“İslam ülkeleri” mi, ciddi misiniz?
“İslam ülkeleri ne demek?” Fıkıhtaki Dar’ul İslam’ı karşılar mı bu tabir? İslam ülkesi denildiğinde, yönetim esasları olarak İslam dininin hükümlerini kabul ve tatbik eden bir devleti mi veya halkının ekserisinin Müslüman olduğu bir ülkeyi mi yoksa her ikisini de mi kast ederiz? Bunlardan hangisi en hakiki/öz İslam ülkesi sayılmalıdır?
“Allah’a itaat etmeni, kulluktan ayrılmamanı, Kuran-ı Kerim’de buyrulduğu üzere farzlara ve Sünnetlere uymanı emrediyorum. Ancak bu farzlara ve Sünnetlere uyanlar saadete ulaşır, uymayanlarsa hüsrana uğrar. Allah yolunda elinle, dilinle ve kalbinle hizmet et.
Çünkü Allah, dinine yardım edene yardım eder ve dinini yükselteni yükseltir. Sonra iştahın kabardığı zaman nefsine hâkim ol ve isyan ettiğin zaman dizginlerini çek. Zira Allah rahmetiyle muhafaza etmezse, nefis, insanı helak eder”
“En değerli azığın iyiliktir. Halkını sev ve onlara merhametli davran, alçak gönüllü ve dengeli ol. Adaletli ol. İster kendinle ilgili, ister yakınlarınla ilgili, ister halktan sevdiğin kayırdığın kimselerle ilgili bir mesele olsun; asla Allah’a ve kullarına karşı adaletten ayrılma. Eğer böyle yapmazsan zulmetmiş olursun.
Dergi yayınlandığında Katar’la ilgili mesele nereye varır kestiremiyorum. Doğrusu, ihtimallerin herhangi birini ezbere söyleyebilecek kadar bile yakın değilim mevzuya.
Kullarına zulmedenlerin karşısında mazlumların koruyucusu ise Allah’tır. Allah birinden davacı olunca, o kişinin kendini savunacağı bütün deliller çürür. Böyle biri, ölene veya tövbe edene kadar yüce Allah ile savaş halindedir. Dünya üzerinde Allah’ın rahmetini kaldıracak ve azabını çekecek, zulmetmekten daha hızlı bir şey yoktur. Zira Cenab-ı Hak zulümle inleyenlerin sesini duyar, zalimlerin üzerinden ise gözünü hiç ayırmaz.”
“İstişareden ayrılma, istişare tedbirli olmanın gereğidir. Ayıpları araştırma. Senden önceki yöneticilerin suçlarına ortak olmuş, onları zulme yöneltmiş kimselerle yapılan istişare en kötü istişaredir.”*
*Hazreti Ali’nin (Radıyallahu anh) Mısır’a vali olarak tayin ettiği Malik b. Eşter’e gönderdiği emirnameden iktibas.
Dergi yayınlandığında Katar’la ilgili mesele nereye varır kestiremiyorum. Doğrusu, ihtimallerin herhangi birini ezbere söyleyebilecek kadar bile yakın değilim mevzuya. Bakkala gittiğimde okuduğum bizim gazetelerin manşetleri ayıktırdı beni, yazıyı da işte tam bu noktadan hareketle yazıyorum.
Gazetelerin her biri kendi meşrebi ve durduğu yere uygun bir anlayışla okuyucuyu bilinçlendirirken, (dram, gerilim ve yakın tehdit algısı satışı arttırır) sadece biri meseleyi zaman ve unsurları bakımından en uygun şekilde tahlil eden kavrayışın ürünü bir manşetle çıkmıştı. İşte bu yazının sebebi, o manşetin idrakim üzerindeki izdüşümleridir. (Ey okuyucu yirmi senedir yayınlanmak üzere yazılar yazarım ve izdüşümü kelimesini kullanacağım bir bağlama ihtiyaç duyardım. O bağlam bu bağlamdır deyip kullandım o muhteşem tabiri. Artık beni okumasanız da gam yemem.)
