İçinizdeki öküze OHAL deyin!
Ben sivri köşelerimi hastalıklarda yonttum. Farklı görüştenhemşireler bekledi başucumda, inançsız doktorlar tedavi etti belkide beni, iki Kürt hasta bakıcı sedyeyle yatağıma götürdü. Bunlarıçok yaşadım. Kan alırken bana bu kanı CHP’li mi verdi, MHP’limi verdi bilemezdim, Damarlarımda imparatorluk akıyor
Türkiye ve İslâm dünyası zor günler yaşıyor. Yüzyıl önce kırılan kemikler aceleyle tedavi edildi ama sonra gördük ki yanlış kaynamış, şimdi tekrar kemiği kırıp düzgün hale getirirken fitne kol gezmeye başladı.
Müslümanlar kendi aralarında kavgalı, diğerleri bastırılmış kelimelerini kusmak için siyasi gafları bekliyor.
Size ütopya gibi gelse de şunları söylemek isterim: Kutuplaşmayın. Laik düşüncede olanlarla anti laik düşünen kardeşlerimiz oturup çay içebiliyorlar bu ülkede. Bence şunu unutmayın; iki gün önce mezhep kavgası yaptığınız bir insan acil kan gerekirken size kan verecektir. Ben bunu çok yaşadım. Bu memleketin en çok bu huyunu severim. İkili ilişkilerinizi veya kutuplaşmalarınızı siyaset üstünden kurmayın, onlar için üzmeyin, üzülmeyin. Bağımsız bir karakteriniz varsa başkasını siyaset sopasıyla dövmezsiniz.
Bence şunu unutmayın; iki gün önce mezhep kavgası yaptığınız bir insan acil kan gerekirken size kan verecektir. Ben bunu çok yaşadım. Bu memleketin en çok bu huyunu severim.
Güzel kardeşlerim, konferans verirken kürsüden sizlere baktığımda o kadar güzelsiniz ki… Ben sizlere olan inancımı hiç yitirmedim. Lütfen yakın zamanda bu memleket insanlarını mezhep kavgalarına sürüklemeye çalışanlar olabilir, onlara alet olmayın. Bugün bu gençlik arkadaşı inancı gereği örtünüyor diye onu aşağılamayacak kadar akıllı ve vicdanlıdır. İslâmcı kardeşlerimiz de sonuna kadar sabırlı davranıyorlar diyebiliriz. Yeni bir yüzyılda sizler klasik düşmanlıkları, öfke ve tartışmaları aşmalısınız. Bütün renklerinizle birbiriniz için telaşlanarak, ağlayarak, sevinerek muhteşem bir halı örün.
Yeni kuşaklar bu halının üstünde çıplak ayak üşütmeden büyüsün. Fazıl Say bir ninni bestelesin, ezan okunurken inanmasak bile saygı gösterelim. Bir öteki diğerinin müziğine, yediğine, içtiğine karışmasın. Bunu denemek lazım, bu deneyi yapabilecek en uygun kuşaksınız. Hepinizde nur var, insanlık var, merhamet var ben şahidim. Sadece on yılı kavgasız atlatırsak inanın birinci ligdeyiz.
- Kürt ve Türk kardeşlerime de istirham ediyorum, aman gaza gelmeyin. Birbirimize muhtacız. Yan yana beraberiz. Siyasi kavgalar çıkarıp üstümüzden nemalananlara imkân vermeyiniz.
Bu ülke kalkınırsa, güzelleşir ve zenginleşirse dünyanın en mutlu Türkiye’si olacaktır. Bütün mesele bu toprakların rahmet ülkesi olmasıdır. Dört yüz elli çeşit peynirin üretildiği bir ülkenin Batı’dan dayatılan bir demokrasiye ihtiyacı yoktur. Herhangi bir mahalle muhtarımız inanın Belçika’yı yönetebilir. Küçük ülkelerden buraya bakıp eleştirmek kolaydır, onun avantajını kullanarak bizi anlayamıyorlar. Piyano, obua çalan milletler, uzun hava, maya çeken memleketleri anlayamazlar, kafaları basmaz.
Devletler biter, hükümetler çöker, kırgınlıklar kalır geride.
Sanatı, şiiri, resmi, romanı, sinemayı, müziği ve tüm incelikleri siyaset yüzünden unutan kuru bir ülke olmayalım. İyi bir şiir yazılmadan güzel bir rejim kurulamaz, yakıcı bir türküye bağlıdır yüreklerimiz. Hele yüreklerimiz kardeş olsun inanın bileklerimiz de kardeş olacak.
Bir mucize bekliyorum gençlikten. Aslında birkaç yıldır siyasi yazılar yazsaydım konforlu yaşardım biliyorsunuz.
Ben sivri köşelerimi hastalıklarda yonttum. Bir hacı amcayla hastaneye gittim, farklı görüşten hemşireler bekledi başucumda, inançsız doktorlar tedavi etti belki de beni, narkozdan ayılırken iki Kürt hasta bakıcı sedyeyle yatağıma götürdü. Bunları çok yaşadım. Kan alırken bana bu kanı CHP’li mi verdi, MHP’li mi verdi bilemezdim, Damarlarımda imparatorluk akıyor. Bu yüzden siyasi kızgınlıklar yaşadığımda bunları hatırlayıp sakinleşiyorum.
İnşallah kardeşlerim; inşallah bu halk kimliklerini inkâr etmeden ve kimseyi incitmeden adam gibi yaşamasını öğretecek dünyaya. Ben inanıyorum, siz de amin deyin bitsin bu yazı…
Bize sap diyenlere cevabımızdır:
Tohumun büyüyüp yemişe veya bitkiye dönüşmesi esnasında estetik açıdan hoş görünmeyen bir ünitesi vardır: Sap. Sap, en altla en üstün arasındadır. Örneğin buğday başaklarını bir taç gibi başında taşıyan onlardır. Tohum parayla, ürün parayla satılır. Onlar sap gibi ortada kalır. Allah, sapları samanlardan ayırandır. Herkes bizim gibi sapları korusun, sahip çıksın. Sapları sıkı tutun, sapları birleştirin ki güneşi gören bitki başları tacımız olsun!