "işte biz bu para tanrısına güveniriz" demek isterler.

ABD'de siyasetin patronu sermayedir. Orada hayatı belirleyen şey aslında paradır.
ABD'de siyasetin patronu sermayedir. Orada hayatı belirleyen şey aslında paradır.

Halkın değil sermayenin istekleri ne ise ona göre kanunlar çıkar, ödenekler verilir. Bağımsızlık Bidirgesi'nin başındaki "We, the people," yani "Biz, halk" ibâresinde kastedilen bankalar, sanayi devleri, para babalarıdır. ABD'de milliyetçiliğin en büyük simgesi silâh sahibi olma hakkının dokunulmazlığıdır. 1776'da bir avuç köle sahibi zengin tarafından yazılan ABD Anayasası'nda zaman içinde bir takım değişiklikler yapıldı. 1791'de yapılan ilk değişiklik bugün temel özgürlükler denen düşünme, inanç, ifade ve toplantı yapma özgürlüklerini tanımlıyordu. Hemen ikincisi ise herkesin silah satın alma ve taşıma hürriyetini öngören değişiklikti. Köleliği kaldıran, zencilere vatandaşlık veren veya başka demokratik haklarla ilgili anayasa değişiklikleri bunlardan çok sonradır. Geçen gördüm. ABD'deki bir Türk muhabire ABD'de silah satışlarının artmasının sebebini soruyorlar. Hanımefendi de, "Amerikalılar'ın silah kültürü var" diye cevap veriyor. Bu cehalet değilse de tam bir ahmaklık. Elbette bu silah merakı avcılığa dayanmıyor. Korku ve şiddetin egemenliğinin bir ürünü...

ABD'ye saldıran yok. Yani savunulacak bir şeyleri yok. O yüzden "savunma" dedikleri anda aklımıza "saldırı" gelmeli...

Batılı devletlerin demokrasi söylemi hem kendi halklarını, hem de diğer toplumlara uyguladıkları şiddetin bir kılıfıdır. Toplumun ahlâkı devletin, devletin ahlâkı toplumun ahlâkıdır. Bu korku toplumunun devleti de dünyada aynı tavrı gösteriyor. Bunun için yılda 934 milyar doları, yani Türkiye'nin bütün ülke olarak 2019'da üretebildiği değerden daha fazlasını saldırı sektörüne harcayabiliyor. Evet, bunun adı "saldırı"dır, "savunma" değildir. Çünkü ABD'ye saldıran yok. Yani savunulacak bir şeyleri yok. O yüzden "savunma" dedikleri anda aklımıza "saldırı" gelmeli... Geçenlerde Kanada'da yaşayan iki arkadaşımla ayrı ayrı telefonla görüştüm. Onlara sordum: "Korona salgını nasıl gidiyor?" İkisi de birbirinden habersiz aynı cevabı verdi: "Bunlar zaten normal zamanlarda da yan yana gelmedikleri için korona salgını zamanında da sosyal mesafeyi koruyorlar." Doğru. Oralarda eminim yalnız yaşayan ve virüsten ölen binlerce insan vardır. Herkesin birbirine düşman gibi baktığı o yerde insanın sürekli tedirginlik, kuşku, korku duymaması elde değil. Bu da yalnızlığı getiriyor. Yalnızlık korkuyu, korku da şiddeti besliyor. En az korona kadar bulaşıcı ve öldürücü marazlar bunlar...