Manşet 70’li yılların Yeşilçam filmlerinden: “Durun siz kardeşsiniz.” Eğer maksat durumla dalga geçmek ise fevkalade başarılı kabul ettiğim bu manşet, sadece cin fikirlilik üzerinden manaya dikkat çekmek için ise, itirazım var. Bu meseleyi böyle manşet yaparsanız olmaz. Mesleğiniz bakımından şık durur ama hafif meşreplik ile gelen dil kayması kolay düzelmez.
- Benim meselem, dış politikada yol göstericilik yapmak veya zihin açıcı şeyler söylemek değil. Sadece şu “İslam Ülkeleri” tarifi hepimizin anlayacağı dilde ve sarih bir şekilde yeniden yapılmalı diyorum.
Tarif dediysem etrafını cami ağyarını mani cinsinden olmalı; “ne aliiim abime ortaya karışık iyi mi” misali değil. Benim aklımda dert elvan elvan, Ajda bardağı kıvamındaki oynak tariflere kafam basmıyor.
Birkaç soruyla meseleye giriş yapalım artık; “İslam ülkeleri ne demek?” Fıkıhtaki Dar’ul İslam’ı karşılar mı bu tabir? İslam ülkesi denildiğinde, yönetim esasları olarak İslam dininin hükümlerini kabul ve tatbik eden bir devleti mi veya halkının ekserisinin Müslüman olduğu bir ülkeyi mi yoksa her ikisini de mi kast ederiz? Bunlardan hangisi en hakiki/öz İslam ülkesi sayılmalıdır?
Kavmi veya mezhebi asabiyet mi daha belirleyici ve evladır bu memleketlerde dinin ahkâmı mı? Müslümanın biri bu ülkelerden herhangi birine gitse sadece Müslümanlığı sebebi ile oradakilerle aynı seviyede vatandaşlık haklarına sahip olarak oturum hakkı elde edebilir mi yoksa yabancı muamelesi mi görür?
Kişiyi dinden çıkartan ameller olduğu gibi ülkeleri de dinden çıkartan ameller var mıdır? Nedir bu ülkelerin alamet-i farikası, bilen var mı ey okuyucu!
İslam ülkeleri denilen memleketlerin sınırları neye göre belirlenir sonra? Tabi oldukları imamın içtihadını mı esas alırlar, sınırları içerisinde yaşayanların ekserisinin kavimlerini mi, İngiliz-Amerikan ortak imalat ve kullanımlı (tercihen cetvel) geometrik araç gereçleri mi?
İslam ülkelerinin birinde işlerin Kitabın hükmüne ters olduğunu düşünen Müslüman kişi, delilleriyle bu tersliği ispat etse hali nice olur; memlekete kadı mı zindana mahkûm mu? Hangisi? Kişi o ülkenin vatandaşı değil de başka ülkenin yönetenlerinden bir Müslüman olsa, yaptığı başka ülkenin içişlerine yönelik münasebetsizlik mi sayılır tebliğ mi? İslam ülkeleri marufu ayakta tutmak için birbirlerine müdahale ettiğinde bunun adı içişlerine karışmak olur mu? İslam ülkeleri denilen bu yapıyı, diğer devlet veya ülkelerden ayıran en temel hususiyeti nedir? Adaletli olmaları mı, İslam ahkâmına her durumda öncelikli olarak riayet etmeleri mi, yeryüzündeki Müslümanlarla Allah’ın (Azze ve Celle) hükmünce dayanışma içerisinde bulunmaları mı, zalimin en şiddetli düşmanı olmaları mı? Bu ülkeler dünyada iyiliğin ve hayırlı olanın destekleyicisi, bâtılın hasmı mıdır?
Kişiyi dinden çıkartan ameller olduğu gibi ülkeleri de dinden çıkartan ameller var mıdır? Nedir bu ülkelerin alamet-i farikası, bilen var mı ey okuyucu! Namaz kılmayı terk etmenin hükmüne dair risalelerden yola çıkıp devlet yöneticileri için adaletli olmayı terk etmenin hükmüne dair itikat çerçevesinde bir neticeye varmanın yolunu bulmak lazım mıdır acaba?
- İslam devleti için, beka meselesinin evvela adalet ve merhamet ile irtibatlandırılması gerekmez mi sizce de? Adaletsizlik ve merhametsizliğin kol gezdiği bir devlet en azından zihinlerimizde İslam olma hususiyetini kaybetmeli.
Müslümanların etkin olduğu bir ülkede, adaletsizlik her göz atıldığında görülen bir durum haline gelmiş ise ya ülkenin ya da orada yaşayan ve yaşananları hiç yadırgamayıp Müslüman olduğunu söyleyen kişilerin İslamlıklarına dair Kitabi bir şeyler söylenmeli.
Müslümanların kendi aralarındaki münasebeti düzenleyen hükümlere benzer bir şekilde, İslam ülkelerinin kendi aralarındaki münasebeti düzenleyen dini hükümlerden bahsetmek mümkün müdür mesela? Nifak ne yana düşer usta, gâvurla bir olup kılıç kuşanmak ne yana! Müslüman ülkelerin ulusal çıkarları neye denk düşer acaba? Batıcı modern ulus devletine ait zihin ve gelenek/adet yapısına göre teşkilatlanmış bir ülkenin, kendini tanımlarken İslam’ın adını kullanması hangi muhteşem (!) hakikatin tecellisi veya tespitidir?
Soruları devam ettirmek mümkün ama gereği yok. Maksat hâsıl oldu Allahualem. Rahmetli atalarımızın bir sözü vardır: “Davul kimin boynunda tokmak kimin elinde?” Ben davuldan çıkan sese değil tokmağı vuran ele bakmaktan yanayım. Birbiriyle sınırı olan ama problemi olmayan iki İslam ülkesinin adını söylemenin mümkün olmadığı ve gâvurun at oynattığı bir coğrafya burası. Böyle bir zeminde yaşananlar an be an gözümün önden geçerken bir de ‘İslam Ülkeleri’ lafını duyunca, idrakimize hakaret edildiği kanaati hâsıl oluyor bende.
İmanın kişisel olarak derinliğine makes bulduğu alan, farz ve Sünnete riayet etmenin yanında dua ve zikirle tahkim edilir; genişliğine halk arasında tahkimi ise adalet, merhamet ve hükme ittiba ile. Kendini hesaba çekmeden muhatabına ayar vermeye ve sosyal medya paylaşımları için ayet, hadis, kelamı kibar talancılığına kayıtlanmış bir Müslümanlığın, mensubunda da muhatabında da kıymeti yoktur.
Adalet; iman ile birlikte kaydedilmeye en layık işlerden olsa gerek. İster kişisel münasebet alanında, isterse cemiyet ve devlet planında adaletten daha üstün ne olabilir? Adına İslam ülkesi denilen ve Kuran-ı Mübin’den ziyade kendisinin, aile efradının veya kavmi, mezhebi asabiyet iktidarının devamı ile irtibatlandırılmış siyasi teşekküllerin mübarek İslam adı ile birlikte anılıyor olması eğer bir sahne gösterisi değil ise; tam bir facianın içerisine düşmüşüz demektir.
İslam coğrafyasında yaşayan ve Müslüman olduğunu söyleyen yöneticilerin idaresinde veya komşuluğunda, yaratılmalarıyla birlikte hak ettikleri her şeylerini kaybeden Müslümanlar olduğu sürece, adına “İslam Ülkeleri” denilen bir kurumsal yapı yok hükmündedir! Haksızlığı önlemeye güç yetiremiyor olmaları ve adaletsizliği bile isteye gerçekleştirmeleri dışında! Yazık!